Home page
Haber Menüsü


Yargıtay Başkanı Selçuk: Politika yargıya girerse, adalet kirlenir
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, ‘yargı siyasetin hoşlanmadığı bir karar verirse, yargıyla oynanmaya başlanır. Yargıya politika girdiği zaman da adalet kirlenir’ dedi.
İstanbul
AA
11 Mayıs— Selçuk, Sivil Anayasa ve Aydınlık İçin Yurttaş Girişimleri tarafından Armada Oteli’nde düzenlenen “Avrupa Birliği Yolunda Devlet-Sivil Toplum Diyalogu” sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, yargı ve yargıç bağımsızlığının önemini vurguladı.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
“Ancak ne zaman ki yargı, siyasetin hoşlanmadığı bir karar verirse, yargıyla oynanmaya başlanır. Yargıya politika girdiği zaman adalet kirlenir. Türkiye’nin yargı bağımsızlığı için bulduğu formül şudur; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu... Kurul bağımsız mı? Hayır. Çünkü hiçbir ülkede Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulda yoktur. Biz de ise hem bakan hem de müsteşar vardır.”
SAMI SELÇUK
Yargıtay Başkanı
       Eğer bir ülkede adaletten ve yargıdan kaygı duyuluyorsa, bu seslerin dinlenmek zorunda olduğunu ifade eden Selçuk, “çünkü yargı son çözümlemede hukukun ne dediğini söyleyen ve sistemi meşrulaştıran güçtür” dedi.
       Selçuk, demokratik ülkelerde ve özellikle Doğu Bloku’nun çözülmesi ile demokrasiye geçen ülkelerde 1990’lı yıllın bu sesin dinlendiği ve yargının güçlendirildiği yıllar olduğunu kaydetti. Türkiye’ye gelince bu konuda “mutlu olduğunu” söyleyemeyeceğini dile getiren Selçuk, şöyle devam etti:
       “Anayasanın başlangıç 7, 8, 9, 138, 139, 140, 146-158, 176. maddelerine göre erkler, yüksek yargı organları ve hiyerarşi olmadığı halde yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri arasında eşitlik bir türlü sağlanmamıştır. Erken cumhuriyet döneminde bu eşitlik vardı. Demokratik cumhuriyet döneminde yok edildi. Bu bir paradokstur. 1961 Anayasası’nın 134. ve 1982 Anayasası’nın 140. maddelerine göre yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ölçütlerine göre çıkarılması zorunlu özel yasa 40 yıldır çıkmadı. Yıllardır gündemden düşmeyen bir konuyu artık çözelim. Yargıyı tam anlamıyla bağımsız kılalım.”
       
YARGIYA POLİTİKA GİRMESİ
       Selçuk, yargının tarihin her döneminde bir güç olduğunu ifade ederek, bu gücün yasamanın, yürütmenin, sokağın, hatta kendi kişisel inanç ve düşüncelerinin etkisinde kalmaması için önlemler alındığını belirtti. Yargıcın hukuka uygun, vicdanına göre objektif ve mantıkla yansız karar verebilmesi gerektiğini vurgulayan Selçuk, yargıcın yasama, yürütme, sokağa karşı ve hatta kendi düşünce ve inançlarına karşı bağımsız olması gerektiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
       “Ancak ne zaman ki yargı, siyasetin hoşlanmadığı bir karar verirse, yargıyla oynanmaya başlanır. Yargıya politika girdiği zaman adalet kirlenir. Türkiye’nin yargı bağımsızlığı için bulduğu formül şudur; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu... Kurul bağımsız mı? Hayır. Çünkü hiçbir ülkede Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulda yoktur. Biz de ise hem bakan hem de müsteşar vardır. Kurulun üyelerini yürütme organının içinde yer alan cumhurbaşkanı seçmektedir. Yönetsel nitelikteki kurulun işlemlerine karşı yargı yolu kapalıdır. Yargıçları bakanlık müfettişleri denetler.”
       
YARGI ERKİ GENEL KURULU
        Selçuk, yargıyı bağımsız kılabilmek için karşılaştırmalı hukukun bilimsel yöntemine uyularak, sistemlerin gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Sami Selçuk, yabancı ülkelerden esinlenilmesi ancak o ülkelerdeki yakınmaların gözetilip hastalıklı yönlerin ayıklanması gerektiğini anlattı. Selçuk, şunları söyledi: “Kanımca bir Yargı Erki Genel Kurulu oluşturulmalıdır. Yasama ve yürütmeyle eşgüdüm ilkeleriyle çalışacak olan kurulda, yüksek yargı organları başkanlarıyla başsavcıları doğal üye olmalı, öbür üyeleri yargı seçmeli, kurul adli ve idari olarak ikiye ayrılmalı, Adalet Bakanı kurula katılmamalı, katılacaksa oy hakkı bulunmamalıdır.
       Cumhurbaşkanının bile üye seçmesinin sakıncalı ve eski deneyimler gözetilerek, yasama organının kurula üye seçiminde yetkisi olmamalı, kurulun kendi bütçesi, kalemi, yargıçları denetleyecek kurulu bulunmalı ve işlemleri yargı denetimine tabi olmalı, üyeleri ikinci kez seçilmemelidir. Türk halkı devletin dokunduğu her şeyi böylesine eşit ve bağımsız bir yargının denetlemesini ve böylelikle hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesini istiyor.”
       
DEMOKRASİNİN KURUMSALLAŞTIRILMASI
        Sami Selçuk, Türk halkının beklentisinin açık, olağan ve masum insan haklarına ve özgürlüklerine dayanan “optimal demokrasi” olduğunu ifade ederek, “demokrasimizi kurumsallaştırmak zorundayız. İlkin Anayasa’dan başlamalıyız” dedi. Anayasaların, devletin gücünü sınırlayan, bireylerin hak ve özgürlük alanlarıyla bunların çiğnenmelerine karşı denetim yollarını belirleyen her türlü hukuk dışılığı dışlayan ve iktidarın tek elde toplanmasını engelleyen ve gelişmeyi kurumsallaştıran metinler olduğunu kaydeden Selçuk, demokrasilerde devletin birey için olduğunu, bireyin demokrasinin öznesi olduğunu belirtti.
       
“ÖZÜRLÜ 1982 ANAYASASI”
        Anayasanın amaç-değer değil, araç-değer olduğunu dile getiren Selçuk, anayasaların ortak yaşam konularında bir uzlaşma olduğunu kaydederek, sözlerine şöyle devam etti:
       “Toplum anayasa üzerinde tartışır. Temsilciler onu kaleme alır ve özgür iradeyle benimsenir. Özgür iradeye yaslanan bir hukuk düzeninde anayasa, bu düzenle çatışamaz ve boşlukta kalamaz. Bir yazarımızın dediği gibi Strasbourg’da mahkum edilen Türkiye’nin mücadelesi demokrasi anlayışıdır’. Bu anlayışta yapılan anayasalar kolay kolay yaşayamazlar.
       Hiçbir çağdaş toplum, kendi rızası dışında, kendisine kabul ettirilmemiş bir anayasayla yaşamayı çok uzun süre içine sindiremez. Özürlü doğan 1982 Anayasası yürürlükte kaldığı sürece tartışma rejim içinde kalmayacak, hep rejim üzerinde olacaktır. Bir ‘polis tüzüğü’nü andıran bu anayasanın kaldırılması ya da temelden değiştirilmesi konusunda toplum sözbirliği içindedir.”
       Selçuk, Avrupa Birliği’nin ölçütlerini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kavramlarını esas alan bir anayasayla, bu anayasanın çerçevelediği bir hukuk sistemiyle, sağ esen bir demokrasiyle ulaşılacağına, çağın yakalanacağına inandığını sözlerine ekledi.
“Bugünkü anayasa, Türk toplumuna dar geliyor, uluslararası taahhütlere de cevap vermiyor. Anayasanın değişmesi konusunda herkes hemfikir. Türkiye, AİHS’ni imzalamıştır, buna uymak zorundadır. İç hukuk ile AİHS çelişkili olduğu taktirde, Türkiye’nin yapması gereken sözleşmeyi uygulamaktır. AİHM verdiği kararlarla üye ülkelerde insan hakları konusunda katalizör işlevi görmüştür. Avrupa ülkelerinde kanunlar çıkarılırken bu kararlar dikkate alınır. Türkiye’nin de çıkardığı kanunlarda buna dikkat etmesi gerekir.”
RıZA TÜRMEN,
AİHM Yargıcı
       
İÇ HUKUKA MÜDAHALE HAKKI
       Daha sonra söz alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen, Türkiye’nin imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uymak zorunda olduğunu belirterek, “İç hukuk ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çelişkili olduğu taktirde, Türkiye’nin yapması gereken sözleşmeyi uygulamaktır” dedi.
       Rıza Türmen, günümüzde insan haklarının küreselleştiğini, global bir sivil toplumun doğduğunu kaydetti. İnsan hakları konusunun artık devletlerin iç hukuk öğesi olmaktan çıktığını dile getiren Türmen, insan haklarının uluslararası toplumun ilgi alanına girdiğini ve bunun da devletlerin iç hukukuna müdahale hakkını doğurduğunu söyledi.
       Türmen, insan hakları konusunda bireyin öneminin arttığını kaydederek, 1998 yılından itibaren, AİHM’ne bireysel başvuru hakkının tanındığını ve bu başvuru hakkının bütün devletler için zorunlu tutulduğunu da kaydetti.
       Mahkemeye yapılan başvuruların yüzde 98’inin bireysel başvurular olduğunu vurgulayan Türmen, devletlerin artık müdahale alanlarının daraldığını söyledi.
       
ORTAK HUKUK
       Türmen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Avrupa’da ortak bir hukuk yaratılmasında önemli bir işlev gördüğünü, devletlerinin kendi iç hukukları ile sözleşmeyi özdeşleştirdiğini vurguladı.
       “AİHM verdiği kararlarla üye ülkelerde insan hakları konusunda katalizör işlevi görmüştür” diyen Türmen, Avrupa ülkelerinde kanunlar çıkarılırken bu kararların dikkate alındığını söyledi.
       Türkiye’nin de çıkardığı kanunlarda buna dikkat etmesi gerektiğine işaret eden Türmen, “Örneğin ‘af’ kanunu çıkarılırken AİHM’nin kararlarının dikkate alındığını sanmıyorum. Bir sanık beraat etmek istiyor, erteleme istemiyorsa, AİHM’ne başvurabiliyor. Bu da AİHS’nin 6. maddesi açısında problem yaratıyor” dedi.
       
“ANAYASA DAR GELİYOR”
       “Bugünkü anayasa, Türk toplumuna dar geliyor, uluslararası taahhütlere de cevap vermiyor” diye konuşan Türmen, anayasanın değişmesi konusunda da herkesin hemfikir olduğunu kaydetti.
       Türmen, “Türkiye, AİHS’ni imzalamıştır, buna uymak zorundadır. İç hukuk ile AİHS çelişkili olduğu taktirde, Türkiye’nin yapması gereken sözleşmeyi uygulamaktır” dedi. Türmen, bugün 20’yi aşkın Avrupa devletinin, AİHM’nin kararları ile iç hukuku arasında bir çelişki doğması durumunda, davaların yeniden görülmesini kabul ettiğini, bu yönde yasal düzenleme yaptığını söyledi.
       Sivil Anayasa Girişimi Koordinatörü Ersin Salman da, sivil bir anayasa çalışmalarına 3 yıl önce başladıklarını ifade ederek, anayasaların hiyerarşik biçimde getirilmiş olmasına tepki olarak, bir sivil girişim başlattıklarını söyledi.
       “Hukuk ve yargıda reform”, “Yönetimde reform ve saydamlık” ve “Kültürel haklar” konulu atölye çalışmaları ile devam edecek sempozyum yarın sona erecek.
       
       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları