|
Kaldı 3 takım Açılış Kabusu İyi oynayan kazansın |
|||
İlk maçları izledik. Maçların en iyisi tabii ki İngiltere - Fransa karşılaşmasıydı. Oyuncuların teknik üstünlükleri, takım oyunu ve mücadeleciliği ile bu 2 takım aynı zamanda ilk maçların en iyi performanslarını sergiledi. Yine bu maçta iyi futbolcu ile büyük futbolcu arasındaki farkı da gördük. Beckham, Henry, Owen iyi futbolcular olabilir ama Zidane büyük bir futbolcu. Bunu da zor zamanda attığı olağanüstü gol ile ispatladı. En iyi oyuncular, Zagorakis, İbrahimoviç ve tabii ki Zidane idi. En iyi goller ise Zidaneın daha önce görülmemiş bir stille, -üstelik sağ çaprazdan sağ ayak ile sol köşeye- attığı frikik golü, Van Nistelroyun, Van der Meydenin harika pasına yaptığı olağanüstü vuruş, Çeklerin Poborskynin olağanüstü hareketleri sonucu kazandığı beraberlik golü ve Letonyanın müthiş bir feykle attığı ilk goldü. A Grubunda her şey ortada. İspanyanın elinde çok iyi futbolcular var. Yine de insan kaçan golleri gördükçe Mistayı arıyor. Yunanistan ise müthiş bir savunma futbolu oynadı. Bununla beraber, ben Portekizin İspanyayı, Rusyanın ise Yunanistanı yenmesini sürpriz olarak değerlendirmeyeceğim. B Grubunda Hırvatların ve İsviçrelilerin, Fransa veya İngiltereyi yenebilmesi için hem müthiş bir direnç hem de şans gerekiyor. Erikssonun Gerardın yerine Haargravesi oynatmasını beklerdim; ancak ikinci maçta Haargraves sakatlanan -ilk maçın yıldızı- Scholesun yerine oynayacak gibi. Favoriler belli ama her şey olabilir. C Grubu en ilginç gruptu. Elemelerde süper oynayan Bulgarlar, aylardır iyi futbol oynamayan İsveç karşısında dağıldı. İsveç çok savunma hatası yapsa da, İbrahimoviç ve Larson gibi 2 süper forvete sahip olmanın büyük avantajına sahip. Yine son maçlarda çok kötü bir görüntü çizen Danimarka beklediğimden çok daha iyi oynadı. İtalya ise 1994ün futbolunu oynuyor. Herkes yürüyor ve kendi bildiğini okuyor. Ancak İtalyanları bilirsiniz. Bu tempoyla finale kadar bile gitseler şaşırmam. D Grubunda Çekler herkesten iyi oynadı. Çok hızlı oynuyor, çok şut atıyorlar. Nedved, Poborsky, Heinze vb hepsi formda ama savunmaları çok açık veriyor. Hollanda, Almanya karşısında son 15 dakikada çok iyiydi. Almanya kolay kaybedecek bir takıma benzemiyor ama kolay kazanacak bir takıma da benzemiyor; çünkü teknik kapasitesi yüksek oyuncuları hemen hiç yok. Çekler grubun favorisi. Biraz nostalji Dün geceki Hollanda - Almanya karşılaşmasını izlerken aklım yıllar öncesine gitti. Ne de olsa, iki ülke 30 yıldır Avrupanın en önemli ve hırslı rekabetlerden birini yaşıyor. Ergenlik dönemini veya gençliğini 80li yıllarda yaşayanlar, bu iki takımın 80lerin sonunda ve 90ların başında yaşadığı renkli maçları iyi hatırlarlar. Aslında bu iki ülkenin rekabeti 70li yılların başlarına dayanıyor. İlk önemli maçlarını 74 Dünya Kupasınin finalinde oynayan iki ülkeden kazanan, daha az şans tanınan ev sahibi Federal Almanya olmuştur. Cruyff, Rensenbrink, Neeskensli Hollanda ile Beckenbauer, Gerd Müller, Overath, Breitnerli Almanların bu büyük finalinde (biz sadece yıllar sonra banttan izleyebildik), ilk golü ilk dakikalarda penaltıdan Cruyff atar; Almanlar ilk yarının ortalarında yine penaltıdan Breitner ile beraberliği sağlar ve ilk yarının son saniyelerinde büyük fırsatçı Gerd Müller şok bir gol atıp maçın skorunu belirler. (Burayı unutmayın) İki ülke arasındaki rekabet o kadar kızışmıştır ki, önce Cruyffun Ajaxı, daha sonra da Backenbauerin Bayerni Şampiyon Klüpler Kupasını üst üste 3er kez kazanırlar. 78 Dünya Kupasında finale çıkan Hollanda, yarı final grubunda, yenilenmiş Almanyayı yenemez (2-2); ama 80 Avrupa Şampiyonasında şampiyon olacak Almanlar, grupta yenilenmiş Hollandayı Klaus Allofsun 3 golü ile yenerler (3-2). Hollanda 84te İspanyol Macedanın Maltaya son saniyelerde attığı 12. gol yüzünden, 86da ise Belçikadan son saniyelerde yedikleri gol yüzünden finallere gidemeden şanssız bir şekilde elenir. Ve sıra gelir 88e. Yine evsahibi ve favori Almanlar yükselişteki Hollanda ile yarı final oynar. Hollandalılar, nedense, 74 finalinin asıl rövanşının bu maç olacağını iddia ederler. Şimdi dikkat edin. İkinci yarının başında bu kez Almanlar bir penaltı golü (Mattheaus) ile öne geçerler. 15 dakika kala bu kez Hollanda bir penaltı ile (Ronald Koeman) ile eşitliği sağlar. Ve sıkı durun, son saniyelerde büyük golcü Van Basten inanılmaz bir fırsatçılık ve müthiş bir vuruşla Almanlara soğuk duş yaptırır. Sadece rövanş değil, 74teki maçın bir simetrisidir olanlar. Hollanda şampiyon olur. Almanlar, 90 İtalyada intikamlarını 2. turda alırlar ve 2-1 kazanırlar. Almanya şampiyon olur. 92 İsveçte grupta karşılaşırlar ve Hollanda bu kez 3-1 kazanır. Almanya finalde, Hollanda yarı finalde Danimarkaya kaybederler. Rekabet yine o kadar yoğundur ki, Almanların en önemli 3 oyuncusu İnter Milanın belkemiği (Mattheaus, Brehme ve Klinsmann), Hollandanın en önemli 3 oyuncusu AC Milanın beynidir. (Van Basten, Gullit, Rijkaard) İtalyada bir İnter, bir Milan şampiyon olur. Ve o tarihten bu yana bu 2 takımı izlememiştik böyle önemli bir kupada. Merakım da bu yüzdendi. Hollanda maçın favorisiydi dün gece, çünkü Almanya dünya ikinciliğine rağmen oyunu yönlendirebilecek tek bir oyuncuya bile sahip değil. Buna karşılık ben Advocaatı pek tutmuyor ama Voellerin önemli işler yapacağına inanıyordum. Aslında iyi teknik direktörler genelde orta saha veya defans oyuncularından, hatta kalecilerden çıkar ama forvetlerden pek çıkmaz; çünkü forvetlerin futbol yaşantısında oyunun tümünü okuyacak bir pozisyonları fazla olmaz. Cruyff istisnalardan biridir. Ama bence Voeller de bir istisna. Zira Voeller, hem Otto Rehagel kültürüyle yıllarca Werder Bremende oynamış ve ardından Romada klasik bir forvet olarak değil, oyun kuran, top dağıtan bir forvet olarak başarılı olmuştu. Nitekim dün geceki karşılaşmada oyun kurgusunu daha iyi kuran, rakibini daha iyi çözen Voellerdi. Elindeki kısıtlı oyunculardan iyi bir takım oyunu örneği izledik. Alman takımının adam paylaşımı, yardımlaşması ve konsantresi beraberlik golüne kadar daha yüksekti. Voellerin yırtıcı ve mücadeleci Kuranyiyi oynatması iyi bir tercihti. Hollanda ise en büyük avantajı olan iyi forvetlerden sadece Van Nistelroya şans vermişti. Oysa Kluivert, Makaay, Van Hoojdonktan biri bile görev alsa Van Nistelroy istediği alanları yaratabilecekti. Hollanda ilk yarıda o kadar kopuktu ki, bir ara, bir Alman hücumunda oyun kurucu Davidsi savunmanın en gerisindeki 2 kişiden biri olarak görünmesi (en yakın savunma oyuncusu 10 metre ötede idi ve Davids birilerini marke ediyordu) çok anlamsız bir görüntüydü. Maçın son 15 dakikası Hollandanın müthiş baskısıyla geçti. Overmarsın girişi kanatların kullanılmasını, Van Hoojdonkun girişi Van Nistelroyun rahatlamasını sağladı. Van Nistelroy ise muhteşem bir gol attı. Kaleye arkası dönük gol atabilmek sadece büyük golcülere has bir özellik. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||