|
|
Herhangi bir G7 ülkesinin vatandaşına tasarruflarını döviz cinsinden değerlendirmesi konusunda soru sorsanız ve Türkiyedeki eğilimi anlatsanız, Jüpitere seyahat gibi dinleyecektir. Alman Markının dolar karşısında 1.4 Mark seviyelerinden, 2,3 Mark seviyelerine gerilediği son 3 yıllık dönemde, hiç Alman vatandaşlarının bankaların önünde, döviz büfelerinde dolar alabilmek için kuyruğa girdiklerini gördünüz mü? Her hangi bir Euro sürecine dahil ülkenin dünyaca tanınmış bir şirket yöneticisinin veya şirket patronunun basına Yüzde 40 fakirleştik diye bir açıklama yaptığını duydunuz mu? |
||||
Daimler Chyrsler Başkanı Jürgen Schrempp | Türkiyede dövize olan bu hastalıklı ilginin kökeni belirli bir beyaz yakalılar grubuna dayanıyor. Ağırlıklı olarak Türkiye standartlarının üzerinde maaş ve ücretlerin söz konusu olduğu sektörlerde yoğunlaşmış bu beyaz yakalılar grubu, son 12 yıla damgasını vurmuş olan kur politikasının etkisi ile, Amerikalı ve Alman meslektaşları kadar iyi gelir elde edip, kur politikası sayesinde bedeli sonradan ödenecek bir sahte zenginlik yaşadılar. KARŞILAŞTIRMA TERS TEPTİ Zaman içerisinde, bu çarpık karşılaştırma toplumun daha geniş kesimine yayılan bir bakış açısı oldu. Yani, İstanbulda yaşayan, ama kendisini New York, Berlin, Londra veya Pariste yaşıyormuş gibi farzeden bir profesyonel grubu yarattık. Ve, kur politikası devam ettikçe, içeride enflasyona endeksli maaşlar ile, beyaz yakalılar kendilerini hep dolar cinsinden iyi bir yaşam standartında hissettiler. Ve, 19 Şubattaki kriz sonrasında dolar cinsinden karşılaştırma ters tepti. Geçmişte, döviz cinsinden kendisini zengin hissedenler, aynı çarpık bakış açısının bir sonucu olarak kendisini fakirleşmiş hissetti. İnsanlar, hep Türkiyede yaşadıklarını unuttular ve yaşam standardı açısından esas kriterin kur artışı değil, enflasyon olduğunu unuttular. DOLAR CİNSİNDEN HESAP YOK Oysa, Euro sürecine dahil ülkelerde, hiç bir Avrupa vatandaşı yaşam standardını dolar cinsinden hesap etmiyor. Şirketler, değerlerinin yüzde 40 ucuzlaması nedeniyle ucuza kapatılacakları endişesini dile getirmiyorlar. Sözün özü, uyguladığımız kur politikası ile yarattığımız sahte cennetin büyüsüne kapılıp, hayata bakış açımızı dolara endeksledik. Ve, 19 Şubat sonrasında, krizin ilk günlerinde Türkiyenin tanınmış işadamlarının dahi telafuz ettiği fakirleşme edebiyatı, dövize yönelik ilginin önemli etkenlerinden birisini oluşturdu. Siyasi ve ekonomik gerginlikler ise gerisini getirdi. Bu satırları yazdığımız dakikalarda dolar 1.5 milyon lirayı aştı. Türkiye geleceğe dönük güvensizliğe dayalı bir paranoyanın içerisine düşmüş durumda. Dövizdeki tırmanışta, hem Merkez Bankasının ve Hükümetin piyasalardaki gelişmelere yönelik tavrı, daha doğru bir deyişle tavırsızlığı, hem de halkın tepkisi ve psikolojisi birlikte rol oynuyor. Döviz kurlarındaki tırmanışta geçmişteki ekonomik gelişmelerin değil, geleceğe yönelik beklentilerin etkisi yüksek. Halk, döviz kurlarının yükselmeye devam edeceği beklentisini sürdürdüğü müddetçe, kurlardaki tırmanışın durması zor gözüküyor. Halkın kurdaki tırmanışın sürmesine dönük beklentisini, Koalisyonun devamına yönelik olumsuz beklentiler, Dervişin başkanlığındaki ekonomi yönetiminin gördüğü desteğe dönük olumsuz beklentiler, Hazinenin borçlanmasına yönelik olumsuz beklentiler ve bir ölçüde bu beklentilerin bir uzantısı olarak üçüncü bir kriz dalgasına yönelik beklentiler beslemekte. YABANCI BANKALARIN ETKİSİ Bu değerlendirmelerin yanısıra, kurlardaki tırmanışta bazı yabancı sermayeli bankaların etkisi olduğu yönündeki dedikodular da ağırlık kazanmış durumda. Nitekim, gerek Başbakan Ecevitin açıklamalarında, gerekse de para ve sermaye piyasası uzmanlarının değerlendirmelerinde yabancı sermayeli bankaların kurdaki tırmanışta önemli katkıları olduğu yönünde değerlendirmeler zaman zaman üstü kapalı, zaman zaman ise daha açık bir dil ile gündeme getirildi. Bu noktada, bu yabancı bankaların Batılı ülkelerdeki ana merkezlerinin IMF tarafından uyarılması yönünde bir takım önlemlerin bile konuşulduğu görülüyor. Ekonomi yönetiminin bu konudaki talebini bir iki gün içerisinde IMF tarafına aktaracağından bahsediliyor. Böyle bir adımın çözüm olup olmayacağını göreceğiz. Ancak, BDDK bu konudaki hassasiyeti tanımlayan açıklamalarını kamuyonun bilgisine sundu. KUR TIKIR TIKIR İŞLİYOR Dalgalı kur ile ilgili ekonomistlerin köşelerinde getirdikleri eleştiriler, Türkiye için en uygun kur politikasının dalgalı kur olduğu yönündeki değerlendirmemi değiştiremedi. Çünkü, dalgalı kur iki bakanın istifasını gündeme getirdi. Oysa, Dalgalı Kuru eleştiren ve önceki kurun uygulanmasında da görev almış olan ekonomistler, şu felsefi noktayı gözden kaçırıyorlar ki, siyaset yapanlar önceki kur politikasında Merkez Bankası sayesinde yaptıkları hataların hiç bir şekilde bedelini ödememekteydiler. Oysa, dalgalı kur tıkır tıkır çalışıyor. Ve, Merkez Bankası siyasetçi adına hataları örtemiyor. İşin teknik boyutundan çok, felfesi boyutuna da bakmakta yarar var. Bakalım, istifa sırası kimde? | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||