|
|
Sırf konuşmamıza devam edebilmek için katlanırız sessizliğimize. Yan yana geldik mi de, konuşmadan duramayız, tıpkı Mother Goosedaki küçük köpekler gibi: Two little dogs sat by the fire Over a fender of coal dust; Said one little dog to other little dog, If you dont talk, why, I must. Yani: Konuş, yoksa ben konuşmak zorunda kalacağım. İş hayatımızda konuşma alışkanlıklarımızın başımıza açtığı dertler ise bu kadar masum değildir. PERFORMANS KRİTERİ İŞTİR Bugün şirketlerde iş akışı çok hızlı ve sistemler o kadar iç içe geçmiş ki, bir çalışanın sonuçlardaki marjinal katkısını rakamlarla ifade etmek başlıbaşına bir sorun. Bireylerin sık pozisyon ve şirket değiştirdikleri iş ortamı da, performans değerlendirmesinin daha çetrefilli bir formül haline gelmesine neden oluyor. Tehlike işte burada karşımıza dikiliyor: Hayati sorunlarla boğuşurken, bir de kendisinden objektif performans değerlendirmesi beklenen yönetici, işin kolayına kaçıp, bireyin konuşma yeteneğini tek kriter olarak seçebiliyor. Hatta, çalışanların, sözleri başkalarının ağzından kapmaları ve durmadan çene çalıştırmaları, işe karşı duydukları sevginin kanıtı olarak hanelerine eklenebiliyor. Oysaki, güzel konuşmak, bence, ne iyi bir takım çalışanı olmanın veya işini hakkıyla yapmanın kanıtı, ne de yetkin bir iletişim becerisinin. Belki de bu nedenle birçok firmada, performansı değerlendirilirken, bireyin her seviyedeki çalışma arkadaşlarının da görüşleri alınıyor. Aynı kör noktayı gören eğitim kurumları da, iş dünyası için hazırlanmış programlarında, artık içeriğin hatırı sayılır bir dilimini takım çalışması etrafına inşa ediyorlar. Böylece sadece güzel konuşanın ve yazanın değil, takıma en değerli katkıyı yapanın da bir adım öne çıkması sağlanıyor. Dikkat edin! Konuşma, düşünce ile eylem arasına giren kara kedi olmasın. İYİ FİKİRLER BOL KONUŞMADA KAYBOLABİLİR Başka bir tuzak da iyi fikirlerin, eyleme dönüşmeden, bol konuşma arasında gürültüye gitmesi. Eğitimlerde bize sunulan önerilere ve kitaplarda okuduğumuz yeni fikirlere bayılırız bayılmasına da, iş onları hayatımızda uygulamaya gelince, ne hikmetse, sadece kulağımızın değil ellerimizin de üzerine yatmayı seçeriz. T.S. Elliotın dediği gibi: Düşünce ile eylem arasına bir gölge düşer. İşte biz, o karanlığı konuşarak aydınlatabileceğimizi düşünürüz. Çünkü, yeni fikirlerin hayata geçirilmesi, rahat düzenimizi tersyüz eder ve bizi bilmediğimiz şeyleri denemeye zorlar: Bu, başarısızlık olasılığını artırır. Egomuz ise bize, yenilgilerden uzak durmamızı sıkı sıkıya tembih etmiştir. Korkudan, sadece çenemizi oynatabildiğimiz bir uygulama felcine uğradığımızda da, harekete geçememekten dolayı biriken suçluluk duygusunu hafifletmek amacıyla, konuşmaktan medet umarız. Yeni fikirlerin denenmesi halinde ortaya çıkacak tehlikeleri uzun uzun listeleyen bu konuşmalar, eylemsizliğimizi haklı çıkaran tembel bir rahatlama sağlar. Ama fikirlerimizin, ancak gerçek hayata uyarlanınca işe yarama şansları vardır. Konuşmanın, eylemin dublörü olmasına izin vermeyin. HİÇ VAKTİM YOK, ÇABUK KONUŞ Tipik bir sıkıntı da, bireyden hızlı konuşmasının beklenmesidir. Bazı yöneticiler, istedikleri bilgiyi, künye okur gibi, hızlı vermenizi talep eder. Aslına bakarsanız o içeriğin adı bilgi bile değildir, olsa olsa ham datadır; yani belli bir anlamla desenlendirilmemiş rakamlar veya gözlemler hengamesi. Uzmanı olduğunuz konuda görüşünüzü almak veya çözüm önerinizin sağlamlığını yoklayan sorular sormak yerine, sizden işlenmemiş datayı, iki ayağınız bir pabuçta seslendirmeniz istenir. Sırada başka konular olduğu için de zaman önemlidir. Hani şu bir oturuşta en az yarım düzine değişik disiplinde sorun çözebilen yöneticiler var ya, işte en çok onlar bu hataya düşerler. Alelacele verilen yanıtlar çoğu zaman hafızadan gelir. Sorunların değişmeden kendilerini tekrarladıkları eski zamanlarda, hafıza gerçekten işe yarıyormuş, ama bilgi dünyasının illetleri, aşıları bulunamamış virüsler gibi; her birine yeni bir derman icat etmeniz gerekiyor. Bu da ancak uzmanlık ve hayal gücüyle mümkün. Yanıtın hızıyla, içerdiği bilginin doğruluğu arasındaki kalın çizgiye dikkat edin. Sizi aldatmasın. KABADAYIDIR KONUŞMA Güzel konuşmanın sağladığı yarı gerçek yarı aldatıcı etkinin, iş hayatımızda hemen ortadan kaybolacağını beklemek biraz iyimserlik olur. Ama yukarıda sözünü ettiğimiz çıkmaz sokakları fark ederek pekala işe başlayabiliriz. Burada liderlerin de gündemine düşen bir öncelik var: O da, bireylerin kendilerini sadece üst yöneticilere değil bütün şirkete kanıtlamalarını teşvik edecek kültürü yaratmaları. Yoksa konuşma, önceden olduğu gibi, yaratıcı düşünceyi ve eylemi kabadayılığıyla sindirip, yine sıranın önüne geçiverecek. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||