Home page

Haber Menüsü


Yazara e.posta atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Makus tarihi futbolun
 
Ligin büyükleri birbirleriyle oynadıkları maçlara taraftar götürmeyecekler. Temaşa tek taraflı seyreylenecek. İşin temaşa tarafı kalmadı gerçi.
 
Hakan Dilek
NTV-MSNBC
 
14 Ağustos 2003—  İslam Çupi ustayla ölümünden çok az önce yaptığım söyleşide seyircinin artık eskisi gibi olmadığını, birbiriyle kavga etmeye, kendini şiddet uygulayarak kanıtlamak amacıyla maça giden insan topluluklarını taraftarların yerini aldıkları mealinde şeyler söylemiş ve sonuna da eklemişti konuştuklarımızın; “Sevgi nedir? Takım tutma nedir? Renk aşkı nedir? Biz bunları planlamamışız. Çünkü kültür seviyesi düşük adamlar maça gittikleri için şunları koyamıyor ortaya; “Ben neden maç gittim? Neden bir aradayım? Bunların cevabı yok. Niye takım tutuyorum? Neden buradayım? Niye böyle bir kavram var? Forma nedir? Adamlar dövüşmeye gidiyorlar, cesaretlerini tescil etmeye gidiyor adam maça...”

   
 
       
    MSNBC News Üzgünüm gidenler için/2
MSNBC News Üzgünüm gidenler için/1
MSNBC News Futbolun Efendisi
MSNBC News Ne güzel yolculuktu aklımdan çıkmaz
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Birbirlerine palalarla saldıran ve en sonunda oturdukları tribünleri kırıp dökmeye başlayan bu insan toplulukları artık, futbol örgütlerinin tel örgüleri kaldırma tartışmaları yaptığı bir ortamda birbirlerinin maçlarına gitmeyecekler. Çözüm bu. Her maç bir araya sıkıştırılan bir slogan klasiği doğdu böylece; “Kadıköy’e gitmemiz engellenemez!” ya da “Sami Yen’e gitmemiz engellenemez!”
       İşin tadı kaçtı yani. İslam ustanın dediği gibi renk aşkı ve taraftarlık ruhu tam oturana kadar tek ayak üstünde cezalı addedildiler! Şakası bir yana stadyum faciaları diye arlandırılan bilse de, öyle azımsanmayacak bir mevzu. Yani “stadyumlarda görmek istemediğimiz türden münferit olaylar” boyutunu aşan durumların sayısı seyrek de olsa canı yanan insan mayısı az değil. Trafik terörünün dışında bir de kendi terörümüzle birbirimizi kırdığımız durumlar var. 17 Eylül 1967 tarihinde Kayserispor- Sivasspor arasındaki maçta çıkan olaylar da bunun bir örneği.
       
BEYAZ KÖŞEDEKİ TAKIMLAR
       
Sivas aslında bir duçar şehir. Önce Timurlenk yürümüş üzerinden boyunlarını ipe çekerek insanların, 1978’deki büyük çatışmaları okuyorum o devrin gazete sayfalarında, 1993 “yangını”... Hep soğuk bir husumet rüzgarıdır Sivas’ın üstünde esen... Sivas’a maç yapmaya gittiğim yıllardan kalma bir tek şey var aklımda. Ne zaman Sivas düşünsem üşürüm. Soğuk... Evet soğuk. Husumetin, kavganın, ölümün yüzü soğuktur...
       Neyse... 1967 Eylülü’nün 10’una dönelim. Kayseri Havagücü-Sivas Dört Eylül takımları arasında bir maç yapılacak. Tamam yapılsın. Ama yapılan biraz maça benzemeyen bir havada oluyor. Sivas Kayserili topçuların aşiline tendonuna çalışıyor bi gayret. Kayseri Hava Gücü iki ayağı kırık topçuyla geri çekiliyor. Geri çekiliyorlar çünkü sahada bir arbede yaşanıyor. “Futbol bu, olur böyle şeyler!” denmeyecek cinsten ağır durumlar var sahada...
       Olacak a, bir hafta sonra da Kayseri’de Kayserispor-Sivasspor İkinci Lig Beyaz Grup karşılaşması var. O zamanlar renkle adlandırılıyor gruplar. Boks ringlerindeki köşeler hesabına Kırmızı Grup diyelim, kırmızı köşe olsun, Beyaz Grup da beyaz köşe. Beyaz köşede dövüşecek iki takımımız ringe, yani sahaya çıkıyorlar. Ama öncesi var. Sivas-Kayseri hakkındakı trenlerin vagonlarına yazıyorlar birbirlerine meramlarını anlatmak için iki kentin takımını tutan taraftarlar. Ayrı bir güzellikte. Biraz şairane, biraz yöreye haiz tumturakli ve sin kaflı küfürlerle..
       
       Sivaslılar bir konvoyla Kayseri’de oynanacak maça yollanıyorlar. Yiğidolar’ın biraz kalabalık olması lazım o maçta. Böyle lakaplar çoktur oralarda. İnsanlar kadar ekipler, sülaleler ve sonunda futbol takımları. (Hani Gakkoşlar felan hesabı... Ne anlama geldiğini bir türlü çözemediğim adlandırmalar. Bilen varsa e-maillesin) Neyse pastırma-sucuk diyarına yollanıyor bizim Yiğidolar. Ben diyeyim beş siz deyin on kilometrelik bir konvoy bu. -Araç konvoyu tabi ki- Yani olay iki amatör takımın arasındaki maçta “görmek istemediğimiz türden münferit olaylar” olmaktan çıkmış.
       Maç ayağına birbirlerine yazılmak isteyen insan gruplarının havası var ortamda. Oteller ağzına kadar doluyor maç öncesindeki gecede. Hatta ufak yollu Sivaslı Kayserili sürtüşmeleri yaşanıyor meskun mahalde. Mahal gerçekten meskun. Meskun çünkü futbolun doğasında yok böyle yamuk durumlar. Ama iki kentin makus talihini çizen eller biraz kaçırmışlar. Yamukluk oradan geliyor.
       
       1960 ihtilali sonrası Anadolu kentlerinin makus talihini yenecek bir takım atılımlar içindeyiz. Bir atılıyoruz ki sormayın. Yine hamili kart sahibi durumlarına göre bir atılım mevzusu dolanıyor ortalıkta. Mecliste ağır basan atılımdan daha çok yararlanıyor, daha çabuk büyüyor. Bu atılım programının içinde kentsel yatırım fazlasının Anadoluya aktarımı var, uygun ve ucuz iş gücünün taşrada yoğunlaşması var... Var işte. Hep derim derin mevzular.
       Bir de futbol var oralarda. İkinci Lig diye bir şey kuruluyor. Pat diye kuruluyor. Yani futbol devreye sokuluyor bir anlamda. Devreye sokuluyor ki taşradaki ucuz iş gücü yoğunluğu tribünlerdeki bir baba hindi muhabbetine takılsın. Yerel yönetimlerde hep eşraf söz sahibi olsun, aynı zamanda söz sahibi eşraf takımın yönetiminde de söz sahibi olsun. Yani inisiyatif hep yönetimde olsun. -Siz çalışın ve böğürün anlamına- Bölgenin ilikleri donmuş gariban delikanlıları bir topun peşinde koşturup dursunlar ve kalabalıklar da bu “garibanlar temaşasının” ayrılmaz bir parçası olsunlar. Birbirleriyle kaynaşsınlar.
       Bu kaynaşma durumları futbolun bir yaşam biçimi olarak algılandığı yerler için ne kadar iyidir. Ama o dönemdeki bu girişimin sporun halet-i ruhiyesiyle alakası yok pek. Sivas’ın duçarlığı burada. Kayseri her ne hikmetse daha fazla ve çabuk atılıyor. -insanı için söylenen kurnazlığın burada payı olsa gerek- Bu ‘işbilir’ tutumları onları Sivas’ın ekonomik yaşamında da ağır söz sahibi yapmıştı. İki yöre halkı birbirlerine buradan takıntılıydılar zaten. -Biraz Honduras-El Salvador durumları. Honduras El Salvadorluları, her ne kadar çalışmak maksadı taşısa da topraklarını yasa dışı işgal etmekle suçluyordu. Haziran 1969’da da iki ülke birbirine girmişti bir maçtan sonra. Senaryo aynı gibi. Böyle bir arbede de 1969 Haziranı’nda 3. Lig Kırmızı Grup takımları Kırıkkale-Tarsus İdmanyurdu arısnad oynana maçta yaşanmış 3 kişi yaşamını yitirmişti-
       
       Her neyse... 17 Eylül 1967 Pazar günü Kayserispor-Sivasspor maçı başlar. Maçın 20. Dakikasında Kayserispor Oktay’ın golüyle 1-0 öne geçer. İlk yarı böyle biter. İkinci yarı başlamadan Kayseri amigosu, ağır tahrik yaratır ortamda. Bir hafta önceki maç, geçip giden kara trenin üzerine yazılan savaş sloganları, Sivaslı taraftarların bir gece önceki kavgaları, gol sonrasındaki olaylarda hakemin bir Kayserili topçuyu dışarı atıp ardından geri alması tribünleri boğma teli gibi gerer. Yusuf Ziya Söyler o maçta forma giyen Sivassporlulardan. Yeniköy’de bir PTT emeklisi olarak sürdürüyor yaşamını.
       O günlere döndük birlikte; “15.30’da tribünlerde olaylar başlayınca soyunma odalarına kaçtık. Gece 21.00’e kadar burada kaldık. Sadece çığlıkları duyuyorduk. Başımıza bir bekçi dikip gittiler. Tek bir bekçiyle korunduğumuzu bilseler bizi herhalde öldürürlerdi. Stadyumdan çıktığımızda hava kararmıştı. Türkiye Karayolları İşletmeleri arabalarıyla Şeker Fabrikası’na götürüldük. Sonra da Sivas’a ulaştırıldık. Halk sokaklarda bizi bekliyordu. Kimi oğlunu soruyordu kimi kardeşini. Bir yandan bizi suçlar gibiydiler. İki üç gün sokağa çıkamadık. Sonra bütün futbolcular kentten ayrıldık. Bir hafta sonra geri döndük. İlk idmanımızda ağaçlara kadar seyirci doluydu. Korkunç bir tezahürat v ardı. 1970’de de İstanbul’a döndüm. Omlayların nedeni cahillik bence. Yazık bir sürü insan öldü!”
       Amigo üzerine düşeni yapmış taraftarlar birbirlerini taş atmaya başlamışlar önce, ardından da çığ gibi büyümüş kavga. Kavgaya karışmayan büyük çoğunluk kaçmaya çalışmış, içeri doğru açılan büyük demir kapının önünde biriken insanlar ezilerek ve havasızlıktan boğularak ölmüşler. -kırk kişi-
       Dönemin ve Sivasspor’un ve -aynı zamanda- AP’li İl Başkanı Hüseyin Yıldırım ise o günleri şöyle anlatıyor: “Maçtan önce Kayseri Valisi’ne telefon açtım. Tedbir alalım dedim. Yetersizdi tedbirler. Bir çok insan panikten öldü. Gece yarısı haber duyulduğunda Sivas ayağa kalkmış. Kayserililer Sivas ekonomisine hakimdiler. Çarşıda dükkanlar, oteller, küçük çapta fabrikalar hep onlarında. Bunu çekemeyenler vardı. Maçta olanları fırsat bildiler. Ben ablında o zaman 2.Lig’e karşı çıkmıştım. Halk henüz bu tür yarışmaları kaldıracak düzeyde değildi. Ama dinletemedik...”
       
SİVAS AYAKTA
       
Olayların duyulmasıyla birlikte Sivaslılar böğürlerini döverek, saçlarını başlarını yolarak, ağıtlar yakarak döküldüler yollara. Kamyonlara doluşanlar Kayseri’ye gitmek için yola çıktılar. Kenette kalanlar Kayserililere ait dükkanları ve evleri yağmaladılar. İnsanlar Kayserili olmadıklarını kanıtlamak için nüfus cüzdanlarını camlara astılar. Güvenlik güçleri olayların önünü alamadı!..
       Dönemin İç İşleri Bakanı Faruk Sükan Hükümet Konağı’ndan halkı soğukkanlı olmaya davet etse de çağrısını kimse dinlemedi. Kente yayılan gruplar Kayserili kafirlerin! Mallarının yağmalanmasının müslümanlık gereği olduğunu vaaz ettiler. Yağma bir hafta sürdü bin yıllık husumetin üstüne. Maçlar bir hafta ertelendi Beyaz Grup’ta. Sivaslılar ölülerini gömdüler. Kayseri ve Sivasspor kulüpleri beşer ay ceza aldılar ve maçlarını deplasmanda oynadılar.
       İki takım arasında yarım kalan maç 1968 yılında Ankara’da oynandı. Kayserispor maçı 1-0 kazandı. Dönemin Beden Terbiyesi Genel Müdürü Ulvi Yenal 2.Lig’i barış ve kardeşliğin tesisi için kurduklarını, böyle giderse ligi kaldıracaklarını açılmladı. BTGM Danışma Kurulu üyesi Rasim Adasel olayların patlak vermesine hakemin attığı oyuncuyu tekrar geri almasına bağladı. Yani işin aslı futbol kurallarının ihlaliydi.
       Dönemin Sivasspor Başkanı Hüseyin Yıldırım bugün İstanbul Mecidiyeköy’deki Katlı Otopark’i işletiyor. Onun söylediklerini daha anlamlı buluyorum; “Halk 2.Lig için nazır degildi!”
       İslam ustaya dönelim; ”“Sevgi nedir? Takım tutma nedir? Renk aşkı nedir? Biz bunları planlamamışız. Çünkü kültür seviyesi düşük adamlar maça gittikleri için şunları koyamıyor ortaya; “Ben neden maç gittim? Neden bir aradayım? Bunların cevabı yok. Niye takım tutuyorum? Neden buradayım? Niye böyle bir kavram var? Forma nedir?.. Adamlar dövüşmeye gidiyorlar, cesaretlerini tescil etmeye gidiyor adam maça...”
       Baba bunu 2000 Ocak’ında söylediydi. Yani aradan otuz küsür yıl geçmiş, değişen bir şey yok. Zamanında iki kent yasaktı birbirine, şimdilik tribünler. Radikal Futbol birkaç hafta önce kapağına şöyle bir başlık taşımıştı; “Beşiktaş dövüş kulübü olacak mi?” Takım da tribünler de olur, böyle giderse. Niye olmasın. Ülkesi dövüş kulübü olanın... Neyse derim hep nevzuu derin...
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları