|
|
Hiçbir büyük sürpriz yoktu ama piyasalara etkisi büyük ve olumlu oldu. Aslında yeni programın kurgu ve hedefleri iki kriz ve bir keskin devalüasyon sonucu çöken 1999 sonu programı ile önemli yapısal benzerlikler taşıyor. Ancak Türkiye ekonomisinin içine girdiği ağır bunalım sonrası bu programın öncelikleri çok farklı: Bankacılık sektörünün toparlanması ve borcumuzun yönetimi hayati konular olarak ön planda. Arka plana düşen ise bir, iki sene öncesinin kutsal konusu enflasyon. Enflasyon demişken, öncelikle çeşitli uzmanların özeleştiri yapabilmesi zorunlu. Kuşkusuz çağdaş demokrasiler arasında belki tek başımıza kaldığımız konulardan yüksek enflasyonun yenilmesi Türkiye ekonomisi için bir olmazsa olmazdır. Ama bunun zayıf, kırılgan bankacılık sektörü ve en yumuşak karnı kamu bankaları yeniden yapılandırılmadan başarılabileceğini sanmak bir hataydı. O sorunlar varken enflasyonu neredeyse Türkiyenin tek ekonomik sorunuymuş gibi göstermek de adeta hedef şaşırtmaydı. Niyet mektubu ve Merkez Bankası para politikası açıklamasından, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması için çalışmaların hızla başladığını görüyoruz. 14 Mayıs itibariyle 1.9 katrilyon liraya düşmüş gecelik özel bankalar ve müşterilerden borçlanma ihtiyaçlarının yakında sıfıra indirilmesi öngörülüyor. Merkez Bankasının kamu bankalarının görev zararlarını kapama amacıyla, bu bankalardan alacağı Hazine tahvillerinin değeri de Mayıs sonunda 14 katrilyona yükselecek. İÇ BORCUN DÖNDÜRÜLMESİ KONUSU Diğer çok önemli konu, iç borcun döndürülmesi. Başarı için üç faktöre güveniliyor. Birincisi, yine güçlü bir faiz dışı bütçe fazlası bırakmak (GSMHnın yüzde 5.5i öngörülüyor). Ancak geçen seneye oranla en önemli fark, bu fazlaya erişebilmek için daha fazla vergilendirme ve başka gelir kalemleri kadar merkezi hükümetin giderlerinin kısılmasının hedeflenmesi. İç borcun döndürülmesinde güvendiğimiz ikinci faktör elbette dış kaynak. IMF ve Dünya Bankasından bu sene sonuna dek alacağımız 15.7 milyar doların 3.7 milyar doları Merkez Bankası rezervlerini güçlendirecek. Kalan 12 milyar dolar ise Hazine tarafından kullanılabilecek (9.6 milyar dolar IMFten, 2.45 milyar doları Dünya Bankasından gelecek). Merkez Bankası bu sene IMFe 1.2 milyar dolarlık ödeme yapacağından, elimize bu sene geçecek net dış finansman kaynağı 14.5 milyar dolar olacak. Hem iç borç yükünün azaltılmasında, hem de doların daha makul seviyelerde tutunmasında önemli olabilecek son faktör ise haftalardır konuşulan ve Dervişin nihayet kaba hatlarını dile getirdiği gönüllü takas. Bankalara iç borç tahvillerine karşın, vadeleri 2 ile 5 yıl arası değişebilecek 4-5 milyar dolar tutarında dövize endeksli bono verilmesi gündemde. Geçen hafta bu haber doları 1,100,000 TL kıyılarına itmeye yetti. Ancak dolar alım ihalesi açıklayan Merkez Bankası bir kez daha dövizde ani inişleri de arzulamadığını belli etmiş oldu. PARA POLİTİKASINDA ESNEKLİK Para politikasına gelirsek Merkez Bankası üzerindeki performans kriterleri bir önceki programla benzerlikler taşıyor. Ancak bu seferki taslak daha çok esneklik içeriyor. Yıl sonunda 21 katrilyon liraya ulaşacak ünlü (!) Net İç Varlıklar kaleminde büyük bir genişleme yaşanacak gibi gözükse de, bu rakamın içinde Hazineye gidecek 9.6 milyar dolarlık IMF parası da var. IMF parasını dışarıda bıraktığımızda görülen 3.4 katrilyondan 9.5 katrilyona büyümenin sebebi de Merkez Bankasının kamu ve el konulmuş bankalara sağladığı finansman. BÜYÜME SINIRLI KALACAK Net Uluslararası Rezervlerde yaşanabilecek azalmalara getirilen sınırlamalar da bir performans kriteri. Ancak bu sınırlamalar oldukça büyük. Yani Merkez Bankasının rezervlerini sterilizasyon için kullanmasına izin verilecek. Bunların sonucunda, para tabanındaki büyüme de oldukça sınırlı kalacak. Bir performans kriteri olmasa da, yılın devamı için öngörülen para tabanı rakamları enflasyon ve büyüme hedefleri ile uyum içinde. Yine de enflasyon hedefinin TÜFE bacağında yüzde 52.5den bir miktar sapma ile yüzde 60-yüzde 65 gibi rakamlara varılacağını düşünmek daha gerçekçi olur. LİKİDİTE SIKIŞIKLIĞI ENGELLENEBİLİR Hem NİV, hem de NUR kriterlerine baktığımızda yıl sonu rakamlarının bir bağlayıcılığı olmaktansa, sadece indikatif olmaları da olumlu. Bu, bürokratlarımıza daha serbest bir el veriyor ve son krizlerde oldugu gibi bir likidite sıkışıklığı yaşamamızı engelleyebilir. Bu program teknik açıdan tutarlıdır ve sağlanan kaynak da çarpıcıdır. Sadece yerli bankaların değil, içlerinde çok karamsarlar da görülen yabancı yatırımcıların da piyasalara ivme kazandırması tesadüfi değildir. (Tabii yine çok çabuk, çok fazla reaksiyon gösterip, göstermediğimiz ayrı bir yazı konusu). PROGRAMIN YUMUŞAK KARNI Ancak diğer yazılarımda baştan belirttiğimi bu kez sona sakladım. Bu güçlü programın da, bu siyasi kadrolar ve hükümet içi çekişmeler yüzünden yara alma riski yüksektir. Teknik ne yazılırsa yazılsın, hakikat bir hükümet liderinin Dervişin bir liderler zirvesinde cep telefonuyla İngilizce konuşmasına takacak kadar ayrı zihniyetten gelmesidir. Sayın Bahçeli açıkça Derviş siyasete girerse, halkın kimi destekleyeceğini görürüz, şeklinde hodri meydan da çekmistir. Bu programın ve Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı, işte Bahçeliyi o hodri meydana sürüklemiş çekişmede yatmaktadır. Bu yumusak karın ve getireceği rahatsızlıklar, önümüzdeki sonbahar daha belirgin hissedilebilecektir. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||