|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
Hükümet kurulduğundan bu yana gerek medyanın gerekse kamuoyunun gözü Hükümet icraatlerinden çok Kopenhag Zirvesindeydi. Bu nedenle Hükümet içinde yaşananlar, bürokrasideki gelişmeler mercek altına alınamadı. Hükümet göreve başladığından bu yana geçen süre, bir değerlendirme yapmak için çok kısa ama şimdiden uç veren kimi tehlikeler de var. AKP seçimi kazandığı andan itibaren hep aynı tehditle karşılaştı; Devletle, devletin kimi kurumlarıyla çatışma riski. Belki politik olarak henüz böyle net çatışmalar yaşanmadı ama bürokrat atamaları konusunda aynı şeyi söylemek zor. KÖŞK VİZE VERMİYOR Bürokraside büyük kıyıma gitmeyecekleri taahhüdüyle göreve gelen AKP hükümeti bu konuda temkinli başladı. Geniş ve kapsamlı bir görevden alma ve atama furyasından kaçındılar, bunun yerine yavaş yavaş ve teker teker atamaların gerçekleştirileceği bir strateji belirlediler. Bu nedenle de sıkıntılar yeni yeni su yüzüne çıkıyor. Sıkıntının en çok yaşandığı alan ekonomi bürokrasisi. Başta özerk kurullar olmak üzere pek çok kurum ve kuruluşun üst yöneticisi istenmediğini düşünüyor. Ancak AKP Hükümetinin bu görevler için düşündüğü kimi isimleri de başta Cumhurbaşkanı Sezer olmak üzere Devlet istemiyor. İşte bir kaç örnek; Gelirler Genel Müdürlüğüne, Osman Arıoğlunun atanmasını öngören kararname Köşkten döndü. Ardından Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığına, Genç Osman Yarışlının atanma kararnamesi de aynı akıbete uğradı. İçişleri Bakanlığının eski Şanlıurfa Valisi Şehabettin Harputun Emniyet Genel Müdürlüğü veya müsteşarlığı için nabız yoklandığı, olumsuz cevap gelince kararnamenin hazırlanmadığı dile getiriliyor. Bakanlıklardaki üst düzey bürokrasi atamalarındaki söylentileri, her dönem yaşanan aynı sıkıntı deyip bir kenara bırakabiliriz ama Başbakanlıkta ciddi sıkıntı var. Özgün Ökmen, Selçuk Polat ve Ali Çakı gibi devletin diğer kurumlarıyla, özellikle de çeşitli askeri birimlerle bugüne kadar uyumlu çalışmış üç müsteşar yardımcısının görevden alınmak istenmesi sıkıntı yaratıyor. Yeni müsteşar Fikret Üçcanın İstifa edin veya kendinize bir yer bulun önerisine karşılık üç ismin de Siz gereğini yapın cevabı verdiği dile getiriliyor. Bu üç ismin birden neden görevden alınmak istendiği ise ayrı bir soru olarak orta yerde duruyor... Örnekleri uzatmak mümkün ama gereksiz. Hükümetin bu sıkıntıyı büyütmemek için kadrolaşma görüntüsü verecek veya akıllara Bunlar geçmişin intikamını almaya çalışıyor düşüncesini getirecek atamalardan özenle kaçınmasında fayda görünüyor. Tabii hükümetin her atama kararnamesine şüpheyle yaklaşmak, her ismin arkasında irticai bağlantı aramak da kaçınılması gereken bir yanlış. GÜLÜN VE ERDOĞANIN ADAMLARI Kopenhagda yaşanan bir kaç sakil görüntü dışında AKP lideri Erdoğanla Başbakan Gül arasında bir kişisel çekişme veya sıkıntı yaşandığını söylemek zor. Ancak alt kademeye inildiğinde tablo farklılaşıyor. Henüz sorun boyutunda ortaya dökülmedi ama kabinede ve parti yönetiminde kimin Güle yakın olduğu, kiminse Erdoğanın adamı olduğu biliniyor. Ve zaman zaman bu iki grup arasında görüş farklılıkları ortaya çıkıyor. Üstelik AKP içinde şimdiden Tayyip Erdoğanın Başbakanlığındaki kabine yapılanmasına yönelik beklentiler dile getirilmeye başlandı bile. Bu da önümüzdeki dönemde kimi parti ve kabine içi çekişmelerin sinyalini veriyor. Bu tür sıkıntıları önlemenin yolu basit... Biran önce Tayyip Erdoğanın başbakanlığını sağlamak. Böylece şimdilik parçalı bulutlu görüntü veren dağınıklık da fırtınaya dönüşmeden engellenmiş olur. KABİNENİN ÖKSÜZÜ ALİ ÇOŞKUN MU? Sanayi Bakanı Ali Coşkun çıkışlarıyla bana önceki koalisyon hükümetinin Ulaştırma Bakanı Enis Öksüzü hatırlatıyor. Öksüz parti ve hükümet disiplininden uzak, biraz başına buyruk, bildiği doğruları zamanlı zamansız dile getiren yapısıyla ciddi sıkıntılar yaşatmıştı. Sonunda da hem koltuktan olmuştu, hem de MHPden ayrılmak durumunda kalmıştı. Ali Coşkun da bir miktar başına buyruk çıkışlarıyla hem kendisi sıkıntı yaşıyor hem de hükümetin diğer üyelerine yaşatıyor. Önce bedelli askerlik konusunda yaptığı çıkışla gündeme geldi. Kamuoyunda ciddi bir heyecan yarattı ama hızla kendi kabinedaşlarının tekzibine maruz kaldı. Şimdi bu kez de tasarrufu teşvik fonunun tasfiyesine yönelik müjdesiyle milleti heyecanlandırdı. Ama Hazinenin ve Ali Babacanın yalanlaması 24 saati bile bulmadı. Coşkunun açıklamaları tıpkı Enis Öksüzünkiler gibi ilkesel olarak doğru ancak gerçekçi değil. Coşkun ideallerden, kağıt üzerinde doğrulardan söz ediyor ama bunların hayata nasıl geçirilebileceği konusunda belli ki çok kafa yormuyor. Eğer Coşkun tasarrufu teşvik fonu konusundaki tavrında ısrar ederse, korkarım Enis Öksüze Dervişin uyguladığı baskının aynısını Ali Babacandan görecek. Ama unutmamak lazım; o bir koalisyon hükümetiydi, bu tek parti hükümeti. Daha değişik ve radikal çözümler çok daha kolay. Ümit Sezgin/NTV-CNBC-e Ankara Haber Müdürü | ||||
İşte "B" planı: Chirac'ı üzmeyin, Fischer'i güldürmeyin! Kopenhag bir son değil başlangıç Ya Erdoğan Başbakan, ya Gül Genel Başkan... |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||