|
|
Sadece finans sektörüne değil, ekonomimizin genelinde yabancı sermayeyi öcü olarak gösterenlerin sayısının hiç de az olmadığını biliyorduk ama bir kamu kurumunun tepe yöneticisinin bunu açık açık söylemesi bizi endişelendirdi. Biz yazımızda, gelişmekte olan ülkeler arasında yabancı bankaların finans sektöründeki ağırlığı olarak bakıldığında Türkiyenin son sıralarda yer aldığının altını çizmeye çalışmıştık. Ekonomilerin krizden çıkmasında da, güçlü finans sektörlerinin önemine dikkat çekerek, yabancı kurumların gelmesinin sadece sermaye olarak değil, sektörün çalışma ilkelerini de değiştirmesi açısından önemli olduğunu belirtmiştik. Binayın açıklaması aslında sadece bir tehdit niteliği de taşımıyor. Zira Citibank/SSSBnin Mayıs ayı sonunda yayınladığı bir rapor, hükümetin IMFe aksini taahhüt etmesine rağmen, bankacılık sektörünün BISin yüzde 8lik sermaye yeterliliği rasyosuna ulaşmasının zor olduğunun altını çiziyor. BDDKnun tavsiyesi yönünde özel bankalar dönem karlarını sermayelerine ekleseler de, giderek çetinleşen ekonomik koşullar geri dönmeyen kredilerin artmasına ve bankaların gerek likidite gerekse de özkaynak yetersizliği problemleri yaşamalarına sebep olacak gibi gözüküyor. Devlet Bakanı Dervişin özel bankaların sendikasyon geri dönüşlerini garanti altına almak üzere New York ve Frankfurta yaptığı mini roadshowlar boşuna değil. Bu tabloya bakarak yıl sonuna kadar, hangi yolla yapılacağını pek anlamasak da, Merkez Bankasının yabancı banka ithalatına başlayabileceğini söyleyebiliriz. CITIBANK MEKSİKADA Aynı hafta içinde, Newsweek dergisinde, Fareed Zakaria imzasıyla çıkan ilginç bir haber-yorum ise, biz bunları tartışırken, dünyanın öbür ucunda neler olduğunu müjdeliyordu. Ülkemizde de banka satın almak üzere birçok görüşme yapan, ancak henüz sonuç alamayan Citibank, Meksikanın en iyi bankası olarak nitelendirilen Banacciyi, hem de 12.5 milyar dolara satın almıştı. Rakamın altını çizmek istiyoruz; TMSFna devredilen 13 bankanın toplam aktifleri ve toplam zararına yakın bir büyülükten bahsediyoruz. Türkiyedeki yabancı bankaların özkaynaklarının 25 (yazı ile de yazalım yirmibeş !) katı, aktiflerinin 1.5 katı, toplam bankacılık sektörü özkaynaklarının da yaklaşık 1.5 katı olan bir rakam bu. Rakam Meksika açısından da büyük; 2000 yılında ülkeye giren yabancı sermayeye eşit bir büyüklük. Bu önemli işlem ile birlikte, Meksikada bankacılık sektörünün tamamı yabancıların kontolüne geçmiş durumda. Bahsettiğimiz ülke, yolsuzlukların, uyuşturucu ticaretinin, gelir dağılımındaki bölgesel çarpıklıktan dolayı halk hareketlerinin olduğu, son derece dinamik bir Latin Amerika ülkesi. Bunlara rağmen, her yıl on milyar doların üzerinde gerçekleşen yabancı sermaye girişi ile, yüzde 7 civarında büyümeyi başarmış. YATIRIMIN ÖNEMİ NE? Zakarianın, Citibankın Meksikadaki bu yatırımı ile ilgili altını çizdiği nokta ise bize pek yabancı gelmedi: Banaccinin verdiği kötü kredilerin ceremesini bugüne kadar vergi verenler ödüyordu, artık bu cezayı 260 milyar dolarlık Citibankin yatırımcıları paylaşmak zorunda. Kuşkusuz ülkeye getirecekleri kurumsal yönetişim (corporate governance) ilkeleri, şeffaflık ve uluslar arası muhasebe standartlarına uygun çalışma prensipleri ile Citibankin yatırımcılarına bu cezayı ödetmeyeceğini varsaymamız yanlış olmayacaktır. Burada bizce ilginç olan bir başka nokta ise Meksikada da vergi verenler (tax payer) kavramının geçerli olmasıdır. Bizde ise bu kavramın karşılığının vergi mükellefi (yani vergi vermek zorunda olan veya kaçamayanlar ) olduğuna dikkatinizi çekmek istiyoruz. BİZE NEDEN GELMİYORLAR? Meksikanın bu çetin şartlarına rağmen 12.5 milyar dolar yatırmayı göze alan Citibank neden Türkiyeye bunun yirmide birini yatırmayı düşünmüyor sizce? Aslında konuyu Citibank özelinden çıkartıp, yabancı bankalar geneline seslenmek daha doğru olacak . Bu sorunun yabancı bankalar açısından onlarca geçerli sebebi var. Yabancı sermayenin hala öcü olarak gösterilmesi ise listenin başında yer alıyor. SORMASI BİZDEN... Her hafta soruyu değiştirerek soruyoruz. Bu hafta da Morgan Stanley Dean Witterin Türkiye ile ilgili bir raporunda yer alan ilginç saptamadan esinlenerek sorumuzu yenileyelim. Son 30 yılda, ortalaması ondört ay, azami uygulama süresi de onsekiz ay olan ekonomik istikrar programları uygulama alışkanlığında olan Türkiyenin, mevcut programının ömrünün Ekonominin tamamından sorumlu bir bakanla artacağına inanıyor musunuz ? Yanıtlarınızı bekliyoruz. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||