Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 15:24 TS 4 Eyl., 2000
Türkiye’de bilişimin öyküsü - 2
1929’da 39 mühendis
NTV
22 Temmuz 1921, Yunan Kralı Konstantin Eskişehir’e geldi ve General Papulas’tan Başkumandanlığı devraldı. Ankara’ya ordusunun başında girmek istiyordu. 21 Temmuz 1921’de, Kral’ın Anadolu’yu teslim almak için gelişinden bir gün önce, Ankara’da başka tür bir heyecan yaşanıyordu. Yunan Kralı Konstantin’e inat; Ankara’da 6 gün süreyle toplanan muallimler yeni devletin eğitim programına son noktayı koymuşlardı bile.

   
 
       
    MSNBC News NTV Bilişim 2000 Programı
MSNBC News Bilişim hedef büyüttü
MSNBC News Bilişim'in Avrasya başkenti: İstanbul
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Savaşın en kritik noktasında, Meclis’in Ankara’dan Kayseri’ye taşınmasının tartışıldığı bir ortamda Mustafa Kemal, her işini bıraktı ve “Maarif Kongresi”ni topladı. Atatürk öğretmenlere, “Vazifeniz pek mühim ve hayatidir” diye bu Kongrede seslendi ve muallimlerden gençleri iyi yetiştirmelerini istedi.
       Gerçekte Mustafa Kemal, Kurtuluş savaşının o zor şartlarında eğitime çok önem verdi. Meclis’ten önce Ankara’da kütüphane kurdurdu ve kitapçı dükkanı açtırdı. Eli silah tutan herkesi askere aldırdı ama öğretmen ve öğrencileri askere almadı. Milli mücadelenin askere ihtiyacı olduğu kadar kurulacak milli devletin de bilim ordusuna ihtiyacı olacaktı.
       Cumhuriyet’in ilanında bilim adamına olan ihtiyaç Atatürk ve Bilim kitabını yazan Güneş Kazdağlı’ya göre çok yüksekti: “29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde, elde sadece 39 mühendis vardı. Genç Cumhuriyet, Osmanlı’dan bilim adına hemen hiçbir şey devralmadı. Tek üniversite olan Darülfünun ise Batı’da yapılan bilimsel araştırmaları anlamak ve takip etmekten bile yoksundu.”
       
ENSTİTÜLER KURULUYOR
       Mustafa Kemal bunun üzerine hemen harekete geçti. Önce medrese zihniyetini yok etmek için bir dizi karar alıp uyguladı. Sonra yetenekli ve zeki öğrencileri yurt dışına gönderdi. Bununla yetinmedi, araştırıcı sayısı çoğalsın diye çok sayıda inceleme ve araştırma enstitüsü kurdurdu. Bunlar daha çok tarımsal ürünün arttırılmasına yönelikti.
       Güneş Kazdağlı o günleri şöyle anlatıyor: “Cumhuriyet sadece tarım ürünlerini ihraç edebiliyordu. O yüzden tarım üretiminin artması gerekiyordu. Atatürk de buna uygun, çok sayıda Tarımsal Araştırma Enstitüsü kurdurdu. Çay, pamuk, tekel bunların başlıcalarıydı. Buralar Cumhuriyet’in ilk araştırıcılarının çalıştığı merkezlerdi ve çok işe yaradı.”
       Atatürk 1933’te üniversite devrimini gerçekleştirmeden önce Harp Okulu, Ankara Hukuk Okulu gibi yüksek okullarla öğretmen yetiştiren okulların açılmasına ağırlık verdi. Bu okullar kendi mezunlarını vermeye ve yurt dışına eğitime giden gençler dönmeye başlayınca sıra üniversite devrimine geldi.
       Atatürk’ün bilim stratejisini Güneş Kazdağlı şu sözlerler açıklıyor: “Dönemin tek üniversitesi Darülfunun devrimleri savunmuyor tam tersi karşısındaymış gibi davranıyordu. Ama onu kapatıp yerine yeni üniversite açmak için elde öğretim üyesi de yoktu. Atatürk işte o zaman stratejik kararını verdi. Önce bilim adamı yetiştirilecek, araştırmacıların sayısı arttırılacak sonra üniversite reformuna gidilecekti. Atatürk de aynen öyle yaptı. Çok sayıda genci yurt dışına eğitime gönderdi. Matematikte dünyaca ünlü ordünaryüs profesör Cahit Arf, Prof. Dr. Ali Rıza Berkem bunların önde gelen ikisiydi. Yurt dışına giden bu insanlar sonra dönüp geldiler ve İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasında görev aldılar.”
       
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇILIYOR
       1933’te İstanbul Üniversitesi’nin kurulması gerçekten Cumhuriyet için bir dönüm noktası oldu. Üniversite kısa sürede çağdaş bilim yapan bir kurum haline geldi. Bunda, ikinci dünya savaşı öncesi, Nazi zulmünden kaçan Almanya’daki öğretim üyelerinin rolü büyüktü. Türkiye o dönem başarılı bir politika izleyerek Almanya’dan uzaklaşan Yahudi kökenli 36 bilim adamına kucak açtı. Onlara milletvekillerinin aldığı maaşın üç katını ödedi. Karşılığını da aldı. 36 bilim adamı İstanbul Üniversitesine büyük katkı sağladı. Türkiye ilk kez kendi alanında araştırma yapan, matematikte, fizikte, fen bilimlerinde oldukça ileri düzeyde bilgi birikimine ulaştı. Altın çağını yaşayan Matematik Enstitüsü o zaman kuruldu.
       Kendisi de bilim adamı olan Prof.Dr. Erdal İnönü’ye göre, o gün yapılan üniversite reformu Türkiye’de bilim hayatının yönünü değiştirdi: “İstanbul Üniversitesi’nin Darülfünun’dan başlıca farkı, bu yeni kuruluşun bilimi eskiden olduğu gibi sadece Avrupa’dan alıp bir parça öğretmekle kalmayıp, araştırmalarıyla bu bilimin gelişmesine katkı yapmayı amaçlamasıydı. Bu reform anlayışı içinde üniversite öğretim üyeleri arasında araştırma yeteneğini kanıtlamamış kimseler üniversiteye alınmamış, güncel konularda araştırma yaptırabilecek Avrupalı bilim adamları hoca olarak üniversiteye çağrılmışlardır.”
       
SANAYİLEŞME HAMLESİ
       Cumhuriyet kuruluşunun 10. yılıyla birlikte sanayileşmeye ağırlık verdi. Araştırma enstitüleri de bu alana kaydı.Türkiye’nin sanayileşmesine öncülük eden şeker fabrikaları, demiryolları, Sümerbank ve Tekel gibi çok sayıda Kamu İktisadi Teşekkülleri o dönemin ürünü olarak ortaya çıktı. Ama asıl önemli olan bizzat Atatürk’ün emriyle 1935’te kurulan Maden Teknik ve Arama Enstitüsü ile Elektrik İşleri İdaresi ve Etibank’tı. Bunlar daha o yıllarda sanayi alanında ulusal araştırma uygulamalarını başlatan ilk kurumlardı.
       Atatürk’ün o koşullarda verdiği bilim mücadelesini en iyi farkedenlerden biri Başbakan Bülent Ecevit’ti. Ecevit, Atatürk’ü, “Çağımızda iletişimin, bilimin ve bilginin önemini en erken kavrayan önder ve devlet adamı” olarak tanımlıyor ve iletişime verdiği önemin altını çiziyor: “Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’dan Anadolu’ya çıktığından itibaren ilk yaptığı iş, iletişim ağını ele geçirmenin, iletişim ağından yararlanmanın bir kurtuluş savaşı için önemini kavramasıdır.”
       Kurtuluş Savaşını “Telgraf başında” kazandığını söyleyecek kadar iletişime önem veren Atatürk, bütün hayatı boyunca bilimin, sanayinin ve teknolojinin gelişmesi için elinden geleni yaptı. 1938’de öldüğünde bize, sadece genç bir Cumhuriyet değil, bütün eğitim kurumlarıyla, araştırma enstitüleriyle, sanayileşmeye hazır bir bilgi birikimini de bıraktı.
       
2. DÜNYA SAVAŞI DARBESİ
       Ama şanssızlık İkinci Dünya Savaşı ile başladı. Milli mücadele döneminde öğretmen ve öğrencileri askere almayan Türkiye bu defa bunu yapamadı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bilim adamları ve mühendisler uzun süreli askerlik görevine çağrıldı. Bu ise yeni yeni oluşan ve başarılı olmaya başlayan araştırma gruplarının dağılmasına yolaçtı.
       Savaş öncesi Avrupalı bilim adamları için çekim merkezi olan Türkiye o uzun savaş yıllarında bu özelliğini kaybetti. Artık bilim adamları ve araştırıcılar için çekim merkezi Türkiye değil, Amerika Birleşik Devletleri’ydi.
       Savaş sonrası siyasal ve askeri dengeler yeniden oluştu. Ama asıl önemli olan endüstriyel üretimin yeni baştan yapılanmasıydı. Bunda, en önemli etken üretim sürecinde otomasyon dönemini başlatan bilgisayarın devreye girmesiydi.
       
İLK BİLGİSAYAR
       İlk elektronik bilgisayar, ENIAC savaş sonrası 1946’da Amerikan Ordusu’nun balistik hesaplamaları için geliştirildi. Bu, 18.000 lambası ve 30 ton ağırlığı ile dev gibi bir makineydi. 1950’lerde elektron tüpleri kullanan bu ilk kuşak bilgisayarlar, 1958’de yerini transistörün kullanımı ile ikinci kuşak bilgisayarlara bıraktı. Bu endüstriyel üretim için büyük bir devrim demekti.
       Gerçekte Türkiye bu devrimi yakından izledi. Bilgisayar öncesi bilgi teknolojisi olarak kabul edilen delikli kart uygulaması bunun ilk örneğiydi. Daha 1927 yılında, Cumhuriyet’in ilanından 4 yıl sonra Devlet İstatistik Enstitüsü, nüfus sayımı öncesi “delikli kartı” Türkiye’ye getiren kurum oldu. O’nu 1932’de Ziraat Bankası izledi. Ama ikinci dünya savaşı bu süreci önemli ölçüde sekteye uğrattı. Toparlanma 1950’lerde başladı. Bilgisayar öncesi delikli kartla çalışan, bilgi işlem sistemlerinin kullanımı bu dönem yaygınlaştı. Mesleğe 1954’te delikli kart uygulaması ile Karayolları Genel Müdürlüğü’nde başlayan Güngör Günalçın, o dönemin en yakın tanığıydı: “50’li yıllarda bilgisayar öncesi dönemde delikli kartlarla bilgi işlem sistemlerini Türkiye yakalamıştır. Bunları kullanıyordu. Karayolları Devlet Su İşleri, İş Bankası, Emekli Sandığı gibi devlet kuruluşlarında vardır. O zamanlar tabii daha bilgisayar sözcüğü de yoktu. Ve biz işlerimizi kartlar üzerine delerek bu kartları her birinin fonksiyonu ayrı olan işlem makinelerinden geçirmek suretiyle neticelere ulaşıyorduk.”
       İşte ilk bilgisayar, 1960’ta, bu bilgi birikiminin üzerine geldi. Karayolları’nda çalışmaya başlayan IBM 650 sadece Türkiye’nin değil, Ortadoğu’nun da ilk bilgisayarıydı. Ama bu Türkiye için henüz yeni bir başlangıçtı.
       
       
       
    MSNBC News Türkiye'de bilişimin öyküsü - 1
MSNBC News Türkiye'de bilişimin öyküsü - 3
MSNBC News Türkiye'de bilişimin öyküsü - 4
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları