Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 13:41 ET 13 Tem., 2002
NTV-MSNBC
Cem: İlk seçimde iktidar olacağız

Dışişleri Bakanı İsmail Cem NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı.
Murat Akgün: Bugüne kadar sizinle hep NTV’de dış politika konuştuk, zaman zaman Avrupa bağlamında iç politikaya girer gibi yaptık ama artık gayet rahatlıkla konuşacağız. Dün politikaya resmen girmiş olduğunuzu düşünüyorum. Ve öncelikle kamuoyu şu sorunun cevabını bekliyor; ne zaman partileşeceksiniz, bu konudaki hazırlıklarınızın son durumu nedir?
       İsmail Cem: Hareketin gelişimi ve geleceği konusunda zaten Sayın Derviş’le, Sayın Özkan’la görüştük, bunları konuştuk. Şimdi bizim milletvekili arkadaşlarımızla birlikte partileşme sürecini başlatmamız gerekiyor. Ve bunun ilk toplantısını ben dün yaptım milletvekilleriyle birlikte. Yani dün toplantı yaptım ve genel yaklaşımlar, nasıl bakıyorlar, onları almaya çalıştım. Zannediyorum Sayın Hüsamettin Özkan’la Pazartesi günü milletvekili arkadaşlarımızla bir çalışmayı başlatıyoruz. Burada benim öngördüğüm acele etmemek fakat zaman kaybetmemek. Yani aceleyle yanlış yapmamak. Yanlış yapacağımızı zannetmiyorum.
       Dünkü toplantıda ben bazı anlayışlarımı ki bunu ben yıllardan beri anlatıyorum, zaten milletvekillerimize ve kamuoyuna, onları konuştuk, oluşan partinin çağdaş bir parti olması, çağdaş parti demek; ciddi, disiplinli, kurallı ama mutlaka katılımcı bir parti olması lazım. Yani bizim klasik partilerde olduğu gibi işte efendim genel başkan her şeyi bilir, başka kimse karışmaz, en iyisini o yapar, kararı da tek başına o verir, veyahut yakın birkaç arkadaşıyla o götürür, böyle bir şey yok bizde.
       Yani biz her üyenin, her milletvekilinin değil sadece, her parti üyesinin, teşkilatın, ilçe biriminin, il birimimin katkısı ve katılımıyla, kararlardaki katılımıyla siyaseti oluşturacağız. Bunun mekanizmaları ben şimdi üzerinde çalışmaya başladım. Yani milletvekili sadece meclise gelip kendi dışında oluşturulmuş birtakım yasa tekliflerinin el kaldırıcısı olmayacaktır bizim partimizde. Bizim partimizde herkes katılacak, herkes o kararlarda yer alacak.
       Şimdi bunu ben söylerken, yani bu hayal veyahut yeni bir model, Cem öneriyor, değil. Ben bunun yıllardan beri çalışmalarında bulundum, bu konuda hatta, yahut bu konuyu büyük ölçüde işleyen kitabım, benim 1980’lerde yayınlanmıştı. Ve bu bütün dünyada gerçekten ciddi, çağdaş partilerin ister solda ister sağda olsun, çalışma usulleri, yaklaşım modelleri, biz bunu bir defa partimizde yapacağız. Bunu kesinlikle herkesin bilmesi lazım. Yani partimize katılanların da bundan sonra bilmesi lazım. Katılacak arkadaşın, sadece bir partinin klasik milletvekili üyesi olmayacaktır.
       O partinin kararına, yönüne, yöntemine bizzat bunu oluşturmak üzere katkısını getiren ciddi partili olacaktır, bu anlayışı yapacağız. Bu bütün dünyadaki ciddi partilerin uygulama usulüdür, modelidir, yeni bir şey yaratmayacağız, belli modelleri kendi gerçeklerimizle bağdaştırıp uygulamaya koyacağız. Bunun ilk adımını zannediyorum Pazartesi günü başlatıyoruz. Ve partileşme sürecimiz başlamaktadır. Bu partileşme sürecinde aceleci olmamak lazım, hiç vakit kaybetmemek lazım. Şimdi orada ben Hüsümettin Bey’e de dedim, Kemal Bey’in konumu itibariyle, kendi açıklamaları tabi, ayrıca ben de biliyorum ama benim söylemem uygun değildir, Kemal Bey’in kendi açıklamalarıyla, Sayın Derviş bizim hareketimizin içindedir. Ama Sayın Derviş’e herkesin anlayış göstermesi gerekir.
       Biz yakın arkadaşları, yakın çalışma arkadaşları olarak bu anlayışı ilk günden ortaya koyduk, ilk günden dediğim hani dün istifa veyahut önceki gün meselelirinden daha önce biz Sayın Derviş’e kendisinin tayin etmesi çok doğrudur, zamanlamasını kendisinin tayin etmesi, biz her bakımdan desteğiz, ancak o zamanlama, şekil destekleri de Sayın Derviş’e aittir. Bunu Derviş’e karşı hepimizin böyle bir yaklaşımla eğilmesi bana göre Türkiey’nin menfaati açısından bir zorunluluktur. Bu bağlamda ekonomiyi düşünen, ekonomiyi ülkeyi düşünen Sayın Derviş’in birtakım haksız gerekçelerle birtakım yakışıksız eleştirilere hedef tutulmasını katiyen uygun görmemekteyim, hem Türkiye açısından hem yaklaşım olarak ve Sayın Derviş’e tümüyle hepimizin sahip çıkmasının zorunluluğunun da altını çizmek istiyorum.
       
Yeni oluşum partileşiyor

       Murat Akgün: Bu yeni partide zaman kaybetmeyeceğiz, çok aceleci olmayacaz ama zaman da kaybetmeyeceğiz dediniz. Eğer seçim, bazı siyasi partilerin istediği gibi Eylül sonu, Ekim başında gerçekleşirse, o seçimlere yetişebilecek mi bu parti?
       İsmail Cem: Efendim bu parti, büyük söze tövbe, bugün seçim kararı alınsa ki sanırım en kısa süre iki ay oluyor, iki ay sonunda yapılacak seçimden Türkiye’nin en büyük partisi olarak çıkacaktır, buna güveniyorum. Dolayısıyla süre bizim açımızdan başlıca kaygı konusu değildir. Biz bugün düğmeye basılsa hemen o seçime hazırlanma imkanına sahibiz. Şimdi burada ben halkımıza ve ben elbette sizlere büyük bir teşekkür borcum var. Müthiş bir karşılandık, müthiş bir olay oldu. Ben aslında siyaset sosyolojisi uzmanlık dalım. Böyle bir şey beklemiyordum, çok iyi bir karşılanma bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Buna bakıp da gözlerim kamaşmıyor. Bu daha ilk günlerdir, göreceğiz, bu böyle ne kadar kalacak, nasıl olacak.. Bilirsiniz zaten geçmişten de öyle iddialı laf etmesini sevmem, bir insan yaptığıyla, yaparak kendini kanıtlar.
       Yoksa söylediği laflarla, iddialarıyla değil. Şimdi müthiş bir karşılama oldu. İşte bütün televizyon kanalları, sizler, hangi kanalda insanımızla bu konuda bir sual cevap görmüşsem olağanüstü, yani böyle bir şeye rastlamadım, arkadaşlarımızla da konuşuyorum, basındaki arkadaşlarımla, onlar da rastlamamış. Mesela bir kanalda 7 kişiyle konuştular, 7 toplumun değişik kesitiyle. Yani burada işte efendim başörtülüsü var, üniversite genci var, işportacısı, tezgahtarı vesaire, herkesle, işadamı... Hepsinden mutlak bir destek ve umut işareti geldi.
       Murat Akgün: Burda bir şey sorabilir miyim.. Her kesimden destek var dediniz, başörtülüsü dediniz, esnafı dediniz. Dünkü açıklamanızın ardından da bu konuda yorumlar çıktı. Önce sosyal demokrat bir parti olunacağı söyleniyordu, ardından daha merkezde bir parti olacağı yorumları yapıldı. Siz bu kuracağınız partiyi siyasi yelpazenin tam olarak neresinde değerlendiriyorsunuz efendim?
       İsmail Cem: Şimdi ona geleceğim fakat bir şeye daha işaret edeyim. Yani gene söylüyorum, ihtiyatla, geçmişteki çok sayısız konuşmalarımda da başka konularda belirttiğim gibi, ihtiyatla, ister biliyorsunuz en son yaptığımız İslam Konferansı, Avrupa Birliği Toplantısında siz bana soruyordunuz... İşte inşallah, olacak, bakalım falan diyordum. Veyahut 99’da Helsinki öncesinde hep birçoğumuzda, bakanlar dahil, işte boşuna uğraşıyorsunuz, adaylığımız kabul edilmez falan derlerken de aynı ihtiyat payıyla cevaplıyordum. Gene ihtiyat payıyla konuşmaktayım. Ancak iyi kullanmamız lazım, sorumluluk tabi hepimizin, onu da söyleyeyim, geleceğim, nasıl bir parti dediniz.
       Sorumluluk sadece benim üzerime düşmüyor, sorumluluk sadece partiyi oluşturan milletvekillerimizin tek başına üzerinde değil, hepimizin, onu bilelim, Türkiye’nin geleceğini konuşuyoruz. Şimdi mesela bir internet anketi yapılıyor, son arkadaşlarım getirdi, daha yeni başlamış bu. Hep böyle mi gidecek sonuçlar, bilemem. Ama şu an için konuşuyorum, Hürriyet Gazetesi’nin internet adresinde bir anket..
       Cem-Özkan-Derviş üçlüsünün kuracağı partiye oy veriliyor, verilmiyor, oy verir misiniz, konu bu. Son rakamlar 12 bini aşmış, yani 12 bin kişi katılmış. Evet, oy veririm diyenlerin yüzdesi; yüzde 56. Bu müthiş bir olay. Yine ihtiyatla, bu böyle kalacak, bundan dolayı, evet madem öyle bizim partimiz yüzde 56 oy alacak.. Böyle ölçüsüz iddialarda değilim. Ancak halkım bana, bize gerçekten müthiş bir imkan açıyor. Ve bu imkanı el birliğiyle, öncelikle partiyi oluşturacak olan milletvekilleri, hepimiz, ama el birliğiyle bu imkanı kullanmamız, Türkiye’nin geleceğini kurtarmak anlamına gelebilir.
       Türkiye’nin önüne beyaz, yeni bir sayfa açmak anlamına gelebilir. Bu imkanı hepimiz kullanalım, sadece ben değil. Şimdi gelelim sorduğunuz şeye.. Gayet açık ben bunları söyledim. Şimdi bunun değişik yorumları olabilir. Efendim işte niye daha merkez değil gibi, neden daha sol değil vesaire.. Ben burada amacımızın ne olduğunu net bir şekilde koydum. Dedim ki Türkiye’nin çağdaş birikimlerini bir büyüt ittifaka, sosyal demokrasi eksenindeki çağdaş çoğunluğa, çağdaş çoğunluğun iktidarına dönüştürmek. Budur, tarifimiz budur bizim. Bunun üzerine de ben pek konuşmayacağım, fazla konuşmayacağım. İşte daha sağ mıdır, merkeze niye hitap etmiyor, ediyor mu... Biz buyuz. Bunun izahını da burada yapıyorum. Ve ilginçtir, ona da ben baktım.
       Ben bunları 1992’de büyük ölçüde, aynen değilse de büyük ölçüde zaten söylemişim. Yani öyle çok yeni bir şey de söylemiyorum. 1992’de İskenderun’da yaptığım bir konuşma var, o zaman SHP’nin bir yöneticisiydim, ve orada ben çağdaş çoğunluğun iktidarını kurmak fikrimi ortaya koydum. Hatta okuyayım; Türkiye’yi bunalımdan çıkaracak yöntem, toplumdaki tüm çağdaş birikimleri aynı temel yaklaşımın çevresindeki bir büyük ittifaka dönüştürmek, çağdaş çoğunluğu gerçekleştirmektir. Sosyal demokrat ilkeler ekseninde ön görülecek bu birlikteliğin temel ölçüleri şöyle sıralanabilir; Türkiye’nin toplumu ve ülkesiyle bütünlüğü, demokrasi ve insan haklarının üstünlüğü, sosyal adalet, laiklik, demokratlık, çağdaşlık, sivil toplumun gelişmesi... Şimdi olay bu, benim mesajım bu, bizim mesajımız bu. Ve biz bu doğrultuda gideceğiz. Ve bu doğrultuda giderken de şöyle mi olsaydı, başka türlü mü olsaydı, şunu mu demek istiyorsunuz, bunu mu demiyorsunuz.. Aslında hepsi benim dünkü konuşmamda mevcut. Bütün çağdaş birikimler...
       Çağdaş birikim, örneğin; NTV’dir Türkiye’de çağdaş birikimin bir parçası, çağdaş birikim elbette efendim sendikalardır, çağdaş birikim elbette sanayi odasıdır, sanayi odaları, ticaret odaları.. Türkiye’nin çağdaş birikimi, yani Türkiye’nin çağı paylaşmasını hızlandırmak isteyen, bunun araçlarını, siyasetini destekleyen kurumlardır çağdaş birikim. Ve çağdaşlığın ölçüsü efendim başörtüsü kullanıyor da kullanmıyor... Değildir...
       Çağdaşlık bir zihniyet meselesidir. Bu zihniyeti paylaşan herkese Türkiye’nin geleceğini el birliğiyle yaratmakta kendi payını, iddiasını gören bütün toplum kesitlerine biz gelin birlikte olalım, gelin birlikte Türkiye’yi kucaklayalım diyoruz. Bizim mesajımız çok net ve açık. Ve şunu da ekleyeyim. Halkımız bu mesajı alıyor, bu siyasette çok önemlidir, bütün meseleyi bitiren, her şeyi halleden değildir bu. Ama halkımız bu mesajı şimdiden almaktadır. İlki bu mesajı alan insanlarımızla bizim ilişkimizi herkesin kuvvetlendirmesini bekliyorum. Olmayan sorunlarla teorik birtakım ayrılıklar yaratılmasını istemiyorum. Bunu yaptırtmamak kararlılığındayız. Biz köylümüzün de, işçimizin de, girişimcimizin de, sendikacımızın da bir ortak paydasını, sosyal demokrasi budur zaten.
       Sosyal demokrasi çerçevesinde oluşturacağız. Ha olmazsa, işte devam et, herkes olsun da ne idüğü belirsiz bir hareket.. Bu neye benzer biliyor musunuz? Bir tespit düşünün, tespihin tanelerini düşünün. O tanelerin hepsi tek başına değerli tane olabilir, o taneler, tespihi oluşturan taneler. Ama bunu birlikte tutan bir çizgi var; bir sicim. İşte o sicim bu olayda sosyal demokrasidir. Sosyal demokrasi anlayışıdır. O sicimi siz ortadan çekip aldığınız vakit bütün taneler etrafa saçılır. Biz kararlıyız. Halkımız ne demek istediğimizi anlıyor. İlk günün sonuçları fevkalade umut veriyor. Halkımız ne dediğimizi biliyor, halkımız bizi tanıyor, bizi tanıyor, yani doğru konuştuğumuzu biliyor, gönülden konuştuğumuzu biliyor, umuyorum başarırız.
       Murat Akgün: Partinin adı ne olacak efendim?
       İsmail Cem: Efendim onu tam düşünemedim, yani daha dün bir bugün iki.. Onu daha oluşturamadım. Arkadaşlarımızla birlikte, el birliğiyle, Sayın Derviş’le, Sayın Özkan’la, bütün milletvekillerimizle elbette, belediye başkanları var yani harekete katılmakta olan, onlarla danışarak, konuşarak en doğrusunu yapmaya çalışacağız.
       Murat Akgün: Peki şöyle bir soru yöneltmek istiyorum size. Bugün Türkiye’nin gündeminde erken seçim var. Ayrıca hükümetin güvenoyu çoğunluğunu da kaybetmesi artık an meselesi gözüküyor. Yani Türkiye’nin gündemine erken seçimle beraber bir yeni hükümet hususu da girebilir. Şimdi burda bugün basına yansıyan birtakım şeyler var, onları size sormak istiyorum, görüşünüzü almak istiyorum. Yeni oluşumun, yani başında sizin bulunduğunuz hareketin, dışardan AK Parti’nin desteğiyle, ANAP ve DYP’yle bir hükümet oluşturabileceği söyleniyor. Bu konuda sizin cenahtan AKP’ye bir mesaj gittiğine dair iddialar, haberler var. Bir de Sayın Derviş bugün bir gazeteye verdiği bir demeç var. O da; Eylül ayında seçime gidecek olursak o zaman belki yeni oluşum mevcut bir partiyle birleşebilir, tabi yeni oluşum buna karar verir, hükümet çoğunluğun kaybolmasıyla belirli şartlarda hükümete katılınır, her türlü şey olabilir diyor. Bu iki sorunun cevabını alabilir miyim?
       İsmail Cem: Şimdi birincisi tabiki herhangi bir partiye mesaj falan gitmiş değil. Çünkü bir partiye bir mesajın gitmesi için, bizim arkadaşlarımızla oturup milletvekillerimizi, şu anda harekitin içinde olan milletvekillerimizle oturup bunun kararını el birliğiyle almamız icap eder. Böyle bir şey yok. İkincisi; Sayın Derviş, olabilir, birçok temasta olabilir, başka şey de olabilir, tabi bu bizim şu andaki gündemimizde değil. Evet, her şey belki bu perspektiften de ele alınabilir, yahut alınmaz, bilemiyorum. Yani bunların zaman içinde şekillenebileceğini tahmin ediyorum. Ama bizim gündemimizde herhangi bir partiyle birleşmek, bütünleşmek, ittifaklar oluşturmak şu aşamada yok.
       Murat Akgün: Peki Türkiye seçimlere gideceğine göre, ama bu yıl içinde ama gelecek sene içinde.. Sorum şu; ne zaman seçim, nasıl bir hükümetle seçime gidilmeli size göre?
       İsmail Cem: Şu aşamada bu konuda konuşmak istemem. Çünkü belirttiğim gibi bunları ancak arkadaşlarımıza danışarak oluşturacağız, belirleyeceğiz. Benim burada bir seçime dönük bazı şeyleri söylemem en azından milletvekillerimize, arkadaşlarımıza karşı saygısızlık olur.
       Murat Akgün: Dün Sayın Başbakan Bülent Ecevit’in bazı açıklamaları oldu, size yönelik bazı görüşler ortaya koydu. Sayın Cem bana gideceğini bir haber vermek lütfunda bile bulunmadı, dedi. Ben şunu merak ediyorum efendim; siz gitmeden evvel Sayın Bülent Ecevit’le bir görüşmeniz oldu mu? Çünkü Sayın Başbakan, beni aramadı bile, diyor. Yani gideceğinizi söylediniz mi? Veyahut gitme sürecine girmeden önce bazı taleplerde bulundunuz mu? Çünkü DSP’de kalmak istediğiniz biliniyordu. Bu süreç, yani siz DSP’den kopma sürecinde hangi aşamalar yaşandı? Buna biraz netlik kazandırabilir misiniz?
       İsmail Cem: Şimdi efendim çok fazla ben geçmişe dönmek istemiyorum. Sayın Ecevit, benim her zaman çok saydığım, çok sevdiğim bir siyasetçi olmuştur. O bakımdan bunları tekrar tekrar konuşmak da istemiyorum. Zaten bu noktalara basınımızda da değinildi. Çok kısa bir şey, çünkü dünkü sizin konuşmanızda belki yanlış anlaşılabilecek bazı şeyler vardı, noktalar vardı. Veyahut belki ben bazı konuları iyi anlatamadım diyorum. Çünkü ben dünkü konuşmamda hiçbir zaman DSP’yle bizim ilke, zıtlaşmamız oldu, DSP ilkelerinden uzaklaştı falan demedim. Benim söylediğim, DSP demokratik sol ilkelerini hayata geçirecek gücü kaybetmiştir dedim. Yoksa DSP’nin ilkeleri yanlış ben onları kabul etmiyorum, ilkeleri bozuldu falan, böyle bir şey demedim. Desem yanlış olurdu zaten ki öyle yorumlanmış anladım. Belki ben iyi anlatamadım. İlkelerini hayata geçirecek gücü kaybetmiştir. Bunu yeniden kazanabileceği umudu da toplumda kaybolmuştur. Türkiye’yi sosyal demokrat anlayışla yönetmek işlevi siyasette sahipsiz kalmıştır, boşlukta kalmıştır. Yani ben ilkeye ters düşmüyorum. Ben ilkenin uygulanması noktasında bir zaafa, bu da benim görüşüm, yanlış-doğru o başkalarının takdiri ama benim görüşüm bu. İkincisi, bu da basında yer aldığı için tekrarlıyorum, Sayın Genel Başkan aynı zamanda Başbakan ama Sayın Genel Başkan beni telefonla aradı, istifamdan iki gün veyahut üç gün önceydi, beni telefonla aradı, dedi ki, son günlerde Ankara’daki gelişmeleri, olayları nasıl değerlendiriyorsunuz dedi. Ben de Sayın Genel Başkana, çünkü partiyle ilişkili bir konu olduğu için genel başkan tanımını kullanıyorum, Sayın Genel Başkanım, partimiz kan kaybediyor, çok radikal, köklü kararlar alınmazsa bu kan kaybı devam edeceğe benziyor dedim. Zaten çok kısa bir konuşmaydı, hemen dinliyorum dedi. Şunu söyledim; eğer lüzum duyarsanız bu değerlendirmeleri ayrıntılı olarak bizzat size sunabilirim dedi. Teşekkür etti Sayın Genel Başkan-Sayın Başbakan ve orda bitti.
       Murat Akgün: Ama randevu verilmedi.
       İsmail Cem: Yani ben kendisinden randevu istiyorum, hemen size gelmek istiyorum demedim. Ancak zannediyorum benim yani eğer bu değerlendirmeme ayrıntılarıyla size sunmama, sunmak kelimesini kullandım, size sunmamı lüzumlu görürseniz burdayım dedim. Orda kaldı artık tabi. Yani geçmiş tamam, geçmişten ders alacağız. Geçmişin birikimini her zaman bünyemizde taşıyacağız ama geleceğe bakacağız.
       Murat Akgün: Peki bugüne dönelim.. Biraz evvel Sayın Kemal Derviş’le konuştunuz, hakkında konuşurken tabiki kararlarını kendi verecek dediniz. Benim sormak istediğim şey, kendisiyle ilgili ancak başka bir boyutta. Şimdi bugün bir hükümet var ve bu hükümette çok büyük bir tartışma yaşanıyor. Dün Sayın Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, gayet net ifadelerle Sayın Derviş’i suçladı ve ayrılması gerekir demeye getirdi. Şimdi siz bir siyasi hareketin lideri olarak böyle içinde bu kadar tartışmanın yaşandığı bir hükümette Sayın Derviş’in kalmasının ekonomi açısından yararlı olup olmayacağını düşünüyor musunuz? Karar Sayın Derviş’e ait, ama ekonomi açısından durum nedir, sizin görüşünüzü almak isterim?
       İsmail Cem: Ekonomi açısından Sayın Derviş fevkalade önemlidir ve ekonomi açısından kendi varlığının ne getireceğinin ölçüsünü Sayın Derviş en doğru biçimde saptayacak bir konumdadır. Bence Sayın Derviş gerçekten bir fedakarlıkta bulunmaktadır. Siyasetçi olarak, bir siyasetçi olarak Sayın Derviş’i aldığımızda bir siyasetçi olarak Sayın Derviş fedakarlıkta bulunmaktadır. Ve ekonomide pozitif unsurdur hiç kuşkusuz. Bizim ona sahip çıkmamız lazım. Ben bazı şeylere yani üzülüyorum ve Tü’kiye’nin geleceğinde bunları yanlış olarak, sorun olarak görmekteyim. Biz insanımıza sahip çıkmalıyız. Yani farklı partiden olabilir, farklı düşünceden olabiliriz. Ama yani Türkiye’nin iyiliğine uğraşan, didinen, çırpınan ve sonuç alan bir arkadaşımız, üstelik belirttiğiniz kaygıların olduğu bir dönemde, yani gidiyor yapıyor, acaba iyi mi yapıyor, kendini mi hırpalatıyor vesaire denilen bir dönemde, peki diyor, devletin menfaatidir diyor ve gidip o görevine tekrar yahut o görevini sürdürmeye devam ediyor. Şimdi biz buna destek olacağımıza ne yapıyoruz? Demin bahsettiğim gibi, haksız ve bence yakışıksız hücumlara kendini hedef tutuyoruz. Ben bunu doğru bulmuyorum.
       Murat Akgün: Sayın Derviş’in ekonomiyle ilgili konuyu gözönünde bulundurduğuna göre, size göre olası bir erken seçimlere kadar hükümette kalması Türkiye için yararlı mıdır, ne dersiniz?
       İsmail Cem: Bu çok genel bir sual, ben de cevaplamak istemem. Bunun da öncelikle Sayın Derviş’in belirleyeceği bir husustur bana göre.
       Murat Akgün: Peki o zaman müsade ederseniz son bir soru sormak istiyorum. Kopenhag Zirvesi’ne çok kısa bir süre kaldı. Aylar var artık ve Türkiye’de şu anda meclis çalışmıyor ve siyasi ortamda da büyük inişler çıkışlar var. Bu şartlar altında siz Aralık ayında Kopenhag Zirvesi’ne Türkiye’nin bir müzakere takvimi alabileceğini düşünüyor musunuz? Yoksa birtakım şeyler başka bahara mı kaldı? Yoksa şu aramızdaki meşhur deyimle; tren kaçtı mı? Nedir durum?
       İsmail Cem: Tahminle söze girmek istemem. Eğer Kopenhag’a kadar Türkiye’nin ciddi bir müzakere tarihi noktasına gelmesi teorik olarak mümkün mü derseniz, evet mümkündür. Teorik ama bu. Çünkü bir defa Türkiye bunu yapabilecek mi, çok büyük mesele var. Türkiye bunu yeterince yapabilecek mi? Avrupa Birliği kendi kararını nasıl oluşturacak? O nedenle teorik olarak evet, gerçekte zor gözüküyor. Ama siyaset bir yerde gerçeği değiştirmek iddiasıdır, yani siyaset odur. Dolayısıyla bizim partimiz bunun olması için, yani ne kadar zor gözükürse gözüksün, Kopenhag’da Türkiye’yle müzakerenin önünü açan bir sonucun alınması için bizim partimiz her türlü gayretin içinde olacaktır. Ben şimdiden o görüşümü henüz Sayın Derviş’le de Sayın Özkan’la paylaşamadım. Ama ben hemen bir çalışma grubu oluşturmak, çekirdeği bizim milletvekillerimizden, çevresinde belli bir uzman gurup ve bu uzman grup sadece Avrupa Birliği uzmanlığından oluşmayan, aynı zamanda hukuk, aynı zamanda siyaset uzmanları ne yapabiliriz, nasıl zorlayabiliriz...
       Bütün bunları çok ciddi bir şekilde ve Pazartesi günü inşallah bunun ilk adımını atıyoruz partililerimizle toplantıda. Daha henüz belki partili diyemeyeceğim ama hareketin içindeki arkadaşlarımızla birlikte bunu tartışıyoruz. İkinci söyleyeceğim bu konuda; Avrupa Birliği konusunda biz öncülük yapacağız, biz öncü olacağız. Bütün Türkiye’de öncü olacağız, siyaset yelpazesindeki öncü de biz olacağız, iddiamız budur, iddialarımızdan biri budur. Fakat bu öncülüğü de doğru yapacağız. Yani Türkiye bitti, mahvoldu, Avrupa Birliği’ne biz giremiyoruz, artık umudu keselim, demokrasi de elden gidiyor, laiklik de gidiyor.. Yani biz Avrupa Birliği olayını kendimize ve Türkiye’ye büyük bir güvenin üzerine inşa edeceğiz, güvensizliğin üzerine değil. Avrupa Birliği olmazsa Türkiye bitti.. Avrupa Birliği olmazsa Türkiye mahvoldu, değil.. Güvensizlik üzerine değil. Biz Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin katılımına öncülüğü yapmak iddiasındayız.
       Ve bu öncülük görevini de akılla yapacağız, lafla değil, eylemle yapacağız, hareketle yapacağız. Avrupa Birliği’ne ne kadar aşık olduğumuzu her adımla tekrarlamak suretiyle Avrupa Birliği’ne girmek mümkün değildir, bir de zamanla sizi ciddiye almazlar. Bakın aynı partiden falan konuştuk, hareketten konuştuk. İnşallah bizim en büyük özelliğimiz ciddiyet olacaktır. Biz ciddi insanlarız, ciddi bir siyaset, ciddi bir parti ve biz ne yapıyorsak gene ciddiyet içinde yapacağız. Yani geçmişe fazla bakmayalım dedim ama, benim bakanlığım, 5 yıllık bakanlığımda temel yaklaşım, ölçüm, bütün arkadaşlarımdan beklediğim ve aldığım ciddiyet olmuştur. Biz işimizi ciddi yaptık bakanlıkta. O nedenle çok böyel ayrıntısına girmek bana düşmez. Ama o nedenle Türkiye’nin dışişleri bakanlığı ve dış siyaseti belli bir noktaya gelmiştir. İnşallah aynı ciddiyeti siyasete getireceğiz, particiliğe getireceğiz, ve Avrupa Birliği’ne Türkiye’yi ulaştırmak idealine getireceğiz.
       
  Yeni oluşumcuların portreleri
Gazetecilikten siyasete: İsmail Cem
Siyaset dışı teknisyen, artık siyasi aktör: Derviş
Siyasetin sessiz gölgesi: Hüsamettin Özkan

 

       
   
MSNBC News Bahçeli: Derviş'in tutumu ahlaki değil
MSNBC News Derviş'ten Cem'e destek mesajı
MSNBC News Cem: Hedef, sosyal demokrasi ekseninde iktidar
TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları