|
|
Gerçekten de açıklanan programda piyasaları sevindirecek çok haber var. Son program, ki 18. ci olacak, bir önceki ile büyük benzerlikler taşıyor, ama bu sefer maliye politikaları daha sıkı, para politikası ise daha gevşek tutulacak. Ayrıca, açıkça söylenmese de de programın enflasyonla mücadele ayağının yürümesi için en azından yaz ayları boyunca TLnin daha fazla değer kaybetmesine izin verilmeyecek. Ehh, IMF kredisi, Nisan verilerine göre yüzde 24 artan turist sayısı ve daralan dış açık yaz ayları boyunca faizlerin hızla inmesini ve dövize saldırı olmamasını garanti ediyor. Yazın rahatız, peki sonra? GSMH 150, BORÇLAR 120 MİLYAR $ Bu şeffaflık denen olay güzel bir şey, ama riskleri de yok değil. Mesela, bence niyet mektubunun en önemli kısmı tarihinde ilk defa TCin tüm yükümlülüklerini kamu oyuna açıklaması. Mektuba göre, sene sonuna kadar kamu borçlarının GSMYya oranı yüzde 78lere varacak. Olumluluk dozunu çok kaçırmadan önce, bu basit verinin ne anlama geldiğini çok iyi irdelemek lazım. Benim henüz bir GSMH tahminim yok, ama kıymet verdiğim ikisatçılar 150 milyar dolar gibi bir rakamdan söz ediyorlar. Demek ki, sene sonunda ödenecek borç 120 milyar dolar düzeyine çıkacak. Son günlerde verilere bakmadım ama bu seviye, Türkiyeyi gelişmekte olan ülkeler arasında en çok borcu olanlar arasına koyuyor. Bizim gençliğimizde gelişmekte olan bir ülkenin iç borç/GSMH oranı yüzde 25leri geçti mi, kriz alarmları çalınırdı tüm yatırım bankalarında. 45-50 MİLYAR $ BORÇ GEREKLİ Konuştuğum ikisatçılar arasında bu borcun ne anlama geldiği konusunda ciddi bir fikir ayrılığı var. Kimi, borcun büyük kısmının kamu bankalarına verilen kağıtlardan oluştuğunu, yüzde 45inin ise çok uzun vadeli dış borç olduğunu vurgulayarak, borç ödemelerinin ekonomik veya finansal açıdan çok da önemli olmadığını iddia ediyor. Özellikle, Sayın Dervişin açıkladığı borç swapı gerçekleşirse, kısa vadede itfa edilmesi ya da döndürülmesi beklenen borç azalıyor. Ama, nereden baksasız, Türkiye önümüzdeki bir yıl içinde iç veya dış piyasadan 45-50 milyar dolar borçlanmak zorunda. Ayrıca, iç borç sorunu bir sene içinde çözümlenemeyeceğine göre, bir kısmının vadesinin uzun olması bir cevap değil. Bu sene olmazsa, seneye başımıza bela olacak. Ayrıca, Hazinenin hızla vadeyi uzatması laızm, bu da borç yükünü bu seneden gelecek senelere taşıyor, ama sorunu çözmüyor, aksine gelecekte olacak bir krizde bizi çok daha kötü duruma getiriyor. Siz bono yatırımcısı olsanız, bu borçların biriktiğini bile bile uzun vadeli pozisyon alırmısınız? BANKALARIN BİLANÇOSU ZAYIFLADI Bu miktarda borcu döndürmekte başka zorluklar da var. Çünkü, Hazinenin başlıca kreditörü olan Türk bankalarının bilanço yapısı krizlerden sonra çok zayıfladı. Açık pozisyonlar başa bela, ödenmeyen kredilerin toplamda payı yüzde 17ye varmış, daha da kötüye gitmesinden korkarım. Üstelik yeni bankalar kanunu yurt dışından alınan kredilerle bilanço dışında bono taşımayı çok zorlaştırıyor. Bankaların bu zorluklara karşın, iç borcu taşımayı kabullendiklerini varsayalım. Peki özel sektöre kim kredi verecek? Peki, bu yükü kaç reel faizle taşıyacaklar? Ekonomik büyümenin sağlanması nasıl gerçekleşecek? TECRÜBELER ÜMİT VERİCİ DEĞİL Zaten, Sayın Dervişin programını okuduğumuz zaman, borcun sürdürülebilirliği konusunda senaryosunu görüyoruz: Önümüzdeki yıllarda reel faizin yüzde 17, bütçede faiz dışı fazlanın GSMHnın yüzde 6sı seviyesinde gerçekleşmesi, ekonomik büyümenin ise yüzde 6 olması lazım. Şimdi, son yılların performansına bir bakalım ve bunların ne denli gerçekçi olduğunu anlamaya çalışalım. 1994den bu yana reel faizler beklenmeyen devalüasyon veya enflasyon şokları dışında hiç yüzde 20nin altına düşmedi. Hatta, ortalaması yüzde 30lar civarında. Yine aynı dönemde, Türkiye ekonomisinin ortalama büyümesi yüzde 4ün altına düştü. Daha uzun bir dönemi göz önünde bulundurursak, ortalama büyüme yüzde 4.5. Üstelik bu büyüme hep beraberinde yüksek enflasyon getirdi. Biz bir yandan büyümeyi canlandırırken, bir yandan da sıkı bir dezenflasyon programı uygulayacağız! En sonunda da 1990larda hiç bir hükümet uzun süreli olarak yüzde 6lar civarında faiz dışı fazla üretmeyi beceremedi, çünkü bu Türkiyede yeni çivi dahi çakılmaması anlamına gelir. Özetle, 1990ların tecrübesi borcun sürdürülebirliği konusunda çok da ümit verici değil. KURTULUŞ YABANCI SERMAYEDE Tabii, Sayın Dervişin senaryosu en kötü senaryo, çünkü IMF yardımı dışında Türkiyeye ciddi boyutlarda yabancı sermaye gelmeyeceği varsayımı üzerine kurulmuş. Eğer, yabancı yatırımcının güveni sağlanırda, yine programda bahsedildiği gibi senede 5 milyar dolar doğrudan yatırım, bir o kadar da finansal yatırım çekebilirsek, durum çok başka olur. Çünkü, bu yatırmlar, hem finansal sistemi genişleterek iç borcun makul faizlerden döndürülmesini kolaylaştırıyor, hem de ekonomiye taze kaynak aktarıyor. Ayrıca, dış yatırım ile beslenen bir büyüme, faizi suni olarak düşük tutarak sağlanan büyümeden daha az enflasyonist. Yani, kurtuluş var, adı da, önümüzdeki 2-3 yıl her sene en az 10 milyar dolar yabancı sermaye bulmak. Hatta, bu noktada, Türk yatırımıcısı da yurt dışında veya finansal sistem dışında tuttuğu birikimleri geri getirbilir. Bunların şartını da hepimiz biliyoruz: Ankaranın kredibilitesini düzenli olarak yükseltmesi. Hiç hata yapmaması, reformları hızla Meclisten geçirip uygulaması. Bu konuda çok yazdım, artık fikir yürütmeyeceğim, tercihi sizi bırakıyorum: Ankaranın hakikaten bu köklü değişim hamlesi gerçekleştireceğine inanıyormusunuz? İnanıyorsanız, hodri meydan, yoksa şimdiden bu kışı nasıl çıkartırız, onu düşünmeye başlayın. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||