Home page

Haber Menüsü


Yazara e.posta atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
İlk maçlar ve biraz nostalji
 
Öncelikle hatırlatalım ki, bu tür turnuvalarda genellikle iyi başlayan değil grafiğini en iyi yükselten; performansı hep iyi gidenler değil gittikçe yükselenler mutlu sona ulaşır.
 
Kaan Tunçbilek
NTV-MSNBC
 
16 Haziran 2004—  Bu yüzden finalde-Kerem Dalbudak’ın tahmini gibi- Portekiz ile Çekler bile olsa o güne kadar bunu çoktan kanıksamış olacağız. Unutmayalım ki, bu yıl Şampiyonlar Ligi finalini Real, Milan, Arsenal veya M.United değil 1’e 66 şans verilen Monaco ile 1’e 60 şans verilen Porto oynadı.

   
 
       
    MSNBC News Kaldı 3 takım
MSNBC News Açılış Kabusu
MSNBC News İyi oynayan kazansın
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  İlk maçları izledik. Maçların en iyisi tabii ki İngiltere - Fransa karşılaşmasıydı. Oyuncuların teknik üstünlükleri, takım oyunu ve mücadeleciliği ile bu 2 takım aynı zamanda ilk maçların en iyi performanslarını sergiledi. Yine bu maçta iyi futbolcu ile büyük futbolcu arasındaki farkı da gördük. Beckham, Henry, Owen iyi futbolcular olabilir ama Zidane büyük bir futbolcu. Bunu da zor zamanda attığı olağanüstü gol ile ispatladı.
       En iyi oyuncular, Zagorakis, İbrahimoviç ve tabii ki Zidane idi. En iyi goller ise Zidane’ın daha önce görülmemiş bir stille, -üstelik sağ çaprazdan sağ ayak ile sol köşeye- attığı frikik golü, Van Nistelroy’un, Van der Meyde’nin harika pasına yaptığı olağanüstü vuruş, Çekler’in Poborsky’nin olağanüstü hareketleri sonucu kazandığı beraberlik golü ve Letonya’nın müthiş bir feykle attığı ilk goldü.
       A Grubu’nda her şey ortada. İspanya’nın elinde çok iyi futbolcular var. Yine de insan kaçan golleri gördükçe Mista’yı arıyor. Yunanistan ise müthiş bir savunma futbolu oynadı. Bununla beraber, ben Portekiz’in İspanya’yı, Rusya’nın ise Yunanistan’ı yenmesini sürpriz olarak değerlendirmeyeceğim.
       B Grubu’nda Hırvatların ve İsviçrelilerin, Fransa veya İngiltere’yi yenebilmesi için hem müthiş bir direnç hem de şans gerekiyor. Eriksson’un Gerard’ın yerine Haargraves’i oynatmasını beklerdim; ancak ikinci maçta Haargraves sakatlanan -ilk maçın yıldızı- Scholes’un yerine oynayacak gibi. Favoriler belli ama her şey olabilir.
       C Grubu en ilginç gruptu. Elemelerde süper oynayan Bulgarlar, aylardır iyi futbol oynamayan İsveç karşısında dağıldı. İsveç çok savunma hatası yapsa da, İbrahimoviç ve Larson gibi 2 süper forvete sahip olmanın büyük avantajına sahip. Yine son maçlarda çok kötü bir görüntü çizen Danimarka beklediğimden çok daha iyi oynadı. İtalya ise 1994’ün futbolunu oynuyor. Herkes yürüyor ve kendi bildiğini okuyor. Ancak İtalyanları bilirsiniz. Bu tempoyla finale kadar bile gitseler şaşırmam.
       D Grubu’nda Çekler herkesten iyi oynadı. Çok hızlı oynuyor, çok şut atıyorlar. Nedved, Poborsky, Heinze vb hepsi formda ama savunmaları çok açık veriyor. Hollanda, Almanya karşısında son 15 dakikada çok iyiydi. Almanya kolay kaybedecek bir takıma benzemiyor ama kolay kazanacak bir takıma da benzemiyor; çünkü teknik kapasitesi yüksek oyuncuları hemen hiç yok. Çekler grubun favorisi.
       
       Biraz nostalji
       Dün geceki Hollanda - Almanya karşılaşmasını izlerken aklım yıllar öncesine gitti. Ne de olsa, iki ülke 30 yıldır Avrupa’nın en önemli ve hırslı rekabetlerden birini yaşıyor. Ergenlik dönemini veya gençliğini 80’li yıllarda yaşayanlar, bu iki takımın 80’lerin sonunda ve 90’ların başında yaşadığı renkli maçları iyi hatırlarlar.
       Aslında bu iki ülkenin rekabeti 70’li yılların başlarına dayanıyor. İlk önemli maçlarını 74 Dünya Kupası’nin finalinde oynayan iki ülkeden kazanan, daha az şans tanınan ev sahibi Federal Almanya olmuştur. Cruyff, Rensenbrink, Neeskens’li Hollanda ile Beckenbauer, Gerd Müller, Overath, Breitner’li Almanların bu büyük finalinde (biz sadece yıllar sonra banttan izleyebildik), ilk golü ilk dakikalarda penaltıdan Cruyff atar; Almanlar ilk yarının ortalarında yine penaltıdan Breitner ile beraberliği sağlar ve ilk yarının son saniyelerinde büyük fırsatçı Gerd Müller şok bir gol atıp maçın skorunu belirler. (Burayı unutmayın)
       İki ülke arasındaki rekabet o kadar kızışmıştır ki, önce Cruyff’un Ajax’ı, daha sonra da Backenbauer’in Bayern’i Şampiyon Klüpler Kupası’nı üst üste 3’er kez kazanırlar. 78 Dünya Kupası’nda finale çıkan Hollanda, yarı final grubunda, yenilenmiş Almanya’yı yenemez (2-2); ama 80 Avrupa Şampiyonası’nda şampiyon olacak Almanlar, grupta yenilenmiş Hollanda’yı Klaus Allofs’un 3 golü ile yenerler (3-2).
       Hollanda 84’te İspanyol Maceda’nın Malta’ya son saniyelerde attığı 12. gol yüzünden, 86’da ise Belçika’dan son saniyelerde yedikleri gol yüzünden finallere gidemeden şanssız bir şekilde elenir.
       Ve sıra gelir 88’e. Yine evsahibi ve favori Almanlar yükselişteki Hollanda ile yarı final oynar. Hollandalılar, nedense, 74 finalinin asıl rövanşının bu maç olacağını iddia ederler.
       Şimdi dikkat edin. İkinci yarının başında bu kez Almanlar bir penaltı golü (Mattheaus) ile öne geçerler. 15 dakika kala bu kez Hollanda bir penaltı ile (Ronald Koeman) ile eşitliği sağlar. Ve sıkı durun, son saniyelerde büyük golcü Van Basten inanılmaz bir fırsatçılık ve müthiş bir vuruşla Almanlara soğuk duş yaptırır. Sadece rövanş değil, 74’teki maçın bir simetrisidir olanlar. Hollanda şampiyon olur.
       Almanlar, 90 İtalya’da intikamlarını 2. turda alırlar ve 2-1 kazanırlar. Almanya şampiyon olur. 92 İsveç’te grupta karşılaşırlar ve Hollanda bu kez 3-1 kazanır. Almanya finalde, Hollanda yarı finalde Danimarka’ya kaybederler. Rekabet yine o kadar yoğundur ki, Almanların en önemli 3 oyuncusu İnter Milan’ın belkemiği (Mattheaus, Brehme ve Klinsmann), Hollanda’nın en önemli 3 oyuncusu AC Milan’ın beynidir. (Van Basten, Gullit, Rijkaard) İtalya’da bir İnter, bir Milan şampiyon olur.
       Ve o tarihten bu yana bu 2 takımı izlememiştik böyle önemli bir kupada. Merakım da bu yüzdendi.
       Hollanda maçın favorisiydi dün gece, çünkü Almanya dünya ikinciliğine rağmen oyunu yönlendirebilecek tek bir oyuncuya bile sahip değil. Buna karşılık ben Advocaat’ı pek tutmuyor ama Voeller’in önemli işler yapacağına inanıyordum.
       Aslında iyi teknik direktörler genelde orta saha veya defans oyuncularından, hatta kalecilerden çıkar ama forvetlerden pek çıkmaz; çünkü forvetlerin futbol yaşantısında oyunun tümünü okuyacak bir pozisyonları fazla olmaz. Cruyff istisnalardan biridir. Ama bence Voeller de bir istisna. Zira Voeller, hem Otto Rehagel kültürüyle yıllarca Werder Bremen’de oynamış ve ardından Roma’da klasik bir forvet olarak değil, oyun kuran, top dağıtan bir forvet olarak başarılı olmuştu.
       Nitekim dün geceki karşılaşmada oyun kurgusunu daha iyi kuran, rakibini daha iyi çözen Voeller’di. Elindeki kısıtlı oyunculardan iyi bir takım oyunu örneği izledik. Alman takımının adam paylaşımı, yardımlaşması ve konsantresi beraberlik golüne kadar daha yüksekti. Voeller’in yırtıcı ve mücadeleci Kuranyi’yi oynatması iyi bir tercihti.
       Hollanda ise en büyük avantajı olan iyi forvetlerden sadece Van Nistelroy’a şans vermişti. Oysa Kluivert, Makaay, Van Hoojdonk’tan biri bile görev alsa Van Nistelroy istediği alanları yaratabilecekti. Hollanda ilk yarıda o kadar kopuktu ki, bir ara, bir Alman hücumunda oyun kurucu Davids’i savunmanın en gerisindeki 2 kişiden biri olarak görünmesi (en yakın savunma oyuncusu 10 metre ötede idi ve Davids birilerini marke ediyordu) çok anlamsız bir görüntüydü.
       Maçın son 15 dakikası Hollanda’nın müthiş baskısıyla geçti. Overmars’ın girişi kanatların kullanılmasını, Van Hoojdonk’un girişi Van Nistelroy’un rahatlamasını sağladı. Van Nistelroy ise muhteşem bir gol attı. Kaleye arkası dönük gol atabilmek sadece büyük golcülere has bir özellik.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları