|
5 Aralık Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, Türk ekonomisinde yukarı çıkışın başladığını söyledi. Derviş, Avrupa Birliğine Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi (ECOFIN) ile aday ülke bakanlarının ortak toplantısı için bulunduğu Belçikadan ayrılmadan önce açıklamalarda bulundu. Derviş, ekonomi yönetimindeki eşgüdüm eksikliğinin çok büyük bir sorun olduğunu da belirtti. Derviş, doların her zaman yükseleceği psikolojisinin kırıldığını da söyledi. |
IMF heyeti stand-by'ı hazırlıyor Derviş: Türkiye'nin önü açık Derviş: 10 milyar dolar, mevcut programa yeni kaynak Derviş: Sorunları kısmen aştık IMF ile 2 yıllık yeni bir program IMF'ye gönderilen Niyet Mektubu Bağımsız İktisatçılar: IMF ile anlaşma iptal edilsin IMF ile 3 yıllık yeni anlaşma |
|||
Derviş, Brükselden ayrılmadan önceki açıklamasında, Türk ekonomisinin bazı sorunları aştığını, şimdi öncelikli hedefin enflasyonu indirmek olması gerektiğini söyledi. Derviş, ekonomide yukarı doğru çıkışın Ekim ve Kasımda başladığını, iyileşme trendine girildiğini söyleyen Derviş, programın uygulanması ve dış kaynağın gelmesinin gerçekleşmesi ile farklı bir ortama girileceğini belirterek, şunları söyledi: Bunlar gerçekleşirse, tahminimce, 2002de, (borç döndürülebilir mi, döndürülemez mi) hikayesinden çıkacağız. Bu konuda yazın çok ciddi sorular vardı. Bunlar büyük ölçüde ortadan kalktı. Herkes, (Galiba siz bu işi hallediyorsunuz) diyor. Bu çok sevindirici bir şey. Gönüllü mekanizmalar içinde, insanları cezbeden rakamlarla yeni tahvil satışını gerçekleştireceğiz. Devlet kağıdına eksik talep sorunu yaşamayacağız ve borç oranı düşecek. Bu bakımdan çok önemli bir aşama kaydettik. İHRACATTA İYİLEŞME SÜRECEK Derviş, kurun son derece rekabete uygun hale geldiğine işaret ederek, ihracat ve cari işlemler dengesindeki olumlu gelişmelerin süreceğini belirtti. Derviş, şöyle konuştu: Cari işlemlerdeki ve ihracattaki iyi durum devam edecek. Çünkü kur çok kompetitif. Sonunda, dövizde rahatlatıcı bir etki olacak. Millet artık dolar paniğinden kurtuldu, dolayısı ile iyiye gidiş başladı. Bence, 2002 için en önemli ve öncelikli sorun enflasyon olacak. Borcu döndürüyoruz, cari işlemlerde sorun yok, hafiften büyümeye de geçtik ama enflasyonu hakikaten yüzde 35e indirebilecek miyiz? 2001de yüzde 67 olan enflasyonu yarıya indirebilecek miyiz? Bu önemli. Bu enflasyonla devam edilemez. Dünyanın hiçbir yerinde böyle oranlar kalmadı. Türkiye enflasyonu indirmek zorunda. Bence, eğer haklı çıkarsam, borç döndürme tartışması arka plana gidecek, (Tamam, Türkiye bu işi halletti) denecek ama enflasyon konusunda sorular sorulacak. (Nasıl yüzde 35e düşüreceksiniz?) tartışmasına gireceğiz. Ben, yüzde 35i tutturmamız gerektiğine inanıyorum. Burada bize en fazla yardımcı olacak unsur, kurun istikrarlı gitmesidir. Bir süre istikrarlı götürebilirsek, enflasyona etkisi çok olumlu olacak. Diğer taraftan, Türkiyedeki para talep fonksiyonunun çok istikrarsız olması işi zorlaştırıyor. Para politikasını desteklemek gerekiyor. Bu daha çok Merkez Bankasının sorumluluğundadır. Şu mesajı vermeliyiz: Borç sorununu hallettik, büyümeye de geçtik, şimdi Türk ekonomi politikasının öncelikli hedefi enflasyonu indirmektir. KAMU BANKALARINDA DURUM DÜZELDİ Derviş, kamu bankalarıyla ilgili sorunların aşıldığını belirterek, zor durumdaki bankaların 6 ay sonra daha rahat duruma gelebileceğini söyledi. Derviş, sözlerini şöyle sürdürdü: BDDK bağımsız bir kurul olarak bu işleri yürütüyor ve böyle olması çok iyi. Kararları, özerk bir kuruluş olarak, siyasi baskı altında kalmadan, yasalara göre veriyor. Kurulların kararlarını, sadece ekonominin çıkarlarını ve yasaları düşünerek vermelerinde büyük yarar var. Başımıza gelen bir çok şey bunun olmamasından kaynaklandı. Bu nedenle önemli ilerlemeler kaydettiğimizi düşünüyorum. Bizim amacımız mümkün olduğu kadar az bankayı fona almaktır. BDDK, yasalar zorlarsa bunu yapıyor. Amacımız özel bankacılık sistemini güçlendirmek ve teşvik etmektir ama kamu fonuyla değil... Bu doğrultuda, yeni bir yasal düzenlemeyi de Bakanlar Kuruluna sevkettik. Eğer bir banka sermaye yeterliliğini kaybediyorsa, bu bankanın sahibi de sermaye bulamıyorsa, o zaman BDDK kurallar icabı gerekeni yapıyor. BDDKnın düzgün çalıştığını herkesin bilmesi, uluslararası ortamda Türkiyeye güven ve itibar kazandırıyor. Herkes, (BDDK, sakatları sistemde bırakmıyor) diyecek ancak bu, BDDKnın mümkün olduğu kadar çok bankayı devletleştirme amacında olduğu anlamına gelmez. Bir bankanın geleceği, büyük ölçüde ekonominin geleceğine bağlıdır. Bugün sezdiğimiz iyileşme devam ederse ve satışlar artarsa, reel sektördeki durum düzelme aşamasına gelirse, bankalar üzerinde bunun olumlu etkisi olacak. Bugün biraz zor durumda olan bankalar, 6 ay sonra daha rahat bir duruma gelebilecek. Ama tersi de doğru: Reel ekonominin durumu da, bankaların daha rahat kredi verebilmesine bağlıdır. Özel bankalara karışamayacaklarını ama kamu bankalarının durumlarını düzelttiklerini bildiren Derviş, şunları söyledi: Likidite durumları düzeldi. Ziraat Bankası ciddi kar etmeye başladı. Halk Bankasının da durumu oldukça düzeldi. Kamu bankalarının önüne, reel ekonomiye, özellikle KOBİlere kredi artırma hedefini koyacağız. Bir memleket politikası olarak kredi miktarlarını artırmalarını isteyeceğiz, bu da bir rahatlık getirecek. Kamu bankalarında, Mart ayında, ben geldiğimde gördüğüm durum tam bir felaketti. Türkiyenin krize girmesinin en önemli nedenlerinden biri kamu bankalarının durumuydu. Adamların 12 katrilyonluk, günlük borçları var. Düşünebiliyor musunuz? Sabah uyanıyor ve o gün, hangi fiyata olursa olsun, piyasalardan 12 katrilyon lira borçlanması lazım. Faizlerin bu kadar yükselmesinin nedeni de bu. Başka çaresi yok. Şimdi düzen tamamen değişiyor. IMF YÖNETİMİ HIZLI DAVRANDI Derviş, faizlerin gerilemeye başladığı Eylül ayında, ABDye yapılan 11 Eylül saldırısı ve sonrasında durumun oldukça güç göründüğünü belirterek, Uluslararası Para Fonu yönetiminin hızlı bir destek verdiğini söyledi. Derviş, şöyle konuştu: Ancak, bundan sonra, belki de beklediğimizden daha iyi bir dönüşüm oldu. Doğrusu, Sezarın hakkını Sezara vermek gerekiyor, IMF yönetimi, hızla, bu olumsuz etkileri teyid etti. Türkiyeye 2002 yılı için bu olumsuz etkileri dengeleyecek bir ek finansman gereğini, birkaç hafta içinde hissedarlarına götürdü ve karar hızlı çıktı. Çok açık konuşuyorum: Kararın bu kadar hızlı çıkmasında, hiç şüphesiz, Türkiyenin dış politikası ve teröre karşı mücadelenin içinde olması bize yardımcı oldu. Öbür türlü karar bu kadar çabuk çıkmazdı. Eğer program ciddiyetle uygulanmasaydı da bu desteği alamazdık. İyi bir müttefik, ekonomik hedeflerini tutturan ve sözünü tutan bir ülke olmamız, bu kararın çıkmasında zorunlu bir şarttı. Parayı verenler, Türkiyeye güvenip, bu paranın geri döneceğini hesaplamak durumundalar. EKİMDE KDV RAKAMLARI ÇOK İYİ Derviş, Bundan sonra ne olacak? sorusunu da şöyle yanıtladı: Ekim ayında KDV rakamları çok iyi. Bu ne anlama geliyor? KDV satış üzerinden alınıyor. Ekonomide bir hareket var. İhracat Ekimde çok iyi çıktı. Kasım rakamları da öyle oldu. Dünya ticaret hacminin büyümesi geçen yıl yüzde 14 iken, bu yıl herhalde yüzde sıfır olacak. Böyle zor bir dönemde, reel ekonomide bir hareket var. Bence, beyaz eşyadaki geçici KDV indiriminin de bir katkısı oldu. Stoklar bitince, mecburen üretim başlıyor. Tahminimce, bu süreç Türkiyede başladı ve olumlu. Üzüntüm şu ki, en dar gelirli kesim şu anda iyileşmeyi hissetmiyor. Hissetmesi için yeni iş alanlarının açılması, istihdamın ve ücretlerin artması gerekiyor ki bunlar biraz zaman alacak ama süreç başladı. DOLAR PSİKOLOJİSİNİ KIRDIK İkinci önemli olay: (Dolar 2 milyon olacak, 3 milyon olacak) diye garip laflar vardı. Dolar 1 milyon 650 bin liraya çıktı ama bir milyon 480 bine düştü. (Dolar her zaman yükselir) psikolojisini kırabildik diyen Derviş, Bu çok önemli, çünkü orta kesimin yastık altında parası var. (Bu parayı tutalım) psikolojisinden, bir ölçüde döndüler. Ziraat Bankasından da verileri alıyoruz, millet efektif bozduruyor. Dolar bozduruyor şeklinde konuştu. FEDAKARLIK GEREKİYOR Sosyal boyuta ilişkin bir soruyu yanıtlayan Kemal Derviş, şunları söyledi: Herkesin bir şekilde fedakarlık yapması lazım. Türk-İşin de kendi çalışanlarını, sendikalarını koruması son derece doğal. Ancak, çok yumuşak gidiyoruz. Emeklilik konusunda, Başbakanlık genelgesinde, (50 yaş üstü) denildi. Bütün haklarını, kıdem tazminatlarını alacaklar. Ayrıca, o işletmede, o insana ihtiyaç varsa, yönetim o insanı tutacak. Verimli çalışan, üretim yapan bir işletmede yönetim insan çıkarmaya mecbur değil. Ama bazı fabrikalar kapalı. Kar ve üretim yok. Türkiyede bazı insanların çalışmadan maaş alabilmesi lüksü yok. Bunun başka çaresi yok. Mümkün olduğu kadar sendikalarla anlaşarak, kademeli olarak bunu yapmamız lazım. Çok büyük bir sıkıntı olacağını tahmin etmiyorum. YABANCI YATIRIMLA IMFYE İHTİYAÇ KALMAYABİLİR Derviş, AB Komisyonunun raporlarında, yabancı sermaye konusunda Türkiyenin saha dışında olduğunun görüldüğünü söyleyerek, şöyle konuştu: Herkes milli gelirinin yüzde 6sına kadar varan doğrudan yatırım çekebiliyor. Türkiye, milli gelirinin yüzde 5i oranında bir yatırım çekebilse, 8 milyar dolar eder. Bizim çekebildiğimiz doğrudan yatırım 1 milyar dolar. 8 milyar çekebilsek, IMF programına ihtiyacımız kalmaz. Bunun çeşitli nedenleri var. Makroekonomik istikrarsızlık bir sorun, yatırımcı için bir soru işareti... Vergi sisteminde aksaklıklar var. Ben enflasyon muhasebesine yüzde 100 taraftarım. Bunun olmaması, özellikle yabancı yatırımcı açısından büyük bir dezavantajdır. Dolarını TLye çeviriyor ve bir yıl içinde özsermayesi değer kaybediyor. EŞGÜDÜM SORUNU Derviş, yaptığı açıklamada, Yabancı yatırımcı bir bakanlıkla müzakere ediyor, imza alıyor. Sonra başka bir bakanlık, (buna katılmıyorum) diyebiliyor. Haklı nedenleri de olabiliyor. Türkiyede çok ciddi bir eşgüdüm eksikliği var. Şunu da söyleyeyim, çünkü bu konuda şikayetçiyim ve şikayetimin bilinmesinden yanayım: ABye sunduğumuz rapor, DPT tarafından hazırlandı, sorumluluk Ocak 2001de DPTye verildi. Bu rapor, 10 gün gecikmeyle, diğer birimlerin hiçbir katkısı olmadan hazırlandı ve burada (Brükselde) biraz da sorun yarattı. Orta vadeli rakam ve strateji sunmayan tek ülke Türkiye oldu. Sadece 2002 yılı ele alındı. Böyle bir raporun, DPT, Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığının ortak çabasıyla, bir eşgüdüm içinde, yüksek kalitede hazırlanıp sunulması gerekirdi. DÖRT DÖRTLÜK BİR RAPOR GEREKLİ Önümüzdeki aylarda, temennileri aşıp, çok daha ciddi bir çalışmayla, hedeflere nasıl ulaşacağımızı, kimin ne yapacağını ortaya çıkarmamız lazım diyen Derviş, Gelecek raporu da 2002 Ağustosuna kadar vermemiz lazım. Dört dörtlük bir rapor vermeliyiz. (En iyi raporu Türkiye hazırladı) desinler. Bunu yapacak uzmanlarımız var. Benim gönlümde, rakam, analiz ve tahlilleriyle dört dörtlük bir rapor var şeklinde konuştu. Yabancı yatırım konusunda da eşgüdüm sorunu yaşandığını anlatan Derviş, Herhangi bir sektörde, bir bakanlık bir şey yapıyor, Hazine sonradan devreye giriyor, DPT sonradan giriyor veya hiç girmiyor. Bir takım sorunlar oluyor. Yasalarda durum çok açık değil. Hangi tür yatırıma hazine garantisi verilebilir, hangisine verilemez? Yasama organlarının içinde fikir ayrılığı var. Bütün bunları, eşgüdümü sağlayarak, herkesin mutabık olduğu noktaya getirmek gerekiyor. İstemiyorsak istemiyoruz ama istiyorsak, bir bakanlığın isteyip, iki bakanlığın istememesi olmamalı diye konuştu. EKONOMİK PROGRAM BAŞARILI GİDİYOR Derviş, Türk hükümetinin ekonomik programı başarıyla uyguladığını belirterek, (10 milyar dolar geliyor) diyemeyiz ama IMF yönetimi, prensip olarak bu ihtiyacı tespit etti. Makul olduğunu, program uygulaması koşuluyla verilmesi gerektiğini hissedarlarına anlattı. Hissedarlar da ilke olarak bunu benimsedi dedi. Biz borçlarımızı vadesi geldiğinde kesinlikle ödeyen bir ülkeyiz. Borç oranının, 3 yıl içinde yüzde 60a düşürme imkanı var. Geçmişte, bankalar sistemindeki gizli borçları ortaya çıkarmadığımız için borç daha düşük gözüküyordu ama fiili borç daha fazlaydı. Hepsini su yüzüne çıkarınca, borç yüzde 90a çıktı. Her yıl yüzde 10luk bir düşüş öngörüyoruz diyen Derviş, şunları anlattı: IMFye, programın 3 boyutunu gösteriyoruz. Birincisi, finans sektöründe yaptığımız temizlemenin son kısmıdır. Her şeyi bitireceğiz. Kamu bankalarının organizasyonu, Vakıflar Bankasının özelleştirilmesi, finans sektörünü kesin sağlığa kavuşturmak... İkincisi, özel iç ve dış yatırımcının çalıştığı ortamı düzeltmek. Özelleştirme İdaresi bugün büyük bir KİT halini aldı. Bürokratik engelleri kaldırmak gerekiyor. Üçüncü boyut, kamu yönetimi ile ilgilidir. Eşgüdüm ve personel politikasında bazı ciddi değişiklikler yapılacak. Örneğin, performansa bağlı ücret ödenmesi... Birçok kamu kuruluşunda, toplam rakamlara baktığınız zaman, uluslararası kıyaslamalara göre Türkiyede çok fazla memur olduğunu söylemek zor. Örneğin, bazı bakanlıkların İstanbulda çok memuru var, esas işin yapılması gereken Doğu Anadoluda az. Bunları düzeltmek, devlet yönetimi reformunu gerçekleştirmek gerekiyor. Teorik olarak görüşlerime katılan çok ama işi pratiğe geçirmek biraz daha zor oluyor diyen Derviş, Hedefe ulaşabileceğinize ne kadar inanıyorsunuz? sorusuna, şu yanıtı verdi: Başka çaresi yok ve bunu herkes biliyor. Eleştiren çok var da öneri getirene pek rastlayamıyoruz. Bu seneki program uygulamasına baktığınız zaman, çok ciddi başarılar var. Bütün sözler yerine getirildi. Bu, hükümet için bir başarıdır. Kolay işler değil. Örneğin tarımdaki değişiklikler, primlerin, desteğin kalkması... Geçmişte, buğday, TMO kredileri kendi başına bir enflasyon kaynağıydı. Bunlar kolay değil ama bir şekilde oluyor. Daha gönüllü, daha kararlı, daha çabuk olsa, daha az sıkıntı çekeriz. HATALARIM OLDU Kemal Derviş, Kendinize ne not verirdiniz? sorusuna ise şu yanıtı verdi: Zor bir soru. Söylediğim gibi, bence iki hata yaptım. Birincisi, (Kur çöktü, kriz oldu ama dış kaynağı sağlayıp olayı toparlarız. Bu, o kadar da ağır bir kriz değil. Türkiye çok dinamik bir ülke. Hızla atlatır) düşüncesindeydim. Biraz da yön vermek istedim. Bir bakan olarak biraz da iyimser olmanız lazım. Hakikaten, özellikle bankacılık sektöründeki çöküşün boyutunu ancak zamanla anlayabildim. Bu bir gerçek. Bir de, yasal sistemdeki çözümsüzlük... Türkiyede bu çok önemli bir unsur. İş sadece para kaynağı meselesi değil. Üç-dört merci, farklı hukuki görüş bildirerek bir olayı kilitliyor ve bundan çıkış çok zor oluyor. Dolayısı ile Türkiyede krizin tüm boyutlarını görememiştim. İlk geldiğimde, (Yaza doğru düzeliriz) yerine, (Arkadaşlar, bu iş çok ciddi. 78 krizimize benziyor, 94 krizine benzemiyor. Bir, birbuçuk yıl geçecek) deseydim belki daha iyi olurdu ama o zaman millet karamsarlığa girebilir, kriz daha da büyüyebilirdi. Gelişimden 10 gün sonra, (Bu adam ne yapıyor, neden hala krizi halletmedi) diye söylenenler oldu. Derviş, şöyle devam etti: İkincisi, koalisyon ortamında, siyasi bir parti desteği olmaksızın, siyasi anlama gelebilecek bazı sözleri sarfetmek sıkıntı yarattı. Basının yaklaşımı da kabine içinde bana karşı bir rahatsızlık yarattı. Programa zararlı oldu. Yeterli ölçüde hesaplayamadım. Bu konularda kendimi eleştiriyorum. Benim amacım bu ekonomiyi bir an önce düzeltmek, başka bir amacım yok. Derviş, bir başka soru üzerine, İleriye dönük politika konusunda bir şey söylemeyeceğim. Kendi içimde tartışıyorum ve bu tartışma daha bir yere varmadı diye konuştu. DERVİŞ, YURDA DÖNDÜ Derviş, Belçikada çeşitli temasları sonrasında, yurda döndü. Avusturya Hava Yollarına ait bir uçakla saat 14.30da Brükselden Ankaraya gelen Bakan Derviş, Esenboğa Havalimanında herhangi bir açıklama yapmadı. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||