| | | NTVnin Brüksel muhabiri aksansız İngilizcesiyle İngilizi yatıştırma çabasında. O ise bizden en ufak bir hareket bekliyor kavgayı başlatmak için, sonra biz oradan ayrılıyoruz. İngiliz bizim muhabire Sen Hollandalısın, bilmezsin o Türklerin ne hınzır olduğunu. Onlar Türk, biliyorum diyor. Aslında haklı, Scotland Yard, en ufak bir film karesine bile hooliganlar aleyhine kullanıp büyük baskı yaratıyormuş. Örneğin havada uçak bira şişelerininn görüntüsünü herhangi bir yerde yayınladığımızda, İngiliz dostumuz işinden kovulacak, sigortası iptal edilecek, hiçbir futbol maçına ömür boyu giremeyecek, kısacası Britanyada hayat ona zindan olacak.
Hollanda güvenliği hiç bir olayın olmasına izin vermiyor, uyarı aşamasında tedbirler sert, ama davranışlar insancıl. Aynı şeyleri UEFA için söylemek mümkün değil. Organizasyonun patronları Avrupalı gazetecilerle karşı karşıya geldi. Gazeteciler tarafından protesto sesleri yükseliyor. Yıllardır organizasyonu takip edenler, hiçbir zaman bu kadar kaba davranışlarla karşılaşmadıklarını, UEFA memurlarının bir polis misali, hiçbir gazeteciyi itip kakmadığını belirtip, UEFA ile yaşanan krizde haklılıklarını savunuyorlar.
EURO 2000de skor kesinlikle doyurucu. Futbolun duayenleri tek bir ortak görüşte birleşmeye başladılar: Teknik taktiği yendi. Portekizin İngiltere karşısındaki dirençli oyunu, Fransızların Danimarka şovu, Belçikanın İsveç sürprizi ve diğerleri. Dünya futbolunun gösteriye doğru yolalmaya başladığı gözler önünde. Belçika teknik direktörü Vasilie, Hollanda televizyonu NOSa Türk takımının gruptaki en teknik ekip olduğunu söylerken, ilk maçı İtalyanın kazanmadığını, Türkiyenin kaybettiğini ifade ediyor. Ona göre Türk takımı organizasyonsuzluğun kurbanı. Hoca haklı; Milli takım teknik direktörü Avrupa Şampiyonasından önce resmen Fenerbahçeyle anlaştı, hiçbir hazırlık maçı oynamadı ve Milli Takımı 15 günde 4 farklı kamp yerine taşıdı. Örneğin Çek Cumhuriyetinin kampına elinizi kolunuzu sallayarak girebiliyorsunuz. İsveç, Norveç, Slovenya ve Romanya... Hiçbir polis zoru yok. İlişkiler sıcak. Oysa Türk gazetecileri Milli Takımın basın danışmanından bile fırça yiyebiliyor. İşte bunun adı organizasyonsuzluk. Milli Takımı Deldende takip eden Reuters muhabiri bir daha gelmedi. Boşa kürek çekmenin anlamı yok...
Hala Türk Milli takımının maçlarına bilet arayan taraftarlar var. Ama bu kez protesto etmek için gideceklerini söylüyorlar. Milli Takımın son kamp yeri Mierlo ise, İngiltere Milli Takımı tarafından boşaltılır boşaltılmaz, Türk Milli Takımı tarafından kapılan bir yer oldu.
Milli Takımın İsveç maçına Mustafa İzzet hariç, aynı kadroyla çıkması bekleniyor. Yapılan bu tahminlerin temel kaynağı, hocanın inatçılığı üzerine kurulu. Sergenin yerine Mustafa İzzet, İsveç maçında sahaya çıkacak. Abdullah ise, yerinde kalacak. Bunlar içerden hiç bilgi alamayan, kamp kamp dolaşıp dışarıdan içeriye bakarak tahmin yapan bizlerin ve yabancı gazetecilerin ortak görüşü. Bu arada hiçbir Türk gazeteci bilgi alamazken, Hakanın İnterle, Arifin Real Sociedadla anlaşma imzalamaları, buna karşılık Milli Takımın inkarcılığı biraz fazla oluyor. Herşeyiyle dört dörtlük göçer haline gelen Milli Takım önce Elekom adındaki yerleşim biriminde mülteci evlerinin yanında kamp yaptı, sonra Alaaddin Sirkinin kurulduğu Mierlo Kasabasında... Gurbetçiler Mülteciler ve sirk cambazları kadar değerimiz yok, bu nasıl iş diyorlar, İsveçe de yenilirsek Hisseli Harikalar Kumpanyası.
Benim görüşüm 6 puan bizi bekliyor. Tek dileğim, 6 puan sonrasında (şayet gelirse) baltaları çıkarıp budama yapanların, tekrar baltaları gömmemeleri. Eğer Mustafa Denizli de sert tepkilerini sürdürmez, barışırsa, gerçekten yaşananlar bir film olur gider.
| |