|
Ekonomik programla birlikte hem mali kesimin rehabilite edilmesi, hem de kriz nedeniyle zorda kalan reel sektörün nefes almasını sağlayacak adımlar için çalışmalar sürüyor.
Dünya Bankası ve IMF, somut gelişmeler sağlanabilmesi için BDDK ile koordineli olarak üç ayaklı bir operasyon uyguluyor. Daha önce Uzakdoğu ve Latin ülkelerinde uygulanan bu program, İstanbul Yaklaşımı, Aktif Yönetim şirketi ve bankalara sermaye enjeksiyonundan oluşuyor.
Bu operasyonların maliyetini karşılayabilecek yegane kuruluşlar olarak görülen Dünya Bankası ve IMF, dünyada yapılan uygulamaların Türkiyede de aynen gerçekleştirilmesine çalışıyor. Ancak hem reel sektör hem de bankacılık kesimi, bu yaklaşımların Türkiyenin gerçeklerine biraz daha uygun hale getirilmesi yönünde görüş bildiriyor.
İSTANBUL YAKLAŞIMI
Üç ayaklı operasyonun birinci ayağını İstanbul Yaklaşımı oluşturuyor. Bu yaklaşımın temelinde, reel sektörün mali kesime olan borçlarının yeniden yapılandırılması bulunuyor. Belirli büyüklüğe sahip, ödeme kabiliyeti olan, ancak finansal sıkıntı içinde bulunan şirketlerin borçlarının yeniden yapılandırılarak borç vadelerinin uzatılması hedefleniyor.
Aslında bu yaklaşım, bankalar ile reel sektör şirketleri arasında yıllardır uygulanan bir yöntem. Bankalar zaten zor durumda olan şirketlerden olan alacaklarını uygun bir vadede tahsil etme yoluna gidiyor.
Çünkü teminat olarak gösterilen varlıkların borca karşılık olarak alınması ya da kanuni takibat, bankalar için hem daha zahmetli hem de daha az karlı bir yöntem.
VERGİDE BÜYÜK AVANTAJ
Peki, İstanbul Yaklaşımı bu kapsamda bankalara ne gibi ekstra avantajlar sağlıyor? Öncelikle, çıkarılan yasa sayesinde vergi ve harç gibi konularda bankalara istisnalar getirildi. Yapılan vade uzatımlarında KKDF, sözleşme harcı gibi bazı yükler kaldırıldı. Yabancı para ipoteği gibi önemli bir konuda bankalara avantaj sağlandı.
Ancak bu avantajlar, bankalara şu an için yetmiyor. Çünkü zor durumda olan firmalar rahatlarken, bankalar da ciddi bir maliyet üstlenmek durumunda kalıyor. Bunun nedeni, kanuni takibata uğramış kredileri için üstlendikleri risk kadar karşılık ayırmak zorunda kalmaları. İşte bankalar, 1980lerde yayınlanan Karşılıklar Kararnamesi uyarınca ortaya çıkan bu yükümlülüklerinin belirli bir süre için esnetilmesini istiyor.
ÇARPICI ÖRNEK
Çünkü bir kredi karşılığı geçen yıl 1 milyon dolar karşılık ayırmak zorunda kalan bir banka, öncelikle bunu geçen yılın kurundan TLye çevirmek durumunda.
O dönemki kur 680 bin lira olarak alındığında, ayrılan karşılığın değeri 680 milyar lira. Karşılık serbest kaldığında, bu rakam yeniden dolara çevrilirse ancak 500 bin dolar ediyor. Yani banka, sadece ayırdığı karşılık nedeniyle 500 bin dolar zarar etmiş oluyor.
BİLANÇOLAR RAHATLAYACAK
İstanbul Yaklaşımı kapsamında, alınan kredilerin 4-5-6 yıl gibi vadelere yayılması hedefleniyor. Bankalar ise bu krediler için ayıracakları karşılıkların vadesinin de yayılmasını istiyor. Böylelikle, bankaların Haziran ayında açıklanacak 31 Aralık bilançolarında da ciddi bir rahatlama yaşanabilecek.
Ayrıca verilen her kredi için farklı teminat yapıları bulunuyor. Her kredi için aynı şekilde karşılık ayrılması sorun yaratıyor. Güçlü alacaklılar tahsilatını hemen yapıp çıkmak istiyor. Karşılıklar Kararnamesi ile yapılacak düzenleme, herkesin aynı baza gelmesini de sağlayacak.
FORMÜL ARAYIŞLARI
BDDK ve IMF ise bankaların zararını bilançolarında net olarak görebilmek istiyor. BDDK Başkan Yardımcısı Teoman Kerman, bunun için Karşılıklar Kararnamesinde değişiklik yapılacaksa, bunun 31 Mart bilançolarında yapılmasının uygun olacağı yolunda görüş bildirdi.
Önceki gün bir açıklama yapan Bankalar Birliği Başkanvekili Akın Akbaygil, bankaların isteğinin Tabloyu olduğundan daha kötü göstermemek olduğunu, İstanbul Yaklaşımında beklentilerin çok fazla yükselmemesi gerektiğini ifade etti.
TÜSİAD ise Karşılıklar Kararnamesinde düzenlemeye gidilmeden, İstanbul Yaklaşımının hayata geçirilmesinin zor olacağı yolundaki görüşünü tekrarladı.
Bu konuda, bu hafta sonu kesinleşecek olan ilk denetim sonuçlarının görülmesi ve bundan sonra bir Kararname değişikliğine gidilmesi ortak bir formül olarak ortaya çıkıyor. İstanbul Yaklaşımı ile ilgili sorunlardan biri bu.
FONLAMA SORUNU
İkinci sorun ise fonlamayla ilgili. Bankacılar, İstanbul Yaklaşımı açısından başarı kriterinin fonlama olduğu konusunda görüş bildiriyor. Bankalar, vadelerin yeniden yapılandırılması sırasında firmalardan alacakları senetlerin arkalarına kendi cirolarını da ekleyip, bu senetleri Dünya Bankası kanalıyla uzun vadeli fona dönüştürmek istiyor.
Çünkü bankaların elindeki fonun vade ortalaması 30 gün gibi çok kısa bir süre ve böyle uzun vadeli bir borç yapılandırmasını finanse etmek için uygun değil.
Dünya Bankasının da bu operasyondan doğacak fonlama maliyetini karşılamaya sıcak baktığı ifade ediliyor. Bankacıların, bu operasyon için yaklaşık 2 milyar dolarlık bir kaynak gerektiğini, Dünya Bankası ile yaptıkları toplantılarda da vurguladıkları belirtiliyor. Dünya Bankası heyeti Başkanı Ira Liebermann ise Bankalar Birliği ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, fonlama konusunun Yönetim Kurulunda görüşüleceğini söylemişti.
EŞANLI OLMALI
Bankacıların üzerinde durduğu bir başka konu ise fonlama ve Karşılıklar Kararnamesinde yapılacak düzenlemelerin eş anlı olmasının gerekliliği.
Karşılıklar Kararnamesinde bir değişiklik yapılmadığı taktirde İstanbul Yaklaşımının yine hayata geçebileceğini vurgulayan bankacılar, Ancak böyle olursa operasyondan yararlanabilecek firma sayısı kısıtlı olur görüşünü dile getiriyor.
HUKUKİ TAKİP SORUNU
İstanbul Yaklaşımı konusunda ortada son bir pürüz daha var. Bu sorun daha önce kamu bankalarının yöneticileri için de gündeme gelen hukuki takip sorunu.
İstanbul Yaklaşımı dahilinde ele alınacak şirketlerin borç yapılandırmasında karar verici konumunda olacak banka yöneticileri, hukuki altyapının da kendilerini yasa karşısında zorlamayacak bir şekle kavuşturulmasını istiyor. Ancak bu sorunun çözümünün daha kolay olacağı ifade ediliyor.
AKTİF YÖNETİM ŞİRKETİ
Operasyonun ikinci ayağı olarak düşünülen aktif yönetim şirketinin ise farklı bir işlevi olacak. Şirket, fiilen ödeme kabiliyeti bulunmayan, ancak varlıkları para eden şirketlerin borçlarını bankalardan ucuza satın alacak ve daha sonra varlık satışı yöntemiyle bu paranın tahsilatını gerçekleştirmeye çalışacak.
Güney Korede Uzak Doğu krizinin ardından kurulan Kamco, bu konuda son derece başarılı olmuş ve kısa süre içinde kara geçebilmişti.
Orada finansmanı tamamen devlet tarafından karşılanan aktif yönetim şirketinin; Türkiyede yine Dünya Bankası ve bazı bankaların katkılarıyla kurulması bekleniyor. Dünya Bankasının, bu konuda da finansman desteği için kendi içinde görüştüğü belirtiliyor.
BÜYÜK ZİRVE
Hem İstanbul Yaklaşımı hem de aktif yönetim şirketi, bugün İstanbulda Devlet Bakanı Kemal Dervişin de katılacağı, reel kesimin TÜSİAD, mali kesimin ise Bankalar Birliği tarafından temsil edileceği toplantıda da ele alınacak.
Toplantıda özellikle Karşılıklar Kararnamesi ve fonlama konusunda tercihlerin ortaya konması, bundan sonrası için bir stratejik eylem planı hazırlanması bekleniyor. | |