|
|
Bunun ne amaçla yapıldığına gelince, kamu varlıklarının, özel sektör şirketlerinin kriz ortamında çok ucuza satılması gibi bir gerekçe öne sürülmekte. Son duruma biz de bir saptama yapalım. Önce revizyonlar: Enflasyon: Hükümet enflasyon rakamları konusunda revizyon yaparak piyasalar nezdinde inandırıcılığını artırmak istemiştir. Eskiden olduğu gibi, hayalci rakamlar koyup revize etmemektense, saygınlık kazanmak için doğru öngörülerde bulunmak her zaman iyidir. Kurun kestirelemeyeceğini öne sürerek kurlar belli olmadan enflasyon hedefi açıklanmamalı demek, trafikte kaza yapma olasılığı olana yola çıkma demek gibidir. Hükümet, enflasyon hedefi açıklamalıdır ki, bütçesini ve planını yapsın, açığı varsa kapamanın yollarını arasın. Kurun enflasyona yansıma oranı (passthrough) kabaca bellidir, senaryonu çizer hesabını yaparsın. Büyüme: Enflasyonda olduğu gibi büyüme hedefinin revize edilmesi mutlaka gerekli, hükümet 2002 bütçesi ve finansman planını yaparken, bu yıl elde edilen büyüme rakamlarını baz alarak vergi gelirlerinin bir kısmını tahmin edecek, sadece bu da yetmez 2002 için de bir tahmin yapmak zorunda. Bu veriler ne kadar sağlıklı olursa, bütçe de o kadar gerçekçi olur. Ekonomistler tarafında en merakla beklenen hükümet duyurularından biri bütçedir. Sadece kamu değil, finans kesimi de bu hedeflerden uygulanacak mali politikalar konusunda işaretler alır, konumunu belirler. İç borçlanma konusuyla da bu yolla oldukça yakın bir ilişkisi vardır. Ekonomistler, önce büyüme tahmini yaparlar ki, bütçe açığı ne olur tahmin edebilsinler, sonra da ortaya bir finansman tablosu çıksın. Büyüme (ya da küçülme) tahmini daha kötü olarak revize edildi diye risk primi yükselmez, risk primini hesaplayanlar, zaten küçülme oranının ne olacağını gayet iyi tahmin edenlerdir. Cari işlemler fazlası: Cari işlemlerin fazla vermesi bir sebep değil sonuçtur. Ekonomide işler kötüye gidiyorsa, zaten ithalat azalır, dış açık üzerinde de aşağı doğru baskı oluşur. Cari işlemler fazla veriyorsa, ödemeler dengesinin daha alt kalemlerini inceleyip, nasıl bir finansman tablosu vardır ona bakmak lazımdır. Türkiye, bu yıl cari işlemler fazlası vererek, daha önceki yıllarda Türkiyenin büyümesine de yol açan (daha çok) kısa vadeli sermaye hareketlerinde net olarak artıdan eksiye dönmüştür, yani tersine bir sermaye hareketi yaşanmıştır. Bence ideali, ağırlıklı olarak uzun vadeli sermaye hareketleriyle finanse edilen, az da olsa bir cari işlemler açığı vermektir. HATA YAPILDIĞI DOĞRUDUR Borç takasının ardından bir sürü hata yapıldığı doğrudur. Kemal Dervişin yaptığı bazı açıklamalar zamansız olabilir. Merkez Bankasının yaptığı bazı müdahalelerde geç kaldığı, yönteminde hata olduğu da doğrudur. Hazinenin ihalelerinde istenmeyen sonuçlar çıktığı, yeterince esnek davranılamadığı, hepsi doğrudur. Ama bunlara karşın, Türkiye tarihin en önemli ekonomik programının yaz aylarını Ağustos böceği gibi şarkı söyleyerek geçiren, 5+5 diye diye göz göre göre Kasım krizine sürükleyen bu ekip değildir, tam ortalık biraz düzelir sular durulurken, birbirine Anayasa kitabı fırlatanlar onlar değildir, yıllar boyu kamu bankalarının görev zararlarını biriktiren onlar değildir, çağdışı tarım politikaları uygulayarak aldıkları hububatı çürüten, tütünü depolarda yer kalmayınca yakan onlar değildir. IMF de hata yapmıştır. En azından Kasım krizinde sonradan serbest bırakacağı likidite sınırlamasını önceden bırakmamakla, ya da spekülatif ataklara karşı Merkez Bankasına daha rahat hareket alanı bırakmamakla. Ancak, Telekoma hemşerileri ve akrabalarını doldurup, defalarca hükümetin verdiği sözleri ben bilmem, IMFye ihtiyacımız yok diyerek tutmayanlar IMFden değildir. Sosyal sigorta sistemiyle defalarca uğraşıp, insanları 35-40 yaşında emekli edip, maaş ödeyemeyecek duruma getirenler de onlar değildir. GÜVEN BUNALIMI 1 - 1.5 SENEDE OLUŞMADI Bugün içinde bulunduğumuz güven bunalımı 1-1.5 senede oluşmamıştır, yok edilmesi de çok kolay değildir, bundan sonraki işimiz bundan önce olduğundan çok daha zordur, çünkü 35-40 senede biriken sorunların çözümünü, Türkiyeyi, en azından piyasalarını çok iyi tanımayan bir ekonomistten 4-5 ayda beklemekte en basit deyimiyle haksızlıktır. Yapılan işler de az değildir, kamu bankalarından, THY bilet fiyatlarına, hububat fiyatlarından doğalgaz piyasasına, Telekomdan, bankalar kanunundan, fonların kapatılmasına birçok değişiklik devrim niteliğindedir, bunların yapılmasının hikayesi ise tıpkı Ziya Paşanın Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir dizelerine benzemektedir YÜKSEKTEN ALANLAR ZARAR ETTİ Döviz spekülasyonuna gelince, öncelikle spekülasyon tanımına bir açıklık getirelim. İleride bir kazanç elde etme amacıyla bir risk üstlenme işlemine spekülasyon denir. Spekülasyona açık ortamdan faydalanmak suç değildir, çünkü her spekülasyon, tersi yönde işlemlere karşı zarar etme riskini almak demektir. Merkez Bankasının son müdahaleleri öncesi gecelik piyasadan yüzde 67 ile borçlanıp, döviz 1 milyon 400 ya da 500 binden dolar alanlar zarar etmişlerdir. Asıl olan spekülasyona karşı alınacak önlemlerdir, bunlar suni de olabilirler, ancak kısa sürede bazen suni önlemler de faydalı olabilirler. Herkesin diline güven tekrar kazanılmalı sözü yerleşmiştir, bunu kazanmanın ilk yolu güven kaybına yol açmayacak ortamlarda dahi başlatılan spekülatif atakların önünü kesmektir. Piyasaların bir süre sakin gitmesi, belki de piyasaların takdir etmediği kimi gelişmelerin masaya tekrar yatırılmasına ve değerlendirilmesine yol açacaktır. Kötü anlarda değerlendirilemeyen iyi haberlerin satın alınmasına yol açacaktır. Nedir bunlar? Türkiyeye belki de son yıllarda girmemiş ölçüde sabit sermaye yatırımı girmektedir, nedir bu? HSBCnin Demirbankı alması, Carsbergin Tuborgu alması, Çimentaşa yabancı sermaye gelmesidir. Bank Paribas, Intesa gibi Avrupanın ve Dünyanın önde gelen mali kuruluşların Türkiyeye ilgi göstermeleridir. Bana kimse ucuza kaptırılıyor masalını anlatmasın, ya da nasıl değerleme yaptığını anlatsın. Yapamıyorsa, yapılan hatalar sonucunda Türk Telekomun değeri yüksekken neden satılamadığını açıklamaya çalışsın. Aynı mantıkla gidersek, önceki yıllarda 17 milyar dolara halka açtığımız şirketlerin (ki bir kısmı yurtdışına satılmıştı) bugünkü değerinin 2 milyar dolara düşmesiyle, bizimde yabancılara kazık attığımız düşünülebilir. Şirket değerlemesi farklı birşeydir, ekonomik faktörler, beklentiler, sektör, ülke, pazar, risk düzeyi hepsi rol oynar. Ucuza gidiyor diye analiz yapmadan konuşmak çok kolaycılıktır. Elbette ki krize girmeden önce satılsaydı daha iyi fiyatlara gidebilirlerdi, ancak bir de tersini düşünelim, Demirbank satılmazsa ne olacaktır, onca insanın işsiz kalması, bankanın tasfiyesi gündeme gelemeyecek midir ? İÇ BORÇTA DURUM TESBİTİ YAPILDI İç borç stoku sorunu çok ciddidir, ancak durum tespiti iyi yapılmıştır. Şu anki borçlanma faizi yüksektir, reel faiz ise belli değildir, insanlar enflasyonun kontrolden çıkmayacağını görürlerse, TLna tekrar güvenebilirler, enflasyona güvenebilirler ve üzerine risk primini, ya da reel faizi koyup Hazineye borç verebilirler, bir konsolidasyon ya da moratoryum (telaffuzunu bırak yazması bile hoş değil) riskini görmediğini geçen hafta döviz ihalesine gelen taleple göstermişlerdir. Dalgalı kurun aşağı da dalgalanabildiğini, ve uzun vadede enflasyon civarında bir trende oturduğunu gördükten sonra, önümüze şöyle bir tablo çıkacaktır. İç borç stoku, ve reel faizin bu borcu artmadan döndürülebilmesi, ve mümkünse azaltılabilmesi için ödenecek maksimum reel faizin ne olduğu. Onu da ekonomist dostlarımız simülasyonlarıyla bize hesaplayacaklardır. Bu faizin altında borçlanmaya ve vadeyi uzatmaya başladığımız zaman yaınlar daha güzel olacaktır. OLUMSUZ OLMAK KOLAYDIR Olumsuz olmak kolaydır, olumsuz senaryoya insanları inandırmak da kolaydır, özellikle böylesi zamanlarda, ancak önemli olan yapılan doğru işleri görmek, takdir etmek, ve daha iyisinin yapılması için ne gerekiyor, onu ortaya koymaktır. Dövizde yaşanan son durum elbetteki halkın aklına dövizi sokmuştur, zaten aksini kimse de söylemiyor, ama halkımızın kafası hiç dövizden kurtulmamıştır ki, kurun en düşük artışlı olduğu dönemde bile insanlar döviz mevduatlarını bozmamışlardır. Hazinenin döviz borçlanmasının istenilen bir durum olmadığı aşikardır, ama borçlanmamasının daha istenilmeyen bir durum olduğu da ortadadır. PİYASALARIN MORALE İHTİYACI VARDIR Net uluslararası rezerv kriteri hatalıdır, peki yerine ne konmalıdır. Yanlışı eleştirmek kolaydır, piyasaların morale ve toparlanmaya ihtiyacı vardır, ancak hatalıyı eleştirirken yerine öneri getirmek lazımdır. Bankacılık sektörünün büyük bölümünün Hazinenin ve Merkez Bankasının politikalarının uygulanması konusunda ikna olması bu yönde ilk adımdır, sektörden ve piyasalardan gelen önerilerden de ekonomi yönetiminin esneklik gösterebilmesi ikinci adımdır. Türkiye bu krizleri aşacaktır, ancak öncelikle soğukkanlı olmak gerekmektedir. Olduğumuzdan iyi durumda olduğumuzu düşünmek zaman zaman hepimize iyi gelecek, karamsarlık ise üstümüze bir kabus gibi çökecektir. Ne olur biraz bu havayı dağıtalım. Bu yazının başlıktaki IMF oyunu ile ne alakası vardır, hiç yoktur (!), öylesine atılmıştır. Aslında öylesine de atılmamıştır, dikkat çekmek için atılmıştır. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||