Home page
Haber Menüsü


 
Brüksel’de AGSP heyecanı
 
Belçika başbakanı Guy Vethofstadt’ı AGSP ve AB dönem başkanlığını noktalayacak olan Laeken Zirvesi’nin heyecanı sardı.
 
Güldener Sonumut/Brüksel
NTV-MSNBC
 
2 Aralık—  Bir taraftan AGSP konusunda henüz bir mutabakat sağlanmadı. Diğer taraftan da Laeken Zirvesi’nin hazırlıkları var. Ancak AGSP konusunda bir anlaşma sağlanamazsa, o vakit Laeken Zirvesi tam bir fiyasko olacak.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Belçika AB dönem başkanlığını İsveç’ten devraldı. İsveç’in dönem başkanlığını noktalayan Göteborg Zirvesi’nde de AB devlet ve hükümet başkanları Belçika’ya AB-NATO kurumsal işbirliğini Laeken Zirvesi’ne kadar başlatması için görev tebliğ etmişti. Ancak AGSP konusunda bazı konularda ilerlemeler kaydedilmiş olsa bile henüz bütün konularda anlaşma sağlanamadı.
       Türkiye’nin direnç gösterdiği husus tam olarak şu: AB’nın kurmayı hedeflediği acil müdahele gücünün NATO imkan ve yeteneklerini kullanmadan yapacağı askerî operasyonlarda Türkiye’nin karar mekanizmalarına katılımı. İşte bu hususta anlaşma sağlanamadı. Bu hususta anlaşma sağlanamadığı için Türkiye’de AB-NATO kurumsal işbirliği çalışmalarının başlamasına karşı çıkıyor.
       Bugüne kadar AGSP konusunda Türkiye tarz ve yaklaşım olarak haklı, felsefe olarak ise beklentileri biraz ölçü dışı. AB ise AGSP konusunda felsefede haklı ama yaklaşım tarzı, Türkiye’ye karsı tavrı ve genel olarak davranışında çok hatalı. Hemen açıklayalım. AB NATO’nun imkan ve yeteneklerinden yararlanmak istiyor. Türkiye prensipte buna karşı gelmedi ve AB-NATO ilişkilerinin Batı Avrupa Birliği-NATO ilişkilerinin temeline bina edilmesini kabul etti.
       Ancak NATO imkan ve yeteneklerinin nasıl kullanılacağını AB tayin edemez. NATO imkan ve yeteneklerinin hangi ölçüde ve nasıl kullanılacağını ittifak üyesi ülkeler mutabakat ve müzakere ile belirlerler. Oysa AB Nice Zirvesi’nde NATO’nun imkan ve yeteneklerinin nasıl kullanacağını kendi belirlemek istedi. Bunu belirlerken de Türkiye gibi AB’ye üye olmayan Avrupalı müttefiklere danışmadan yaptı. Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan AB’ye karşı seslerini yükseltecek durumda değiller. ABD hiçbir şekilde kaygılanmıyor çünkü NATO imkan ve yetenekleri demek ABD’nin imkan ve yetenekleri demektir. Planlama dahil bütün işlemlerde ABD AB’nin çalışmalarını izleyebilecek. Gerek pasif gerekse aktif olarak bilgi sahibi olacak. Ancak Türkiye çıkarlarını korumak için doğal olarak sesini yükseltti.
       Dış politikada herşey pazarlık meselesidir. Turkiye de önce AB’nin şevkini kırdı. Ankara AB-NATO kurumsal işbirliği çalışmalarının başlatılmasına yeşil ışık yakmadı. Ardından da kendi çıkarlarını gözeterek bazı hususlarda kaygılarını gidermek için önerilerde bulundu. Türkiye’nın sunduğu önerilerin hepsi haklı. Çoğu kabul edildi. Türkiye’nin tarzı da doğru idi. “Arkadaş benim de dahil olduğum bir kurumdan yararlanmak istiyorsan benim de onayımı alman gerekiyor . Kafana göre istediğin herşeyi yapamazsın” dedi.
       AB ise tarz olarak çok yanlış davrandı. Herşeyden önce müzakereye açık olmadığını göstermeye çalıştı. Sonra demogoji yaptı. Uzlaşmaz bir tavır sergiledi.
       Müzakerelerde bütün taraflar biraz esneklik sergileyip pazarlık payı bırakması gerekiyor. Oysa AB hiçbir pazarlık payı bırakmadı. Nuh dedi peygamber demedi. Bu yüzden de Türkiye de katı bir tutum sergiledi. Türkiye’nin NATO imkan ve yeteneklerine ihtiyacı yok çünkü zaten NATO’nun içinde. Bir başka deyişle zaten bunlardan istifade edıyor.
       AB’nin ise buna ihtiyacı var. Türkiye’nin herhangi bir acelesi yok: AB’nin ise var. Acil müdahele gücünün 2003 yılında işlerlik kazanmasını hedefliyorlar.
       Yavaş yavaş AB geri adım atmaya başladı, hatasını anladı. Herşeyden once müzakere ve diyalog olmadan dayatma ile hiçbir yere varılamayacagını anladı. Türkiye’nın kaygılarını gidermek için formüller geliştirdi. Şu anda bu safhada bir konu üzerinde henüz mutabakat sağlanamadı. AB’nin NATO imkan ve yeteneklerinden yararlanmadan yapacağı operasyonlarda Türkiye’nin karar mekanizmalarına katılımı konusunda bır anlaşmaya varılamadı.
       Burada da Türkiye’nin tarz ve yaklaşım olarak beklentileri biraz ölçü dışı olabilir. Türkiye’nin haklı olduğu hususlar şunlar: Avrupa Birliği bugüne kadar Türkiye’ye karşı hiçbir sözünü tutmadı. Ankara anlaşmasından Gümrük Birliği anlaşmasına kadar Ankara Brüksel’e karşı taahütlerini yerine getirdi. Gümrük Birliği konusunda tarifeler indirildi, Asya ülkelerine kota uygulandı vs. Buna karşın AB Türkiye’ye söz verdiği mali yardımı yerine getirmedı. Bununla birlikte Ankara Anlaşması’nda öngörülen serbest dolaşım anlaşması gibi konuları da hiçbir zaman yürürlüğe sokmadı.
       AB yazılı taahütlerine rağmen sözünde durmadığı için Ankara ile Brüksel arasında bir güven bunalımı yaşanıyor. İlişkilerin her safhasında bu husus hissediliyor. Bu yüzden de geçmiş deneyimlerden elde edilen tecrübeler ışığında Türkiye AB’den yazılı garantiler istedi. Bununla birlikte AB’nin askeri operasyonlar için karar mekanizmalarında yer almak istiyor. İşte burada felsefe olarak AB haklı, Türkiye’nin bu konudakı beklentisi yansız ve hukuki açıdan ölçü dışı olabilir.
       AB’nin felsefe açısından yaklaşımı dogru. Brüksel “Avrupa Birliği’ne üye olmayan ülkeler karar mekanizmasında yer alamaz. Aksi takdirde üye olmak ile olmamak arasında bir fark olmayacaktır” şeklinde bir beyanatta bulunuyorlar. Bununla birlikte AB yetkilileri “Böyle bir karar alsak bile AB Adalet Divanı kararı bozar” diyorlar. Bundan önce İsviçre için bir karar vardı.
       Ancak Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası kararlaştırılmadan önce AB Ankara’ya tutamayacağı bir söz vermiş oldu. Türkiye’nın Batı Avrupa Birliği’ndeki statüsünün aynısını AB’ye transfer edeceklerini taahhüt etmişlerdi. Olmadı, sözlerini tutamadılar: Bununla birlikte AB 11 Eylül olaylarının hemen ardından iki günlük bir toplantının ardından Rusya ile güvenlik konularında aylık bır toplantı düzenlemeyi ve özel bir komisyon kurulmasını kararlaştırdı.
       Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
       Bununla birlikte AB diplomatları koridorlarda Ankara aleyhine çirkin sözler sarfettiler. ‘Türkiye karar mekanizmalarında yer alarak AB’ye arka kapıdan girmek istiyor’ şeklinde seviyesiz beyanatları oldu.
       Türkiye de hukuk dışı beklentiler besledi:
       Bu çerçevede katılım konusunda Türkiye beklentilerini biraz gözden geçirir, AB de tavır değiştirirse anlaşma sağlanır. Aksi takdirde çıkmaza doğru ilerlenecek. Çünkü Belçika’dan sonra dönem başkanlığını İspanya üstlenecek: Yılbaşından itibaren 3 Haziran tarihine kadar dönem başkanlığı İspanya’da olacak: İspanya’dan sonra da Danimarka’ya geçecek. Oysa Danimarka Avrupa Birliği’nin savunma politikasında yer almıyor: Yani AGSP konusunu bir sonraki dönem başkanı olacak olan Yunanistan ile görüşmek mecburiyetinde kalacagız. Aynı tarihlerde de yani 2002 yılının 2. yarısında masada Kıbrıs Rum kesiminin üyeliği bulunacak. AGSP konusu daha da çıkmazda olacak. Brüksel ve Ankara’nın bu takvimi göz önünde bulundurması gerekecek.
 
       
    MSNBC News Laeken Zirvesi'ne AGSP damgası
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları