Güncelleme: 17:17 TS 29 Kas., 2001
|
|
NTV-MSNBC |
4 Aralık görüşmesi Klerides için sınav
|
|
NTVMSNBCnin Kıbrıs sorunu üzerine yürüttüğü soruşturmaya katılanlardan biri de, İlker Nevzad. KKTC Meclisinde Hukuk ve Siyasi İşler Komisyon Başkanı olan İlker Nevzad, UBP Girne milletvekili. Nevzadın sorularımıza yanıtları aşağıda.
|
|
Soru: TC ve KKTCnin Kıbrıs konusundaki tezlerinin uluslararası planda ve kurumlar nezdinde kabul görmemesinin nedenleri nedir?
Nevzad: Batı dünyasının tarihsel olarak Türkleri doğudan gelen tehlike addedip Türk olan herşeye ilk anda önyargı ile bakmaları, son yıllarda vurgulanan medeniyetler çatışması bağlamında TC ve KKTC tezlerinin kabul görmesi başından olumsuz bir zemine oturdu kanaatindeyim. Uluslararası anlaşmalarla kurulan bir devletteki ortaklık haklarından yoksun bırakılan ve Rumlar üzerinde hiçbir hak iddia etmeyen Kıbrıs Türkü, siyasi eşitliğinden başka birşey istemediği halde, ortaklıktan bahsettiğinde bile ön şart koşmuş sayılıyor; ama Rumlara Kıbrıs meselesi çözülse de çözülmese de ABye girebilecekleri söyleniyor. Burda önyargı ve çifte standart kendini göstermiyor mu?
Uluslararası alanda değişik çıkarların rekabet halinde olduğu bir ortamda, ABD ve İngilizler veto hakkına sahip Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, bilhassa Sovyetlerin çöküşünden sonra uluslararası meselelerde söz sahibidir ve uluslararası topluluğu yönlendiren belli başlı ülkelerdir. ABDde siyaset yaşamında en güçlü lobilerden biri Rum-Yunan lobisidir. İkibuçuk milyon seçmeniyle diaspora, Amerikan Kongre ve Senatosunu ve genelde Amerikan dış siyasetini etkilemiştir. Diasporanın baş hedefi Türkiye ve TCnin öncelikli ulusal konusu Kıbrıs meselesi olmuştur.
Diğer taraftan İngilizler, güneyde Rum toprağı ile çevrelenmiş askeri üslerinin ulusal çıkarları yönünden muhafazası endişesindedirler. Rum ve Yunanlıların İngilizlere karşı esasen çok tecrübeli oldukları bir konu olan tehdit, şantaj ve terorist eylemler olasılığı ihmal edilemez. Avrupa kıtasında genişleyip konsolide olmaya azimli olan bir Avrupa Birliğine üyelik için şu anda Güney Kıbrısın yanısıra on devlet sırada bekliyor. Bunların katılmasına onayını, öncelikle Güney Kıbrısın kabulü şartını veto tehdidi ile koşullandırıp açıkca Avrupaya şantaj yapanYunanistandır.
Bu gibi eylemlerde ve de propaganda tecrübe ve becerisinde biz Türklere genelde fark atmışlar, uluslararası platformlarda zamanında, aktif ve etkin propaganda ve hazırlık eylemleri ile puan almışlardır.
Soru: Kıbrıs Rum Yönetiminin ABye girmesinin (ya da hızla ilerleyen bu sürecin) Kıbrıs sorununun çözümüne ne ölçüde ve nasıl etkileri olur?
Nevzad: Kıbrıs Rum Yönetiminin müracaatını AB kabul edip işleme koyduğunda Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler sürecindeki çözüm çabaları sekteye uğradı. 1960 anlaşmalarını ve anayasasını ihlal eden Rumların tüm ada adına tek müracaatçı olarak kabul edilmeleriyle Kıbrıs meselesindeki konumlarının zayıflıklarını siyaseten sağlamlaştırmışlardır. Kıbrıs Rum Yönetiminin bir yıl sonra AB üyeliğine alınma kararı, iki yıl sonra tam üye olmaları TCyi Kıbrıs meselesinde AB ile karşı karşıya getirecektir. Nitekim Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu Kıbrısı bir AB ve Türkiye meselesi yapmayı başardıklarını beyan etmiştir. Yani Kıbrısta çıkabilecek bir çatışma AB ile Türkiye arasında bir çatışma olacaktır. Çünkü ABnin toprağı işgal altında sayılacaktır. Kıbrıs sorununun Türkiye, Yunanistan, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında çözülecek bir sorun olmaktan ziyade, Kıbrısın ABye girmesiyle AB-TC ilişkilerini etkileyen bir mesele olarak görülmesi sağlanmıştır. Kıbrısın ABye girme süreci hem Rum-Yunan tarafının amaçları doğrultusunda ekonomik ve politik olarak yakınlaşmasını getirmiş olacak; hem de sorundan kendileri sıyrılıp ABye katılmak isteyen Türkiyenin taviz vermesini zorlayan bir süreç haline getirecektir.
Kıbrıs Rum Yönetiminin hızla ilerleyen ABye girme sürecinin katalitik etkisi ya Kıbrıs sorununun çözüme ulaşması ya da Ortadoğuda bir krizin çıkmasıyla neticelenebilir. AB Kıbrıs Türklerine ekonomik boykot ve ambargoların kalkmasını ve Kuzeyin gelişmesini sağlayacak AB fonlarının akmasını vaad ediyor. Bir taraftan da Helsinki sonrası Türkiyenin AB üyeliğine daha gerçekçi ümitle bakması ve de bölünmüş bir Kıbrısın ABye üyeliği Kıbrıs meselesini bir Türk-Yunan çatışmasından TC-AB çatışmasına dönüştürmesinin bedeli karşısında AB, Türkiyenin Kıbrıs sorununa acilen çözüm bulma çabalarında daha aktif olacağını hesaplamaktadır. Buna karşın Denktaş-Klerides buluşmasından pozitif netice alınmaması durumunda Güneydeki Rumlar AB ile entegre olurken Kuzeydeki Türkler de buna paralel TC ile entegre olacaklar.
Otuzsekiz senedir ekonomik boykot ve ambargolar altında dayanan Kıbrıs Türkleri Türkiyenin bulunmadığı bir Avrupa Birliğine Rumlarla birlikte girmeyi yeğleyemez. Çünkü 1963te olanların tekrarlanması halinde ABnin böyle bir sorunu Kıbrısın iç meselesi kabul edip pasif kalacağı aşikardır. AB sınırları içerisindeki Kuzey İrlarda ve İspanyanın Bask sorunları göstergelerdir. Dolasıyla Kıbrısın ABye girmesi Kıbrıslı Türkler için bir güvenlik sorunu yaratır, güvenlik sağlamayabilir.
Güney Kıbrısın ABye girmesiyle daha güçlü konumda olacağını düşündüğümüzde, Kıbrıs sorununu çözmeyi ABye katılımından sonraya bırakması, kendi çıkarları bakımından daha rasyonel olur. Böylece ABnin bu tutumunun neticesi, yani Kıbrısın Birliğe kabul edilmesi Doğu Akdenizde var olan de facto barış yerine kriz yaratmak olabilir.
Soru: 4 Aralıktaki Denktaş-Klerides görüşmesi, sorunun geleceği açısından ne tür sonuçlar doğurur?
Nevzad: Görüşmeden kaçmakla itham edilen Denktaş başbaşa konuşmayı tektif ederek uzlaşmadan yana olduğunu göstermenin yanısıra, Kleridesin sorunu çözmede samimi bir gayret sarfetme niyetinde olup olmadığını sınama fırsatı bulacaktır. Genel Sekreterin arabuluculuk iyi niyet misyonunun ötesinde, Genel Sekreter ve Güvenlik Konseyine verilecek rapora yönelik olmadan, taraflar arasında direkt temasla birbirlerinin olmazsa olmazları, meselenin esaslarına inip yeni bir kompromi anlaşmaya varma pozisyonuna girmekte samimiyetlerini ölçme olanağı bulabilirler. Bu karşılıklı görüşme Birleşmiş Milletler sürecine açılım bulma yönünden kapsamlı görüşmelere zemin hazırlanmasına yardımcı olursa olumlu olur. Sürece açılım getirmemesi halinde, bunun dahi bilinmesinde yarar var. Dünya meseleye bakış açısını ona göre ayarlayabilir. Çözüm bulma koşulları yakalanabilirse bu görüşmeyi başka görüşmeler takip edecek. Bu da pratikte pozitif bir sonuç olabilir. |
|