|
|
Farklı, farklı, farklı soru (2) Farklı, farklı, farklı açı |
|||
Hay Allah, işler biraz karıştı sanki. Hem teşekkür ediyoruz, hem memnun değiliz; hayaller var, hayalleri yıkan bir Milli Takım var, bunların arasına bir de medya giriyor; durum, iyice işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bir kere futbol (yeni yapılan, oyunu hızlandıran ve hücüma yönelten değişikliklerin de sayesinde) dünyanın en zevkli sporlarından biri olma özelliğini koruyacak gibi görünüyor. Bu kadar düşük skorlu bir sporun, nasıl bu kadar taraftarı olabilir sorusunu halen kendilerine soran Amerikalılara en iyi yanıt, Türkiye-Belçika maçı olabilir. Futbol böyle bir oyundur işte, herkese kazanma şansı verir çünkü. Daha kötü oynamak, daha az pas yapmak (daha doğrusu pas yapamamak) kaybetmenize neden olmayabilir; anlık performanslar, anlık vuruşlar ya da rakibinizin yapabileceği anlık hatalar size maçı kazandırabileceği gibi, sizi bir milletin kahramanı da yapabilir. Ama dikkat edin, tabii ki kahramanlık seviyesine bu kadar çabuk çıkmanız, sizi aynı hızla yerin dibine düşürebilir. Bu nedenle Amerikalılar, bence Türkiye-Portekiz maçını da izlemeliler. Türkiye-Portekiz maçını izlemesi gereken diğer grup ise Alpay, Türkiyeden özür dilesin diyen ve Belçika maçından sonra ara verdikleri Milli Takım futbolcularını yerden yere vurmaya devam eden basın mensupları bana göre. Kabul etmediğimiz bir gerçek var: Portekiz, Türkiyeden daha iyi bir takım. Ve bunun nedeni, Türk Milli Takımının kötü olmasından çok, çeşitle nedenlerden dolayı futbolda birbirinden iyi takımlar olmasıdır. Bazı takımlar turnuvaya daha iyi hazırlanır; Figo gibi, Rui Costa gibi dünya çapında yıldızları vardır, modern futbolun gereği olan hareketliliği, taktik anlayışı, presi daha iyi uygular. Ve kazanır. Gerçek budur. Gerçek Türkiyenin, İtalya, İsveç, Belçika ve Portekiz maçlarında birbirinden çok farklı performans ortaya koymadığı, sadece rakiplerin performansları nedeniyle farklı sonuçlar aldığıdır. Gerçek takımın en iyilerinden biri olan Alpayın atılmasının ve kendi yaptırdığı penaltıyı kaçıran Arifin sonucu etkilediği, ama Portekiz maçını kazanmış bile olsak (ki bana göre Alpay atılmasa, gol yemesek ve penaltıyı kaçırmasak bile, maçtan galip ayrılmamız zordu), kimsenin takımın oyunundan memnun olmayacağıdır. Gerçek koruyucu meleklerine güvenerek sahaya çıkan takımların da, diğer takımlar gibi elenebileceğidir. Ve bu gerçekleri reddetmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Aynen 3 milyon dolar alıyorlar, iyi oynadıklarında sırtlarını sıvazlıyoruz, kötü oynadıklarında da yerden yere vururuz demenin, sokakta herhangi birine söylendiğinde hukuki açıdan ceza gerektireceğini düşündüğümüz düşünceleri, satır aralarına ve başlıklara taşımak kadar anlamsız, hatta terbiyesizce olduğunu düşündüğüm gibi. Gelelim yazımızın başlığına. Hayalim, bir sonraki şampiyona öncesinde apar topar Türk vatandaşlığına biri geçirilecekse (ki Mustafa İzzet değil Maradona bile olsa, böyle bir operasyon Türk futboluna bir hakarettir bana göre) Luis Figo ve Zinedine Zidaneı seçelim. Çünkü artık orta sahada beyin görevi yapacak futbolcular, güçlü, mücadeleci ve yoğun baskı altında bile olsalar, kafalarını kaldırıp oyuna bakabilen yıldızlar olmak zorunda. Milli Takım, kulüp takımlarıyla karıştırılmamalı. Kulüp takımları futbolun artık ticari bir oyun olduğu gerçeğini gözardı edemeyecekleri için yıldız oyunculara ihtiyaç duyarlar. Hem de birden fazla. Yıldız oyuncular ise (belki de profesyonel oldukları için) kulüplerinde performanslarını en üst seviyede gösterirler. Belki de bu nedenle, uluslararası turnuvalarda genelde yıldızlar değil, yıldız seviyesine yükselmek isteyenler ön plana çıkar. Milli Takımla kulüpler arasındaki bir diğer farkı da, zaten bu ikisini isimlendirirken yapıyoruz. Sonuna takım kelimesini koymadığımız Manchester United, Lazio, Galatasaray, Barcelonadaki yıldızlar takımlarını taşıyabilir. Milli Takımda ise önemli olan formadır. Turnuva öncesi en zayıf ekip olarak gösterilen ama formayı giydikten sonra takım olmayı başaran İtalya, bunun en önemli örneği bana göre. Medyanın kuracağı takım, şampiyonada Türkiyenin geldiği yere gelemezdi. Çünkü medya, futbolcularla değil, futbolcuların maç içinde gösterdikleri anlık performanslarla takım kuruyor. Onlara göre İtalya maçında Alpayın topu çizgiden çıkartırken gösterdiği performans, İsveç maçında Tugayın 15 dakikalık oyunuyla birleşmeli, Sergen sadece verdiği iyi paslarla, Rüştü sadece yaptığı kurtarışlarla bulunmalı sahada. Abdullah çok kötü, düzeliyor, oynasın; Sergensiz olmaz, takımda yeri yok; Fatih kendi takımında oynamıyor, ama Milli Takımdaki performansı her zaman iyi olmuştur; Rüştü antrenmansız, ama Avrupanın en iyi kalecilerinden biri, vesaire, vesaire..... Keşke bir fırsatımız olsa da, herkes kafasında kurduğu Milli Takımı, Milli Takımlar Teknik Direktörüne verebilse.... Ve biz onlara sorabilsek.... Emin misiniz? Son kararınız mı? | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||