|
|
Hakan Yaman: Marka icat oldu, mertlik bozuldu Hakan Yaman: Tanrılar gülüyor olmalı! Hakan Yaman: "Adamlar" velinimetimizdir Hakan Yaman: Konuşmanın çıkmaz sokakları |
|||
AB karşıtlığı, tescilli bir siyasi duruş olarak terletilmeye başlandı bile. Eklemeden geçemeyeceğim; topluluğun genişlemesinin öyle big bang inayetinde ve bizi de kucaklayacak kalenderlikte olmayacağı artık kesin gibi. Benim şikayetim ise ABnin kendisiyle değil, tartışılmasıyla ilgili. Artık ideolojiler yerine ekonomi konuşmak iyi, ama nasırlı bir ısrarla önümüze getirilen bu gündem acaba uzun dönemde ülkenin işine ne kadar yarar? Toplumsal/ekonomik tezler ve antitezler yine yanlış yerlere çivilenip, seçim gündemi zaman haydutu çöplerle mi dolacak? Siyaset, ulus refahı için uzlaşma sağlama mekanizması ise, bizde bu sistem doğru işlemiyor; hayati konuları bir türlü toplantıya getirip karar alamayan şirketlere benziyoruz. Öyleyse nedir bu çok hayati konular? BÜYÜK RESİM Önce geriye birkaç adım atıp büyük resme bakalım: Gelişmiş ülkeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kendilerini hızla sanayiden, hizmet, teknoloji ve bilişim alanlarına taşıdılar. Örneğin, son yirmi senede Alman ve İngiliz işgücü, yüzde 15-20 oranında, üretimden hizmet sektörüne kaydı (Kaynak: International Labor Organization). Bu değişimin motivi, süreç içinde sanayi veriminin neredeyse üç kat artmasına karşın marjinal gelirlerin aynı oranda azalmasıydı. Teknolojik ilerleme ve otomasyon sayesinde verim artarken, pazarda sıradan sanayi ürünleri ucuzluyor, dolayısıyla karlar hızla inceliyordu; tıpkı bir asır öncesinde, tarımda olduğu gibi. Teknolojinin tercümesi artık sadece ağır sanayi değil elbette: Dünyanın en büyük bilişim teknolojileri şirketi IBM, on yıl öncesine kadar sadece bilgisayar ve donanım satarken, bugün kendisini hizmet şirketi olarak yeniden yaratmaya başladı. 2001 geliri 85.9 milyar dolar olan Big Blue, bu toplamın 35 milyar dolarını IT hizmetlerinden elde etti. Bugünlerde IBM, elinde hatırı sayılır bir müşteri portföyü bulunan PricewaterhouseCoopersın danışmanlık bölümünü satın almaya çalışıyor. HP/Compaq, Fujitsu ve Xerox gibi devlerin de gelecekte gelirlerinin önemli bölümünü teknoloji danışmanlığından sağlayacakları öngörülüyor. Yine bu dönemde, büyük şirketler rekabeti yurtdışı pazarlarında yaşamaya başladı: Mayıs 2001de The Economist dergisinde yer alan bir araştırmaya göre, en geç 2030 yılında, gelişmiş ülkelerin gayri safi hasılalarında yurtdışı gelirlerin payı yüzde 50 gibi bir orana yükselecek. EKONOMİNİZ BÜYÜYÜNCE NE OLMAK İSTİYOR? Bu şartlarda, Türkiyenin gelecek performansı bugün yapacağımız seçimlerle belirlenecek. Hangi sektörleri nasıl destekleyeceğiz? İşgücümüzün eğitimi için hangi yatırımları yapacağız? Global pazara katma değeri yüksek hangi ürün ve hizmetleri sunacağız? Marka-ülke nasıl olacağız? Başarı için bugün yaptığımız işleri, yani sahip olduğumuz sektörleri, daha verimli veya kaliteli hale getirmek de bir çıkış veya kesin çözüm değil. Siz işlerinizi daha firesiz yapmayı başarsanız bile ürününüz pazarda yüksek fiyata alıcı bulamayabilir. Çetin Altan, Türklerin mesleksiz olmalarını, yaşadığımız olumsuzlukları nedenlerken bolca kullanır. Belli oranda doğru bir teşhis ama tamam değil; gelecekte bir meslek sahibi olmanız kadar seçtiğiniz mesleğin geçerliliği de önemli. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri de meslek sahibi olmaya hazırlanan gençler olarak metaforlarsanız; güçlü yönlerinizin varlığı kadar, gelecekte ihtiyaç duyulacak meslekleri seçmenizin de ne denli önemli olduğu ortaya çıkar. AByi tek ekonomik hedef olarak benimsemek, bir gencin: Ne olacaksın? sorusuna: Çok zengin olacağım gibi ıskalayan bir yanıt vermesine benziyor. Gelecekte Türkiyenin topluluğa alınmaması kadar zayıf üye olarak girmesi de aynı derece olumsuz bir seçenek. İşte AB tartışmalarının altındaki asıl sopa, yani tehlike, hemen alınması şart olan kararların, bir harala gürele içinde gürültüye gidip, es geçilmesidir. BAŞARI ÖYKÜSÜ: İRLANDA Yukarıda tarif etmeye çabaladığımız dönüşümün en çarpıcı örneği belki de, geçen yüzyılda vatandaşlarının tek şansı Amerikaya göçmen kabul edilmek olan ve yakın zamana kadar da hem Batı Avrupalı hem de değil statüsünde algılanan İrlandanın, telekomünikasyondaki başarı öyküsü. İrlandanın son 10-15 yıl süresince yaptıkları öyle çok karmaşık değil aslında: Hükümet, iş çevrelerinin ve sektör liderlerinin isteklerine ve ihtiyaçlarına çok duyarlı yaklaşmaya başladı. Yol ve iletişimde, milyarlarca dolarlık altyapı harcaması yapıldı. Telekomünikasyon mevzuatı basitleştirildi. İletişim ve teknoloji şirketlerini destekleyici business-friendly (şirket dostu) yasalar çıkarıldı. Özellikle mühendislik, bilim ve teknoloji eğitimi desteklendi. Kurumlar vergisi yüzde 10a indirildi; bu, Avrupadaki en düşük oranlardan birisi. Yabancıların ülkede daha rahat çalışabilmesine ve iş kurabilmesine olanak verecek yasal düzenlemeler yapıldı. Bugün İrlanda başkalaşmış bir ekonomi. Neler mi başarılmış? Hemen birkaçını sıralayalım: Gayri safi milli hasıla son beş yılda, yıllık yüzde 8lik büyüme yakaladı! İşsizlik 1990lardaki yüzde 20lerden, 2002de yüzde 5e indi. Neredeyse bütün dünya teknoloji devleri, Avrupadaki üretimlerini ve AB ülkeleriyle yapacakları ticareti İrlanda üzerine kaydırıyorlar; Microsoft, HP/Compaq, Sun Microsystems, IBM vb. Intel, geçen yıl Eylülde, 2 milyar dolarlık projeyi tamamlayarak, İrlandadaki toplam sermayesini (son 10 yılda) 5 milyar dolar seviyesine çıkardı. SIĞINMACI EKONOMİ Mİ OLACAĞIZ? Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler isimli kitabında, geleceğin toplumu ile ilgili şu tarifi yapıyor: Çağımızın en ağır basan özelliği, tüm insanları bir bakıma göçmen ya da azınlık haline getirmek değil mi? Hepimiz köklerimizin dayandığı topraklara hiç benzemeyen bir evrende yaşamaya zorlanıyoruz; hepimiz başka diller, başka ağızlar, başka işaretler öğrenmek zorundayız... Şu kesin; gelecekte kendi kasabamızın aşina ana kucağında kalıp, herkesin kolayca üretebileceği sıradan ürün ve hizmetleri pazara sunarak global refah seviyesine ulaşamayacağız. Zaman kaybetmeden doğru seçilecek alanlara yatırım yapmaya başlamalıyız; yoksa ülke olarak, tek pazarlık bir dünya ekonomisinde ancak hamburgercide iş bulabilmiş kaçak göçmen gibi yaşayacağız. Karın tokluğuna gün boyu terleyip, işten yorgun argın çıkıp, etrafımızdaki zenginliğe ağzımız açık bakmakla yetineceğiz. 20. yüzyıl tarihçilerinden Marc Bloch: İnsanlar babalarından çok, yaşadıkları zamanların çocuklarıdır demiş. Geçen asırlar için bu tanım doğru olabilir, ama bence insanlar ve toplumlar, 21. yüzyılda, yaşadıkları zamandan çok geleceğin çocukları. Ne kadar çabuk ve isabetli seçimler yaparsak geleceğin sunacakları da gerçek potansiyelimizi o denli yansıtacak. Ancak doğru adımları atmadan önce doğru konuları konuşmayı bilmek gerekiyor. Bunları seçim öncesi de konuşamazsak, ne zaman konuşacağız? | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||