Güncelleme: 00:56 TS 29 Tem., 2001
|
|
İstanbul NTV-MSNBC |
Fischer-Derviş basın toplantısının tam metni
|
|
IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fischer ile Devlet Bakanı Kemal Dervişin ortak basın toplantısının tam metni
|
|
Kemal Derviş: Fischer, Ankarada Sayın Başbakanımızı, Başbakan Yardımcılarımızla görüştü, program konusunda, hükümetin hemfikir olduğunu, birlikte eşgüdüm içinde çalıştığını bizzat gördü. Rakamlar üzerinde de epey durduk tabi. İki gün önce açıkladığımız önlemleri de anlattık. Ve bu konuda da programın daha da güçlü bir şekilde devam edebileceğini birlikte tartıştık. Biliyorsunuz dünyadaki konjonktürde şu anda bazı zorluklarla karşı karşıya bırakıyor bir çok ülkeyi. Bu konuları da görüştük. Dünyadaki dış ticaret hacminin geçen yıl kadar hızlı büyümediğini görüyoruz. Geçen yıl yüzde 13 idi. Bu yıl 3.5 bir hızla ancak gelişecek dünyadaki dış ticaret hacmi, dolayısıyla talep. Buna rağmen Türkiyedeki cari işlemlerin iyiye doğru gittiğini görüyoruz. Mayıs, ihracat rakamları son derece sevindirici ve ithalattaki azalma tabi ekonomide bir yansıtıyor. O bakımdan buna pek sevinemiyoruz. Ama ithalattaki ve ihracattaki gelişmelerle, turizmin de yardımıyla programda öngörülenden farklı olarak cari işlemlerin bu yıl artı vereceğini görüyoruz. Hatta bu artının aşağı yukarı 5 milyar dolar civarında olduğunu öngörüyoruz. Ve programdaki yeni rakamlara da bunu koyuyoruz. Bu özellikle döviz dengesi açısından çok sevindirici bir gelişme. Şu anda Türkiye, harcadığı dövizden önemli bir miktar fazlasını gelir olarak elde ediyor. Bunun da döviz piyasalarına yansıması gerekiyor. Ben çok fazla uzatmadan, şimdi sözü Sayın Stanley Fischera vereceğim. Size, bu iki gün içindeki izlenimlerini anlatacak. Ondan sonra Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de, para politikasıyla ilgili son gelişmeleri size anlatacak. Ben de sonunda tekrar birkaç kelime söyleyeceğim.
Stanley Fischer: Sayın Basın mensupları sizi beklettiğimiz için özür diliyoruz. Bir fotokopi arızası sebebiyle beklettik. Şu anda en son yaptığımız Türkiyenin ekonomi programına ilişkin son gözden geçirme kapsamında müzakerelerimizi, görüşmelerimizi tamamlamış bulunuyoruz. Bu gözden geçirmeye ilişkin olarak 3 Ağustos tarihinde Uluslararası Para Fonunun İcra Direktörleri Kurulu biraraya gelerek yaklaşık 1.5 milyar dolar tutarındaki bir kredi diliminin, bu gözden geçirmenin tamamlanması arkasından Türkiyeye sağlanmasını tartışacağız.
Eklemek isterim ki, şu andaki açıklamalarımızın yazılı bir versiyonu İngilizce olarak, toplantının sonunda dağıtılacaktır.
Türkiyenin uygulamakta olduğu ekonomik programın en önemli hedefleri sürdürülebilir ekonomik büyüme ve Türk halkı için yükseltilmiş yaşam standardı sağlanması yönündedir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla programın en temel hedefleri şöyledir: Öncelikle enflasyonda uzun süreli bir düşüş sağlanması. Hükümetin mali pozisyonunun sürdürülebilirliğinin sağlanması. Ve önemli ve iddialı yapısal reformların gerçekleştirilmesi. Bunlar iki dönemde ve belki de daha genel anlamda söyleyebiliriz ki, programın amaçladığı ekonominin daha modern hale gelmesi. Ekonomi üzerindeki siyasi baskıların azaltılması. Ve Türkiyenin Avrupaya entegrasyonunda önünde bulunan zorlukları aşmak üzere hazır kılınmasıdır.
Dolayısıyla rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu amaçların yerine getirilmesi sadece ekonomik anlamda önemli olmakla kalmayıp, aynı zamanda Türkiyenin içinde bulunduğu coğrafi statü gereği Türkiyenin geleceği için kritik öneme haizdir. Türkiye, bu uygulamakta olduğu iddialı ekonomik program kapsamında çok etkileyici başarılar kaydetmiştir. Bunları sıralamak gerekirse, öncelikle bankacılık sektöründe ve diğer sektörlerde girişilen yapısal reformlar, mevcut, zor ekonomik koşullara rağmen devam eden mali uyum, ayrıca meclisin gündemindeki yoğun yasal programın gerçekleştirilmesi ve gönüllü olarak yapılan iç borç takasının başarıyla sonuçlandırılmasıdır. Ve baktığımızda bugüne kadar kaydedilen bu başarılar kimin eseridir. Sanıyorum, tüm Türkiyenin bu başarıda önemli rolü vardır. Hükümet çok zor bir programı uygulamıştır. Ve meclis, bahar oturumunda olağandışı yoğunluktaki yasal gündemini başarıyla tamamlamıştır ve hayata geçirmiştir.
Ve önemle gerçekten önemle üzerinde durduğumuz bir konu da Türk halkının mevcut, zor ekonomik koşullara rağmen bu programı desteklemeye devam etmesidir. İşte bu başarınıza baktığımızda uluslararası çevrelerin özellikle Uluslararası Para Fonunun ve Dünya Bankasının aracılığıyla sağlanan çok önemli ve olağandışı yüksek seviyelerdeki mali desteği Türkiyeye son 1.5 yıl içinde neden sağladığını da gayet iyi açıklamaktadır.
Benim Türkiyeye ziyaretim oldukça kısa oldu fakat uluslararası piyasaların uluslararası desteğin Türkiyeye verilmesinin haklılığına tekrar beni inandırdı. Bu programın desteğe layık olduğunu bir kere daha görmüş oldum. Bunu söylememin iki sebebi var. Öncelikle programın arkasında çok kuvvetli bir politik destek bulunmaktadır. İkinci olarak da programın kendisi güçlü bir programdır. Dün Ankarada Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcıları ile görüşme fırsatına kavuştum. Bu görüşmelerde beni en çok etkileyen husus, görüşmelerin tek tek yapılmış olmasına rağmen liderlerin programı ortak bir ifadeyle Türkiyenin ekonomik programı olarak tanımlamaları oldu. Nitekim, sayın liderlerden biri IMF olmasa da, IMF desteği olmaksızın da bu programın uygulanmasının Türkiye için gerekli olduğunu söylediğinde liderlerimizin görüşleri benim için özetlenmiş oldu. Her ne kadar Türkiyede yeterli bir siyasi birlik olmadığına ilişkin bazı eleştiriler olmuş olsa da gerçek şudur ki, gerek hükümet gerekse meclis, takip ettikleri tüm hususları yerine getirdiler. Ancak ne yazık ki bunun takdirini yeterince göremediler. Bu gözden geçirmeye ilişkin olarak bir iki hususa değinmek gerekirse, yaptığımız görüşmeler sonucunda, şu ana kadar bu yıl içinde gördüğümüz ekonomik gelişmeleri dikkate alan bir takım değişiklikler üzerinde durduk ve mutabık kaldık. Daha sonra dağıtılacak yazılı metinde de göreceğiniz üzere en önemli değişiklikler büyüme beklentisinde ve enflasyon beklentisinde. Bugüne kadar olan gerçekleşmeler ışığında yapılan değişiklikler olmuştur. Daha önce de söylediğim gibi bu değişiklikler bugüne kadar gerçekleşen makro ekonomik gelişmelere dikkate alarak, ancak bundan sonra yılın kalan kısmı için beklentileri fazla değiştirmeyerek yapılan revizyonlardır.
Eklemek gerekirse, ayrıca, dış cari hesabın da yaklaşık 5 milyar dolar fazla vermesini bekliyoruz. Bunda en önemli etki TLsının değer kaybı ve yerel talepteki daralma sebebiyle daha da güçlenen ihracattan kaynaklanmıştır. Mayısa ilişkin rakamlar oldukça cesaret vericidir. Şu anda biraz da önümüzdeki günlerde Türkiyenin ekonomik programının önündeki zorluklara değinmek istiyorum. Türkiye, geçerli bir ekonomik strateji izlemektedir ancak bunun başarısı, güvenin yeniden tesis edilmesi ve faiz oranlarının düşürülmesine bağlı bulunmaktadır. Önemli bir bütçe uyumlandırılması ve kreditörlerle beraber fondan sağlanan olağandışı miktardaki finansal desteğin katkısıyla şekillendirilen program, özellikle kamunun borç durumunun idare edilebilirliğini korunmasını hedeflemektedir.
Dün Hazine yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde alınacak bir takım tedbirler üzerinde durduk ki, bu tedbirler, bankaların, kamu bankalarının kısa vadede hazine kağıtları alması üzerine de odaklanmıştı. Bu tür tedbirlerle birlikte, gerekli borç çevrimini ve sürdürülebilir borç durumunun devamının sağlanacağını düşünüyoruz. Bu haftanın başında duyurusu yapılmış olan tedbirler oldukça önemli tedbirlerdir. Ayrıca, çok önemli bir diğer konuya daha değinmek istiyorum. O da Hazine, önümüzdeki dönemde kullandığı fiyatlar araçlarını piyasa koşullarına uyarlayacak ve bundaki temel amacı da faiz maliyetinin düşürülmesi olacaktır. Dolayısıyla burada vurgulamak gerekirse, birinci olarak şu ana kadar önümüzdeki dönemde borcun çevrilebilmesi için gerekli tedbirler alınmıştır ve alınmaya devam edecektir. İkinci husus da enflasyonun düşürülmesine ilişkin olarak önemli sinyaller bulunmaktadır. Nitekim çoğu insanın da beklediği gibi, Temmuz ayına ilişkin enflasyon düşük çıkarsa faiz oranları düşmeye başlayabilir. Nitekim bu da Merkez Bankasının enflasyon hedefine yaklaşımına da uygun olacaktır. Hali hazırda Merkez Bankası, gayriresmi olarak enflasyon hedeflemesi temelini uyumlu bir şekilde faiz oranlarını belirlemektedir. Ve en kısa sürede gerekli kurumsal düzenlemeleri yaparak, yıl sonuna kadar resmi anlamda enflasyon hedeflemesi yaklaşımını benimsemesini sağlayacak çalışmaları tamamlamayı ummaktadır.
Değinmek istediğim üçüncü husus da dalgalı döviz kuru rejiminin ekonominin şu andaki koşulları içinde gerekli olduğudur. Bir şanssızlık veya şans eseri TLsının dalgalanmaya bırakılmasından başka uygulanabilir bir alternatif bulunmamaktadır. Bu konu yetkililerce takdir edilmiş ve kabul edilmiştir. Türkiye, şu anda Şubatta başladığı yeni dalgalı döviz kuru rejimine geçiş sürecini yaşamaktadır. Dolayısıyla piyasa sakinleşip, istikrara kavuştuktan sonra ve kendisini, bu piyasa ortamının getirdiği risklerden koruyacak enstrümanları oluşturmayı başardıktan sonra şu andaki mevcut endişeler, tedirginlikler ve belirsizlikler ortadan kalkacaktır. Bu koşullar altında müdahale yapılması zaman zaman sadece önemli piyasa dalgalanmalarıyla sınırlı kalmak üzere yapılabilir. Ancak belirli bir döviz kuru oranını hedefleyerek değil.
Nitekim Türk yetkililerle son 10 gündür, bugün de dahil olmak ü zere yapılan görüşmelerde niyet mektubunda bu tür müdahalelerin önemli dalgalanmaların yumuşatılması maksadıyla yapılacağı yönünde ifadelerde bulunmaktadır. Ayrıca doğrudan enflasyon hedeflemesi yaklaşımının resmi olarak benimsenmesi para politikasına iyi tanımlanmış normal bir çıpa sağlayacak olup, aynı zamanda finans piyasalarını ve döviz kuru istikrarını sağlama konusunda yardımcı olacaktır.
Olağan olarak yapılan döviz ihaleleriyle Merkez Bankasının piyasalarda dalgalanmaları yumuşatma amacıyla yaptığı müdahaleler arasındaki farka ilişkin olarak bazı yanlış anlamalar olabilir.
Uygulamakta olduğu ekonomik program altında Türk hazinesi Merkez Bankasından Dünya Bankası ve IMF tarafından sağlanan destek kapsamında döviz borçlanmaktadır. Bunun bütçeye finansmanının bir kısmı için yapmaktadır. Hazineye ihtiyaç duyduğu TLsını temin etmek maksadıyla Merkez Bankasından sağladığı dövizi piyasalarda satmak gerekmektedir. Bu satışlar olağan olarak daha önceden yapılan duyurularla gerçekleştirilen ihalelerde yapılan satışlardır. Buna ek olarak, fakat bundan ayrı olarak Merkez Bankası ayrıca zaman zaman döviz piyasalarına önemli dalgalanmaları istikrara kavuşturmak amacıyla müdahale edebilir. Ancak yapılan ihaleler aslında Hazinenin finansman programının bir parçası ve buna döviz piyasalarının müdahale şeklinde yapılması hedeflenmemektedir.
PROGRAM TUTARLI
Size son bir hususta açıklamada bulunmak istiyorum. Türkiyenin çok iyi tanımlanmış, kendi içinde tutarlı bir ekonomik programı vardır. Ve bu programı büyük titizlikle ve başarıyla uygulamaktadır. Ancak bu ekonomik stratejinin hem yatırımcılara hem de diğer gözlemcilere çok etkin bir şekilde anlatılması gerekmektedir. Sosyal diyalog, ki hükümetin buna çok önem verdiğini biliyorum. Sosyal diyaloğun geliştirilmesi için artan çabalar, devam eden çabalar ve toplumun en zayıf bölümlerinin korunması için gerekli çalışmaların sürdürülmesi de program için gereken desteği sağlamaya devam edecektir. Gerek dün ülkenin siyasi liderleriyle yaptığım görüşmelerde gerekse bugün özel sektör temsilcileriyle yaptığım görüşmelerde, Türkiyenin uygulamakta olduğu bu iddialara programa verilen destek cesaretlendiricidir. Kendilerine teşekkür ediyorum. Özellikle de tatil veya diğer programlarını yarıda bırakarak IMF temsilcileriyle görüşmeye gelen özel sektör temsilcilerine ayrıca teşekkür ediyorum. Kendileriyle görüşmek suretiyle Türkiye ekonomisinin mevcut zorluklarını, sorunlarını ve bunların nasıl çözülebileceğini, kendileriyle değerlendirme fırsatımız oldu. Ayrıca Türk yetkililerine de sadece beni ve çalışma arkadaşlarımı ağırlarken gösterdikleri için evsahipliği için ve aynı zamanda Türkiyenin programının uygulanmasında gösterdikleri özverili çalışmaları için de teşekkür ediyorum. Aynı zamanda gerçekten övgüyle bahsetmek istiyorum. Gerek bu platformda benim yanımda olan Türk ekonomi yetkilileri, gerekse de bu programda kendileriyle beraber çalışan IMF uzmanlarının profesyonel yaklaşımı ve çalışkanlıkları için teşekkür ediyorum, kendilerine. Belki de bildiğiniz gibi birkaç hafta içinde IMFden ayrılıyorum ve dolayısıyla bu benim, Türkiyeye IMFin birinci başkan yardımcısı sıfatıyla yaptığım son seyahatim olacak. Türkiyede ve Türk yetkilileriyle çalışmak benim için hem büyük bir zevk, hem aşılacak önemli bir aşama. Hem de büyük bir onur olmuştur. Emin olabilirsiniz ki, IMF, Türkiyenin güçlü ekonomi programını desteklemeye devam edecektir. Kendi adıma söyleyecek olursam da, yakın zamanda tekrar buraya geri dönerek, hem ekonomik gelişmeleri değerlendirmek, hem buradaki arkadaşlarımla hasret gidermek, hem de turizm amaçlı seyahatte bulunmak üzere tekrar dönmek istiyorum, yakın zamanda. Teşekkürler ve iyi şanslar...
Süreyya Serdengeçti: Benim bu aşamada söyleyebileceğim fazla bir şey yok, çünkü bir çok şeyi zaten hem daha evvel söyledik, hem de Sayın Fischer, biraz evvel tekrar etti. Merkez Bankasının her zaman söylediği gibi içinde bulunduğumuz dönemde iki tane mühim koşul var. Bunlardan biri kur rejimi, diğeri de Merkez Bankası yasasının yeni hali. Bunlardan kur rejimini, tekrar altını çizerek söylemek gerekiyor, dalgalı kur rejimi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Ve yine daha evvel de bir çok defalar, hem bankalarla, hem basınla olan toplantılarımızda belirtildiği gibi ve kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi, bu rejim altında da kurun piyasalarda belirlenmesi söz konusu. Ama tabi ki, Merkez Bankasının da zaman zaman değişik amaçlarla müdahalesi de gene söz konusu oluyor. Ve olmaya da devam edecek. Bu müdahaleler, ya Hazine operasyonlarıyla ilgili olacak veya kurda görülen aşırılığa yönelik olabilecek. İkincisi, bu da çok önemli. Ve giderek bundan daha fazla bahsedeceğimiz anlaşılıyor. Yasamızın yeni hali gereği Merkez Bankası olarak sadece fiyat istikrarı hedefimiz var. Böyle olunca Merkez Bankasının aksiyonlarını ve buna ilişkin açıklamalarını da mutlaka bu çerçevede anlamak gerekiyor. Bundan sonra da böyle olacak. Biz bu konuya tabi, kamuoyunun giderek daha fazla dikkatini çekmeye devam edeceğiz. Üçüncü değinmek istediğim husus, para politikasının ne yönde gerektiği şeklinde. Burada da yine, daha evvel mayıs ayın başında açıklandığı para politikamız neticede enflasyon hedeflemesi rejimi olarak adlandırdığımız para politikasına doğru yöneliyor. Bu esasen dalgalı kur rejimine geçtiğimiz 22 Şubat tarihindeki duyurumuzda da hatırlanacağı gibi, yeralmıştı. İçinde bulunduğumuz dönemde. Ki, bu bir geçiş dönemidir. Merkez Bankası, gene bilançosundaki bazı kalemleri, gösterge niteliğinde değer veya performans kriteri olarak takip etmeye devam ediyor. Bunlarla ilişkin rakamsal bilgileri daha sonra alacaksınız. Yine bu dönemde kriz sonrasında çok yukarı gitmiş olan enflasyonu kontrol altına almaya çalışıyor. Ve yine her fırsatta söylediği gibi bu dönemde Merkez Bankasının kendisinin dışındaki yapısal reformların da aksamadan sürdürülmesine çok önem veriyor. Bu geçiş dönemi politikasının başarılı olması için.
Daha sonra enflasyon hedeflemesi rejimine geçeceğiz. Bildiğiniz gibi bunun ön koşullarından biri olan yasal değişiklikler gerçekleştirilmiş durumda. Merkez Bankası bu dönemde iletişim stratejisini geliştirmeye, enformasyon bazını genişletmeye ve enflasyon öngörü modellerini geliştirmeye yoğun bir şekilde çaba harcıyor. Ve çok kısa bir zamanda bunları yapabileceğini düşünüyoruz. Bunun haricinde bankacılık sistemindeki reformların süratle devamı, kamu maliyesindeki düzelmenin devamıyla beraber ve ekonomideki etkileşim mekanizmalarının değişimiyle beraber dördüncü çeyrekte bu rejime doğru adım atma imkanımızın olduğunu düşünüyoruz. Benim bugün size söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ederim.
Kemal Derviş: Şubattan bu yana gerçekten ekonomide bir öngörülebilirlik sorunu yaşanıyor. Bu hem döviz piyasalarına hem faizde hem de enflasyonla ilgili bir sorun teşkil ediyor. Fakat bunu yavaş yavaş geride bıraktığımıza inanıyorum. Hiç kuşkusuz reel sektördeki üretici, yatırımcı, ihracatçı, ithalatçı önünü biraz daha net olarak görmek istiyor. Fakat bu bunalımı anlatırken, zor aylar yaşandı ve bunun başka çok fazla da çaresi yoktu. Fakat biraz önce vurguladığım gibi döviz gider-gelir dengesinde olumlu gelişme sonucunda, enflasyondaki düşüş sonucunda yavaş yavaş daha öngörülebilir bir makro ekonomik çerçeveye doğru gidiyoruz. Burada hem Fischerın, hem de Serdengeçtinin vurguladığı gibi, enflasyon hedeflemesine geçmemiz önemli bir olgu olarak kabul etmek gerekiyor. Şu anda enflasyonun çok ayrıntılı çok kesin olarak tahmin etmemiz güç. Ama giderek bu yolda çalışmalar devam edecek. Ve piyasaya, Türk ekonomisine, üreticiye yatırımcıya enflasyon konusunda daha sağlam güvence vermek mümkün olacak. Merkez Bankasında Sayın Başkanın dediği gibi temel amacı da zaten bu. Yeni yasa gereği de. Enflasyondaki hedefler daha belirgin hale gelince, döviz dengelerinde, özellikle cari işlemler dengesinde, fazla rakamları gördüğümüzde hem kur gelişmelerinde hem fiyat gelişmelerinde geçmiş aylarda gördüğümüz aşırı hareketleri artık görmeyeceğiz. Bazı dalgalanmalar olacak. Ve bazı rakamları çok ayrıntılı olarak öngörmekte belki güçlük çekeceğiz. Ama temelde Türkiyenin makro ekonomik gidişatını daha az hata payıyla, hem biz hükümet, devlet olarak, hem de piyasada üreten, ticaret yapan özel sektör ve vatandaş buna kavuşacak. Bunun çalışmalarını sürdürüyoruz ve önümüzdeki aylarda bu yönde ilerleme kaydedeceğimize inanıyorum. Kur rejimine gelince. Ben de aynı şeyleri tekrarlayacağım. Serbest kur rejiminden dönmemiz söz konusu değil. Sayın Başbakanımız da zaten aynı yönde açıklamayı yaptı. Aslında serbest demek bence dalgalı demekten daha iyi. Serbest olması illa da dalgalı olacağı anlamına gelmemilidir. Bir çok ülkede serbest piyasalarda oluşan kur rejimi uygulanır, ve bu kur rejimi aslında çok ciddi bir istikrar içinde olur. İlla dalgalı kur=istikrarsızlık anlamına gelmez. Şubat ayında yaşanan depremden ve yeni program hazırlanıncaya ve uygulanıncaya kadar tabi ki çok belirsiz bir dönemden geçti Türkiye.. Dolayısıyla serbest kur rejimiyle belirsizlik bir bakıma vatandaş tarafından eş anlamlı olarak algılandı. Bunu önlemeye çalışmamız lazım. Bunu önlemenin hem her boyutta güveni tesis etmek, yani sadece ekonomik değil, politik, sosyal boyutlarıyla güveni tesis etmek. Ama ondan sonra ekonomi alanında da mali politikasıyla, para politikasıyla ve enflasyon hedeflemesiyle bu istikrarı sağlamaktır. Burada son iki gün içinde tartışmalarımız sonucunda da Merkez Bankası olsun hükümet olsun, bize destek veren uluslararası kuruluşlar olsun, Merkez Bankasının zaman zaman aşırı dalgalanmaları önleyecek biçimde döviz piyasalarında aktif olmasını öngörüyor. Bu konuda bizi sınırlayan, tamamen bu konuda aktif olmaktan alıkoyan bir tutumu yok uluslararası kuruluşların. Ama bütçe yardımı olarak verdikleri kaynağı da bu şekilde değil, ihale yoluyla, hazinenin kullanabileceği şekliyle, öngörülebilir bir şekilde harcanması konusunda da fikir birliği içindeyiz. Yani, döviz kuruna zaman zaman aşırı volativiteyi önleyecek müdalelerle, bize uluslararası kuruluşlardan bütçe finansmanı olarak aktarılan kaynakların kullanımı arasında bir fark var. Ve piyasaların da bu farkı görmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, uluslararası kuruluşlar Türkiyeye sayın Fischerın da ifade ettiği gibi olağanüstü sayılacak bir kaynak aktarıyorlar, bu yıl. Programı destekliyorlar. Hiçbir ülke bu miktar dış kaynağı milli gelire oranla olarak hesapladığımız zaman almamıştır IMF tarihinde. Tabi ki bu destekleri için kendilerine teşekkür ediyoruz.
Makro ekonomide olumlu gelişmeler var. Fakat hiçbir şekilde bunalımdan çıktık, herşey yolundadır da diyemeyiz. Reel sektörde çok çok ciddi zorluklar yaşanıyor. Finans sektöründe baharda yaşadığımız bunalım tüm gücüyle mayıs, haziran, temmuz aylarında reel sektöre yansıyor ve istihdam, büyüme açısından çok ciddi sorunlar yaratıyor. Bu konuda en etkili bu sorunları ortadan kaldıracak, en kesin gelişme tabi ki, makro ekonomide düzelmedir. Faiz oranlarındaki bir düşmedir. Çünkü bu kadar yüksek bir faiz oranıyla yatırım yapmak ve ileriye doğru istihdam yaratmak çok zordur. Dolayısıyla makro ekonomik istikrar programının mutlaka reel sektör üzerinde olumlu etkilerini beklemek zorundayız. Ve makro ekonomik program başarıya ulaşmadan da reel sektöre olağanüstü bir şekilde destek vermek çok zordur. Kaynağı da zaten yoktur.
Ancak buna rağmen özel olarak da reel sektörün sorunlarına eğilmemiz gerekiyor. Geçen Perşembe bu yönde bazı önlemleri açıkladık Ankarada. Tekrarlıyorum. Özellikle finans sektörüyle, reel sektörün arasındaki ilişkide esasen temel yapısı sağlam olan, ileride karlı olabilecek, rekabet edebilecek kuruluşlara bir yeniden yapılandırma fonu çerçevesinde destek vermemiz gündemdedir. Bu konuda gelecek hafta Dünya Bankasından da bir misyon Türkiyeye gelmektedir. Ve bu konuda somut adımlar atacağız. Ancak bu somut adımlar, hiçbir şekilde tabi bütçe ve kamu dengesini bozacağımız anlamına gelmemelidir. Ancak mevcut bir kaynağı aktarabiliriz. Mevcut kaynak sınırları içinde hareket edebiliriz. Diğer bir husus, özel sektörle olan bugünkü toplantılar. Özel sektör liderlerine çok teşekkür ediyorum. Bence çok iyi bilgi verdiler sayın Fischera... Ve kendisi de sanıyorum Türkiyedeki durumu direkt onlardan dinlemeyi çok yararlı buldu. Ve bizim de müzakerelerimize bu toplantıların olumlu etkileri oldu.
Ve onlar devam edecek. Ulusalarası kuruluşlar, hükümet, merkez bankası, özel sektör, sivil toplum örgütleri, sendikalar, hepimiz aslında bu programın başarıya ulaşmasını istiyoruz. Bazı konularda fikir ayrılıkları olacak. Bunlar da tartışılacak, bu çok doğaldır. Ancak, hepimiz Türkiyeyi bir an önce düze çıkarmak için uğraşıyoruz. Ve birbirimize yardım edip, birbirimize güvenirsek, aslında en önemli engeli de aşmış olacağız. Bugün Şubattan bu yana, Türkiyede yaşanan en büyük sorun güven sorunudur. Bir bakıma bu doğaldır. Şubattaki kriz sürpriz olmuştur, kimse bunu beklemiyordu. Ve dolayısıyla bunun etkisinde insanların tereddütlü olması ve güvenin yeniden tesis olmasında bazı güçlükler çekmesi Türkiyenin bir bakıma doğaldır. Diğer ülkelerde de öyle olmuştur. Ve bu süreç genelde altı ile dokuz ay arasında devam eder. Ama başarılı bir program uygulanırsa da, altı-dokuz aylık bir süreçten sonra büyümenin yeniden başlayacağını göreceğiz. Ama sımsıkı buna sarılmamız gerekiyor. Henüz zorlukları aşmış değiliz. Özellikle reel sektörde istihdamla ilgili sorunlar gerçekten ciddi boyutlara ulaştı. Ve hükümet olarak, ekonomi yönetimi olarak bunun bir an önce düzelmesi için elden gelen herşeyi yapmamız gerekiyor. İki gün önce Ankarada teknik düzeyde bazı önlemleri açıkladık. Bunları tekrarlamak istiyorum. Ama özellikle borç piyasası ve kamu finansmanı açısından bunların olumlu etkilerini bekliyoruz. Sayın Fischera da anlattık, kendileri de bu önlemlerin gerçekten yararlı olacağını ve hazine finansmanı açısından bizi daha güçlü hale getireceğine inanıyor ve zaten kendisi de bu düşünceleri sizinle paylaştı. |
|