|
NYT: Ecevit ekonomik yardım peşinde Ecevit'in heyetindeki bürokrat ve işadamları Ecevit'in ABD gündemi yoğun ABD Türkiye'nin adımlarından memnun Özel sektör geziden umutlu |
|||
Oğuz Hakseverin soruları ve Argüdenin yanıtları şöyle: | |||||||||
Oğuz Haksever: ABD ziyaretlerinde yıllardır aynı söylem gündeme gelir: Daha fazla yardım değil, daha fazla ticaret istiyoruz şeklinde. Ve yıllardır bu daha fazla ticaret de bir türlü gerçekleşmez. Nedir bu engeller, neden gerçekleşmez? Yılmaz Argüden: Bunu iki noktada incelemek lazım. Birincisi hakikaten bizim ABD pazarını doyurabilecek boyutta ne kadar işletmemiz var. Çünkü ABD pazarı dünyanın en büyük pazarlarından bir tanesi. Üstelik Avrupa gibi böyle parçalı da değil. Dolayısıyla çok büyük kapasitelere ihtiyaç var. Ve standartlarımızı uydurmamız lazım. İkincisi ise, ticari engeller. Bence siz bu ikinci konuya daha fazla değiniyorsunuz. Hakikaten ABD, genel felsefe olarak açık ticareti dünyanın her yerinde arzu etmekle birlikte, her ülkede olduğu gibi belli çıkar grupları da özellikle kendilerine aşırı rekabet geldiği noktalarda bu ticareti engelleme çabası içerisinde de oluyor. Mesela tekstilde, mesela demir çelikte olduğu gibi. Dolayısıyla Türkiyenin özellikle rekabet gücü olan bu nitelikteki konularda ABDdeki üreticilerin biraz sıkıntıda olması, dünyada başkalarının da aynı rekabeti yapabiliyor olması nedeniyle ABDde bu konuda ticarette belli engeller ortaya koyuyor. Ve biz bu engelleri seneler içerisinde yavaş yavaş aşabilsek de, gene de Türkiyedeki kapasitenin tamamını kullanabilecek boyuta getiremedik. Fakat bu olayın bir tarafı. Diğer tarafı ise bizim ABD pazarı için katma değerli üretim yapabilme kapasitemizin ne kadar olduğu konusu. Oğuz Haksever: Yani, başka bir takım alanların da olması lazım. Yılmaz Argüden: Olması lazım ki, o zaman daha başarılı olabileceğiz. Oğuz Haksever: Enteresan bir şey var. Amerikaya gittiğim zaman hep konfeksiyon ürünlerinin, tekstil ürünlerinin etiket bölümünü çevirdiğimde Türk malı şeyini ararım ama pek de rastlamıyor. Arasıra oluyor ama hep genelde ya Pakistan, ya Hindistan ya da Asya kaplanları dediğimiz ülkelerden. Yılmaz Argüden: Bu güzel bir gözlem. Çünkü, hakikaten Amerikanın bu konuda ticareti engelleyici kotaları mesela şu şekilde konmuş. Bir önceki seneye artış olarak veriliyor. Türkiye, tekstil sektörü olarak ABDye biraz geç girmeye başladığı için maalesef onların bu koruma politikası sadece ABD üreticilerini değil, aynı zamanda o piyasaya daha önce girmiş olan kaplanların piyasalarını da bize karşı bir yerde korur durumda oluyor. Bunların açılmasını da arzu ediyoruz. Bu konuda da çalışmalar devam ediyor. KOTALARIN DIŞINDA BİR AÇILIM Oğuz Haksever: Türkiyenin Washingtona götürdüğü bir başka argüman, Avrupa Birliği ülkelerine bazı kolaylıklar sağlıyorsunuz, bizim de Avrupa Birliği ile gümrük birliğimiz var. Bizi Avrupa Birliğine girmemiz için destekliyorsunuz ama buna rağmen ürünlerimize gümrük indirimi vermiyorsunuz, diyor. Bu gezide böyle bir ümit var mı, kotaların dışında ? Yılmaz Argüden: Bu konuda açılımın daha kolaylıkla elde edilebileceğini düşünüyorum. Ancak bence bizim üzerinde durmamız gereken konu sadece bununla sınırlı kalmaması lazım. Bakacak olursak ABD pazarı Avrupa pazarından daha bile büyük bir pazar. Bizimse dış ticaret hacmimizde çok daha küçük bir pay alıyor. Ve hakikaten dünyada kurallar da yeniden yazılıyor. Yani 11 Eylül çok farklı bir takım konuları gündeme getirdi. Bugüne kadar Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler daha çok devletler arasındaki ilişkiler ve savunma ağırlıklı ilişkilerdir. Gerek Türkiyenin bu konuda tutarlı politikaları, Koreden hatta Körfez Savaşına kadar ABD hükümeti nezdinde de olumlu olarak algılanıyor. Ama ABD vatandaşı için Türkiye çok önemli değil. 11 Eylülde Amerikada hakikaten bir perspektif değişti. Bir dünyanın herhangi bir yerindeki sorunun bizzat kendilerini etkileyebileceğini, dünyanın hakikaten küçüldüğünü ilk kez hissetti Amerikalılar. Bunun yanısıra medeniyetler çatışması kavramı var. Bunun ön plana çıktığı bir düşünce platformu oluşmaya başladı. Yani, acaba medeniyetler arası bir çatışmaya doğru mu gidiyoruz. Bunu nasıl engelleyebiliriz konusu da yine Amerikalı vatandaşların da gündemine gelmeye başladı. İşte böyle olunca Türkiyenin önemi sadece hükümet üyeleri için hakikaten ABD vatandaşları için de çok daha ayrı bir boyut kazanmaya başladı. Hem, uzun senelerden beri göstermiş olduğu istikrarlı politikalarla bir stratejik bir dost olması nedeniyle, hem de bu medeniyetler çatışmasının esasında çatışma olması gerekmediğini ortaya koyabilecek bir modelle, yani nüfusun yüzde 90ından fazlasının müslüman olduğu, fakat buna rağmen demokratik ve laik bir cumhuriyet olması, ki bunu da Atatürke borçluyuz, hakikaten, olması çok önemli bir örnek olmaya başladı. Ve dolayısıyla ABD hükümetinin Türkiyeye vermek istediği desteklerde halk nezdinde de destek bulmaya başladı. Bu kez ilk defa Türk heyeti bu kadar büyük ve ciddi bir heyet olarak giderken, Amerikada özellikle de kongrede, karşı lobicilerin sesi fazla yükselmiyor. Şimdiye kadar her seferinde mutlaka Türkiyeye ilişkin bir takım karşı lobi tezleri yazılır. Bunlar sokağa da yansıyor. Bu defa ilk kez yansımıyor. Dolayısıyla bu ziyaretten daha fazla ümitli olabiliriz. Ancak buradan da beklentilerimizi de çok aşırı yükseltmemiz lazım. Çünkü hakikaten uluslararası ilişkilerde bir takım değişiklikleri sağlayabilmek, ciddi bir çalışmanın sonucunda olabiliyor. Bir ziyarette hemen bu işler sonuçlanmıyor. Ancak, ben Amerika ile Türkiye arasındaki stratejik işbirliğinin boyutlarını savunmadan ekonomik tarafa çok daha fazla geliştirilebileceği bir dönemde bulunduğumuzu düşünüyorum. Ve bu ziyaretin bu açıdan da önem taşıdığını düşünüyorum. BÜYÜK HAZIRLIK YAPILDI Oğuz Haksever: Bu gerçek stratejik ortaklık belki. Hem ilkelerde ve ideallerde ortaklık, yavaş yavaş şekillenecek belki bu gezide. Böylesi bir ortamda Türk-ABD İş Konseyinin Türk kanadı nasıl bir hazırlık yaptı? Yılmaz Argüden: Bizim önerdiğimiz, bunu gerek ABD tarafına, gerekse Türk hükümetine önerdiğimiz, ticaretin önündeki bütün engellerin kaldırılması. Mümkün olduğu kadar serbest ticarete geçilmesi. Çünkü dünyanın en büyük pazarlarına ulaşımınız yeterli değilse, rekabetçi bir yapılanmaya gitmeniz de biraz güç olabiliyor. O pazarlara sahip olanlar, sizden daha fazla kaynağa sahip olabiliyorlar. Bunun önünde çeşitli engeller var deniliyor. Ancak şunu unutmamamız lazım. 11 Eylül hakikaten kuralların baştan yazılmasını getiriyor. Bir çok sınırlar dahi değişiyor. Dolayısıyla mevcut anlaşmaları da gözönüne alarak, bunlar bile baştan tartışılabilir, görüşülebilir. Türkiyenin başarılı örnek olması, rekabet gücünü arttırması bugün batılı dostlarımızın da istediği bir şey. Bunu sağlamanın yolu da rekabet gücünü kazandıracak pazarın açılmasından geçiyor. Bunun yöntemleri farklı olabilir. İlk önce Avrupa Birliğine sağlanan fırsatlar olabilir. Ama bunun arkasında bizim yine İsraile sağlanan, Ürdüne sağlanan imkanlardan da geride kalmamamız lazım. Dolayısıyla pazarın en geniş anlamda açılması, ülkemizin ekonomisine katkıda bulunabileceği gibi, Türkiyenin rol modeli olarak bu medeniyetler çatışması değil medeniyetler uyumuyla, stratejik işbirliğiyle dünyanın daha güvenli bir yer olmasına da katkıda bulunacaklar. Oğuz Haksever: Ecevitin daha önce yaptığı ziyarette gündeme gelmiş olan mesele vardı. Bu, Ürdün ve İsrail, hatta Filistin de galiba işin içerisindeydi. Bir, serbest ticaret bölgesi oluşturup, burada üretilen ürünleri Amerikaya pazarlamak vs. gibi... Bunun benzerinin Türkiyede de kurulması öngörülmüştü, o gezide. Ama bir gelişme göremedik galiba? Nedir bu mekanizma? Yılmaz Argüden: Bu tip serbest ticaret bölgeleri veya serbest ticaret anlaşmaları aslında ABD parlamentosundan geçmesi gereken bir takım kararlarla oluşturuluyor. Biliyorsunuz özellikle 11 eylüle kadar ABD parlamentosunda da karşı lobilerin gücü son derece yüksek. Bu güç azalmış değil, sadece bu konudaki dürtüleri biraz daha azalmış vaziyette bugün. Dolayısıyla sadece Türkiye için diğer ülkeler için de bu tip anlaşmaları getirmek çok ciddi lobicilik faaliyeti, teknik çalışmaları gerektiriyor. Ve bunun sonunda bile başarılı olamayabilen bir çok ülke var. Nitekim Güney Amerika ülkelerinin bir çoğu biliyorsunuz serbest ticaret anlaşmasına girmek istemekle birlikte henüz bir tek Meksika bunu kazanabilmiş durumda, bütün Güney Amerika ülkeleri içerisinde. Türkiye de bu konuda hakikaten Ürdün ve İsrail ile birlikte de bu tip çabalar içerisinde. Ancak bunun altyapısını yapıp, aynı zamanda da politik olarak da kuvvetli bir şekilde istemek gerekiyor. Biz, bu kuvvetli istemeyi sadece bahsetmek şeklinde şu ana kadar gerçekleştirdik. Ümit ediyorum ki, bu ziyaret bu konuda daha ileri adımların atılmasına destek olacaktır. Oğuz Haksever: Çok çok teşekkür ediyoruz. Sizin söylediklerinizden ticari ilişkilerin geliştirilmesinde çuvaldızın biraz da bize batırılması gerektiği sonucunu çıkardım. Yanılıyor muyum? Yılmaz Argüden: Burada kesinlikle haklısınız, iki yönüyle. Hem devlet olarak daha iyi hazırlanmalıyız, politikalarımızı oluşturmalıyız. Ve burada da her türlü kuralların değişebileceğini düşünecek bir bakış açısıyla yaklaşmalıyız. Hem de iş dünyası olarak, kendi ürünlerimizin kalitesini, kapasitesini, dünya pazarlarında değer bulabilir hale getirmek için çalışmalıyız. Bu ikisini birleştirdiğimizde Amerika pazarından da çok daha büyük pay alabileceğiz. | |||||||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||