|
11 Aralık Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Dani Rodrik, Türk ekonomisinde önceden öngörülemeyen bir canlanmanın yaşandığını belirtti. Kısa vadeli iyimserliklerde temkinli olmak gerektiğini söyleyen Rodrik, enflasyon ve büyümede iç dinamiklerden kaynaklanan bir iyileşme görüldüğünü savundu. Rodrik, CNBC-ede Çiğdem Güçlünün sorularını yanıtlarken, Türkiye er ya da geç Avrupa Birliğine tam üye olacaktır dedi. |
Sezer: Hedef rekabet gücü yüksek sanayi Büyüme üçüncü çeyrekte %7.8 arttı Babacan: Büyüme %6'yı aşabilir SSSB: 2002 %6.3 büyümeyle bitecek Mustafa Sönmez: Büyüme var, tüketim yok Altuğ Karamenderes: Büyüme performansı düşüyor |
|||
Rodrik, Türkiyenin kendisi için bazı reformlar yapmak zorunda olduğuna dikkat çekerek, Büyüyen ve sosyal tabanı orturmuş bir ülkeye, yabancı yatırımcı her zaman gelir dedi. Rodrik, rekabet konusundaki değerlendirmesinde de, işçi maliyetlerinin Çin, Hindistan gibi ülkelere oranla yüksek olduğuna işaret ederek, Türkiyede teknoloji ve sermaye birikimi desteklenmeli dedi. Çiğdem Güçlünün, Dani Rodrikle yaptığı söyleşi şöyle: Çiğdem Güçlü: Türkiye, son dönemde çok kısıtlı bir gündeme kilitlendi. Bu esnada yurtdışındaki gelişmeleri biraz gözardı ettik. Son dönemde dünya ekonomisinde en göze çarpan gelişmeler neler oldu? Dani Rodrik: Dünya ekonomisi şu anda çok büyük belirsizlikler içerisinde. Herşey bir yerde Irakta çıkabilecek muhtemel savaşa kilitlenmiş durumda. Onun yanı sıra Amerika, kendi içinde bazı ekonomik çalkantılar içerisinde. Amerikada ekonomi yönetimi yeni değişti. Yeni gelenleri pek yakından tanımıyoruz. Onların Amerikan ekonomik politikalarına ne gibi yön verebileceklerini henüz kestirmek mümkün değil. Amerikanın tabi dünyanın en önemli ekonomisi olduğu için Amerikan ekonomisinin önümüzdeki aylarda ve seneler boyunca nasıl bir trend takip edeceği çok önemli. Amerikanın Irakta çıkacak bir savaş sonucunda kendi bütçe politikalarında ne gibi bazı problemler çıkacağı, vergilendirme konusunda ne gibi yeni düzenlemeler ortaya çıkacağı... Amerika ve dolayısıyla dünya ekonomisi için bazı önemli soru işaretleri. Güney Amerika, az çok 20 senedir devam eden bir krizin içerisinde. Güney Amerikanın gelişme modeli tamamen artık bir yerde son noktaya erişti. Dünya Bankası, IMF gibi örgütler dahi artık yeni gelişme modelleri aramaya başlıyor Güney Amerika ülkeleri için. Avrupa ülkeleri de şu anda bir duraklama dönemi içerisindeler. Orada da az çok bir sistem tartışması diyebileceğimiz bazı tartışmalar var. Bundan iki-üç sene öncesine kadar Amerikan modeline doğru bir gidiş vardı diyebilirdik. Fakat Amerikan modeli son iki sene içerisinde epey darbe aldı. Bunun devamında diğer bazı şirketlerin iflasları, değişik şirket içi yolsuzlukların ortaya çıkmasıyla beraber Avrupada da böyle bir sistem tartışması var. Fakat tabi Türkiye, her zaman biraz dünyaya ters giden bir ülke. Aslında Türkiyede bir canlanma görüyoruz. Bundan belki 5 sene önce Türkiyede enflasyon ve büyüme konusunda pek fazla umutlu değilken, şimdi çok daha aslında güzel bir portre ortaya çıkıyor, büyüme oranı zannettiğimizden çok daha yüksek. Enflasyondaki düşüş devam ediyor. Bunlar Türkiye ekonomisi için aslında güzel işaretler. -Türkiyedeki ekonomik konjonktürü nasıl değerlendiriyorsunuz? Dani Rodrik: Bunlar daha çok ekonominin kendi dinamikleri... Yani, büyüme oranının sene başında zannedildiğinden ya da korkulduğundan çok daha yüksek çıkacak, belki yüzde 7ye dayanabilecek. Enflasyondaki düşme trendinin yine devam etmeye başlaması ise seçimlerden önce de zaten kesin olarak ortaya çıkmıştı. Ve ben aslında hep finansal mali piyasalarda bu kısa vadeli iyimserliklerden çok korkuyorum. Yani, biraz seçim sonrası da öyle oldu. Çünkü bu iyimserliğin hep cezasını ödüyoruz, sonradan. SORUN KURUMLARI SAĞLAMLAŞTIRMAKTA - Gelişmiş ülke ekonomilerinde sürmekte olan belirsizlikten söz ettik. Bu gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkiler? Dani Rodrik: 1980lerin sonlarında ve 90 başlarında ortaya çıkan ve Güney Amerika ülkelerinin öncelik ettiği bir gelişme modeli vardı. Bu modeli bir küreselleşme modeli olarak söyleyebiliriz. Küreselleşmeyi, sanayileşmeye, sanayileşmiş olmak ve gelişmiş olmanın bir yerde bir kestirme yolu olarak addeden bir gelişme stratejisiydi. Ülkenin ekonomisini liberalize etmek, fiyatları ve diğer mali sistemleri serbest bırakmak, dışa açılmak, sermayeyi yabancı sermayeyi ülkeye davet etmek. Ve bu şekilde dünya ekonomisine entegrasyon, dünya ekonomisiyle bütünleşme sayesinde ülkenin sadece ekonomisini değil ama zamanla ülkenin kurumlarının da modernleşeceğini varsayan kestirme bir şekilde ülkelerin gelişebileceğini savunan bir modeldi bu. Şimdi bu modelin böyle işlemediği ortaya çıkıyor. Dışarıdan uluslararası finans sayesinde sağlam kurumlar, sağlıklı kurumlar ithal edilecek yerine sadece dışarıdan kriz ithal edilebileceği, daha güzel bir şekilde ortaya çıkıyor. Dış ticaret sisteminin yabancı firmalardan gelen baskılarla da sağlam kurumsal reformlar yapılamadığı ortaya çıkıyor. Bütün bu konularda, aslında ülkelerin kendi ödevlerini kendileri yapmadan sadece dışarıdaki pazarlara, dışarıdaki yatırımcıya, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi dış kuruluşlara ve onların kurallarına dayanarak gelişemeyecekleri gayet bariz bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Şimdi tartışılan bu gelişme stratejisinde önemli bir yeniden tartışma ortamı var. Ve burada ev ödevini yapmak ne demek? Bunun aslında muhtevası nedir? Bu konuda tartışmalar var. Bu tabi kurumsal bir reform stratejisi de. |
||||
“Türkiyenin, herşeyden önce şeffaf, etkin ve yolsuzluğa açık vermeyen bir kamu yönetimine ihtiyacı vardır. Ondan sonra piyasaları destekleyen ve denetleyen bir kurumlar ağına ihtiyacı vardır. ”
DANI RODRIK Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi |
Türkiye konumunda olan orta ve az gelirli ülkelerin hepsinin önündeki gelişme probleminin ana kaynağı kurumları sağlamlaştırma problemidir. Bunlar sadece piyasayı destekleyen ve denetleyen kurumlardır. Aynı zamanda siyasi kurumlardır. Türkiyenin, herşeyden önce şeffaf, etkin ve yolsuzluğa açık vermeyen bir kamu yönetimine ihtiyacı vardır. Ondan sonra piyasaları destekleyen ve denetleyen bir kurumlar ağına ihtiyacı vardır. Şimdi bunlar birkaç sene içerisinde bu konuda Türkiye, bazı güzel atılımlar yapmıştır. Ve aslında Avrupa Birliği süreci de buna yardımcı olmaktadır. Ama burada esas gayretlerimizi burada sarfetmeye devam etmemiz lazım. KORUMACI YAKLAŞIM SÖZ KONUSU DEĞİL - Sizce küreselleşme modellerinde ortaya çıkan problemler, daha korumacı yaklaşımları gündeme getirebilir mi? Dani Rodrik: Zannetmiyorum. Böyle bir dönüşme olmuyor. Bunu mesela Güney Amerikada, hem Arjantinin son geçirdiği kriz sonunda, hem Brezilyada Lunanın Cumhurbaşkanı seçilmesi sonucunda acaba eski modellere daha korumacı ya da popülizm diyebileceğimiz modellere bir geri dönüş olacak şeklinde bazı endişeler vardı. Bence o dönemi geçtik. Artık hiçbir ülkenin yönetimi, hiçbir demokratik ülke, korumacılıkla, makro ekonomik alanda popülizmle gelişebileceğine inanmıyor. Fakat, önemli olan hem 80 öncesi korumacılıktan, popülizmden, hem 80 sonrası kör küresel politikalardan doğru sonuçları çıkarmak... Bence burada bir model isteniyorsa, biraz Doğu Asyaya bakılması lazım. Doğu Asya, kamu yönetimiyle özel sektör arasındaki ortak iş görevini az çok iyi becerebilmiş bir ülke. Yani, ülkeler grubu, Güney Kore diyebiliriz, Tayvan diyebiliriz, Japonya diyebiliriz. Her ne kadar Japonya, şu an bir kriz içerisinde de olsa... Tabi 2. Dünya Savaşı sonucunda bu modeli iyi geliştirmiş bir ülke. Bunlar ne sırf herşeyi piyasaya, özel teşebbüse bırakıp, artık meydan sizin, biz hiç bir şey yapmıyoruz, diyorlar. Ne de bizim klasik anlamda plancılık yapıyorlar. Bu sistemler, gerçek anlamda bir ortaklık üzerine inşa ediliyor. Devlet bazen yol gösteriyor, bazen caydırıyor. Fakat çoğunlukla bir koordinatörlük rolünü oynuyor. Sivil toplum örgütleri ve sanayi, ticaret, ziraat odalarıyla beraber bir şekilde.. Yani, bu ortaklığı inşa edebilmek çok önemli. Onun için iki, üçte kaçmak lazım. Önemli olan ve işleyen modeller daima karma ekonomi diyebileceğimiz ekonomi modellerine... Hiçbir model her zaman işlemiyor. Heryerde işlemiyor. Son 20-30 yıla bakarsak, her 10 sene içerisinde değişik modeller... Bir zamanlar İskandinav vardı, ondan sonra Avrupa modeli oldu. 80lerde Japonya modeli çıktı. 90larda herkes Amerikayı çok beğendi. Şimdi görüyoruz ki bunlar aslında geçici şeyler. Önemli olan her bir ülkenin başarılı olarak görülen ülkenin, yüzeysel bazı görüntüleriyle onlara saplanmak değil de esas ana bazı kavramları iyice belirleyip, bu devlet, kamu yönetimiyle özel sektör arasında bir ortaklık gerekeceği ve bunu tabi aynı zamanda ülkenin şartlarına göre uyarlayabilmek. Türkiye, bunu bazı dönemlerde iyi yaptı. Kötü yaptığı zamanlar bile bir çok ülkeyi gerisinde bıraktı. Türkiyedeki sanayinin gelişmesine bakarsak, bazı ülkelere oranla çok iyi yapmışız. Mesela Güney Amerikada ya da Latin Amerika ülkeleri arasında başarılı sayılabilecek bir 90da bir Meksikasına oranla dahi Türkiye, o bütün krizlerine rağmen 90lı yıllarda, çok mesafe kaydetmiş, sanayinin bir çok branşında verimlilik açısından Meksikadan daha ileri gitmiş. Öte yandan tabi bazı Güney Kore, Tayvan, gibi bazı doğu asya ülkelerinden de geride kalmışız. - Sizce Türkiyenin Avrupa Birliği dışında ne tür açılımları olabilir? Dani Rodrik: Sık sık Avrupa Birliğine sinirleniyoruz. Onlar almazsa biz de kendi bildiğimizi yaparız şeklinde bazen böyle görüşler ortaya çıkıyor. Ama bunu böyle düşünmemek lazım. Ben eninde sonunda Türkiyenin Avrupa Birliğine gireceğine inanıyorum. Bu müzakere 2004te, 2005te başlamış, Temmuz olmuş, Ocak olmuş. Bu da aslında o kadar önemli değil. Önemli olan bunun iyice anlaşılması. Türkiyenin eninde sonunda Avrupa Birliğine gireceğini, Avrupa Birliğinin tam üyesi olacağının iyice bilinmesi. Ve bu yolda yapması gereken, zaten kendisi için yapması gereken Avrupa Birliği için değil, hem ekonomik alanda hem siyasal alanda hem insan hakları konularında bu reformlarda bu yolu takip etmesi. Türkiyenin zaten kendine inandırması lazım ki, biz bunları Avrupa Birliği için değil kendimiz için yapıyoruz. Bunu kendimiz için yaptığımız şeklinde o sinyal zaten Avrupa Birliğine giderse, onların bizden olan kuşkuları, endişeleri azalmış olur. Çünkü onların endişeleri biliyorsunuz bütün bu reformların sırf onlar için yapıldığında. Fakat öyle olmaması lazım. Onun için de Türkiye, demek değildir ki, Avrupa Birliğine girse dahi başka yerden yatırım gelmeyecek ya da başka yerle ticaret yapmayacak. Büyüyen ve sosyal düzeni güzel bir tabana oturmuş olan ülkeyle herkes iş yapmak isteyecek. Yabancı yatırımcı her taraftan gelecek. Ve o ortamı yaratmak için de Türkiyenin bu yolda devam etmesi lazım. Yani, Türkiyenin geleceğinde Avrupa Birliğinden başka bir oluşum yok. ŞİRKETLERİN ÖNÜ KAPATILMAMALI - Türkiyenin pek çok ülkeye göre başarılı bir sanayileşme dönemini geçirdiğinden söz ettik. Sizce bundan sonra önümüzdeki dönemde Türkiye, nasıl bir sanayileşme süreci geçirmeli? Dani Rodrik: Türkiye, sanayileşme konusunda şu anda az çok orta bir noktada. Artık, işçi maliyeti, Çin, Hindistan ya da Bangladeş gibi ülkelerle rekabet edebilecek düzeyde değil. Onun için Türkiyenin teknolojik açıdan ve sermaye birikimi açısından kendisini yenilemesi gerekiyor. Bu zaten önemli bir şekilde zaten olan bir süreç. Türkiyede sanayiye baktığımız zaman birçok sektörden en iyi şirketler, az çok Avrupa ve Amerikanın en iyi şirketleri düzeyinde verimlilikle çalışan şirketler oluyor. Önemli olan bu şirketlerin önünü kapatmamak. Bir de geride kalan daha düşük ölçekli, önemli şekilde kayıt dışı çalışan, geleneksel üretim tarzında eski teknolojiyle üretim yapan, bu yan sektörlere onların verimliliğini arttırabilmek. Yani, bu iki tür iş yapan firmalar arasındaki dualizmi arkadan kaldırabilmek. Bu uçurumu biraz ortadan çıkarmak. Burada devletin rolü bu ikinci tür firmalarla, bu küçük firmalarla ve kayıt dışı iş yapan firmalarla onları diğerlerin düzeyine kaldırabilmesi açısından önemli bazı fonksiyonları var devletin burada. Ve bunu yaparken devlet sadece sopa gösterip değil, yani, vergi, sosyal güvenlik primlerini ödemesi için sadece yani yaptırımla değil, aynı zamanla bazı kolaylıklar da. Bu kolaylıklar teknoloji transferi açısından olabilir. Kredi açısından olabilir. Yeni Pazar olanakları hakkında bilgilendirme şeklinde. Yani, devlet bir yerden bir yerden de o desteği veripi de aynı zamanda onları, o formel sistemin içerisine sokmaya çalışmalı. - Yeni hükümetin ekonomik planının oldukça büyümeci bir üslubu var. Enflasyona biraz daha az değiniliyor. Sizce, Türkiyenin enflasyonla mücadelesini erteleme gibi bir tercihi olabilir mi? Dani Rodrik: Zannetmiyorum. Bence çok kötü olur, eğer öyle sinyaller verilmeye başlanırsa. Türkiyede enflasyon bu dalgalı kura rağmen düşmeye devam ediyor. Bu çok güzel bir trend. Ve bunun devam edeceğini ummamız lazım. Öte yandan büyüme de aynı şekilde artıyor. Ben zaten hiçbir enflasyonun düşmesiyle büyüme arasında bir tercih yapılması gerektiğine inanmadım, Türkiyenin şu anki koşullarında.Zaten onu da görüyoruz. Türkiye 2002 yılında ciddi bir canlanma geçiriyor. Fakat bu enflasyondaki artış, daha doğrusu enflasyondaki düşüş devam ediyor. Onun için ben aslında böyle bir tercih yapılması gerektiğine inanmıyorum. Ve tercih yapılması gerekiyormuş gibi de böyle zihinleri karıştırıcı sinyallerin verilmesinin de hatalı olduğunu zannediyorum. | |||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||