| | | | Bu tartışmalar devam ederken İSO olarak, “Türkiye ekonomisi 2002” ve “Ekonomik Durum Tespit Anketi” çalışmalarını gerçekleştirdiklerini anlatan Tanıl Küçük, kamuoyunda geniş yankı bulan çalışmalarda hızı yavaşlasa da 2001 yılı ikinci yarısında kötüye gidiş eğiliminin halen devam ettiğinin görüldüğünü kaydetti.
Büyüme oranının yüzde 3 olarak revize edildiğini anlatan Küçük, “Bu hedefin belirlendiği dönemde, 2002’nin ikinci üç ayında büyümeye geçileceği beklentisi hakimdi. Büyüme beklentisi, kısa süre sonra üçüncü çeyreğe, son günlerde de dördüncü çeyreğe ertelenmiş bulunuyor. Yıllık büyüme oranı ise yüzde 2-2.5 gibi çok daha mütevazi bir hedefe gerilemiş durumdadır” dedi.
Yılın ilk aylarına ait ekonomik göstergelerin, gerileyen büyüme hedefinin gerçekleşmesini dahi sorgulanır hale getirdiğini belirten Tanıl Küçük, şunları söyledi: “Zira, ekonomide aşağı gidiş dursa da, yukarı çıkış yönünde henüz belirgin bir hareket yoktur. Unutmayalım ki büyümenin anahtarı üretimdir, sanayidir, Türkiye ancak üreterek büyüyebilir. Son yıllarda uygulanan yanlış politikalar sonucu Türkiye üretim ekonomisinden uzaklaşmış ve maalesef bu hayati gerçeği unutmuştur. Üretimi canlandıramadığımız ve bu sorunları kalıcı bir şekilde çözemediğimiz takdirde ne yapacağız? Yoksa IMF bize 20 milyar dolar daha mı verecek?”
Milli gelirin, 2 bin 200 dolara düştüğüne ve vergi benzeri yüklerin oranının yüzde 45.8 oranında arttığına dikkat çeken Tanıl Küçük, “Tasarrufların da, gelirin de büyük bölümüne devlet el koymaktadır” dedi.
KRİZ DEVAM EDİYOR
Uygulanan programın, döviz kurlarında ve faiz oranlarında kısmi bir istikrar sağlamayı başardığını ancak uluslararası karşılaştırmalara göre Türkiye’deki reel faiz oranlarının hala olağanüstü yüksek düzeylerde olduğunu bildiren Küçük, program çerçevesinde, ağır maliyetine rağmen, borcun çevrilmesinin sağlandığını, ekonominin küçülmesi pahasına olsa da cari işlemler dengesi ve bütçede faiz dışı fazla yaratma hedeflerinin yakalandığını söyledi. Küçük, şöyle konuştu:
“Ancak güçlü ekonomiye geçişin en önemli şartı olan, sanayiye rekabet gücü kazandırma konusunda hiçbir olumlu gelişme olmamıştır. Reel sektörde kriz hala devam etmektedir, finansal kesimin rehabilitasyonu beklentisi ile geçirilen bir yılın sonunda, bu rehabilitasyon sürecinden, reel sektöre yansıyan somut bir sonuç henüz yoktur. Kaynak hacmi, maliyetleri ve anlayışı itibariyle, finansal kesim reel sektörün ihtiyaçlarına cevap vermekten hala çok uzaktır. 8 aydır üzerinde çalışılan İstanbul Yaklaşımı ve Aktif Yönetim Şirketi’nin fon ihtiyacının karşılanması daha fazla vakit kaybedilmeden hayata geçirilmelidir. Bunun başarılabilmesi için, bankaların geri dönmeyen borçlar için ayırdığı karşılıklara ilişkin yönetmelik (karşılıklar kararnamesi) derhal yeniden düzenlenmelidir.”
Tanıl Küçük, programın bundan sonraki aşamasında, mali disiplin hedefi ısrarla takip edilirken, mutlaka reel sektörü destekleyici düzenlemelerin gündeme gelmesi gerektiğini vurgulayarak, ekonominin yalnızca kağıt üzerindeki rakamlardan ibaret olmadığını, toplumsal yaşamı etkileyen hassas dengeler üzerinde yürüdüğünü ve o dengelerin merkezinde de üretim ve reel sektör olduğunu anlattı.
Reel sektörü ve üretimi göz ardı eden hiçbir istikrar programının başarılı ve kalıcı olma şansının olmadığını bildiren Küçük, sözlerini şöyle tamamladı:
“Dünkü gazetelerde yer alan bir ifadesinde Maliye Bakanımız sayın Sümer Oral, (Bir elimiz programda, bir elimiz reel sektörün nabzında) diyor. Yani Sayın Bakan reel sektörün ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu kabul ediyor. Şimdi soruyorum, müdahale için nabzın tümüyle durması mı bekleniyor?” | |
Bankaların kara tahtaları siliniyor
Kiekens: Türkiye yüzde 6-9 büyümeli
