Home page

Haber Menüsü


 
Taraftarlıkla futbolculuğun sınırında
 
Pascal Nouma... Hayli tartışmalı bir isim. Biz Türklerin tartışmalı isimler etrafında hızla ayrıştığımız, dahası cepheleştiğimiz düşünülecek olursa, Nouma ismi herkes için iyi bir ‘taraf olma’ malzemesi sunuyor:
 
Adnan Bostancıoğlu
NTV-MSNBC
 
22 Mayıs—  “İyi futbolcu” - “Evet ama kötü bir profesyonel” - “Yoo, sadece fazla hırslı” - “Bundan takımı zarar görüyor” - “Bazen... Ama takım içinde yarattığı motivasyonu da gözardı etmemek lazım” - “Özel hayatı da şaibeli... Alkolik olduğu söyleniyor” - “Evet, ligin en çok gol atan oyuncularından biri bir alkolik, öyle mi? Tuhaf!” - Bu diyalogu uzatmak mümkün...

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Magazin muhabirlerine attığı meydan dayağı; eşcinsel (ya da biseksüel) olduğuna dair iddialar; geçenlerde -Nouma ile de ilgilendiğini söyleyen- bir psikyatrın ona ‘ırkçı ve ruh hastası’ teşhisi koyması; gayet ‘stil’ kıyafetleri vb. İşte birkaç satır içinde bile, üzerine epey ‘geyik’ yapılabilecek bir portre oluşuveriyor. Bu ise Türkiye’ye futbolcu olarak gelmiş; üstelik üç büyüklerden birinde forma giyen bir yabancının başına gelebilecek en büyük felaket olsa gerek! Hele bir de giydiği formanın renkleri siyah beyazsa!
       Önce Nouma’nın futbol kariyerine hızlı bir göz atalım. Fransa liglerinde ufak tefek takımlarda top koşturduktan sonra Paris St. Germain takımına transfer olan Nouma, o dönemde yedek kulübesinin müdavimlerindendir. Tabii PSG’nin en parlak döneminden sözettiğimiz unutulmamalı. Nouma’nın ikinci önemli durağı, yıldızının parladığı Strazbourg. Strazbourg’un lig kupasını kazanmasında önemli payı olan futbolculardan biri Nouma. Ardından Lentz’e gider ve bu mütevazı Fransız takımının UEFA kupasında yarı finale çıkmasında yine Nouma’nın önemli rolü vardır. Sonrası hepimizin malumu, bir muamma olarak gelip kısa sürede ‘taraftarın gönlüne taht kurduğu’ Beşiktaş JK.
       
NOUMA’DAN EKMEK YEMEK
       Kariyerine bakıldığında Nouma’nın Türkiye’ye çok büyük bir futbol yıldızı olarak geldiğini söylemek mümkün değil. Hele ki, Hagi’yle, Jardel’le, hatta Andersson’la kıyaslandığında... (Sözgelimi Jardel’in Galatasaray’a transferi gündeme geldiğinde, Avrupa futbolu konusunda Türkiye’deki en önemli uzmanlardan biri -belki de birincisi- olan Murat Kosova, “İnanamıyorum, Jardel Galatasaray’a geliyor! Olabilir mi böyle birşey?” demişti.) Dolayısıyla Nouma, daha ilk günden spotların üzerine çevrileceği bir ‘yıldız’ değildi. Ta ki, magazin muhabirlerini dövdüğü güne kadar... İşte o zaman futbol basını anladı ki, Pascal Nouma’dan ‘büyük ekmek yiyebilirler’. Üstelik sırtındaki forma Beşiktaş forması... Yani neredeyse hiçbir dönem birinci manşet olacak kadar parlak ‘yıldızları’ olmamış bir takım, hem de Galatasaray ya da Fenerbahçeli bir futbolcuyla ‘uğraşmanın’ riskleri yok! (Herkes bilir; Türkiye’de spor basını bu iki güzide kulübün taraftarı olan şahıslarca yönetilir.)
       Ve tabii başladılar ‘uğraşmaya’...
       Nouma’yla basının, televizyonların, futbol yorumcularının uğraşmasının sahaya yansıyan bir boyutu var. Asıl önemli nokta da bu galiba... Çünkü, hakkında ‘agresif’, ‘dengesiz’ vb. yargılar verilen bir futbolcunun işi sahada da zorlaşıyor. Rakip takımların kimi ‘gözükara’ oyuncularının asli işi ‘adı çıkmış’ futbolcuyu tahrik etmek, çileden çıkarmak ve mümkünse oyundan attırmak oluyor. Hakemlerimiz de sağolsunlar, bu tür durumlarda ne kadar otoriter olduklarını gösterme hevesinde olduklarından Nouma’nın fazla bir şansı kalmıyor. (Söz açılmışken; ‘otoriter Türk hakemi’nin cesaretinin sınırı Hagi’dir. Bu yüzden Türk sahalarında sürdüğü saltanatı Avrupa’da sürdüremiyor hazret!) Nouma’nın başının derde girdiği pozisyonları izler dururuz ekranlarda... Ama bu pozisyonların öncesini hiç bilmeyiz; nedir bu adamı öfkelendiren, adeta delirten şey... Ne oldu da hem kendini hem takımını yakıyor? Ama maçı başından sonuna kadar tribünden izleyen için gerçek, hiç de ekranda görünenden ibaret değildir. İşin bu yanı, Beşiktaş taraftarının Nouma’ya verdiği desteğin, tuhaf bir biçimde hala sürmesinin önemli nedenlerinden biri olsa gerek. Şöyle ki...
       
DİSKO HİKAYESİ
       Son haftalarda birbiri ardısıra gelen başarısız sonuçlardan sonra Beşiktaş, bir ara Fulya tesislerinde çalışamaz oldu, Riva’ya taşındı. Futbolcuların yanısıra ilk kez yönetim ve Scala da taraftarın bu tepkisinden nasibini aldı... Tek istisna Nouma’ydı... O, spor basınının gayet canını sıkacak biçimde hala sevgi gösterilerine mazhar oluyordu; sözümona ‘takımını yaktığı’ halde...
       Az önce de dediğimiz gibi, taraftar maçı tribünden izliyor ve Nouma’nın maruz kaldığı muameleye sürekli tanıklık ediyor. Bu durumda Nouma’ya sahip çıkmasının gerisinde haksızlığa uğrayana sahip çıkma tavrı var.
       İkincisi, Nouma taraftarın hissiyatına en fazla tercüman olan futbolcu... Nouma sinirlendiğinde, o esnada zaten taraftar da sinirlenmiş oluyor. Dolayısıyla Nouma’nın ‘fevri hareketleri’ taraftarın da aslında bizzat yapmak istediği şeyin kendisi. Yani Nouma, zaman zaman taraftar gibi davranıyor. Sadece agresif tavrına değil, maç boyunca sergilediği hırsa, takımı ateşleme çabasına bakıldığında insan bazen bu adamın Fransa’da değil de Beşiktaş’ta Köyiçi’nde doğduğuna inanıyor.
       Nouma olayının bir başka yönü, özel hayat meselesi... Hani şu disko hikayeleri... Nouma gece hayatını seviyor. Ama gece hayatının bir futbolcu üzerinde yarattığı tahribatın izine Nouma’da rastlamak mümkün değil. Adam, belli ki ‘işi biliyor’. Bu noktada tekrar taraftara dönersek; taraftar futbolcuların gece hayatına takılmalarından haz etmez... Çünkü yıllardır o kadar çok kötü örnek yaşandı ki bizim ülkemizde... Alkol, kumar, kadın, at yarışı vb. eğilimleri biraz öne çıkan futbolcuların saha içindeki performansının bir hafta içinde gözle görülür biçimde düştüğüne o kadar çok tanık olundu ki... Şimdi burda isimlerini sıralamaya gerek yok; konuyla asgari ölçüde ilgili herkes zaten biliyor... Nouma’nın durumu, taraftarın (yani Beşiktaş taraftarı) hissiyatına dair bir başka gerçeğe işaret ediyor. Taraftar, aslında futbolcuların gece hayatına karşı değil; onun karşı çıktığı şey, bu nedenle sahada ayaklarının birbirine dolanması... Yoksa, diskoya giden, yeri gelince iki kadeh parlatan ama sahada da ‘formasının hakkını veren’ futbolcuya kim ne diyebilir ki? Hatta, böyle bir futbolcunun ‘keşiş hayatı’ sürdürenden daha renkli ve ilginç olduğu besbelli... Haliyle, tribünde “Esrarı da çekeriz / Şarabı da içeriz / Bize Beşiktaş derler / Biz adamı .....” diyen taraftarın, golleri sıraladıkça Nouma’ya “Pascal bizi de diskoya götür!” tezahüratı yapmasından normal birşey yok. Yani, Nouma özel hayatında da taraftar gibi...
       Futbol bir gösteri, bir eğlence... Nouma taraftarı nasıl eğlendireceğini biliyor... Dahası taraftarla birlikte eğleniyor. İyi niyet sahibi futbol yazarlarının sıkca sorduğu “ama profesyonellik ne olacak?.. ya takıma verdiği zarar?..” gibi sorular fazla serinkanlı ve rasyonel... Yani belki haklı ama içinde eğlence olmayan sorular..
       İlle de faydalı birşey yapmak isteyenler varsa, Nouma’yla uğraşmasınlar, üzerine gitmesinler. Hem biz sezon sonunda Pascal’la diskoya gideceğiz; düzgün davranırsanız belki sizi de götürürüz.
       
       Not: Bu yazı, kısa süre önce ODTÜ Mezunlar Derneği’nin Baraka dergisinde yayınlandı. Tahmin edileceği gibi çok sayıda insanın eline ulaşmayan bir dergi. Ama yazıyı, yazarın kendisi de beğendiğinden ve giderekayak Pascal ile ilgili hissiyatını başkalarıyla da paylaşmak için NTVMSNBC’de de yayınlanmasını arzu etti.
       
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları