|
Peki, bu tepkilerin hangisi doğru: dış ticaretteki gelişmeler bir sütuna hapsedilecek kadar önemsiz ve sıradan mı yoksa birinci sayfaya çıkacak bir tehlike mi söz konusu olan? Aslında ilk iki ayki tepkisizliğin arkasında o günlerde gündemin, cumhurbaşkanlığı seçimleri, GSM ihalesi ve Galatasarayın UEFA zaferi gibi konularla fazlasıyla dolu olması var. Yoksa, dış ticaret açığının katlanıyor olmasının haber değeri elbette bir sütundan fazla. AYLAR ÖNCESİNDEN BELLİYDİ Tepki yelpazesinin diğer ucuna gidersek, dış ticaretteki gelişmeler gerçekten paniğe yol açacak boyutta mı? Bu sorunun cevabı kesinlikle hayır. Öncelikle, yılın ilk aylarında ithalatın ve dolayısıyla dış ticaret açığının rekor düzeylerde artacağı daha aylar öncesinden belliydi. Hatırlanacağı gibi, 1999 yılının ilk aylarında Türkiye ekonomisi, Rusya krizi ve sonrasında yaşanan sermaye çıkışının gecikmeli etkisiyle hızlı bir daralma sürecine girmiş, bunun sonucu olarak ithalatta da çok ciddi bir gerileme yaşanmıştı. Bu yılın ilk aylarında, ithalattaki yıllık büyüme hesaplamalarında bu düşük ithalat dönemlerinin baz dönem olarak kullanılıyor olması, matematiksel olarak büyüme hızının yüksek çıkmasını son derece kolaylaştırıyor. CANLANMANIN ETKİSİ İthalatın bu oranda artmasının arkasında yatan ikinci neden ekonominin canlanma belirtileri göstermeye başlaması. Gerçekten de mal gruplarına göre ithalat rakamlarına baktığımızda, en hızlı artışın yüzde 44 ile ara ve hammadde ithalatında olduğunu görüyoruz ki bu da sanayide çarkların dönmeye başladığını gösteriyor. İthalattaki artışın son önemli nedeni ise dünya petrol fiyatlarında son bir yıl içinde yaşanan hızlı artış. Petrol fiyatları, geçen yılın ilk üç aylık döneminden bu yılın ilk üç aylık dönemine ortalama yüzde 120 oranında arttı. Petrol ürünleri ithalatı Türkiyenin toplam ithalatının yaklaşık %10unu oluşturuyor. Kısaca, petrol fiyatlarındaki artış da Türkiyenin ithalat faturasını hayli artırmış durumda. Toparlamak gerekirse, yılın ilk üç aylık döneminde ithalatın yüzde 30-40 seviyesinde artmasına yol açan üç temel etken var: baz dönem etkisi, ekonomideki canlanma ve petrol fiyatlarındaki artış. Kimilerince dile getirildiğinin aksine, Türk Lirasında yılın ilk aylarında yaşanan reel değerlenmenin ithalat artışına olan etkisi bu etkenlerle karşılaştırıldığında ihmal edilebilir bir düzeyde. Kabul etmek gerekir ki özellikle Ocak ve Şubat aylarında enflasyon oranının devalüasyon oranının üzerinde kalmış olmasının yarattığı etkiyi dış ticaret rakamlarında görebilmek için vakit henüz çok erken. DÖVİZ REZERVİ AZALMADI Son olarak yılın ilk aylarında yaşanan bu dış ticaret açığı genişlemesine rağmen, ülkenin döviz rezervlerinde bir azalma görülmüyor. Bu da açığın başarılı bir biçimde finanse edildiğini gösteriyor. Türkiye, artık ikinci çeyrekle birlikte ödemeler dengesi açısından çok daha rahat bir döneme giriyor. İşçi dövizi ve özellikle turizm gelirlerinde yaşanması beklenen artışlar dış ticaret açığındaki genişlemeyi telafi edecektir kanımızca. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||