|
|
Türkiye Bankalar Birliği |
|||
Rapor Dünya Bankasının özelleştirme konusundaki görüşünü tekrar etmesi açısından, önyargılı olarak yorumlanabilir ancak tavsiye edilen plansız bir süreçten ziyade, güçlü sermaye tabanına sahip grupların aktif olduğu, denetim mekanizması detaylıca yapılandırılmış bir finans sektörüne ulaşmaya çalışmak. DEJA VU Raporun diğer önemli bir başlığı ise mevduat güvencesi. Rapor, gelişmekte olan ülkelerde denetim mekanizmasının kurulamaması halinde, mevduat güvencesinin, finans kurumlarını son derece tehlikeli krediler vermeye teşvik edeceğini belirtiyor (sanıyoruz örneklerini görmek için çok uzağa gitmemize gerek yok). Gene bu çerçevede, etkin denetim mekanizmasının kurulmaması halinde, özelleştirilen kamu bankalarının, eskisinden daha kötü bir mali yapı ile devletin geri dönmesinin çok olası olduğuna da dikkat çekiliyor (Merak ediyoruz acaba örnekleri hepimizin tanıdığı birisi mi yolladı ?). TÜRKİYE NEREDE ? Bu ilginç çalışmanın mercek altına aldığı ülkeler arasında şaşırtıcı da olsa Türkiye yok. Dünya Bankasının çağrılarına kulak vererek, finans sektöründeki kamu payını azaltan ve bunu uluslararası finans kurumlarının pazar payları lehine yapan ülkeler arasında, bizim dışımızda tüm gelişmekte olan ülkelerin adlarına rastlıyoruz. Bankacılık sektöründe, 1999 yılı rakamları ile yabancı sermayeli bankaların pazar payları Macaristan, Şili ve Polonyada yüzde 50, Çek Cumhuriyeti, Arjantin ve Venezuellada yüzde 40, Peruda ise yüzde 20nin üzerinde; Latin Amerikanın ortak kaderleri paylaştığımız ülkeleri Meksika, Kolombiya ve Brezilyada ise yüzde 10un üzerinde. Yüzde 5 ile yüzde 10 arasında olan Asya kaplanları Tayland ve Güney Korede ise 1994-1999 yılları arasındaki artış neredeyse on katın üzerinde. Karşılaştırma sağlaması açısından Türk Bankacılık Sistemindeki yabancı bankaların pazar paylarını Eylül 2000 itibarı ile sergileyen bir tabloyu da sizlerle paylaşmak istiyoruz. |
||||
| Yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi toplam aktifler, mevduat ve krediler bazında yapılan değerlendirmede Türk bankacılık sisteminde yabancıların payının azami yüzde 5 seviyelerinde olduğu görülmektedir. Ancak diğer önemli bir kriter olan karlılığa göre yapılan bir değerlendirmede, aynı tarih itibarı ile, yabancı sermayeli bankaların ($ 164 milyon), sektörün yaklaşık yüzde 35ine sahip olan kamu bankalarının iki katından daha fazla kar ettiği gözükmektedir ($ 73 milyon). Kuşkusuz kamu bankalarının kar ettiğini gösteren bu rakamların, gerçek durumu ne kadar gösterdiğini ise ayrı bir yazı konusu olarak kenara bırakıyoruz. Yabancı sermayeli 22 bankanın şube sayısı toplamının ise, toplam şube sayısının yüzde 2sinden daha az olduğunu belirtelim. En büyük sürprizimizi en sona bıraktık; yabancı sermayeli bankaların rakamlarının içinde Doğuş Grubunun kontrolünde olan Osmanlı Bankası da dahildir ! NİYE BİZİ SEVMİYORLAR ? Çevremize baktığımızda ise yukarıdaki rakamları doğrular bir şekilde Polonyanın, Romanyanın, Bulgaristanın hatta Hırvatistan ve Mısırın uluslararası finans kurumlarının yatırım için ilgi duyduğu pazarlar arasında Türkiyenin birkaç basamak üstünde bulunduğunu üzülerek gözlemliyoruz. Neden mi ? Son iki yılda bankalar kanununu dört defa değiştirmemizden değil herhalde. Onsekiz kere IMFe söz verip, yan çizmemizin de bir rolü olmasa gerek. 1994de tasarrufçunun her kuruşunu tazmin edip, yabancı bankaları acılarıyla başbaşa bırakmamız da etkili olmamıştır. Ya da Dünya Bankasından Ekonomi Bakanı ithal edip, örneğin özelleştirmeyi ona bağlamamamızın da konuyla hiç mi hiç ilgisi yok (o sadece bizi meraklandırmak için-MY). Öyleyse niye sevmiyorlar bizi ? Cevaplarınızı bekliyoruz. | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||