|
|
Atilla Yeşilada: Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe-1 |
|||
Kısa vadede, ekonomi ve global politik ortamda kaderimizi belirleyecek olay, ABDnin Iraka yapmak istediği müdahele. Bunun getirebileceği sonuçları son yazımda sizle paylaştım. Uzun vadede ise kaderimizi belirleyecek olay AB üyeliği. Bu konu da son derece kritik ve acil, çünkü eğer gerçekten ABye üye olmak istiyorsak Kopenhag kriterlerini bu sene sonunda yapılacak zirveden önce tamamlamak ve bir görüşme randevusu almak zorundayız. AB DIŞINDA KALACAĞIZ 2003ün başında dönem başkanlığına Yunanistan getiriliyor, ondan sonra da zaten AB ilk dalgada üye yapacağı 10 ülkeyle ve kendi seçimleri ile uğraşmak zorunda kalacak, biz de havayı alacağız. Değerli milletimizin büyük bir çoğunlukla ABye üye olmak istediği kesin, ama Türkiyede bu üyeliğin getireceği yükümlülükler ve avantajlar konusunda doğru dürüst fikri olan kaç kişi var, Tanrı bilir. Ben size bu konudaki görüşümü kısaca vereyim: Avrupayla bütünleşmeye evet, AB üyeliğine hayır. AB üyeliği, Küçük Karlofça Anlaşmasından sonra yapacağımız en aptalca hareket olur. Diyeceksiniz ki, ABye girmeden nasıl Avrupa ile bütünleşiriz. Çok basit, kafa yapısı ve davranış biçimi olarak Batılılaşmayı becerdiğimizde, AB üyesi olmasak da Avrupalı oluruz. Sokaklarda kurban kesmediğimiz zaman, 50 metre öne geçmek için 5 araba sollayıp hayatımızı tehlikeye atmadığımız zaman, karakollarda şüphelilere gübre yedirmediğimiz zaman, Avrupalı olma yolunda önemli bir adım atarız. Bence üyelik, bundan sonra düşünülmeli, çünkü kültürel olarak asla Avrupalı olmamamız da mümkün. Mesela ben asla Avrupalı olmak istemiyorum. Osmanlıyım ve Levantenim, halkımızın da çoğu böyle diye düşünürüm. Buna ek olarak, üyelikten önce muhakkak halk oylamasına gidilmeli. Dizinin bir sonraki bölümünde anlatacağım gibi, AB üyeliği belki 21. Yüzyılın ana trendi olan ekonomik bloklaşma ve globalleşme trendlerine tam katılım sağlıyor, ama binlerce şehit vererek kurduğumuz bu bağımsız TCden de çok şey alıp götürüyor. EN AZ YARDIM BİZE YAPILACAK İşin ekonomik boyutuna şöyle bir göz atalım. Eğer bir gün ABye girersek, en az yardım alarak giren ülke olacağız. AB şu ana kadar bize verdiği mali taahhütlerin hiç birin yerine getirmediği gibi, tarım ürünleri ihracatı konusunda da hergün yeni bir sorun çıkartıyor. Hangi endüstride ihracatımız biraz parlasa, hemen anti-dumping soruşturması geliyor. Buna karşın, eğer üyelik yolunda olduğumuz kesinleşirse, Avrupadan doğrudan yatırımlar artar. Ayrıca, ABye üye olmayıp da gümrüksüz ihracat yapmak isteyen, Japonya ve ABD gibi ülkelerden de yatırım alırız. Finans boyutunda kredi derecelendirme notumuz artar, Avrupalı fon yöneticilerinden de portföy yatırımı alırız. ELİMİZ KOLUMUZ BAĞLI Ama, AB üyeliği para ve bütçe politikalarını ülke yararına kullanmak konusunda elimizi kolumuzu bağlıyor. Diyeceksiniz ki, bunlar zaten şu ana kadar bize tek kuruş yarar sağlamadı. Eyvallah, ama dikkat edin, konuştuğumuz ortam Türk kurumlarının ve politikacılarının Avrupaya uyum sağladığı, yani doğru dürüst çalıştığı bir sanal dünya. İşin daha kötüsü, AB üyeliği üçüncü ülkelerle olan ilişkilerimize de ciddi bir ambargo koyuyor. AB üyesi Türkiyenin artık Orta Doğuda, Kafkaslarda ve en önemlisi Orta Asyada bağımsız ekonomik stratejiler uygulaması çok güçleşecek. Bu risklerin hepsini kabul ederim bir noktada ekonomist olarak. Türkiyenin en büyük sorunlarından birinin doğrudan yabancı yatırım çekmek olduğun her yerde söyleyen bir insan olarak, kendimle çelişkiye düşmek istemem. Ama, beni en çok rahatsız eden şu: İngilterenin de manzarayı çaktığı gibi, AB ekonomik evriminde Anglo-Saxon değil, Continental dediğimiz modeli uyguluyor. Almanya ve Fransanın uygulamada başını çektiği, İskandinav ülkelerinin de katıldığı bu model, işçiyi korumak için işsizliği artıran, enflasyona engel olmak için büyümeyi sıfıra indiren, bürokrata serbest pisaya mekanizsmasının çalışmasını nasıl isterse öyle engelleme hakkı veren bir model. Yani, bizim kurtulmak istediğimiz bir yapı. AB YİNE YAVAŞ BÜYÜYECEK Unutmayın, AB her zaman ABDden daha yavaş büyüdü, teknolojide geri kaldı ve böyle kalmaya devam edecek. Senede ancak yüzde 7 veya daha hızlı büyürse gelecek nesillere yaşanacak bir ülke bırakabilecek bir toplum olarak, bu kurallar bize uymaz. Aksine, bizi yavaşlatır. Bakın, Polonya ABye girsin, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bir yıl içinde feryat etmeye başlayacaklar işsizlikten. Ekonomik açıdan, eğer hedef Parise vizesiz gidip ucuza alışveriş yapmak değilse, AB üyeliğinin bize çok fazla katkı sağlamayacağını iddia ediyorum. Pazartesi, AB ile ilişkilerimizin politik yönünü inceleyeceğim. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||