Home page
Haber Menüsü


Yargıtay’dan 31 idama onama
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Sivas olayları davasında Ankara 1 No’lu DGM’nin 33 sanık hakkında verdiği idam kararından 31’ini onarken, 2 sanık hakkındaki hükmü bozdu.
Ankara
AA
10 Mayıs— Daire, çeşitli hapis cezalarına çarptırılan 15 sanıktan 14’ü hakkındaki hükmü onadı. 1 kişi hakkındaki karar da bozuldu.

   
 
       
    MSNBC News Sivas olayları davasının tarihçesi
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce, Ankara 1 No’lu DGM’nin Sivas olayları davasında verdiği kararın temyiz işleminin sonucu bugün açıklandı. Daire Başkanı Demirel Tavil, sanıklardan Durmuş Tufan, Mevlüt Atalay ve Ali Kurt hakkındaki kararların bozulduğunu, diğer sanıklara ilişkin kararların ise onandığını bildirdi.
       Mevlüt Atalay ve Ali Kurt idam cezasına, Durmuş Tufan ise 20 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu sanıklar hakkındaki hükümler, kamuoyunda Pişmanlık Yasası olarak bilinen yasadan faydalanma talepleri bulunması, ancak mahkemenin bu konuda olumlu ya da olumsuz yönde bir karar vermemesi nedeniyle bozuldu.
       
“SAATLER SÜREN EYLEM”
       Gerekçeli kararda, Sivas’ta 1993’te yaşanan olayların ayrıntılı olarak anlatılmasının ardından, “saatler boyu süren bu eylemlere sanıklardan bir kısmının baştan sona, diğerlerinin ise bölümler halinde katıldıkları, toplanan kanıtlardan kuşkuya düşülmeyecek şekilde anlaşılmaktadır” denildi.
       Sanıkların cezalandırıldığı TCK’Nın 146. maddesinin tahlil edildiği kararda, “...korunmak istenen hukuki değer, devletin en yüksek düzenin temel kuruluşunu oluşturan ve anayasal düzeni meydana getiren normlardır” denildi.
       Devletin sadece toprak ve halk öğelerinden oluşan bir organizasyon olmadığı, tarihi bir gelişim sonunda gerçekleşen ideal bir birlik olduğu belirtilen kararda, “bu iktidarın hukuken şekillenmesi, biçimlenmesi sonucu ortaya çıkan siyasi statüler devletin Anayasal düzeni kapsamına dahil” olduğu keydedildi.
       Türk devriminin ortaya çıkardığı cumhuriyetçilik anlayışının, yalnızca hükümranlığın reddi anlamında bir cumhuriyetçilik değil, aynı zamanda demokratik bir cumhuriyetçilik” olduğu vurgulanan kararda, laikliğin dini özgürlük ve din-devlet işlerinin ayrılığı olmak üzere iki yönü bulunduğu bildirildi.
       
ORGANİZE SUÇ
       Laikliğin Türk devrimi açısından taşıdığı temel önem nedeniyle, Anayasada özel olarak korunması sonucunu doğurduğu vurgulanan kararda, Sivas’ta yaşanan olayların “organize” olduğu şöyle anlatıldı: “...Yine bu suçun işlenmesi için önceden oluşturulmuş, silahlı olsun veya olmasın, bir örgüt veya çete bulunmasında zorunluluk olmadığı gibi olaydan önce T.C. devletine ve dayandığı temel ilkelere aykırı açıklamaları da kapsayan bildirilerin dağıtılmış olması, olay sırasında sürekli olarak atılan sloganların başka olaylarda yasadışı örgüt atılmış bulunan sloganlarla ayniyet göstermesi, buörgütlerin el işaretlerinin yapılmış olması bu eylemlerin aynı amaç ve strateji doğrultusunda ve bir organizasyon dahilinde gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır.”
       
AZİZ NESİN BAHANE
       Kararda failin, 146. madde kapsamındaki suçu işleyerek, gerçekleştirmek istediği sonucun anayasaya aykırı olup olmadığını bilip bilmemesinin, bu konuda düşeceği yanılgının, suç kastına ve sonuca etkili olmayacağı da vurgulandı. Olay gününde hükümet konağı önündeki barikatın zorlanıp, devlet ve hükümetin ildeki temsilcisi konumundaki vali aleyhine “şerefsiz vali”, “vali istifa” şeklinde sloganların atılmasına da değinilen karar şöyle sürüyor:
       “...ve nihayet Türk inkılabının temel taşlarından birisi olan Sivas kongresinin imzalandığı, sonradan müzeye dönüştürülmüş bulunan bina ile önündeki Atatürk heykilinin tahrip edilmiş olması, olayda kullanılan cebrin ve bir kısım icra hareketlerinin TCK’nın 146.maddesinde belirtilen sonucu yaratmaya elverişliliğini ve Aziz Nesin’in düşünce ve davranışlarının bahane edilmek suretiyle Anayasal düzenin en önemli ilkelerinden olan (Cumhuriyetçelik) ve (Laiklik) ilkelirinin ortadan kaldırılmasına yönelik bulunduğunu tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır.”
       
CUMHURBAŞKANI VEYA BAKAN DA BU SUÇU İŞLEYEBİLİR
       TCK’nın 146.maddesindeki suçun failinin “herhangi bir kimse” olduğu bildirilen kararda, “yasama meclisi üyeleri, hükümet üyeleri veya Devlet Başkanı dahi suçun faili olabilirler. 146. maddedeki suç; sadece idare edenler tarafından değil, kamu kudreti kendilerine emanet edilen kimselerce de işlenebilir. Fail vatandaş yahut yabancı da olabilir. Yani herhangi bir zat veya topluluk bu suçu işleyebilir” denildi.
       35 kişinin Madımak Oteli’nin yakılması ve 2 kişinin de silahla yaralanması sonucu ölmesine yol açan olay nedeniyle idam cezalarına çarptırılan 33 sanığın durumunun değerlendirildiği kararda, “atılan sloganların mahiyeti, olayın çok uzun süre devam etmesi, güvenlik kuvvetlerinin müdahalesine rağmen dinlenmeyerek barikatları yarmaları, taş atmaları, oteli ateşe vermeleri gibi hususlar bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde, eylemin TCK 146/1.maddesindeki suçu oluşturduğu açıkça ortaya çıkmaktadır” denildi.
       Kararda, dava sürecinde dinlenen tanıklar, hazırlanmış olan bilirkişi raporları, izlenen olay görüntüleri ve tanık-sanık, müdahil ifadeleriyle sanıkların bu suçu işlediklerinin anlaşıldığı belirtildi. Kararda, idam cezasına çarptırılan Ali Kurt ve Mevlüt Atalay ile önce idama çaptırılan ancak olay tarihinde yaşı küçük olduğu gerekçesiyle cezası 20 yıl ağır hapis cezasına çevrilen Durmuş Tufan’ın diğer itirazlarının reddedildiği, ancak DGM’nin her üç sanığın da Pişmanlık Yasası’ndan yararlanma istemleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar almamış olmalarının bozma gerekçesi yapıldığı da bildirildi.
       
USULE İLİŞKİN İTİRAZ
       Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23 sayfadan oluşan gerekçeli kararında, önce usule ilişkin itirazlara yer verildi. Sanıklardan Ömer Faruk Gez’in doğum tarihinin yanlış yazılmasının mahallinde düzeltilebilecek bir hata olduğu belirtilen kararda, 18 Haziran 1999’da yürürlüğe giren ve DGM’lerdeki askeri hakimin görevine son veren Anayasa değişikliğine karşın, aynı günkü duruşmaya askeri hakimin katılmasının bozma nedeni olarak kabul edilmediği belirtildi.
       Buna gerekçe olarak, bu oturumda yapılan işlemlerin bir kısım sanıklar yönünden yasa değişikliğinden önceki celselerde yapıldığı, sanık Mevlüt Atalay yönünden ise daha sonra tekrarlanmış olduğu, sonraki oturumlarda ise askeri üyenin kurula katılmadığının anlaşıldığı ifade edildi.
       
DGM’LER ANAYASAL
        DGM’lerin Anayasa’da yer aldığı, yasasının bulunduğu, suçun işlenmesinden sonra kurulmuş özel bir mahkeme olmadığı ve davaya bakmakla görevli olduğu belirtilen kararda, duruşmaların aleni yapıldığı, sanık ve vekillerine söz verildiği de kaydedildi.
       Gerekçeli kararda, daha sonra Ankara 1 Nolu DGM’nin kararı esas yönünden incelendi. Bu bölümde iddia makamının görüşlerine yer verildikten sonra, sanıkların mahkemedeki savunmaları anlatıldı. Delillerin de sıralandığı kararda, Ankara 1 Nolu DGM’nin sanıklar hakkında verdiği karara kısaca değinildi.
       Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesinin de yer aldığı kararda daha sonra, sanıkların ve vekillerinin temyiz istemlerinin gerekçeleri anlatıldı.
       
“ŞEREFSİZ VALİ”
        Gerekçeli kararda, daha sonra 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta meydana gelen olayların öncesi ve olay anına yer verildi. Olaydan birkaç gün önce ve olay günü Salman Rüşdi tarafından yazılan, Aziz Nesin tarafından da Aydınlık Gazetesi’nde kısmen yayınlandığı ileri sürülen “Şeytan Ayetleri” isimli kitapta, İslama ve peygamberlerine dil uzatıldığı öne sürülen “Müslüman kamuoyuna” başlıklı bildirilerin yayınlandığı hatırlatılan kararda, 2 Temmuz 1993’te saat 13.30 sıralarında Sivaspaşa ve Meydan camilerinden Cuma namazını kılıp çıkan toplulukların güvenlik güçlerinin ihtarına rağmen dağılmadıkları, Kale Camii’nden gelen toplulukla da birleşerek, “Zafer İslamın”, “Şeytan Aziz”, “Sivas Aziz’e mezar olacak”, “Vali istifa”, “Şerefsiz Vali” şeklinde sloganlar atıldığı belirtildi.
       
“SİVAS AZİZ’E MEZAR OLACAK”
       Kararda, bu kişilerin akşam saatlerine doğru Madımak Oteli önünde toplandıklarını, görevlilerin etkinlikleri iptal ettiklerini açıklamasına rağmen “Allahüekber”, “Lailaheillallah”, “Sivas Aziz’e mezar olacak”, “Şeriat gelecek, zulüm bitecek”, “Cumhuriyet’i burada kurduk, burada yıkacağız”, “Yaşasın şeriat”, “Muhammed’in ordusu, kafirlerin korkusu”, “Yaşasın Hizbullah”, “Kahrolsun Laiklik”, “Ölmeye geldik, Aziz’i gömmeye geldik”, “Şeriat isteriz”, “Dinsiz Laikler” şeklinde sloganlar attığı belirtildi. Bu kişilerin daha sonra oteli yaktığı ifade edilen kararda, 35 kişinin yanma ve karbonmonoksit zehirlenmesi, iki kişinin silah yaraları ile öldüğü, 14 güvenlik görevlisinin ise yaralandığı belirtildi.
       Kararda, “Saatler boyu süren bu eylemlere sanıklardan bir kısmının baştan sona, diğerlerinin ise bölümler halinde katıldıkları, toplanan kanıtlardan kuşkuya düşülmeyecek şekilde anlaşılmaktadır” denildi.
       
ANAYASAL DÜZENİ CEBREN DEĞİŞTİRMEYE TEŞEBBBÜS
       Gerekçeli kararda daha sonra “hukuki değerlendirme” yapıldı. Bu bölümde sanıkların mahkumiyetlerine esas alınan Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesi irdelendi. Bu maddenin birinci fıkrasında tanımını bulan Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbbüs suçuyla korunmak istenen hukuki değerin, devletin en yüksek düzeninin temel kuruluşunu oluşturan ve Anayasal düzeni meydana getiren normlar olduğu vurgulanan kararda, “Hükümet düzeni, devlet kuvvetlerinin şekillenişi, devletin temel ideolojik yapısı, temel insan hakları, seçim sistemi gibi değerler, ister Anayasa tarafından düzenlenmiş olsun, ister olmasın devletin temel kuruluş prensiplerini teşkil ediyorsa, 146. maddenin koruduğu hukuki konu içerisinde mütalaa edilmek gerekir” tespiti yapıldı.
       TCK’nın 146. maddesindeki suçun konusu içinde Anayasa’nın birinci maddesinde yer alan devlet ve hükümet şekline ilişkin “cumhuriyet” biçimindeki belirleme ile 2. maddesindeki “laiklik” ilkelerinin girdiğinden kuşku bulunmadığı kaydedildi.
       
LAİKLİĞİN İKİ YÖNÜ
        “Anayasa’da yer alan Türk inkılabının ortaya çıkardığı cumhuriyetçilik anlayışı, yalnızca hükümdarlığın reddi anlamında cumhuriyetçilik değil, aynı zamanda demokratik bir cumhuriyetir” denilen gerekçeli kararda, Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında sayılan laikliğin, dini özgürlük, din ve devlet işlerinin ayrılığı olmak üzere iki yönü olduğu belirtildi.
       Anayasa’nın 24. maddesinin hatırlatıldığı kararda, herkesin, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu şeklindeki ifadenin, herkesin, dilediği dini inanç ve kanaate sahip olabileceğini tanımladığı gibi, kimsenin dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı hususunun da içerdiği vurgulandı. Kararda, laiklik konusunda, şöyle denildi:
       “Laikliğin ikinci önemli unsurundan, din-devlet ayrılığı ise resmi bir devlet dini olmamasını, devletin, dini inançları ne olursa olsun, kişilere eşit davranması, din kurumları ile devlet kurumlarının ayrılmış bulunmasını ifade eder. Laik bir devlette, devlet yönetimi dini kurallara göre, toplumun gereksinimlerini, akılcı ve bilimsel yönden değerlendirmesine göre yürütülür. Laikliğin, Türk inkılabı açısından taşıdığı temel önem, onun Anayasamız’da özel olarak korunması sonucunu doğurmuştur.”
“ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER CEVAZ VERMEZ”
       Anayasa’nın 14. maddesinin ise Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, temel hak ve hürriyetleri yok etme, bir kişi veya zümre tahakkümünü yasakladığı, dil, din, ırk ve mezhep ayrımı yaratmak veya herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurma amacıyla kullanılamayacağını düzenlediği hatırlatılan kararda, Anayasa’da, Türk milletinin bağımsızlığı ve bütünlüğüyle, ülkenin bölünmezliğini korumanın, devletin temel amaç ve görevleri arasında gösterildiği, uluslararası sözleşmeler ile de devlet, ülke ve ulus bütünlüğünü bozmayı hedefleyen eylemlere cevaz verilmediği kaydedildi.
       
EYLEMDE AYNI AMAÇ VE STRATEJİ
       Kararda, şöyle devam edildi:
       “Yukarıda değinilen ve niteliği de korunan hususu ihlal eden kimsenin konumuna bakılmaksızın, suç faili olabileceği görülmektedir. Yine bu suçun işlenmesi için önceden oluşturulmuş, silah olsun veya olmasın, bir örgüt veya çete bulunmasında zorunluluk olmadığı gibi, olaydan önce Türkiye Cumhuriyeti devletine ve dayandığı temel ilkelere aykırı açıklamaları da kapsayan bildirilerin dağıtılmış olması, olay sırasında sürekli olarak atılan sloganların, başka olaylarda yasadışı örgüt elemanlarınca, atılmış bulunan sloganlarla ayniyet göstermesi, bu örgütlerin el işaretlerinin yapılmış olması, bu eylemlerin aynı amaç ve strateji doğrultusunda ve bir organizasyon dahilinde gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır.
       TCK’nın 146. maddesinde, fiilin, bu suçu oluşturması bakımından gerekli ve zorunlu hareketlerin belirlenmediği, yalnızca, ‘cebren teşebbüs edenler’ sözcüklerinin kullanılmasıyla yetinildiği görülmektedir.”
       
“TÜRK İNKILABININ TEMEL TAŞI TAHRİP EDİLMİŞTİR”
       TCK’nın 146. maddesindeki suçun, kasten işlenmesi zorunluluğunda ise kuşku bulunmadığı belirtilerek, Sivas’taki olayların, kasten işlendiğinin atılan sloganlar, 37 kişinin ölümüyle sabit olduğu belirtildi. Kararda, şunlar kaydedildi:
       “Nihayet, Türk inkılabının temel taşlarından birisi olan Sivas Kongresi’nin imzalandığı, sonradan müzeye dönüştürülmüş bina ile önündeki Atatürk heykelinin tahrip edilmiş olması, olayda kullanılan cebrin ve bir kısım icra hareketlerinin TCK’nın 146. maddesinde belirtilen sonucu yaratmaya elverişliğini ve Aziz Nesin’in düşünce ve davranışlarının bahane edilmek suretiyle Anayasal düzenin en önemli ilkelerinden olan, Cumhuriyetçilik ve laik ilkelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bulunduğunu tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır.
       TCK’nın 146. maddesindeki suçun faili herhangi bir kimsedir. Yasama meclisi üyeleri, hükümet üyeleri veya devlet başkanı dahi suçun faili olabilirler. 146. maddedeki suç, sadece idare edenler tarafından değil, kamu kudreti kendilerine emanet edilen kimselerce de işlenebilir. Fail vatandaş yahut yabancı da olabilir. Herhangi bir zat veya topluluk bu suçu işleyebilir.”
       Gerekçeli kararda, TCK’nın 146. maddesindeki Anayasal düzeni zorla değiştirmeye iştirak edenlerin durumu da irdelendi. Kararda, bu olaylara katılan sanıklara ilişkin iddia, tanık beyanları, teşhis tutanakları, olay sırasında çekilen video bantları ve kasetler bulunduğu ifade edildi. Kararda, TCK’nın 146. maddesinin birinci fıkrasına göre, hüküm giyen sanıkların hukuki durumları irdelendi. Sivas’taki olaylar anlatılıp, atılan sloganların hatırlatıldığı gerekçeli kararda, sanıkların TCK’nın, 146. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamının veya bir kısmının tağyir, tebdil veya ilgaya ve TBMM’yi ıskata, vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs etme suçu işledikleri belirtildi.
       
TCK 59. MADDE UYGULANMADI
       Gerekçeli kararda, daha sonra, sanıklara yönelik suçlamalar tek tek sıralandı. Bu sanıkların, olaylara katıldıklarına ve topluluğu yönlendirdiklerine dair aleyhte beyanlar bulunduğu belirtilen kararda, mahkemenin TCK’nın, iyi hal nedeniyle indirimi öngören 59. maddesinin neden uygulamadığına da yer verildi. TCK’nın takdiri azaltıcı sebeplerin varlığı yönünden, hakime geniş takdir yetkisi vererek, bir sınırlama getirmediği, yasaya kesin aykırılığı bulunmayan, hukuk kurallarını zedelemeyen yasaların amacına aykırı düşmeyen uygulamalarda, hakimin takdir yetkisine karışılamayacağı vurgulanan kararda, mahkemenin, dosya içeriğine uygun ve yeterli gerekçeye dayanarak, sanıklar hakkında TCK’nın 59. maddesinin uygulanmamasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı ifade edildi.
       Kararın sonuç ve kanaat bölümünde, Sivas’ta meydana gelen olayların, TCK’nın 146. maddesinde öngörülen devletin temelini ve Anayasal düzenini bozmaya yönelik olduğu, eldeki delillere göre bunda kuşku bulunmadığı kaydedildi.
       
İDAM CEZALARINA ONAMA
        Sanıkların, Madımak Oteli’nde bulunan 35 kişinin ölümü ile sonuçlanan olaylara fiilen katıldıkları anlaşıldığı belirtilen gerekçeli kararda, TCK’nın 146’ya birinci maddesine göre, idam cezasına çarptırılan 31 kişi hakkındaki hükmün onandığı belirtildi. Yargıtay’ın idam cezasını onadığı sanıklar, şunlar:
       Muhsin Erbaş, Harun Gülbaş, Bekir Çınar, Erol Sarıkaya, Ahmet Turan Kılıç, Kenan Kale, Harun Yıldız, Zafer Yelok, Yunis Karataş, Halil İbrahim Düzbiçer, Ömer Faruk Gez, Ahmet Oflaz, Ekrem Kurt, Erkan Çetintaş, Faruk Sarıkaya, Hayrettin Gül, Harun Kavak, Süleyman Toksun, Hayrettin Yeğin, Mehmet Yılmaz, Adem Kozu, Mustafa Uğur Yaraş, Faruk Belkavli, Ömer Demir, Alim Özhan, İbrahim Duran, Etem Ceylan, Vahit Kaynar, Turan Kaya, Cafer Tayyar Soykök ve Faruk Ceylan.
       Yargıtay 9. Ceza Dairesi, idam cezasına çarptırılan Mevlüt Atalay ile Ali Kurt hakkındaki hükmü ise bozdu. Daire, Sedat Yıldırım, Temel Toy ve Ali Teke hakkında verilen 20’şer yıl ağır hapis cezalarını onarken, Durmuş Tufan hakkındaki aynı yöndeki kararı da bozdu.
       Daire’nin kararında, Mevlüt Atalay, Ali Kurt ve Durmuş Tufan hakkındaki hükmün, her üç sanığın da kamuoyunda Pişmanlık Yasası olarak bilinen 3419 sayılı yasadan yararlanmak için talepte bulundukları, ancak bu istekleri hakkında yerel mahkemenin olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermemesini, kararı bozma gerekçesi yaptı.
       Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 15 yıl ağır hapis cezası verilen Yusuf Şimşek ile 7 yıl 6’şar ay ağır hapis cezalarına çarptırılan Yalçın Kepenek, Yusuf Ziya Eliş, Engin Durna, Metin Yokuş, Ahmet Kaşkaya, İlhami Çalışkan, Bünyamin Eliş, Özkan Doğan ve Çetin Asamak hakkındaki kararı da usul ve yasaya uygun bularak onadı. Bülent Güldü’nün, 5 yıl ağır hapis cezası da onandı.
       
BAŞSAVCILIK İTİRAZ EDEBİLİR
        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamede, askeri hakimlerin DGM’lerdeki görevine sona erdiren Anayasa değişikliğine ilişkin Yasa’nın 18 Haziran 1999 tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlandığı hatırlatılmış, buna rağmen o gün yapılan duruşmaya askeri hakimin katılmasının bozma nedeni sayılmasını istemişti. Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bu görüşe katılmadı. Başsavcılık, bozma istemlerinin reddine ilişkin gerekçeye katılmazsa, itiraz hakkı bulunuyor.
       Bu itirazı Yargıtay Ceza Genel Kurulu karara bağlayacak. Kurul’un vereceği karar kesin olacak. Başsavcılık, Daire’nin kararına katılırsa, haklarındaki mahkumiyet kararı onanan sanıkların “karar düzeltme” isteminde bulunma hakları da var. Ancak, bu istemin öncelikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca kabul edilmesi gerekiyor.
       Başsavcılık istemi reddederse, sanıklar hakkındaki hüküm kesinleşecek. Başsavcılık karar düzeltme istemini kabul ederse, bunu da Yargıtay 9. Ceza Dairesi karara bağlayacak. Haklarındaki mahkumiyet kararı bozulan 3 kişi ise Ankara 1 No’lu DGM’de yeniden yargılanacak.
       
       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları