|
![]() ![]() |
![]() ![]() |
|||
![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
Live Vote is temporarily unavailable.
|
605 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Hakimler ve Savcılar Kanunu ile 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname Taslağı, ilgideki yazımızda yer verilen gerekçelerle imzalanmadan geri gönderilmiştir. Kanun Hükmünde Kararname Taslağının, Cumhurbaşkanlığınca imzalanması için yeniden gönderildiğine ilişkin ilgideki yazınız ve eki, Bakanlar Kurulunca oluşturulan komisyon tarafından hazırlanan Bilgi Notu incelenmiştir. 1- Anayasanın 6. maddesinde, egemenliğin, kayıtsız koşulsuz ulusun olduğu, Türk Ulusunun egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanacağı, hiçbir kimse ya da organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı belirtilmiş; yasama, yürütme, yargı organlarının görev ve yetkilerine de 7., 8. ve 9. maddelerinde yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre, Anayasada, başlangıç bölümünde de vurgulandığı gibi güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Güçler ayrılığı ilkesine göre, yasama, yürütme ve yargı organları kendi alanlarında ulusa ilişkin egemenliği kullanırlar; birbirlerinin görev ve yetki alanlarına karışmazlar. Anayasanın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye Büyük Millet Meclisince kullanılacağı, bu yetkinin devredilemeyeceği; 8. maddesinde de, yürütme yetki ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği belirtilerek bu iki organın görev ve yetki alanları ayrılmıştır. Buna bağlı olarak, Anayasanın 89. maddesi ile 104. maddesinin (b) bendinde, Cumhurbaşkanına, ulusal istencin ürünü olan yasaları imzalamak ya da onaylamak değil, yalnızca yürürlüğe girmelerini sağlamak üzere yayımlamak görev ve yetkisi verilmiştir. Bununla birlikte, demokratik hukuk devleti ilkesinin sağlıklı işlemesi için Anayasada, erkler arasındaki dengeyi sağlayacak kimi denetim düzenekleri getirilmiştir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanına yasalarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine dava açma görev ve yetkisi verilmiştir. Kanun hükmünde kararnameler yönünden Cumhurbaşkanına verilen görev ve yetki ise, yalnızca yayımlamaktan ibaret değildir. Anayasa Koyucu, eğer kanun hükmünde kararnameleri yasalar gibi düşünseydi, kuşkusuz bunları da Kanunları yayımlamak kuralı içine alırdı. Oysa, kanun hükmünde kararnameler tüm bilim dünyasınca da benimsendiği gibi, işlevsel (maddi) yönden yasama işlemi niteliğinde olmakla birlikte, organik (uzvi-şekli) yönden bir yürütme işlemidir. Kanun hükmünde kararnamelerin, kanun hükmünde oluşu, yürürlükteki yasaları değiştirip yasa gücünde düzenleme yapabilmesini; kararname oluşu ise, bu işlemin yürütme organının işlemi olduğunu göstermektedir. Bu niteliği, kanun hükmünde kararnameleri yöntem yönünden kararname rejimine bağlı kılmaktadır. GÖREV DEĞİL YETKİDİR Nitekim, kanun hükmünde kararnameler ve kararnameler, Anayasanın 104. maddesinin (b) bendinde, Cumhurbaşkanının yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri içinde sayılmıştır. Anılan bendin onbirinci alt bendinde, sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak, onikinci alt bendinde de kararnameleri imzalamak görev ve yetkisi verilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, kararnameleri imzalamak düzenlemesiyle öngörülen yalnızca bir görev değil, aynı zamanda yetkidir. Anayasanın 8. maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği belirtilmiştir. Bu hükümden anlaşılacağı gibi yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca birlikte kullanılacaktır. Yürütmenin iki başından birini görevli, diğerini yetkili görmek olanaksızdır. Anayasanın, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. maddesinde de, Cumhurbaşkanının, ilgili maddelerinde gösterilen koşullara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler tek tek sayılmıştır. Bu maddenin ikinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yasama, yürütme ve yargı ile ilgili olarak yapılan tüm düzenlemeler, maddenin ikinci fıkrası ile görev ve yetki olarak nitelendirilmiştir. İkinci fıkradaki, yapacağı görev ile kullanacağı yetkiler anlatımlarının arasında veya değil, ve bağlacının kullanılmış olması, Anayasa Koyucunun tüm görevleri yetkiyle birlikte öngördüğünü göstermektedir. HEM GÖREV HEM DE YETKİ Anılan maddenin son fıkrasındaki, Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır söylemi de, yukarıdaki açıklamayı pekiştirmektedir. Anayasanın 104. maddesinin gerekçesinde de, ... madde metninde Ôkararnameleri imzalamak görev ve yetkisi de bulunduğundan... denilerek, kararnameleri imzalamanın hem görev hem de yetki olduğu belirtilmiştir. Yukarıda yapılan açıklamalar, Cumhurbaşkanının, parlamenter rejimin gereği sayılan sorumsuzluk kuralı uyarınca Bakanlar Kurulundan gelen kararnameleri tartışmaksızın imzalamak zorunda olduğu savını geçersiz kılmaktadır. Ayrıca bu sav, Anayasanın, Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetim makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğunu vurgulayan 11. maddesi ve Cumhurbaşkanının, Anayasanın uygulanmasını gözeteceğini, görev ve yetkilerini Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen koşullarla yerine getirip kullanacağını öngören 104. maddesi ile de bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanlığını bir onay ve yayın makamı olarak görmenin yanlışlığı Anayasa Mahkemesinin 27.04.1993 günlü, E.1992/37,K.1993/18 sayılı kararında ortaya konulmuştur. İMZALAMAK ZORUNDA KALDIĞI AÇIKTIR Anayasa Mahkemesinin bu kararında; Bu nedenle de sorumluluğunu hükümetin taşıdığı kararnameler hakkında Cumhurbaşkanının uyarı ve tavsiyede bulunmaktan öte direnmesi, sistemin özelliğine ters düşer. O halde, Anayasanın ilgili kurallarının parlamenter sistemin temel ilkelerinin ışığında değerlendirilmesi sonucu, Cumhurbaşkanına tanınan bütün yetkilere karşın sistem özde parlamenter demokrasi olduğundan ve sorumluluk da hükümette bulunduğundan, Anayasaya ve yasalara aykırı olmadıkça, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu işlemlerini siyasal yerindelik yönünden denetleyemeyip, imzalamak zorunda olduğu açıktır. değerlendirmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmede en önemli husus, Cumhurbaşkanının, Anayasa ve yasalara aykırı olmadıkça kararnameleri imzalamak zorunda olduğudur. Ancak, Cumhurbaşkanı Anayasa ya da yasaya aykırı kararnameleri imzalamak zorunda değildir. Hatta, Cumhurbaşkanı bu içerikteki kararnameleri imzalamamakla yükümlüdür. Anayasa Mahkemesinin anılan kararında, bu konuda; Kuşkusuz Anayasada, tarafsızlığını sağlama konusunda özen gösterilen Cumhurbaşkanı, siyasal yaşamda bir denge ve kararlılık öğesi olarak düşünülmüş; çoğunluk partisinin emrinde bir yürütme aracı, hiçbir yetki sahibi olmayan Ôsimgesel bir Devlet başkanı durumuna sokulması amaçlanmamıştır. Bu nedenle, hukuka aykırı bir işlem söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanının tutumu farklı olabilecektir. Çünkü, Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu, onun hukuka aykırı kararnameleri imzalamak zorunda olduğu biçimde yorumlanamaz. Böyle bir anlayış , herşeyden önce Cumhurbaşkanının Anayasanın 103. maddesinde öngörülen andına aykırı düşer. Bunun gibi ÔAnayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. denilen Anayasanın 11. maddesi Cumhurbaşkanını da bağlar. En önemlisi de ÔYasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez biçimindeki Anayasanın 138. maddesindeki Ôyürütme organı kavramı içine Cumhurbaşkanının da girdiği kuşkusuzdur. Bu durumda, Cumhurbaşkanının mahkeme kararına aykırı düşecek bir Bakanlar Kurulu kararnamesini imzalamak zorunda olması Anayasaya bağlı kalmak, Anayasayı uygulamak, saymak ve savunmak görevleriyle bağdaşmaz. Hatta Cumhurbaşkanı, bunları imzalamamakla yükümlüdür. denilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararı da göstermektedir ki, Cumhurbaşkanı Anayasaya açıkca aykırı olan bir kanun hükmünde kararname taslağını imzalamamak yükümlülüğündedir. Kanun hükmünde kararnamenin geri gönderilmesi ise, imzalanmamasının doğal sonucudur. Cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğunun olmaması, hukuk devleti ilkesinin gerekli kıldığı Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğünü gözetmek ile Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. 2- Anayasanın 104. maddesinin (b) bendinde, Cumhurbaşkanına kararnameleri imzalamak görev ve yetkisi verilmiştir. Kararnameler Cumhurbaşkanının yürütme yetkisi içinde, onun katılmasıyla yapılması gereken hukuksal işlemlerdir. Cumhurbaşkanınca imzalanmadığı sürece kararnamelerin geçerlik kazanamayacağı ve yürürlüğe giremeyeceği açıktır. Bakanlar Kurulunca alınan bir kararın hukuksal varlık kazanabilmesi için Cumhurbaşkanınca imzalanması koşuldur. Tersi durumda, biçimsel yönden tamamlanmayan işlem, taslak olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü, kararnameler için biçim koşulu varlık nedenidir. Anayasada, yürütme organının Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşması öngörüldüğüne göre yürütmenin işleyişinin de ortak olması gerekir. Bu nedenle, yürütmenin işlemi olan kanun hükmünde kararname ile kararnamelerin, Bakanlar Kurulu ile birlikte Cumhurbaşkanının istençlerinin birleşmesiyle geçerlik kazanması kaçınılmazdır. Anayasa Mahkemesinin 27.04.1993 günlü kararında Cumhurbaşkanının yürütme organı içindeki konumu ve yürütme işlemlerinin hukuksal geçerliliği yönünden imzasının önemi şöyle anlatılmaktadır: Parlamenter demokrasinin benimsendiği Anayasada Cumhurbaşkanının hiçbir yetkiye sahip olmayan simgesel bir Devlet Başkanı durumunda bulunması da amaçlanmamıştır. GEREKLİ GÖRDÜĞÜ DURUMLARDA Anayasanın 104. maddesinde Devletin başı olduğu ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiği belirtilen Cumhurbaşkanı, 8. maddeye göre de yürütme yetki ve görevini Bakanlar Kurulu ile birlikte kullanır ve yerine getirir. Devletin başı olan Cumhurbaşkanı Anayasada yürütme organı içinde kabul edilmiş ve aynı zamanda yürütmenin de başı sayılmıştır. Bu sıfatla da 104. madde de gerekli gördüğü durumlarda Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi öngörülmüştür. Gerçekten, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kuruluna başkanlık etmesi yürütmenin başı olmasının doğal sonucudur. Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulundan ayrı bir konumu bulunmasına karşın, yürütmeyi oluşturan Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu birbirinden bağımsız işlemler yapma yetkisine sahip değildirler. Anayasanın 8. maddesinde; yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından ... kullanılır ve yerine getirilir. denilerek yürütme işlemlerinin hukuksal geçerliği için her ikisinin de katılmalarıyla ortaklaşa yapılması gereği çok açık bir biçimde ortaya konulmaktadır. Yine Anayasa Mahkemesinin aynı kararında; Geleneklere dayalı bir kurallar ve kurumlar düzeni olan parlamenter sistemde önemli devlet işlerinin tümü devlet başkanının imzasıyla tamamlanır. .... Başbakan ve ilgili bakanlar tarafından alınan bir kararın Devlet Başkanınca imzalanarak biçimsel olarak tamamlanması söz konusudur. denilerek, biçimsel yönden de olsa, kararnamelerin, Cumhurbaşkanının imzasıyla tamamlanacağı kabul edilmektedir. TURGUT ÖZAL, SÜLEYMAN DEMİREL Ancak, yine aynı kararda belirtildiği gibi, imzası biçimsel bir tamamlama öğesi de olsa, Cumhurbaşkanı Anayasaya ve hukuka aykırı kanun hükmünde kararnameleri ve kararnameleri imzalamak zorunda değildir. Nitekim, kanun hükmünde kararnameler, Türk hukuk sistemine girdiğinden bugüne kadar, kararname rejimine uygun olarak, Başbakan ve bakanlarca imzalandıktan sonra Cumhurbaşkanının imzasına sunulmuş; bunlardan pek çoğu imzalanmış, ancak, 27 kanun hükmünde kararname taslağı imzalanmayarak geri gönderilmiştir. Gerçekten, Sayın Kenan EVREN döneminde 11, Merhum Turgut ÖZAL döneminde 7 ve Sayın Süleyman DEMİREL döneminde 9 olmak üzere toplam 27 kanun hükmünde kararname taslağının; - Anayasaya aykırılık, -Düzenlemelerin yetki yasalarının kapsamı dışında kalması, -Yasayla düzenlenmesinin daha doğru olacağı, -İçerik yönünden yerinde görülmemesi, - Yetki yasalarının iptal edilmesi, gibi gerekçelerle imzalanmayarak geri gönderildiği saptanmıştır. Bu kanun hükmünde kararname taslaklarından 17si Cumhurbaşkanlığına yeniden gönderilmemiş, 10 kanun hükmünde kararname taslağı ise, istenilen doğrultuda düzeltilerek yeniden imzaya sunulmuştur. Bu durum, bugüne kadar hukuksal bir sorun yaratmamıştır. 3- Memurlara, diğer kamu görevlilerine, yargıçlara ve savcılara ilişkin disiplin konularının Anayasanın 129 ve 140. maddelerinde düzenlendiği, dolayısıyla bunlara ilişkin disiplin suç ve cezalarının Anayasanın 38 ve 91. maddeleriyle ilgisi bulunmadığı ileri sürülmektedir. Anayasanın 129. maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin disiplin hukukuna ilişkin genel ilkeler düzenlenmiş; 140. maddesinde de yargıç ve savcıların statü hukukuna ilişkin konuların, bu bağlamda disiplin kovuşturması ve disiplin cezalarının yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür. Anayasanın 38. maddesinde, hiç kimsenin, işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasanın suç saymadığı bir eylemden dolayı cezalandırılamayacağı; ceza ve ceza yerine geçen güvenlik önlemlerinin ancak yasayla düzenlenebileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, Anayasanın anılan kuralları ile, birbirine koşut olarak, disiplin hukukuna ilişkin alanları da içermek üzere suç ve cezaların yasallığı ilkesi getirilmektedir. Anayasanın 91. maddesinde bu pekiştirilmekte ve suç ve cezalara ilişkin düzenlemelerin kanun hükmünde kararnamelerle yapılamayacağı vurgulanmaktadır. Her ne kadar, Anayasa Mahkemesinin, 3268 sayılı Yetki Yasasına ilişkin 06.01.1987 günlü, E.1986/15, K.1987/1 sayılı kararında, Anayasanın 140. maddesinin, yargıç ve savcıların statülerinin düzenlenmesine ilişkin üçüncü fıkrası hükmü aynen alınarak, Bunların, Anayasanın ikinci kısmının birinci, ikinci ve dördüncü bölümlerinde yer alan ve kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği Anayasanın 91. maddesinde açıklanan haklarla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. değerlendirmesi yapılmış ise de; bu karar üç nedenle olayımızda emsal olarak kullanılamaz. Bir kez, kararın alınmasına neden olan 3268 sayılı Yetki Yasasında, bu Yetki Yasasına göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerle, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurlarla diğer kamu görevlilerinin idari, mali ve sosyal haklarında günün ekonomik koşullarına uygun olarak yeni düzenleme ve değişiklik yapılması öngörülmüştür. İŞLEDİKLERİ SUÇTAN DOLAYI SORUŞTURMA Görüldüğü gibi, bu Yetki Yasasıyla, kapsama giren memurlarla diğer kamu görevlilerinin statü hukukuna ilişkin tüm konularda düzenleme ya da değişiklik yapma yetkisi verilmemiştir. Anayasa Mahkemesi, 140. maddedeki ilgili fıkranın tümünü anarak bir değerlendirme yapmış; yetki kapsamı dışında kalan konularda ayrıntılı inceleme yapmamıştır. Oysa, Yüksek Mahkeme, disiplin suç ve cezalarına ilişkin özel konu gündemine girdiğinde ayrıntılı incelemesini yapmış ve 1988/8, 1991/7 sayılı kararlarıyla konuya ilişkin görüşünü açık biçimde ortaya koymuştur. İkinci olarak, Anayasanın 140. maddesinin üçüncü fıkrasında, ...görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk ... halleri... gibi, yargıç ve savcıların ceza hukuku alanını ilgilendiren ve bu nedenle Anayasanın 38. maddesi kapsamına girdiğinden kuşku bulunmayan bir konu için de Anayasa Mahkemesinin, Bunların, ...Anayasanın 91. maddesinde açıklanan haklarla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. değerlendirmesini yapması, yukarıdaki birinci gerekçeyi daha da haklı kılmaktadır. Üçüncü ve son olarak da belirtmek gerekir ki, ancak iki ayrı mahkemenin aynı konuda biribirinden farklı sonuçlara ulaşan kararları arasında çelişkiden söz edilebilir. Aynı mahkemenin, zaman içinde aynı konuda alınmış iki farklı kararı varsa, çelişki değil, içtihat değişikliği söz konusudur. Anayasa Mahkemesi, 06.01.1987 günlü kararından sonra aldığı 19.04.1988 ve 04.04.1991 günlü kararlarıyla disiplin suç ve cezalarına ilişkin yargısını oluşturmuş ve bu yargıyı bugüne kadar da degiştirmemiştir. Anayasa Mahkemesinin bir konudaki içtihadı değişmedikçe, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm organların, kurumların ve kişilerin o içtihada uygun davranması zorunluluğu, Anayasanın 153. maddesinin buyruğudur. Anayasa Mahkemesinin milletvekillerinin aylıkları ile ilgili yasaları iptal eden kararları buna örnek oluşturur. Anayasa Mahkemesi, başlangıçta bu yasaları, içeriklerini Anayasanın çeşitli kurallarına uygun görmeyerek iptal ederken; daha sonra, iptal edilen bir konunun aynı içerikte yeniden düzenlenmesinin, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesine uygun düşmeyeceğini vurgulayarak, milletvekili aylıklarını düzenleyen yasaları, içeriğine girmeden, Anayasanın 153. maddesine aykırılıktan iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi, disiplin suç ve cezalarının Anayasanın 38. maddesi kapsamında olduğuna karar verdiğine göre, artık Anayasanın 38 ve 91. maddelerini bu kararlarla bütünleştirerek değerlendirmek gerekir. Bu, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğüne ilişkin 11. maddesi ile Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına ilişkin 153. maddesinin gereğidir. Anayasanın bağlayıcı ve buyurucu kurallarına uyulması keyfi değil, hukuki davranıldığını gösterir. Hukuka saygılı bir Devlet yönetiminden beklenen budur. 4- Danıştayın, Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurlar Disiplin Yönetmeliğinde yapılan benzer düzenlemelerle ilgili kararlarında, Anayasa hükümlerini Hükümetle aynı yaklaşımda yorumladığı ileri sürülmektedir. Anayasanın 124. maddesinin birinci fıkrasında, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak koşuluyla yönetmelikler çıkarabileceği; 130. maddesinin dokuzuncu fıkrasında da, yükseköğretim kurumlarındaki disiplin ve ceza işlerinin yasayla düzenleneceği öngörülmüştür. ANAYASAYA AYKIRILIK 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasasının 53. maddesinin (b) fıkrası ile 65. maddesinin (9). fıkrasında, öğretim elemanları, memur ve diğer personelin disiplin işlemlerinin, Devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslara göre Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir. Bu kurallar uyarınca, Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurlar Disiplin Yönetmeliğinde yapılan değişiklik dava konusu yapılmıştır. Danıştay verdiği kararda, Yönetmeliğin, Yasa ile verilen yetkiyi aştığı savını görüşmüş ve Yönetmelikle getirilen kuralların içeriğinin Anayasaya uygun olup olmadığını tartışmadan, yalnızca yükseköğretim personelinin disiplin işlemlerinin yönetmelikle düzenlenmesinde Anayasaya aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır. Danıştayın bundan sonraki değerlendirmeleri, Yönetmelikle yapılan düzenlemelerin yasaya aykırı olup olmadığı yönündendir. Danıştay, Yönetmeliğin özellikle 11. maddesinin (b) fıkrasındaki düzenlemeyi, 657 sayılı Yasanın 125. maddesinin (E) fıkrasındaki kuralla koşut nitelikte görerek disiplin hukuku ilkelerine uygun bulmuştur. Bu nedenlerle, Danıştayın örnek gösterilen kararlarıyla konunun bir ilgisi olmadığı açıktır. 5- Kanun hükmünde kararnamenin imzalanmamasının, Hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren Türkiye Büyük Millet Meclisi istencinin dikkate alınmaması anlamına geldiği ve Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanının bir kanun hükmünde kararnameyi geri gönderme yetkisi var ise, o takdirde Anayasa ile Cumhurbaşkanına Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi verilmesinin anlamının kalmayacağı ileri sürülmektedir. Anayasanın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetim makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; 8. maddesinde de, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılıp yerine getirileceği belirtilmiştir. Bu kurallara göre, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu bir kanun hükmünde kararnameyi çıkarırken önce Anayasaya, sonra yetki yasasına uygun davranmak zorundadır. Anayasaya ve yetki yasasına uygun olmayan kanun hükmünde kararnamelerin imzalanmadan geri gönderilmesi, bu zorunluluğun gereğidir. ANAYASA VE YETKİ YASASI İmzalamamanın Türkiye Büyük Millet Meclisi istencinin dikkate alınmaması anlamına geleceği savı, ancak, verilen yetkinin Anayasa ve yetki yasasına uygun kullanılasına karşın kanun hükmünde kararnamenin imzalanmaması durumunda geçerli olabilir. Öte yandan, Anayasanın 104. maddesinde, Cumhurbaşkanına, kanun hükmünde kararnamelerin tümü ya da belirli hükümleri için Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak görev ve yetkisi verilmiştir. Cumhurbaşkanı, Anayasaya ve yetki yasasına açık aykırılık içeren kanun hükmünde kararnameleri geri gönderebileceği gibi, Anayasaya ve yetki yasasına aykırılıkları tartışmalı ve duraksamalı olan kanun hükmünde kararnameleri imzalayarak Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilir. Bu nedenle, kanun hükmünde kararnamelerin imzalanmayıp geri gönderme görev ve yetkisinin kullanılması, Anayasa Mahkemesine dava açma görev ve yetkisini düzenleyen kuralı anlamsız kılmamaktadır. 6- Disiplin ve görevden uzaklaştırmaya ilişkin düzenlemeleri içeren 604, 606 ve 607 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin Cumhurbaşkanınca imzalanmasına karşın, 605 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Tasarısının geri gönderilmesi bir çelişki olarak değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, Anayasanın 38. maddesiyle birlikte okunup değerlendirilen 1988/8 ve 1991/7 sayılı kararlarında, disiplin suç ve cezalarını düzenleyen kurallarla, savunma hakkı, disiplin cezalarına itiraz, disiplin cezalarının kesinleşmesi, ceza ve disiplin kovuşturmalarının bir arada yürütülmesi, zamanaşımı gibi disiplin cezalarıyla doğrudan ilgili kuralların Anayasanın 91. maddesindeki yasak alan kapsamına girdiği hükme bağlanmıştır. 604 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin; -5. maddesinde, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanının Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı olduğu belirtilmiştir. Bu madde ile Komutanın atanma yöntemi, sorumlulukları ve başkanlık edeceği kurullar düzenlenmiştir. -13. maddesinde, Yardımcı doçentliğe atamada aranacak şartlar arasında, disiplin mahkemeleri veya birden fazla disiplin amirince toplam olarak 21 gün ve daha fazla hapis veya oda hapsi cezası ile hükümlü olmamak veya cezalandırılmamak koşulu getirilmiştir. Bu bir disiplin cezası değil, bir göreve atamada aranacak koşul ya da niteliktir. -18. maddesinde, Gülhane Askeri Tıp Akademisinde görevli öğretim elemanlarının, disiplin nedeniyle, Gülhane Askeri Tıp Akademisindeki başka bir göreve ya da Gülhane Askeri Tıp Akademisi dışındaki karargah ve kurumlara atanabileceği ya da buralarda görevlendirilebileceği belirtilmiştir. Bu kuraldaki düzenleme, bir öğretim elemanının disiplin gereği olarak bir başka yerde ya da görevde denenmesini ya da çalıştırılmasını öngörmesi nedeniyle ceza niteliğinde değildir. 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesinde, bu Kanun ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu hükümleri gereğince, atanması için gerekli şartları kaybettiği tespit edilen veya görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlardan dolayı hakkında verilen mahkumiyet kararı kesinleşen Genel Müdürün görevi sona erer düzenlemesi bulunmaktadır. Bu kural, atanma koşullarını ya da niteliğini yitiren ya da mahkumiyeti kesinleşen Genel Müdür ile ilgili olarak yapılacak işlemi göstermektedir. 607 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin; -2. maddesiyle ikinci fıkrası değiştirilen 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının 33. maddesinin birinci fıkrasında, muvazzaf subayların terfilerinin her yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı günü yapılacağı belirtildikten sonra, ikinci fıkrasında, açığa alınmaları, tutuklanmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, muhakemenin menine, kamu davasının düşmesine yahut ortadan kaldırılmasına, beraatine, kısa hapis cezasına veya verilen cezanın teciline karar verilenler hakkında, emsalleri terfi etmiş veya rütbe kıdemliliği onanmış olmak şartıyla birinci fıkra hükmünün uygulanmayacağı belirtilerek, bu durumda olanların 30 Ağustos gününü beklemeden terfilerinin yaptırılmasına olanak sağlanmaktadır. -13. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinden her ne şekilde olursa olsun mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubayların, kendilerine yapılan giderleri tazminat olarak geri ödeyeceklerine ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, 604, 606 ve 607 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin ilgili hükümlerinde disiplin suç ve cezaları düzenlenmediği gibi, bu hükümlerin disiplin suç ve cezaları ile doğrudan ilgisi de bulunmamaktadır. 08 Ağustos 2000 günlü yazıda yer verilen ve yukarıda açıklanan gerekçelerle Kanun Hükmünde Kararname taslağı imzalanmadan ekte geri gönderilmiştir. | |||
![]() |
|||
![]() |
|||
![]() |
|||
![]() |
|
![]() |
|||||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||
![]() |