Home page

Haber Menüsü


Yazara e.posta atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Kaldı 3 takım
 
Önce İspanyollar ile Yunanlılar oynadı, ki bu maçın skoru sonraki maçın zevk verip vermeyeceğini de belirleyecekti.
 
Kaan Tunçbilek
NTV-MSNBC
 
17 Haziran 2004—  Sevgili Tayfun kendi yazacağı grubun maçlarını izlerken yaşadığı stresin benzerini ben de yaşıyorum A Grubu’na sıra gelince. Yalnız benim başucumda kabak çekirdeği ve çay değil, meyve ve -eşimiz içersem gerginliğimi alacağı konusunda ikna etmeyi başardığı- rezene çayı vardı dün gece.

   
 
       
    MSNBC News İlk maçlar ve biraz nostalji
MSNBC News Açılış Kabusu
MSNBC News İyi oynayan kazansın
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Önce İspanyollar ile Yunanlılar oynadı, ki bu maçın skoru sonraki maçın zevk verip vermeyeceğini de belirleyecekti. İspanya favori olmasına olacaktı da, aynı Yunanlılara elemelerde, hem de İspanya’da yenilmişti. İspanyollar seri mi seri oynuyorlardı. Yunanlılar ise dirençli mi dirençli. İki takım da çok koşuyordu ama İspanyollar topun peşinde, Yunanlılar İspanyolların peşinde.
       İlginç olan ise İspanyollar civa gibi yer değiştiriyorlardı ama öyle bir forma giymişlerdi ve öyle çok gölge vardı ki belki de bize öyle geliyorlardı. Yunanlılar ise öyle beyaz bir forma giymişlerdi ki, sanki sahanın her tarafına onlar hakimdi.
       İspanyolların öyle bir futbol oynuyor ki, iki maçtır gol sürekli “geliyorum” diyor; aksine Yunanlılar da öyle bir futbol oynuyor ki, gol “bana bulaşmayın” diyor. Buna rağmen İspanyollar sadece 2 gol bulabilirken, Yunanlılar hiç beklenmedik pozisyonlarda 3 gol bulmayı başardılar.
       İlk yarının en çok koşan adamı Etxeberria idi, sahada benden bile daha çok keyif yapanı ise Baraja’ydı. Hayret doğrusu; Baraja birkaç sene önce Zidane’ın bir altında, Nedved ve Beckham ile aynı basamaktaydı, ancak özellikle bu sene sadece top tekniğine güvenen, fizik gücü düşük ve liderlik sorumluluğunu almayan bir oyuncu oldu.
       Aslında Yunanlıların nasıl bir taktikle çıkacağını tahmin etmek zor değildi. İspanyolların oyunu kanatlardan Etxeberria ve Vicente’nin getireceği toplara bağlı olduğundan, mantıklı olan da kanatlara önlem almaktı. Bu nedenle de Rehagel, Vicente’nin üzerine Seidaridis’e ilave olarak Zagorakis’i koymuştu. Ancak Saez, Vicente’ye yardıma kimseyi gönderemeyince sol kanat hiç etkili olmadı.
       Vicente de sağ ayağını hiç kullanamadığından içeri hiç dönemedi. Bununla beraber, ilk yarıda iyi oynamasına rağmen muhtemelen sakatlandığı için çıkmayan Etxeberria’nın yerine ikinci yarıda oynayan Joaquin -ceza sahasının sağ yan çizgisi ile sağ taç çizgisi arasından çıkmamasına rağmen- dar alanda müthiş işler becerdi.. Puyol ve Raul Bravo harika oynadı.
       Saez, İspanya’da büyük eleştiriler alıyor ancak dün İspanya çok gol kaçırdı ve maç boyunca yaptığı tek savunma hatasından gol yedi. Saez’in en fazla eleştirileceği 2 nokta var. Birincisi kaçan golleri gördükçe Mista’yı bu takıma neden çağırmadığını anlamak zor. Üstelik Valencia’ya tarzına benzer bir futbol oynattığını ima ettiği halde. İkincisi ise, İspanyol orta sahasının ortasında oynattığı oyuncuların yetersizliği. İspanya bu turnuvada kanatları en iyi kullanan takım olmasına karşın, ortadaki Baraja ve özellikle Albelda çok yetersiz kalıyorlar, ki kanatlardan saldıran bir takımın orta sahasının göbeğinde biri iyi top dağıtan, diğeri çok koşan iki oyuncu olması şart.
       Yunalılara gelince, yine yakaladıklarını attılar. Rakibi kadar teknik özellikleri olan oyuncuları olmasına rağmen iyi koştular ve rakibinin tek hatasından beklenmedik bir anda beraberliği kurtardılar. Yunanlıların yıldızı ise Okay Karacan’ın söylediği gibi Otto Rehagel idi. Rehagel, yaşına, tecrübesine ve geçmişteki başarılarına rağmen, diğer bütün teknik direktörlerden ve kendi oyuncularından çok daha heyecanlı. Sürekli sahanın kenarından oyuna müdahale diyor.
       Bugüne kadar büyük turnuvalarda tek gol atamamış Yunanlılar bu yüzden ona çok şey borçlu. Rehagel o kadar heyecanlıydı ki, filelerin renginin siyah olmasına bile çattı. (Aslında haksız da değil; topun fileleri havalandırdığı görülmeyince seyircinin gol olup olmadığını anlaması gecikiyor.)
       Bir de şu -Nikolaidis için söylenen- İspanyol futbolunu iyi tanıyor muhabbetine değinmeden geçemeyeceğim. Bu tür cümlelere bir türlü anlam veremem. Adam İspanyolları iyi tanıyorsa İspanyollarda onu iyi tanıyordur, öyle değil mi? Üstelik adam forvet ve genelde forvetler rakip defansın özelliklerine çalışmaz da, savunmacılar rakip forvetin özelliklerini ezberler.
       
RUSLARIN VEDASI
       
Günün ilk maç öyle bir skorla bitti ki, Portekiz’in kazanması ile berabere kalması arasında hiçbir fark kalmıyordu. Çünkü her iki alternatifte de son maçta İspanyolları yenmek zorundaydı. Portekiz’in istediği Yunanlıların kazanmasıydı. Bu sayede Rusları yenerek komşusu ile aynı puana gelecek, hatta averajla üstüne çıkacak ve son maçta bir beraberlik yetecekti.
       Benim gönlüm Portekiz ile Rusya’nın berabere kalması ve son maçlara her iki takımın da kazanmak için çıkmasıydı. Ancak Ruslar o kadar kötü ve sönük oynuyorlar ki, iki maçta sadece 3 gol yemeleri bile büyük başarı. Ruslar da beyaz giymişti ama hiç de Yunanlılar gibi bütün sahayı kaplıyor gibi görünmüyorlardı. Bununla beraber, Portekiz hala şort rengi sahaya karışan o sinir olduğum formayı giymeye devam ediyor.
       Scollari anlamsız bir ısrarla, Yunanistan maçının sonlarında oyunu girip rakibin dengesini bozan Ronaldo’yla değil, kupanın topa en az dokunan oyuncusu (olduğunu zannettiğim) Pauleta ile başlamıştı. Deco iyi oynuyordu ama takımın geri kalanıyla bir problemi olduğu o kadar belliydi ki, bir kere bile arkadaşlarının yüzüne bakmıyordu. Portekiz yine de, ilk maçın en iyi oyuncusu Maniche’nin bu sezon Porto’da çok sık bulduğu tarzda golü ile rahatladı ve hakemin de desteğiyle sorunsuz bir gece yaşadı. Aslında Portekiz’in gol yemesi ve psikolojik olarak çökmesi an meselesiydi. Ancak yine sonradan giren Ronaldo, kilitlendiği anlarda Portekiz’e canlılık getirdi.
       Hakem demişken, hakemler nedense ezik görünen, az taraftarı olan olan, takımı ateşleyecek yıldızları olmayan ve bu yüzden takım oyunu oynamaya çalışan takımlara acımasız davranmaya devam ediyor. Bulgarlardan sonra Ruslara da hakemler rakipten daha fazla darbe vurdu. Önce sarı kartları acımasızca kullandı. Ardından akılalmaz bir hata ve önyargıyla Rus kaleciyi oyundan attı.
       Olanı görmeyen bir hakemi anlayabilirdim ama olmayanı gören bir hakemin ya hayal gördüğünü ya seyirci veya oyunculardan kolay etkilendiğini ya da önyargılı olduğunu düşünüyorum. Nitekim Norveçli hakem de ilk kez bir turnuvada görev almasından dolayı, olay yaratacak bir hata yapmaktansa, iyi niyetle topa dokunmamaya çalışan Ovchinnikov’u oyundan atmayı tercih etti.
       İspanya - Portekiz karşılaşması tam bir taktik savaşı olacak. Hızlı İspanyolların Portekiz savunması içerisinde kolaylıkla pozisyonlara girmesi muhtemel. Ama asıl mesele bu pozisyonları gole çevirip çevirmeyecekleri. Buna karşılık, daha iyi olan Portekiz orta sahasının İspanyol forvetlerine pas atılmasını engellemekten ve kanatlara ekstra önlemler almaktan başka çaresi yok. Portekiz’in İspanyol savunması arasında kaybolacak Pauleta ve Simao’nun yerine Ronaldo ve Nuno Gomez ile çıkması şart. Savunma oynamaya alışkın olmayan İspanyolların beraberliğe razı oynamaları halinde de Portekiz’in önemli fırsatlar yakalaması muhtemel.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları