Güncelleme: 19:13 TS 3 Eyl., 2001
|
|
İstanbul NTV-MSNBC |
Yazarlar tarihi fakirleşmeyi nasıl yorumladı?
|
|
Ekonomi yazarları 2. çeyrekte GSMHda yüzde 11.8lik küçülmeyi, Üretmeyi unuttuk, Kalıcı bir küçülme gibi başlıklarla yorumladılar. Deniz Gökçe, Salih Neftçi gibi yazarlar küçülmenin kalıcı olduğu ve daha da kötüsünün geleceği yorumunu yaptılar.
|
|
ASAF SAVAŞ AKAT (SABAH): 1994LE KARŞILAŞTIRMA
1994 ve 2001in ikinci çeyreğinde GSYİH sırası ile yüzde 10.7 ve yüzde 9.4 düşmüş. Demek ki üretimdeki azalış 1994de 1.3 puan daha kötü olmuş. Olaya GSYİH açısından bakınca, son elli yılın en kötü çeyreği 1994 çıkıyor. Ancak, GSMH açısından bakınca sıralama değişiyor. 1994 ve 2001de GSMH sırası ile yüzde 9.7 ve yüzde 11.8 azalmış. Bu kez durum 2.1 puanla bu yılın aleyhine dönüyor. Anlamı ne? 1994de Türkiye dış dünyadan GSMHnın yüzde 1i kadar net faktör geliri elde ediyormuş. Yani faiz ve kar ödemeleri, faiz, kar ve işçi dövizi gelirlerinin GSMHnın yüzde 1i kadar altında imiş.
Bu yıl dış dünyaya GSMHnın yüzde 2.4ü kadar net faktör gideri ödenmiş. Yani faiz ve kar çıkışları, faiz, kar ve işçi dövizi girişlerinin GSMHnın yüzde 2.4ü kadar üstünde seyretmiş. Yedi yıl önceye kıyasla Türkiyenin net faktör gelirlerinde büyük bozulma yaşandığı görülüyor. İkisi arasındaki fark GSMHnın yüzde 3.4üne eşit. 2001de aynı düzeyde net faktör geliri elde etsek, ikinci çeyrek GSMHdaki küçülme yüzde 8.4 kalacak.
Böylece 1994le 2001 arasındaki en önemli farklılığı anlayabiliyoruz. 1994de Türkiye hala dış dünyadan net faktör geliri elde eden bir ülke idi. İki nedenin altını çizmek istiyoruz. Bir: dış borcu böylesine korkutucu düzeylere tırmamamıştı. Yani faiz ödemeleri çok daha mütevazı idi. İki: Rusyadan önemli faktör gelirleri elde ediliyordu.
GÜNGÖR MENGİ (SABAH): TEDBİR ALINMALI
Ekonomi, ikinci dünya savaşından sonraki en büyük gerilemeyi yaşıyor. Yılın ikinci çeyreğinde küçülme yüzde 11.8e dayandı.Bu durum daha çok işsizlik, daha büyük sosyal patlama riski demektir. Türkiye, ekonomik bir sel felâketine kapılmış gidiyor. İktidar halâ seyretmeye devam mı edecek? Hükümet gittiği yere kadar gitsin diyemez.
...
Bu yıl için öngörülen küçülme yüzde 5ti.. Ne bu hesap tuttu, ne döviz hesabı.. Hesaplar tutmuyorsa o zaman programa dönüp bakmak gerekmez mi? Gemi, göz göre göre kayalara giderken dümeni kırmamanın ne sebebi var; bunu bir yetkilinin çıkıp anlatması lâzım. Anlatamazlar.. O zaman cesur kararlar almak gerekir, ama bunu da yapan yok.
Daha başta, programa zarar vermeyecek tersine güçlendirecek tedbirler vardı:
1. Devalüasyona rağmen ihracat yeteri kadar artmadı. Çünkü bankalar kredi vermiyor. Eximbanka 10 milyar dolarlık kaynak aktarılsa, dört çevirişte 40 milyar dolarlık ihracat finanse edilebilirdi. Bu yapılmadığı gibi vergi iadeleri bile ödenmiyor.
2. İmar affı çıkarılarak 10-15 milyar dolarlık kaynak yaratılabilirdi.
3. Geçen yılki vergisinin yüzde 10 fazlasını ödeyenlere defter affı çıkarılarak bir kaç katrilyonluk ek gelir sağlanabilirdi.
4. Borç ana parasını ödeyen çiftçilere yüzde 50 faiz indirimi öngören bir karar, hem mali hem sosyal kazanımlar getirirdi.
5. Bedelli askerlik niçin sürekli kılınmıyor? Savunacağımız sınırlar aynı kaldığı halde nüfus arttıkça beslediğimiz asker sayısı devamlı artmaya devam mı edecek?
6. Makam arabaları, lojmanlar ve kamuya ait dinlenme tesisleri geri alınıp satılmadı, özelleştirmeler durdu. Niçin?
OKAY GÖNENSİN (SABAH): DAHA FAKİRLEŞ
Türk ekonomisinin 2001 yılının ikinci üç aylık döneminde, yani şubat krizinin hemen ardından yüzde 11.8 küçülmesinin gerçek hayattaki karşılığı bellidir: Üretim bu oranda azalmıştır, şirketler küçülmüştür, kapanmıştır. Yüzde 11.8 küçülme, her 100 çalışandan 12sinin işsiz kalması demektir. Türkiyenin yüzde 12 küçülmesi demektir. Devletin vergi gelirlerinin bu oranda azalması demektir.
Bu yüzde 11.8 küçülme oranı ve gerçek hayattaki gerçek karşılıkları, Türkiyenin içinde yaşadığı krizin öyle birkaç ayda çıkılacak türden bir kriz olmadığını göstermektedir.
Ülke ekonomisini darboğazdan çıkaracak bir toplu seferberlik programı yapmak, bunun için en geniş tartışma ortamını ve katılımı sağlamak, ülkenin bütün dinamiklerini harekete geçirecek bir güven ortamı yaratmak hiçbir zaman sözkonusu olamadığı gibi, bu yolda bir ilk adım bile atılamamıştır. Bugün uygulanmakta olan ekonomik program da ilk acil hedef olarak mali canlanmaya konsantre olmuş bir programdır. Bu programın bile nasıl devam edeceği tartışma konusudur. Çünkü güven unsuru hâlâ sıfır noktasındadır ve yukarıya doğru hiçbir hareket yapmamaktadır.
Herşeyin kilidi halen bu güven meselesidir. Bu kilit açılmadıkça da yaprak kımıldaması ihtimali bile ufukta görünmeyecektir.
....
II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiyeyi yöneten kadroların ekonomi bilmedikleri anekdotlarda bol bol anlatılır. Ama onlar Türk ekonomisini daha büyük zararlardan koruyabildiler. 1990ların ekonomi uzmanı politikacıları Türkiyeye, savaşa sokmuş kadar zarar verdiler. Bu da bugünün trajik bir anekdotu olarak tarihe geçecektir.
ERCAN KUMCU (HÜRRİYET): EGEMENLİĞİ ELİMİZE ALALIM
Gazetelerin yazdığına göre, Türkiye ekonomisi bundan önce en fazla 1945 yılında küçülmüş. Yani, İkinci Dünya Savaşının son yılında, sınırları korumak için altı yıldır ülkenin neredeyse silah tutan tüm erkeklerinin askerde olduğu, karne ile ekmek alındığı bir dönemde bu boyutta küçülmüşüz. Ardından da, siyasi sistemimiz değişti.
Ekonominin daraldığı biliniyordu, ama bu boyutta olabileceğini kimse tahmin etmemişti. Şimdi, işin tahmin edilenden de daha ciddi olduğu anlaşılıyor. Üstelik, gerçek durum ilk tahminlerden de kötü olabilir. Örneğin, yılın ilk üç ayı için yapılan ilk tahmin küçülmenin yüzde 4.2 olduğunu söylüyordu. Yılın ikinci üç ayı için ilk tahmin yapılırken ilk üç ay için yapılan tahmin küçülmenin yüzde 4.5 olduğu yönünde değiştirildi.
Kasım ayı sonunda 2001 yılının üçüncü üç ayı için yapılacak tahminde veriler geriye dönük olarak yeniden güncelleştirilecek. Yapılacak düzeltmede, büyük bir olasılıkla yılın ikinci üç ayı için yapılan - 11.8 tahmini - 12nin üzerine çıkacak. Çünkü, tarımdaki büyüme abartılmış. Ticaret ve ulaştırma sektörlerindeki küçülme birinci üç ayda olduğu gibi düşük tahmin edilmiş.
Gelirlerdeki azalmanın bu boyutta olduğu bir dönemde ekonomik istikrardan söz edilemez. Bu büyüme performansı ile vergi toplamak hayaldir. Kamu açıklarını istenilen boyutlarda kapatabilmek mümkün değildir. Bu ortamda, ne maliye politikaları ne de para politikası istikrara yönelik olarak arzulanan sonuçları doğurur. Her şeyden önce, uygulanan ekonomik politikalara güven sağlamak imkánsızdır.
...
Türkiye ekonomisi hakkında karar verici konumda olanlar şapkalarını önlerine koyup düşünmek durumundadırlar. Zaten enflasyonun yükseldiği bir ortamda, dış kaynak akışının durmasıyla ve iç talebin bıçak gibi kesilmesiyle ekonomik küçülme şaşırtıcı değildir. Fakat, dalgalı kur sistemi uyguluyoruz diye ekonomik belirsizliklerin daha da artırılması bizleri bugünlere getirmiştir. Bu olguyu görmezlikten gelemeyiz. Dolar indi mi, çıktı mı? derken altımızdaki toprak hızla kayıyor, farkında değiliz.
Şimdi, bazı gelişmelerin daha fazla farkındayız. Bağnazlığı bırakıp makro çözümleri bulmaya çalışalım. Kısa bir süre için kamu açıklarının boyutunu göz ardı edelim. Enflasyonu düşüreceğiz hayalinden kendimizi kurtaralım. Ekonomimizi dış şoklara karşı sağlam yapacağız diye uygulamaya çalıştığımız dalgalı kur rüyasından uyanalım. Önce, ekonomiyi çalışır bir duruma sokalım. Çalışmayan ekonomide ekonomi politikaları da çalışmaz. Ekonomi politikaları konusunda egemenliğimizi elimize alalım. Aksi takdirde, uzun dönemde de istikrarı yakalamak hayal olacaktır.
ERDAL SAĞLAM (HÜRRİYET): ÖZEL SEKTÖRLE KONUŞULMALI
DİEnin bu yılın ikinci çeyreği için açıkladığı yüzde 11.8lik ekonomik gerileme, herkesin moralini bozdu. Bu kadar büyük rakamlar çoğu kişi için sürpriz olurken, bu gidişle yıllık gerilemenin yüzde 7yi bulacağı konuşuluyor.
...
Geçtiğimiz hafta sonunda IMFye hazırlık için yapılan bir toplantıda 2002 yılı için gereken yüzde 6.5lik faiz dışı fazla rakamının yüzde 5e çekilmesi yönünde bir görüşün ortaya atıldığını biliyoruz. Buna, enflasyonla mücadeleyi zayıflatacağı için karşı çıkanlar oldu ve bu tartışma henüz bir sonuca bağlanmadı. Son günlerde başta Ercan Kumcu tarafından olmak üzere, 2002 yılında kamu harcamalarının biraz artırılarak ekonomiye can suyu verilmesi gerektiği, bunun yabancı sermaye girişi ile sağlanmasının daha doğru olacağı, bu öncelik nedeniyle de fazla olmasa da enflasyonla mücadeleden biraz taviz verilebileceği dile getirilmeye başlandı.
Hem Ankarada, hem de aklı eren iktisatçılar arasında IMF görüşmeleri öncesi başlayan bu tartışmaya, yüzde 11.8lik rakam yeni boyutlar katacak.
Bizce IMFyle toplantılara girilmeden önce özel sektörle de konunun tartışılması gerekiyor. Mali kesimle, reel kesimle hatta büyük patronlarla, esnetilebilecek sınırlar ortaya konarak tartışılması, daha sonra ekonomi yönetiminin, öyle dar bir kadro ile değil, kendi arasında tartışıp belli kararları vermesi gerekiyor.
Bizce 1994deki popülizmi unutmadan, enflasyonla mücadeleden vazgeçmeden, piyasaları kontrollü açacak, bankaları işin içine katacak, kaçan paraları yurda getirecek formüllere biran önce karar verilip, IMFnin karşısına öyle çıkılmalı...
Sistemden kaçan 10-11 milyar doların geri gelmesi gerektiği, bunun için kur istikrarının şart olduğu, genel bir çerçeve çizilip ince ayar insiyatifinin alınması IMF görüşmelerine artık baz olmalı. Tabi, bundan önce, yani bir hafta içinde, ekonomi yönetiminin özel sektörle ve kendi içinde eşgüdümü sağlaması şart.
GÜNERİ CIVAOĞLU (MİLİYET): ÖZEL EĞİTİM GEREKLİ
Ekonomideki küçülme, II.Dünya Savaşından bu yana en yüksek oran. Böylesine bir beceriksizlik için özel eğitim almış olmak gerek.
....
Gene de Güney Amerika, Rusya, Uzakdoğu krizleri kadar dramatik değil.Enflasyon rakkamları da öyle...Yüzde 500 - 1000 - 5000li hiper enflasyonun sosyal tsunami dalgaları Türkiyeyi vurmuş değil.Eğer siyasette hiç yoktan yeni ve saçma sapan krizler üretilmezse ya da seçimler yaklaşıyor kaygısıyla sapmalar yapılmazsa... Program, Türkiyeyi ağır ağır ekonomi normallerine taşıyabilir.Önemli olan; Ankaranın duyarlı olmasıdır... Ekonomi bürokrasisinin reflekslerde gene rötar yapmamasıdır... Olası spekülasyonlara karşı önlemlerin, A, B, C seçenekli planlarının hazırda bulundurulmasıdır.
GÜNGÖR URAS (MİLLİYET): ÜRETİMİ UNUTTUK
...takke düştü, kel göründü!.. 2001 yılının ilk 6 aylık milli, gelir rakamları, tarımda ve sanayide dramatik gerileme, ülkenin fakirlik çukuruna nasıl düştüğünü ortaya koyuyor.
2001 yılının ilk üç aylık döneminde gayri safi yurtiçi hasılamız yüzde 2.2 azalmıştı. İkinci üç ayda üretim o kadar gerilemiş ki, azalma yüzde 9.3e çıkmış. İlk üç aylık dönemde tarımda yüzde 5.2 üretim artışı tahmini vardı. İkinci üç ayda tarım üretiminin yüzde 4.9 gerilediği ortaya çıktı. Üçüncü ve dördüncü üçer aylık dönemlerde tarımsal üretim daha da eksilecek. Yıl sonunda tarımda büyük bir gerileme görülecek. Sanayide de durum çok kötü. Sanayi üretimindeki gerileme ilk üç ayda yüzde 1.3 iken, ikinci üç ayda yüzde 8.5 oldu. Sanayi çöküyor. İnşatta, ticaret kesiminde gerileme ikinci üçüncü aylık dönemde ilk üç aylık döneme göre daha kötü.
Türkiyenin toplam üretimi yılın ilk üç aylık döneminde yüzde 2.2 oranında gerilemişti. İkinci üç aylık dönemde gerileme oranı yüzde 9.3e yükseldi. Dibe doğru gidiyoruz.
Devlet İstatistik Ensitüsü, dört gün önce de üç aylık sanayi üretim endeksini açıkladı. Kamuoyunun dikkatini ve ilgisini çekmeyen bu rakamlar sanayiin durumunu sergiliyordu. İmalat sanayii üretim endeksi ikinci üç ayda yüzde 15.7 gerilemeyi işaret ediyordu.
Sayın okuyucularım. Sayın halkım... Sanki çok üretiyorduk da, üretimi kısarak rahatlayacakmışçasına bir umursamazlık var... Türkiye zaten üretemiyor. Türkiye üretemediği için krize giriyor. Üretimi daha da kısarak, krizden çıkmanın imkanı olmadığını bazı çevreler anlayamıyor.
MAHFİ EĞİLMEZ (RADİKAL): RESESYON EKONOMİSİ
İkinci çeyrek büyüme oranları tam bir faciayı gösteriyor. Ekonomik küçülme ikinci çeyrekte yüzde (eksi) 11.8 olmuş. İlk çeyrekte bu oran (eksi) 8.5 idi.
Türkiye 2001 yılı başında resesyona girmeden doğrudan depresyona girdi. Ekonomi hızla küçülmeye başladı. Üstelik bu kez 1994 yılında olduğu gibi bir toparlanmayla depresyondan hızlı çıkış yapıp yaralarımızı kolay kolay saramayacağımız anlaşılıyor. 1994te yalnızca üç küçük banka batmıştı. Bu kez mali sektörün yediği darbe yalnız batanlarla sınırlı değil. Buna ek olarak reel kesim tahminlerin çok ötesinde darbe yedi. Bankalar yedikleri darbeye karşılık hiç değilse açık pozisyonlarını kapattı. Reel kesim onu da yapamadı. Reel kesimin açık pozisyondan yediği darbenin boyutunu kimse bilmiyor. Ama bankacılık kesiminden büyük olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu içsel sıkıntılara ek olarak dünya ekonomisinin resesyona girmiş olması bizi daha da kötü etkileyecek.
Depresyondan çıkış için vergi indirimleri öncülüğünde Keynesyen politikalara zaman geçirmeden ve kalıcı etkiler yaratmadan dönülmesinin tam zamanıdır.
SALİH NEFTÇİ (STAR): KALICI BİR KÜÇÜLME
GSMH rakamlarına göre Türkiye (yine) bir rekor peşinde. 2001 yılında dünyada ekonomisi en hızlı küçülen ülke Türkiye olursa kimse şaşırmasın. Aslında rakamları yakından incelememiz gerek ama...
GSMH rakamlarını dikkatli inceleyin. Şu önemli noktayı göreceksiniz:
Türkiyede yaşananların önemli bir kısmı geçici üretim kısılması veya kapasite kullanımının geçici olarak azaltılması değil. Yaşanan olay ekonominin bir bölümünde aktivitenin kalıcı olarak durması. İflaslar... konan ağır vergiler.... Ve devalüasyondan dolayı üreticiler... üretim yapamaz hale gelmiş.
Mesele, iş yerlerinin kapanması. İnsanların kalıcı olarak işten çıkarılmaları... Talebin kalıcı olarak düşmesi.
Kalıcı tanımının tanımı ise birkaç gün önce işaret ettiğimiz olay. Aşırı seviyelere ulaşmış bir iç ve dış borç yükünü taşımaya çalışan ve bunun altında ezilen bir ekonomi söz konusu. Kalıcı bir yük... Bu nedenle de kalıcı bir küçülme.
Bu boyutta küçülen bir ekonomide oluşturulmaya çalışılan her denge yapay olacaktır. Aşırı düşen reel ücretler yapaydır... reel ücretler bir gün yükselecektir. Satışların azlığından dolayı yapılamayan zamlar yapaydır. Bu zamlar bir gün yapılacaktır.
İşsiz kalan insanların sessizliği yapaydır. Sesler seçim sandığında yükselecektir. Seçim ne kadar gecikirse geciktirilsin bu fark etmeyecektir. Çünkü... Bu borç yükü böyle kaldığı sürece tanık olduğumuz küçülme kalıcı olacaktır.
İç borç konusunda ekonomi yönetimi öldürücü bir yanlış yapmıştır. Fiyatı henüz yeni ödenmeye başladı.
DENİZ GÖKÇE: KİM SORUMLU?
2001 yılının ikinci üç aylık döneminde GSMH eksi 11.8 ve GSYİH eksi 9.3 daralma sergiledi. Böylece ilk altı aylık rakamlarda GSMH eksi 8.5 ve GSYİH eksi 6.1 daralma sergilediler. Resesyonun tanımı peşpeşe iki üç aylık dönem negatif reel büyüme olduğuna göre zaten her kişinin geleceğini kendi yaşamlarında gördüğü, bildiği durgunluk tam gaz gelmiş oldu.
Olumlu bir şey söylemek gerekiyorsa bu yayınlanan istatistikler ilk altı aya ait, yani yaşadığımız temmuz, ağustos aylarını içermiyor. Yani mevsimlik tarım artış etkisini ve mevsimlik turizm sezonu etkisi ve artmak için üç ila altı aya ihtiyacı, yani zamana ihtiyacı olan ihracata dönük üretim etkisini de içermiyor.
Kötümser bir şey söylemek gerekiyorsa da bu rakamlar ortalama beklentiden çok daha kötü rakamlar.
Tabii ekonomide hiçbir şey yoktan var olmuyor, hiç bir şey de ortadan kaybolmuyor. Durgunluk işsizliği arttırır, üretim durdu demektir, sosyal sorun üretir, vergi hasılatını düşürür. Ama durgunluk ithalatı kısar, üreticiyi ihracata dönmeye zorlar, bu da dış ticaret açığını düşürür ve cari dengeyi fazlaya çevirir, bunu da zaten biliyoruz. Geçen hafta ilan edilen istatistiklere göre 2000 yılında ilk altı ayda 5.5 milyar dolar açık veren cari denge, 2001 yılının ilk altı ayında durgunluk nedeni ile 530 milyon dolar fazla zaten vermiştir. Burada normal vatandaş kurların etkisinin önemli olduğunu düşünür, halbuki esas etken ithalatın çok kısalmasına neden olan reel durgunluktur.
...
Türkiye geçmişte bu tür reel büyüme durgunluklarından bir yıl içinde çıkmıştır. 1988-89 döneminde de böyle olmuştur, 1990-1991 Körfez Krizinde de böyle olmuştur, 1994 krizinde de böyle, 1998-99 Rusya, Asya ve deprem ve seçim döneminde de böyle. Türkiye geçmişte peşpeşe iki ila dört çeyrekten daha uzun süre negatif reel büyüme sergilememiştir. Ancak bu sefer oyunun kuralları değişmiş olabilir.
2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri bu ülkenin son yirmi yılda yaşadığı en büyük çöküntüleri getirmeye namzettir. |
|