|
''Zulümpiyat Stadı!'' Lorant'ın gönderilmesi sorunu çözer mi? Fatih Terim'e Neler Oluyor? Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi ya da Güneş'in Çocukları... |
|||
Bildiğiniz gibi, bu sezona Galatasaray, Fatih Terim yönetiminde 31 Temmuz 2002 günü Olimpiyakos maçı ile Olimpiyat Stadında girmişti. Haftalardır Galatasarayın yeni takımını, Fatih Hocayı ve bir peri masalı gibi anlatılan olağanüstü Olimpiyat Stadını görmenin sabırsızlığıyla, günleri hayıflanarak geçiren ben deniz, eşimi ve iki küçük kızımı, bu olağanüstü dostluk şölenine de götürmeye çalışmıştım da başıma neler neler gelmişti... Avrupalılar gibi ailece, çoluk çocuk bir maça, hem de yer sıkıntısı olmaksızın ve saatler önce gitmeden, eğlenceye gider gibi bir maça gitmeyi planlamıştık. Aşağıda anlatılan özelliklere sahip böyle bir stadı görmek için neler vermezdimki? Üstelik, bir de Fatih Terimin yeni Galatasarayını izlemek, işin kremasıydı. Bu ulvi amaç uğruna eşim ve iki küçük kızımla döküldük yollara. Akşam 19.00da Kadıköyden hareket eden otobüsümüz, 3 saatlik bir yolculuk sonrası, maçın bitimine beş dakika kala stadın bulunduğu mahalleye, İkitelliye ancak ulaşabilmişti ki; bütün çabalarımıza karşın, stada girememiş, sonuçta altı saat süren rezil bir yolculuk sonrası gece saat 01.30 gibi eve çaresiz bir şekilde geri dönmüştük. Stadın içindeki sonuç Galatasaray için olumlu, stadın dışındaki biz taraftarlar ve İkitelli de yaşayan vatandaşlar için tam bir hüsran olmuştu. Fatih Terimli yeni Galatasaray, yeni bir stadda, yeni oyuncularıyla ilk kez taraftarının karşısına çıktığında 75.000 civarında bir topluluk maçı izlemiş; yaklaşık on-onbeşbin kişi de stada girememişti. Ne var ki, dağ taşı insan kaynayan , yayaların bile geçmekte zorlandığı patika yollara park edilmiş araçlar nedeniyle trafiğin iyice kilitlendiği, su kaynatan araçların bir tren katarı gibi dizildiği yurdum manzaralarını, hem de Avrupa Birliğine girmenin mücadelesini verdiğimiz bir zamanda görmek beni ne kadar üzmüş ve sinirlerimi harap etmişti. Bu satırların yazarı da bir Türk vatandaşı olarak, bire bir yaşadığı bu gelişmeleri, ertesi gün Zulümpiyat Stadı başlığıyla, hiçbir abartıya kaçmadan, yine bu sütunlarda kaleme almıştı. (Bkz. Zulümpiyat Stadı) Bunları neden mi anlatıyorum? Bu olaylar nedeniyle beni çok kötümser olarak ta değerlendirebilirsiniz. Ama o günden bu güne hala stadın bu problemlerinin çözümüne yönelik tek bir adım atılmadı. Sorun bırakıldığı gibi duruyor. Sorunların en büyüğü toplu taşım, yani metro sorunu. Yoksa ne kadar ek yol yapılırsa yapılsın, bağlantı yolu açılırsa açılsın, metro ya da raylı sistem yapılmadığı sürece, bu sorunun çözümü yok. Belediye otobüsleriyle, taşıma suyla bu iş hallolmaz. Maalesef bu da bir kaynak sorunu. Krizler ülkesi Türkiyede bu sorunun da kolay çözülebileceğini beklemek çok iyi niyetlice bir şey olur... Binlerce insanın bir yerde kobay olarak kullanılmasına neden olan stadın özelliklerine bir bakalım isterseniz. Mimarlığını Michel Macary ve Aymeric Zublenanın yaptığı dünyanın en modern statlarından birisi olarak gösterilen Atatürk Olimpiyat Stadının; Türkiyenin en fazla seyirci kapasiteli, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) ve Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) kural ve koşullarını karşılayan Türkiyenin ilk ve tek stadı olması; toplam kapasitesinin 80 bin 597 kişiye ulaşması, karşılıklı 2 kapalı tribünü bulunan stadın içinde özürlü seyirciler için 400 kişilik bölüm, medya mensupları için de 2 bin koltuk ayrılmış olması; 134 giriş, 148 de çıkış kapısına sahip bulunması; bu devasa stadın hiç te alışık olmadığımız, sadece Avrupada gördüğümüz duyduğumuz stadlar gibi, 12 dakikada tamamıyla boşaltılabilmesi; bünyesinde açık ve kapalı olmak üzere toplam 18 bin 900 araçlık otopark alanın bulunması; erkekler için 100 tuvalet, 100 lavabo, bayanlar için 90 tuvalet, 60 lavabonun yanı sıra, özürlü erkek ve bayanlar için de tuvalet ve lavabolar yer verilmesi; kısacası seyircinin rahatı için her şeyin düşünüldüğü, stada gelecek seyircinin rahat edebilmesi için en küçük ayrıntıların bile göz önünde bulundurulduğu bu stadın, tüm atletizm branşlarının yapılabileceği bir kompleks olarak tasarlanıp, inşa edilmesi için yaklaşık bugüne kadar 90 mio dolar civarında bir harcama yapılmış. Ancak Türk aklı işte milyon dolarlar harcayıp, olimpiyat oyunlarını organize etmeye çalışırken, stadın yolu unutulmuş. 80.000 kişinin bir araya nasıl getirileceği ve bu kalabalığın dağıtımının nasıl yapılacağı gibi işin abcsi baştan atlanmış. Şimdi bu eksikliklerin giderilmesi için tahmini 20 mio dolar daha ilave harcamanın yapılması planlanmakta, buna ilişkin finansman sağlanmaya çalışılmakta Kısacası şu haliyle orada (ikitellide) bir stad var, o stad bizim olimpiyat stadımızdır, gidemez isek te, gidip te dönemez isek te Dağbaşındaki bu stadımızın çürümeye yüz tutmaması ve düzenli bakımının yapılabilmesi için, Galatasaraya kiralanmaya çalışılması, devlet için son derece akıllıca bir karar doğrusu... Stadın yapımındaki irrasyonelite belki de bu şekilde rasyonelleştirilmeye çalışılmakta bir bakıma...Yılda sadece 92 günlük faaliyet için böylesi bir stadı inşa edip, yolunu yapmayı unutmak tam da biz Türklere özgü bir şey olsa gerek. Olimpiyat Komitesi başkanı Sinan Erdem, bu kompleksin bir atletizm ve spor kompleksi olduğunu belirtmesine karşın, daha bu güne kadar uluslararası bir yarışma organizasyonuna bile cesaret edilemediği bir komplekste, üstelik temel olarak futbol için de tasarımlanmamış iken, bu spor tesisinin Galatasaraya verilmeye çalışılması insanı düşündürüyor. Galatasaray yönetiminin bedava sirke baldan tatlıdır anlayışıyla, mal bulmuş mağribi gibi, olaya balıklama dalması, gelecek yıllarını bir bakıma ipotek altına almakta adeta. Bunun nedenlerini dilim döndüğünce aşağıda anlatmaya çalışacağım. Bunlar benim görüşümdür katılırsınız ya da katılmazsınız. Ama yüzüncü yılına üç kala Galatasarayın böyle bir riske girmesini de anlamış değilim işin doğrusu. Hem de Terimin bu konuda isteksizliği bilinmesine rağmen. Aslında, Galatasaraya maçlarını burada oynaması için üstüne para da verilmelidir, belki de kimbilir! STADIN GALATASARAYA OLASI OLUMSUZ ETKİLERİ Stadın ulaşım sorunu, park sorunu ve buna benzer diğer temel alt yapı sorunları çözümlenmeden tam kapasite kullanımı kesinlikle, maçlarını bu stadda oynamayı düşünen Galatasarayı seyircisiz bırakacak gibi görünmektedir. Geçmişte sıkıntıları yaşayan taraftarın, türibünde yer almasını beklemek sadece safdillik olur. Türibün desteğini arkasına alamayan Galatasarayın, Ligde ve Şampiyonlar Liginde ne kadar başarılı olabileceği tam bir soru işaretidir. Aynı zamanda her yıl sezon başında kombine kart satarak, ciddi bir ön gelir/finansman sağlayan Galatasaray bu olanaktan da büyük bir olasılıkla mahrum kalacaktır. Kaldıki, stadın temelde futbol maçları için tasarımlanmamış olması, seyircinin oynanan maçlara interaktif katılımın da olanaksız kılmaktadır. 80.000 kişilik kapasitesi ile stadın yarısı bile dolsa, stadda beklenen ambians ve hararetli atmosfere ulaşılamayacak, takımın motivasyonu sağlanamayacaktır. Ali Sami Yendeki gibi rakip takımlar üzerinde bir baskı kurulması mümkün görünmemektedir. Alanın türibünlere uzak olması, böyle bir etkileşime ve estetiğe izin vermemektedir. Ayrıca, stadın rüzgar alacak şekilde konumlandırılmış olması, oynanacak futbolu ve kalitesini de olumsuz etkileyecektir. Galatasaray yönetimi stadın kapasitesine kanmış, estetiğine aldanmış, maliyetsiz olmasına inanmış olabilir; ama beklentiler gerçekleşmez ise, sportif açıdan olduğu kadar, ekonomik ve mali yönden de Galatasaray ciddi sıkıntı ve zorluklarla karşı karşıya kalabilecektir. Gerekli türibün desteği ile yeterli motivasyon sağlanamazsa; sportif başarıya ulaşılması çok zor olacaktır. Sportif başarı sağlanamadığı sürece, mali anlamda bir gelir rahatlığına ulaşabilmek; arama konferansında ortaya çıkan hedefleri gerçekleştirebilmek mümkün değildir. Sportif başarıyı yakalayamayan kulüpler, mali yönden gelir kaybına uğrarlar. Kaldı ki bu stadın ciddi bir aylık bakım ve işletme gideri olacaktır. Bu giderler bütçede ciddi problemlere yol açabilirler. Bu olumsuzluklar ciddi bir risktir ve Galatasarayda büyümeye değil, küçülmeye neden olurlar. Galatasaray yönetimi mutlaka bu konuları çok irdelemiş, düşünmüş ve karşılaşacağı olası sorunlara çözüm önerileri üretmiştir. Ama benim kişisel düşüncem; bu stadta Galatasarayın 3 sezon geçirmesinin mümkün olamayacağı yönündedir. 2005e kadar en az bir Avrupa şampiyonluğu hedefleyen Galatasarayın, bu stadta amacına ulaşması çok ama çok zor görünmektedir. Çözüm, Ali Sami Yenin parça parça yıkılarak, yeniden yapılmasından, yapılandırılmasından geçmektedir. Başka bir stad aramaya gerek yoktur. Arama konferansında belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesi sürecinde, Galatasaray 100.yılına 3 kala, böyle bir riske girmemelidir. En iyimser halimle, belki ulaşım sorunu çözümlenirse, taraftar zaman içinde stada alışır, 3 yıl özveriyle her türlü cefaya katlanır, takımını yalnız bırakmaz diye düşünmek istiyorum. Bu yazdıklarımla umarım ben yanılırım. Bu olasılık gerçekleşirde, Galatasaray yönetimi haklı çıkar, Galatasaray üstün başarılarını devam ettirirerek, bu stadı çoğu zaman doldurur ve mali yarasına merhem olursa, ben de çıkar okuyucumdan özür dilerim o zaman...Doğrusu bunu tercih ederim. Olimpiyat stadının akibeti ne mi olacaktır? Orasını ben de bilemiyorum. Ama her halükarda, bu stad Türk halkının sırtında bir kambur olmaya devam edecektir. Tüm dünyanın bu ölçekte stad yapımlarından kaçındığı ve maliyetlerin bu kadar önemli olduğu bir konjonktürde, daha ek maliyetlere katlanmak durumunda kalmak zorundayız. Yazık hem de çok yazık... | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||