|
'Asmalı Konak'ta mutlu son! |
|||
Kırmızı halıda ilerlerken önümüzde Abdullah Oğuz ve güzel kıyafetli eşi yürüdüğü için sanırım canlı yayına çıkmışızdır. İçerisi çok kalabalıktı, bir de her kadın, ama her kadın sarı saçlıydı. Adeta Almanyada geçiyordu olay. Yerlerimizi almamızı isteyen anons oldukça isterikti, beşinci anonsta artık gerçekten bas bas bağırıyordu. Hiç anlamadım neden. Sponsor ürünlerinin sergilendiği Asmalı Konak Shopping olayı ise pek cılızdı. Neyse, dışarıda Sinan Çetinle konuşuldu; ekrana geldi, Umarım film iyidir, kıskandım prodüksiyonu vb. dedi (bunu anladım; filmde montaj aşamasının tamamlanmış olmasını kıskanmış olabilir). Ardından A.O. sahneye çıktı, konuşmasını rahatmış gibi davranarak, ama epey tekleyerek yaptı. Beğenmemizi umut ediyormuş. Çağan Irmaka yönettirmem, ille de ben yöneteceğim gibisinden bir havası vardı. Bana öyle geldi. Dolby Digital reklamı ardından filme girilince ses öyle bir patladı ki, Dicle ne dedi falan hiç anlayamadım. O kadar paranız var, yapanını bulamadınız mı şeklinde isyan duyguları kapladı içimi. Ağa Seymenin ve aristokrat hanımağa Sümbül Hanımın kendi sesleriyle konuşmaları bir imgelem çöküşü yaşattı, neden ki? Yani, tam da şimdi karizma çizilmesini kim ister? Seymen ve Bahar dışında eski bildiklerimizden Kirve ve Ali Bey çok görünüyordu bir tek. Onlar da Amerikada iki acemi Türk sevimliliği dışında pek oynatılmadılar. Diğer oyuncular da çok çok az görünüp oynadılar, iki kere topluca görünmelerinin ilkinde topluca ağladılar; ikincisinde topluca sevindiler. Dizide daha önce rolü olmayan ve bağrımıza bu saatten sonra basmamıza da olanak olmayan son derece itici bir psikiyatrist tip çıkartmış ve baş köşeye oturtmuşlar, başrol onun sanki. Pek manasız olmuş. Seymenin delilik halet-i ruhiyeleri zamanımızın yüzde 70ini meşgul etti, ama ben sevdim onun sokak serserisi hallerini, gayet tatlı bir herif olmuş; dümbelek çalarken, içerken falan. Baharın insan olarak da mizah duygusu gelişmiş, neşeli bir tip olduğunu sanıyorum, çok iyi de oyuncu, ancak hemen hiç oynatılmamış, tabii filmin çoğunda uyuyordu, ancak yine de oynamaya biraz fırsatı olsa, film iyileşebilirdi. Film için yapabildiği en büyük emek saçlarını kazıtmak olmuş. Bir de yabancı casting var tabii. Amerikalı oyuncuların en Hallmarkları bu filmde toplanmış. Yani bir dayama oynuyorlar, bir sevimlilik sahneleri var, öyle nefis... Filmin başındaki Mevlevi ayinini, sonlarına doğru yapılan Sirtaki dansını ise hemen unutmak, hiç düşünmemek lazım. Yanımda oturan adamın üç kere kafası önüne düştü, her kafayı kaldırışında akvaryumdaki kırmızı balıklara zoom yapılan psikiyatri seansı sahnelerine denk gelmiş, aaa, ekran koruyucu gibisinden sayıkladı. Filmin sonu mu? Hep birlikte, kısmen iyileşiyor ve İstanbula dönüyorlar filan. Yani bu filmin sonu yok daha... |
||||
38. Rotterdam Film Festivali başladı | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||