|
|
BDDKnın Şubat 2004 tarihli raporunda yine bu eliti ve kontrolündeki gücü bir kez daha gördük. BDDK verilerinden yaptığımız analize göre, hem mevduatta, hem de kredide yüzde 1lik (hatta yüzde 1i bulmayan) bir azınlığın hakimiyeti belirginlik kazanmış. BDDK, Türkiyede yaklaşık 78 milyon hesap cüzdanının olduğunu ve bu cüzdan sahiplerinin 151 katrilyon lira ya da 112 milyar dolar mevduatı olduğunu belirtiyor. Ancak bu 78 milyon cüzdandan 429 bini yani yüzde yarımndan (yüzde 1 bile değil) biraz fazlasına sahip olanlar, mevduatın yüzde 62sine sahipler. Cüzdan sahiplerinin yüzde 2.3ü ise, toplam mevduatın yüzde 83ünün sahibi. Yani 112 milyar dolarlık banka mevduatının yaklaşık 93 milyar doları bu yüzde 2.3lük azınlığa ait. KREDİLER DE YÜZDE 1E Gelelim kredilere. BDDK verilerine göre, 2003te 17 milyon kredi işlemi gerçekleşmiş ve 47 milyar dolar kredi kullanılmış. Peki kredi kullanımındaki görünüm nasıl ? Burada da kredi işlemlerinin yüzde 0.3ünü ya da binde 3ünü gerçekleştirenlerin kredilerin yüzde 72sini oluşturan yaklaşık 34 milyar doları kullandıklarını görüyoruz. Hem mevduattaki cüzdan sayısı hem de kredi işlemlerindeki sayıyı, kişi olarak okuma yanlışına düşmeyin. Bunlar, bu kadar kişi değil, bu kadar cüzdan ve kredi kullanma işlemi, Gerçekte, yüzde 1in, hatta yüzde 0.5in çok çok daha altında kişiler, aileler bu cüzdanların, bu servetin sahibi. BORSADA YÜZDE 1 EGEMENLİĞİ Piyasanın önemli ayağı borsaya gelince de durum farklı değil. Takasbank verilerine göre, Borsanın 2003 portföyü 18 milyar dolar ve yatırımcı sayısı 1 milyon dolayında. Ama bunlardan yüzde 1lik bir azınlık ya da 10 bin yatırımcı, borsa portföyünün yüzde 77sine sahip. |
||||
| Yatırımcıların binde 1i ise borsa portföyünün yüzde 64ünü ellerinde tutuyorlar. Çok meraklısına, ilk 10 yatırımcının portföyün yüzde 21, ini, ilk 100 yatırımcının da portföyün yüzde 44ünü kontrol ettiğini belirtelim. Ne piyasa ama! Mevduatta, kredide, borsadaki yüzde 1in hakimiyeti, 78 milyar dolarlık altın stokunun sahipliğinde ve Türkiyenin gayrimenkul sahipliğinde de farklı değil. GELİR PAYLAŞIMINDA UÇURUM DERİN Aslında, bunlar milli gelirin paylaşımındaki uçurumun doğal sonucu. Milli gelirin paylaşımı ile ilgili 1994 verileri ailelerin yüzde 1inin kullanılan gelirin yüzde 17sini kullandığını, takip eden yüzde 5 de dahil edildiğinde nüfusta ilk yüzde 6nın milli gelirin yüzde 33ünü yani üçte birini kullandığını ortaya koyuyordu. Bu şablonu 2003 yılına uyguladığımızda 212 milyar dolar olarak tahmin ettiğimiz kullanılabilir gelirin 70 milyar dolarının nüfusun yüzde 6sına gittiğini söyleyebiliriz. Bu durum iyileşmediği için, biriktirilen servetteki uçurum da giderek derinleşiyor. Nüfusun yüzde 1lik azınlığının toplam gelirin, servetin çok önemli bir kısmına el koyduğu bir toplumda devlete çok iş düşer. Adil devlet, gelir eşitsizliğini ve buna bağlı birçok eşitsizliği azaltmak için, bu gelir ve servet obezliğine müdahale eder, vergiyi fakir, fukaradan değil, gelirin ve servetin en büyük kısmını alan bu kesimlerden alır, kamu harcamaları ile de yoksullara aktarır. Bunu, ihtiyaç sahibine doğrudan olduğu gibi, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik biçiminde de dolaylı biçimde, sosyal gelir olarak aktarır. Bu, üyesi olmaya can attığımız ABde böyle yapılıyor. Devlet müdahalesi öncesi, bizdeki kadar vahşi olan bölüşüm, devletin vergi ve harcama müdahaleleri ile adilleştiriliyor, insaf sınırına çekiliyor. Türkiyeyi yönetenler. Avrupalı olmak, lafla olmaz. Sizin önünüzde çok önemli işler var. Tabi ki yüzde 1e diş geçirecek cesaretiniz, iktidarınız varsa. | |||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||