Güncelleme: 09:27 TS 15 Kas., 2001
|
|
Muzaffer Tunçağ
|
GÖRÜŞ: Nasıl bir ihale yasası?
|
|
Avrupada da ortak bir ihale normu oluşmadığını bildiğimizden, bu AB normunun ne olduğunu tam olarak anlamış değiliz.
|
|
Kamu İhale Yasasının yenilenmesi için on yıldır çeşitli taslaklar hazırlandı. Yasa üzerine yapılan en son taslak çalışmaları, IMF ve Avrupa Birliği ülkelerinin baskısıyla hızlandırıldı. Öyle ki, IMFye yasanın çıkış tarihi konusunda tarih bile verildi. Hükümet içinde kendisini IMFden sorumlu bakan olarak gören Dervişin geçtiğimiz günlerdeki çıkışını bu kapsamda değerlendirmeli.
Siyasetçiler aracılığıyla birçok kişinin halkın sırtından haksız yere zengin olmasına, karapara sahipleri ve babaların devletin sırtından vurgun vurmalarına araç olan mevcut 2886 sayılı İhale Kanununda değişiklik gereksinimi ne denli gerçek ise, bu değişikliğin dışarıdan gelecek kredilere bağlanmış baskılarla yapılması da o denli acıdır.
TASARIDAKİ YENİ NOKTALAR
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı yetkililerinin, Haziran 2001den bu yana, Meclise sunulan tasarı üzerinde Dünya Bankası ve Avrupa Birliğinden uzmanlarla birlikte çalıştığı biliniyordu. Dünya Bankasının, yasanın kredi karşılığında yabancı uzmanlarca hazırlanması konusunda hükümete baskı yaptığı da basında çıkan haberler arasındaydı. Bu nedenle yeni yasada AB normlarına uyulacağı hükümet yetkilileri tarafından çokca vurgulanan bir nokta oldu.
Halen Avrupada da ortak bir ihale normu oluşmadığını bildiğimizden, bu AB normunun ne olduğunu tam olarak anlamış değiliz. Ancak, yeni yasadaki bazı yeni noktalara baktığımızda bir takım sonuçlara varabiliyoruz:
Herşeyden önce yasa taslağı ihalelerde şeffaflığı hedeflemekte, bunun için bir Kamu İhale Üst Kurulu oluşturmaktadır. Bakanlık temsilcilerinin yanısıra çeşitli yargı organları ve meslek odası temsilcilerinin yer alacağı bu kurulun nasıl çalışacağı belli değil. Teknik meslek odaları ise nedense bu oluşumdan dışlanmış. Demek ki, teknik meslek odalarının temsil ettiği bilimsel yaklaşım pek istenmiyor. Yine de, çeşitli çevrelerin temsilcilerinin katılacağı bağımsız bir kurulun yararı olabilir. Yeter ki, ihale babalarının ve bazı siyasetçilerin, ihale öncesi düzenlediği ayarlama toplantılarının önü alınsın. Yoksa şeffaflaşmanın kağıt üzerinde kalacağı açıktır.
Yeni yasa taslağında, kaynağı ve uygulama projesi olmayan işlerin ihaleye çıkarılamayacağına ilişkin düzenlemeler de olumludur. Yeter ki, yukarıda da değindiğim gibi siyasi ve ekonomik baskılara direnilebilsin. Yoksa taslaktaki istisnalar genişletilerek bu sınırlamalardan kurtulmak mümkün olabilir. Bu istisnalara özellikle KİT ve belediyelerdeki BİTlerde yapılacak ihalelerde dikkat etmek gerekecektir.
İnşaat ve tesisat ihalelerinde, Bayındırlık birim fiyatlarından yapılan kırımlara değil de, yüklenicilerin vereceği özel birim fiyatlarla ya da anahtar teslim uygulamaya yöneliş de yeni taslağın olumlu yanlarından birisidir. Eğer uygulama olanağı bulunursa, temel kazısına bakıp indirim yapma gibi yöntemlerin yerine ekonomik fiyat çözümlemeleri alacak, sektör belli ölçüde kendine çeki düzen verecektir.
ÖZÜ DEĞİŞTİRMEDİKÇE
Ayrıntıya girmeye gerek yok. Biraz da dış baskıyla kamu ihalelerinde çıkar gruplarının etkisi hafifletilmeye çalışılıyor. Ancak işin özüne inilmediği sürece ihalelerde yolsuzlukların, kayırmacılığın, vurgunun önünü almak kolay olmayacaktır. İşin özü toplumsal, ahlaki değerlerin yeniden yükseltilmesinde yatmaktadır.
Bu değişikliklerin başında, inşaat ve tesisat yüklenicilerinin (müteahhitlerinin) tanımını yapmak gelmektedir. Bugün, noterde imzalatılan ve çoğu kez gerçeği yansıtmayan belgelerle trilyonluk ihaleler alınabilmekte, işi alan yüklenicinin teknik, yönetsel yetkinlik ve yeterliliği, ekipman kapasitesi, mali gücü doğru bir şekilde saptanmamaktadır. Sınırsız bir karneyi parayı bastırıp alan hemen herkes yüklenici olup kamu ihalelerine girebilmektedir. Bunun önü mutlaka alınmalıdır.
Yüklenici tanımı getirilmesinin yanısıra, bazılarına mevki rantı bazılarına da iş olanağı sağlayan karne uygulaması mutlaka disiplin altına alınmalıdır. Bugünkü düzen şöyle işlemektedir:
Kamuda belli yerlerde çalışmış olan teknik elemanlar, sorumlu oldukları işler ve bulundukları mevki oranında çeşitli düzeylerde karne sahibi olabilmekte, sonra da bu karnelerini emekliliklerinde kiraya vermektedirler. Böylece, bazı yüksek bürokratlar, sınırsız karnesini karapara sahibi sözümona yükleniciye kiralayarak onun sınırsız büyüklükte ihalelere girmesine olanak sağlamakta, kendisi ise o iş yerine uğramadan büyük paralar kazanabilmektedir.
Karnedeki rant teknik elemanlar dışındaki meslek çevrelerinin de ağzını sulandırmakta, kamu ihale belgelerine imza atan avukat, doktor vb. gibi mühendislik dışı meslekten bürokratlar da karne alabilmek için zaman zaman Bakanlığa baskı yapmaktadırlar.
Karne uygulamasının traji-komik bir örneğini bir bakan vermiştir. Mühendis olan bakan, televizyondaki bir açık oturumda, bir firmayı kayırdığı savlarına karşılık o firmaya yalnızca karnesini kiraladığını, dolayısıyla o firmanın teknik müdürü olduğunu yüzü kızarmadan söyleyebilmiştir. Durum yasaldır, ama etik değildir. Kimin umurunda!
YABANCI FİRMALARA KAPI MI AÇILIYOR?
Taslakta dikkat edilmesi gereken başka bir önemli nokta da, yabancılara tanınacak ayrıcalıklardır. Örneğin uluslararası kredili yatırımlar yasa kapsamı dışında tutulmak istenmektedir.
Yasaya sokuşturulmak istenen bazı maddelerle de yabancı yüklenicilerin Türk firmalarını taşaron durumuna düşürecek yeterlilik koşullarının önü açılmaktadır. Yasa, yabancı firmaların Türkiyede güçlenmesine değil, tam tersine dışarıda yeni atılımlar yapması için ulusal firmalarımızın niteliğinin yükseltilmesine aracı olmalıdır.
Avrupa Birliğine kabul edilmeden Avrupa Birliğinin yasalarını uygulamak, hiç kimsenin kabul etmemesi gereken bir durumdur.
Muzaffer Tunçağ
İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı |
|