|
Belçika AB dönem başkanlığını İsveçten devraldı. İsveçin dönem başkanlığını noktalayan Göteborg Zirvesinde de AB devlet ve hükümet başkanları Belçikaya AB-NATO kurumsal işbirliğini Laeken Zirvesine kadar başlatması için görev tebliğ etmişti. Ancak AGSP konusunda bazı konularda ilerlemeler kaydedilmiş olsa bile henüz bütün konularda anlaşma sağlanamadı. Türkiyenin direnç gösterdiği husus tam olarak şu: ABnın kurmayı hedeflediği acil müdahele gücünün NATO imkan ve yeteneklerini kullanmadan yapacağı askerî operasyonlarda Türkiyenin karar mekanizmalarına katılımı. İşte bu hususta anlaşma sağlanamadı. Bu hususta anlaşma sağlanamadığı için Türkiyede AB-NATO kurumsal işbirliği çalışmalarının başlamasına karşı çıkıyor. Bugüne kadar AGSP konusunda Türkiye tarz ve yaklaşım olarak haklı, felsefe olarak ise beklentileri biraz ölçü dışı. AB ise AGSP konusunda felsefede haklı ama yaklaşım tarzı, Türkiyeye karsı tavrı ve genel olarak davranışında çok hatalı. Hemen açıklayalım. AB NATOnun imkan ve yeteneklerinden yararlanmak istiyor. Türkiye prensipte buna karşı gelmedi ve AB-NATO ilişkilerinin Batı Avrupa Birliği-NATO ilişkilerinin temeline bina edilmesini kabul etti. Ancak NATO imkan ve yeteneklerinin nasıl kullanılacağını AB tayin edemez. NATO imkan ve yeteneklerinin hangi ölçüde ve nasıl kullanılacağını ittifak üyesi ülkeler mutabakat ve müzakere ile belirlerler. Oysa AB Nice Zirvesinde NATOnun imkan ve yeteneklerinin nasıl kullanacağını kendi belirlemek istedi. Bunu belirlerken de Türkiye gibi ABye üye olmayan Avrupalı müttefiklere danışmadan yaptı. Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan ABye karşı seslerini yükseltecek durumda değiller. ABD hiçbir şekilde kaygılanmıyor çünkü NATO imkan ve yetenekleri demek ABDnin imkan ve yetenekleri demektir. Planlama dahil bütün işlemlerde ABD ABnin çalışmalarını izleyebilecek. Gerek pasif gerekse aktif olarak bilgi sahibi olacak. Ancak Türkiye çıkarlarını korumak için doğal olarak sesini yükseltti. Dış politikada herşey pazarlık meselesidir. Turkiye de önce ABnin şevkini kırdı. Ankara AB-NATO kurumsal işbirliği çalışmalarının başlatılmasına yeşil ışık yakmadı. Ardından da kendi çıkarlarını gözeterek bazı hususlarda kaygılarını gidermek için önerilerde bulundu. Türkiyenın sunduğu önerilerin hepsi haklı. Çoğu kabul edildi. Türkiyenin tarzı da doğru idi. Arkadaş benim de dahil olduğum bir kurumdan yararlanmak istiyorsan benim de onayımı alman gerekiyor . Kafana göre istediğin herşeyi yapamazsın dedi. AB ise tarz olarak çok yanlış davrandı. Herşeyden önce müzakereye açık olmadığını göstermeye çalıştı. Sonra demogoji yaptı. Uzlaşmaz bir tavır sergiledi. Müzakerelerde bütün taraflar biraz esneklik sergileyip pazarlık payı bırakması gerekiyor. Oysa AB hiçbir pazarlık payı bırakmadı. Nuh dedi peygamber demedi. Bu yüzden de Türkiye de katı bir tutum sergiledi. Türkiyenin NATO imkan ve yeteneklerine ihtiyacı yok çünkü zaten NATOnun içinde. Bir başka deyişle zaten bunlardan istifade edıyor. ABnin ise buna ihtiyacı var. Türkiyenin herhangi bir acelesi yok: ABnin ise var. Acil müdahele gücünün 2003 yılında işlerlik kazanmasını hedefliyorlar. Yavaş yavaş AB geri adım atmaya başladı, hatasını anladı. Herşeyden once müzakere ve diyalog olmadan dayatma ile hiçbir yere varılamayacagını anladı. Türkiyenın kaygılarını gidermek için formüller geliştirdi. Şu anda bu safhada bir konu üzerinde henüz mutabakat sağlanamadı. ABnin NATO imkan ve yeteneklerinden yararlanmadan yapacağı operasyonlarda Türkiyenin karar mekanizmalarına katılımı konusunda bır anlaşmaya varılamadı. Burada da Türkiyenin tarz ve yaklaşım olarak beklentileri biraz ölçü dışı olabilir. Türkiyenin haklı olduğu hususlar şunlar: Avrupa Birliği bugüne kadar Türkiyeye karşı hiçbir sözünü tutmadı. Ankara anlaşmasından Gümrük Birliği anlaşmasına kadar Ankara Brüksele karşı taahütlerini yerine getirdi. Gümrük Birliği konusunda tarifeler indirildi, Asya ülkelerine kota uygulandı vs. Buna karşın AB Türkiyeye söz verdiği mali yardımı yerine getirmedı. Bununla birlikte Ankara Anlaşmasında öngörülen serbest dolaşım anlaşması gibi konuları da hiçbir zaman yürürlüğe sokmadı. AB yazılı taahütlerine rağmen sözünde durmadığı için Ankara ile Brüksel arasında bir güven bunalımı yaşanıyor. İlişkilerin her safhasında bu husus hissediliyor. Bu yüzden de geçmiş deneyimlerden elde edilen tecrübeler ışığında Türkiye ABden yazılı garantiler istedi. Bununla birlikte ABnin askeri operasyonlar için karar mekanizmalarında yer almak istiyor. İşte burada felsefe olarak AB haklı, Türkiyenin bu konudakı beklentisi yansız ve hukuki açıdan ölçü dışı olabilir. ABnin felsefe açısından yaklaşımı dogru. Brüksel Avrupa Birliğine üye olmayan ülkeler karar mekanizmasında yer alamaz. Aksi takdirde üye olmak ile olmamak arasında bir fark olmayacaktır şeklinde bir beyanatta bulunuyorlar. Bununla birlikte AB yetkilileri Böyle bir karar alsak bile AB Adalet Divanı kararı bozar diyorlar. Bundan önce İsviçre için bir karar vardı. Ancak Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası kararlaştırılmadan önce AB Ankaraya tutamayacağı bir söz vermiş oldu. Türkiyenın Batı Avrupa Birliğindeki statüsünün aynısını ABye transfer edeceklerini taahhüt etmişlerdi. Olmadı, sözlerini tutamadılar: Bununla birlikte AB 11 Eylül olaylarının hemen ardından iki günlük bir toplantının ardından Rusya ile güvenlik konularında aylık bır toplantı düzenlemeyi ve özel bir komisyon kurulmasını kararlaştırdı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Bununla birlikte AB diplomatları koridorlarda Ankara aleyhine çirkin sözler sarfettiler. Türkiye karar mekanizmalarında yer alarak ABye arka kapıdan girmek istiyor şeklinde seviyesiz beyanatları oldu. Türkiye de hukuk dışı beklentiler besledi: Bu çerçevede katılım konusunda Türkiye beklentilerini biraz gözden geçirir, AB de tavır değiştirirse anlaşma sağlanır. Aksi takdirde çıkmaza doğru ilerlenecek. Çünkü Belçikadan sonra dönem başkanlığını İspanya üstlenecek: Yılbaşından itibaren 3 Haziran tarihine kadar dönem başkanlığı İspanyada olacak: İspanyadan sonra da Danimarkaya geçecek. Oysa Danimarka Avrupa Birliğinin savunma politikasında yer almıyor: Yani AGSP konusunu bir sonraki dönem başkanı olacak olan Yunanistan ile görüşmek mecburiyetinde kalacagız. Aynı tarihlerde de yani 2002 yılının 2. yarısında masada Kıbrıs Rum kesiminin üyeliği bulunacak. AGSP konusu daha da çıkmazda olacak. Brüksel ve Ankaranın bu takvimi göz önünde bulundurması gerekecek. | ||||
Laeken Zirvesi'ne AGSP damgası |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||