|
|
Artık dünyada bir yerlerde bir şeylerin temel belirleyici olduğu, diğer bütün dinamiklerin ve aktörlerin ona bağımlı hareket ettiklerini düşünen görüşlerin pek de açıklayıcı olamadıkları bir döneme giriyoruz. Bu tür kavrayışlar genelde, kendimizin bir ötekinden farklılığını ortaya koyan ve ötekinin koşullarını ya idealize ederek ötekine imrenmekten ya da, kendi geri kalmasının nedeni olarak, ötekinin gücü ve zenginliğinin süekli kendi aleyhine çalışan bir süreç olarak gören bir düşünce tarzı, bir eylem ve iş planı. Her iki durum da, tamamen kendi üstüne kapalı kendi değerlerini referans alan bir rekabetsiz, hatta yarışssız bir ortam getiriyordu. Bu tür çıkışların abartılmamak kaydıyla haklılık payları olduğu çok açık bir gerçek. Bize bu noktada, bu temel analizlerden çok, bu düsüncenin kendi şirket anlayışımızda, iş dünyamızda bizi nerelere getirdiği ve yeni ekonomide bunları aşamazasak nasıl bir yerlere götüreremeyeceğini söylemek düşüyor. DİNAMİZM TANIMI Beni asla tatmin etmeyen bir fotoğraf var. Türkiyenin 60 küsür milyon nüfuslu, genç, dinamik ve potansiyel taşıyan bir ülke olması. Bu nasıl bir potansiyeldir, bunu bir söyler misiniz? Nasıl bir dinamizm tanımı yapılmaktadır burada? Bunun dünyayı tatmin etmemesi bir yana bir kere baştan bu ülkenin insanı olarak bizleri tatmin etmeyen bir tanım, bize yakışmayan bir gömlek olduğunu söylememiz gerekiyor. Dinamik, köken itibariyle fizikte de sözkonusu olan nesneye içselleşmiş bir kavramdır. Eğer bunun dışında bir gelişme olursa o nesneyi dış dinamik olarak etkiler, o kadar. Dolayısıyla pazara sunulan çok özel albenili bir ürünü eğer deli gibi tüketiyorsanız, bu aslında sizin kendi dinamiğinizden çok malı satanın pazarlama dinamiğine doğru senin bir hareketindir o kadar. Hiperaktif bir tüketim hareketliliğiyle, diyelim ki kendi şirketini kurarak değer yaratmaya çalışan yeni ve yaratıcı bir ürünle pazara girerek büyüklerle rekabet etme isteğinden gelen dinamiğin ayrı şeyler olduğu da ortadadır. Burada, çok ilginç olan bir nokta da, başkalarının temel hareketlerine ve hatta egzersizlerine doğru tepkisel işaretler vermenin, ülkemizde hala kurumsal vizyon, halka ilişkiler, tanıtım ve pazarlama faaliyetleri hatta satış stratejileri olarak adlandırılmasının talihsizliğidir. Çünkü burada temel bir karşıtlık ortaya çıkıyor. Çoklu kanallarda aynı anda varolma ve sürekli bir gelişim içinde yaşama hata kendinden büyük ortaklaşa yapılara katılıyor olmanın getirdiği know-how ve deneyim zenginliğinin tadını çıkara çıkara rekabet etmenin, bizim alışkanlıklarımıza biraz uzak düştüğünü görüyorum. Bu anlamda bizde oluşan kurumsal vizyonun yeterince anlamlı, değer yaratan ürün ve hizmetlere pek yatkın olmayan genelde hazır değerlere itibar eden, içsel sorunlarla yorulmuş ve fazlasıyla önyargılı kurulmuş olduğunu görüyorum. Uzun zamandır, yeni ekonomide değer yaratan şirketler ve girişimler üzerine özellikle çalışıyorum. Buradaki anlayış daha çok yenilikçi ürün ve hizmetlerin belirli bir sermayedar grubuyla biraraya geldiği bir yapı farklığınıın ülkemizdeki düzeyini anlamaktır. Bu ya girişimcilerin motivasyonu ve heycanının belirli bir iş planıyla, sermayedarla birleşmesi ya da da yeni ekonomi know-howu olan organizmaların doğurganlığıyla da ilintili bir süreç anlamına gelmekte. Her iki anlamda da dinamizmin maalasef çok az sayıda kişide olduğunu, bunun bilgi alyapısı ve teorik çerçevesinin yeterince incelenmediğini görmüş bulunmaktayım. Küçük organizmalarda konu yeterince anlaşılmamış durmda, büyüklerde is yeterli hız ve çalışma, hazırlık ve sunum bakımından yeterli global refleksler yok. BEKLEMENİN SONU Bizler kendi odamızı süpürerek misafir bekleyen ve tezgahlarımızın önünü pırl pırıl yapan bir ev kadını heyecanıyla yatırımcılarımızı beklersek, sadece tezgahlarımıza konan ürünlerle karşılaşırız. Yatırımcıyla değil. Dünyanın her yerinde artık yarım teşvikleri, vergisel avantajlar hata yetişmiş insan gücü var. Ama artık girişimin değeri önem kazanıyor, yani önceden bir şey yapmanın ya da bir şey yapıyor olmaya hazırlanmaya da bakılıyor. Öte yandan dünyadaki son gelişmeler, sanayi üretim yapılarının belirli bölgelere yoğunlaşarak rekabet ve şirket yapılarında işe yönelmeleridir. Bu bir anlamda doğrudan yatırımların vechesini ve çokuluslu şirketlerin yatırım tahsis haritalarını çoktan değiştirmeye başladı bile. Öte yandan bu büyük üretim yapılarının hızlı konsolidasyonu da gözlerden kaçmıyor. Eh, gelişen bilgi transferi sayesinde yatırıma özel bölgelerin kendine özgü rekabet avantajlarının da neredeyse bir dünya standartı haline geleceğini düşünürsek, ülkemizde özellikle portföy bazında kısa dönemli hareketleri seven yatırımcıyla yaşamaya devam edeceğiz. Eh bu yatırımcı da ülkelere öyle pek sanıldığı kadar byüyük zarar vermez, her zaman. Ama değer odaklı yatırımcıyı henüz kendi dürbünlerimizle göremiyoruz. Görürsek, korkarım ki, ona şöyle diyeceğiz: Ey yatırımcı, hazır gelmişken beni de biraz kıpırdatsana . | ||||
Yeni ekonomi Türkiye'nin neresinde? Hayat başka bir yerde |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||