Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Üzgünüm gidenler için/2
 
Ak Saçlı Delikanlı Kadri Aytaç’ı bu yılın başlarında kaybettik. İslam Çupi’yi iki yıl önce Şubat’ta yitirmiştik. 2003’te bir diğer usta, Trabzonspor’un ‘efsane’ ekibinin kaptanı Cemil de hayata gözlerini yumdu. Üç kısa anma, üç kısa saygı duruşu yazı...
 
Hakan Dilek
NTV-MSNBC
 
20 Nisan—  Bu yıl Ada yine sensiz... Bu başlığı atmışım 1997’de yaptığımız söyleşiye. Bir zaman sonra da arşivime kattığım 1960’lı yılların Fotospor’da -dönemin en iyi futbol dergisiydi- onunla ilgili yazının başlığına rastladım; “Futbol Benim Her Şeyim!” Bu kadar olur. O yazıya başlık atan editörle aynı hissiyatı yaşamışız. Sebib-i hikmeti Kadri Aytaç’ın futbolu, futbol sevgisini anlatırken ki hali, tavrı, edası elbette ki.

   
 
       
    MSNBC News Üzgünüm gidenler için/1
MSNBC News Futbolun Efendisi
MSNBC News Ne güzel yolculuktu aklımdan çıkmaz
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Yeni yetmeler için yazılamayacak öykülerden birine girmişiz futbolumuzun “Piç Kadri”siyle. Brezilya gecekondularında yaşayan yada İspanyol topçuların kıvraklığına benzer futboluyla o çamur deryası sahalarımızda yarattığı sihir dolayısıyla verilmiş bu lakap ona. Acının açtığı kapıdan seyirttiğinde -hastalığının ilerleyen anlarında- gittikçe yoksullaştığını, yalnızlaştığını anlatmıştı birkaç ay önce. Peki ya çok önce... Yeniden dönelim o çok öncelere;
       “Artistlerin takımı
       Kasımpaşa’nın yoksul evlerinden birinde bir akşam yemeği. Evdekiler tedirgin bir suskunluk içinde. Evin reisi konuşuyor biraz sonra; “Hanum! Ha bu uşağun onüne iki köfte daha koy! Kahvede herkes oni konişiy!” Daha önce top peşinde koştuğu için babasının sırtında şilte sopası kırdığı Kadri şöyle bir gerinir önce. Aynalıçarşı... Zamanın Aynalıçeşme’si. Sularında gençlerin briyantinli saçlarını bir daha bir daha taradıkları Pera güzelliği. Mahallenin takımında kimler var kimler; “Bumin(Fikret Hakan), Feridun(Cilali İbo), Orhan Günşiray, Adnan Şenses!” Kadri Aytaç’ın deyimiyle; “Tam kadro!” Eğlence, gülmece, gökyüzünü kıskandıracak kahkahalar ve oyunun bütün güzellikleri için; “Tam kadro!” Babası yorgan dikermiş Kadri’nin. Yıldızları düşermiş bi incelikle düşlerine yoksul “Paşalıların!”. 2,5 liraya yünlü, pamuklu, pırıl pırıl saten kaplı yorganlar. -Elalemin topçusunun babası yorgancı olsa bizim “kalem erbabı” ballandıra ballandıra anlatır. Bilinmez bir diyar gibidir bizimkilerin hikayesi. O yüzden çok bilinmez yaşadıkları.- Aynalıçeşme Rum ahalinin pencerelerine kasımpatılar, gece sefaları, saksı güzelleri serdikleri yılların; Buduri’nin, Bambino’nun Aynalıçeşmesi. Kadri’nin mahallesi alemin en şık çocuklarının mahallesi. Rumların Paskalya maçlarına yazılıyor bir heves. Öğleden monraki maç için sabah 06.00’da beklemeye başlıyor. Elhamra Sineması’nın karşı boşluğundaki maçlar sonra. Derken Beyoğluspor yazılıyor genç Kadri’ye. Transferde 1000 liraya anlaşıyor. İyi para. Evin merhemi oluyor.
       Eyüp, Adalet, İstanbulspor, Kasımpaşa, Topkapı, Rami, Taksim takımlarının olduğu İstanbul İkinci Küme’de başlıyor gollerini sıralamaya.
       Kadri Aytaç üç büyük takımın formasını giyen ayrıcalıklı topçularımızdandır. Bunu da bir dip not olarak düşelim. İlk kement Beşiktaş’ın Sadri Usuoğlu’sundan. Apar topar 1953 yılı Beşiktaş kadrosuna dahil edilir. Adana’daki maçlarda Milli Mensucat ve Adana Karması’na karşı oynar tam dokuz gol atar. İstanbul’a dönüşte Baba Gündüz çeker bir köşeye koluna girip ve bir ‘su muhallebisi’ne Galatasaraylı olur. 1952-53 sezonunun Suatlı, Coşkunlu, İsfendiyarlı, Saimli, B.Alili ekibine katılır. Aynalıçeşmeli Kadri artık genç kızların gözdesi. Ama o Adalı Akgül’e vurgun. Her gün sevgisini yüklenip bembeyaz tiril tiril bir gömlekle geçiyor Adalı’nın önünden. Bir değil iki değil. Hatta giyimi kuşamı dolayısıyla 1960 yılının Galatasaray’daki “En İyi Giyinen Futbolcusu” seçilmiş. Yani titiz bi adam baba. Araya giren arkadaşlarının da etkisiyle evlenirler. Evliliğin ilk haftasına girerken bir Rus takımıyla Galatasaray arasında oynanacak maça götürüyor Kadri eşini. Gazhane tarafındaki kalenin arkasına bir sandalye getirtiliyor. Çiçeği burnunda yenge oturuyor o sandalyeye. Kadri arkadaşlarına başarılar dilemeye gidiyor ama biraz gecikiyor geri dönmek için. Sahaya çıkan kadronun içindedir Kadri. Onun futbol tutkusunu anlatacak en iyi örnek bu olsa gerek.-Şimdiki yeni yetmelerin! Sevgililerini futbol izlemek için nasıl sattıklarını! anlatan yazıları okudukça ooy derim oy!-
       
İNCECİ HOCA
       
1962’de bir anlaşmazlık.-Her kulüpte yaşanacak türden- Sonra ayrılış ve Mersin İdmanyurdu’na transfer. Ardından Karagümrük, Fenerbahçe ve Galatasaray’a tekrar dönüş. Sahada basmadık yer bırakmayan kramponlardan Kadri Aytaç. Teknik, güçlü. Seyredenler keyifle anlatıyor ne kadar hırslı, isktekli, severek futbol oynadığını. Metin Oktay’a emsal gösterilişiyle ilgili bir soruya 1960’ların Fotosopor’unda şöyle cevap veriyor; “Böyle bir şey olamaz. O futbolumuzun Kral’ıdır. Ben ona top taşımakla mükellef sayarım kendimi!”
       Baba bir inceci ki sormayın. Orduspor’u çalıştırırken kimsenin olmadığı bir saatte gidip stadyumdaki kale direklerinin yüksekliğini ölçüyor. Direklerden biri biraz dana yere yakın. Bir idmanda on tane top dikiyor. 25 metreden başlıyor şutlara. Bir iki... Direkte patlıyor patlıyor toplar. “Ölçün bakın!” diyor “Bu direk kısa!” Ölçüyorlar bir on santimlik eğim var gerçekten; “Ayağım şaşmaz kardeşim benim!” 1952’de askere gidiyor baba. Tam beş yıl asker sayılıyor Ordu Milli Takımı davasına. Nasıl oluyor? Oluyor işte. Beş yıl önce karşılaştıkları Mısır takımın muvazzaf subayı her görüşünde soruyormuş; “Bu askerlik ne uzunmuş yahu!”
       O ünlü Macaristan galibiyetinde de onun sureti var yitip gidenlerin arasında. Elimde ne güzel fotoğrafları var. Çamurlu bir sahada oynanan ve atığı golle gelen bir galibiyetin ardından maçın bitiş düdüğüyle, topu kapış ve anısına hürmeten saklayış. Emeğine ve onun yarattığı o sevinçli güzelliğe hararetle sahip çıkış. -Bu cümleleri eğer bugün futbol oynasaydı büyük ihtimalle yine onun için yazacaktık.- Bir seyahat öncesi; saçlar taranmış, giysiler pırıl pırıl, ayakkabılar, itinayla boyanmış...
       
ESKİ TARAFTARLAR
       
O altı yıl öncesinin söyleşi anları canlanıyor gözümde. Ali Sami Yen Stadyumu’nun Kapalı Tribünü’ndeki koltuklara biraz yayılarak söyledikleri yaşadıklarını sığdırıyordu bir iki kelimeye; “Hah şöyle güzel bi pozumu alın. Çok çektik cefasını şimdi de sefa sürelim biraz!” Karagümrük formasını giydiği döremlerin takımın, taraftarını anlatmıştı bir hevesle; Gardrop Fuat falan Fenerbahçe tribünlerine yazılacaklar. Gittim tribünün önüne bir işaret yaptım. Sağolsun öyle kaldılar oldukları yerde. Ciğerci Yusuf vardı. 10 lira kazanır yedi lirasını getirir kulübüne yatırırdı her gün. O Karagümrük kadrosunu sayayım bak; Taner, Göksen, Nihat, Orhan, Kadri, Fahrettin, Tarık, Zekai, Turan, ben ve Ayhan! Hepimiz birimiz! Birimiz hepimiz için!” Biraz “Üç Silahşörler” formatı ama o zamanlar dostluk, arkadaşlık, dayanışma gibi “lüzumlu lüzumsuz!!!” durumlar var kamunun hayatında. Karagümrük’ten sonraki durak Fenerbahçe. Fenerbahçe’de yine arızi durumlar var. Takımda huzur yok. Ayrılıp Galatasaray’a geçiyor Kadri. Ardından Mersin. Ama önünde hep bir hedef var; “Top oynamak. Hem de en iyisini!” Mersin Galatasaray’da kendisine karşı oluşmuş ön yargıyı unutturacak işler yapacağı bir takım. İkinci lig şampiyonu yapıyor Mersin’i. Futbol bitiyor ardından Anadolu Turu dediği teknik adamlık dönemi başlıyor.Sırasıyla Orduspor, Tirespor, Rizespor, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Karşıyaka ve İstanbulspor takımlarını çalıştırıyor. Her birini bulundukları ligden bir üst lige taşıyor “Kurt Hoca” Babanın saçları bembeyazdı yaşamının son otuz yılında. Fotoğraflarının çoğunda yorganlarının üstüne işlediği yıldızlar gelip oturmuştu Kadri Aytaç’ın. Onun yaşamı için bir iki cümle düşmek istesem ne diyebilirim?; “Nasıl ölür bir insan? Nasıl susar bir daha hiç konuşmamacasına? Nasıl gülmez olur? Nasıl hasta olur bu kadar?”
       Hepsi için kifayetsiz şeyler söylenebilir. Birkaç hafta önce Karadenizli bir ‘Usta’ya saygı duruşu yapmıştık anıların resmi geçidinde boynumuz bükük. Galatasaray ve Aynalıçeşme, biraz Bebek-Eminönü tramvay hattı, biraz Adalar, biraz Elhamra Pasajı, çokca Beyoğlu, Kasımpaşa sonra, hepten bir fotoğraf sararmışlığı Kadri Aytaç. Son haftalara hayatın ‘yakalarımızdan kopardığı’düğmeleri saymakla uğraşıyorduk dudağımızın kenarına oturan o yaralı gülümseyişle.-Buna nostalji diyen tosunlar bu insanların yaşamöykülerini bir kez daha okusunlar-
       Gazete Pazar’ın Spor ekinde bir Babalar Günü’nde yayınlanmış söyleşimiz.( 15 Haziran 1997) O söyleşinin kenarında, o yıldızları izlemek için haftalık harçlığından vazgeçen küçük bir yatılı okul çocuğunun öyküsü de var. Başka Türlü Bir Sevda’nın nasıl bir şey olduğunu bilen “o çocuklar” için anlamlıdır bu öyküler, bu sevinçler, bu hüzünler, bu ölümler. Bütün duyguların toplamı Kadri Aytaç’ın hastalığına yenik düştüğü o gün, son yolculuğuna uğurlanırken “takım arkadaşları”nın yüreğindeydi. Kimisi bastonuna dayanmış, kimisi dalıp gitmişlerdi “Ak Saçlı Delikanlı”nın ardından.
       Böyle ölmek onlara düştü belki “Onların ardından ağlamak bize!” Kadri Aytaç, şimdi uzak ve hüzünlü bir şarkısın dilimizde; “Bu Yıl Ada Yine Sensiz!”
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları