|
|
İlginç olan, bu iki can alıcı noktada, klasik ve yerleşik kültürümüzün ve alışkanlıklarımızın bir global hesaplaşmaya ne kadar hazırlıklı olduğuna dair toplumsal işaretler alıyor oluşumuzdur. Bunlardan birincisi stratejik ve hatta askeri dirençlere dek giden, ve bu dirençlerin aslında sadece basit bir globalleşme tepkisi, ideolojik dirençler gibi adlandırmalardan öte içimize sinmiş, yerleşmiş bir takım iş yapma, yaşama ve düşünme pratiklerine ciddi derecede etki etmesi ayrıca önemlidir. Öteden beri iletişim kurmada ve parasal yönetimde hep iddialı olagelmemize rağmen her iki konuda biraz olsun zaaf taşıyor oluşumuzun gele gele, bu iki kanunda tıkanmaya gelmesine şaşmamak da gerek. Ancak bundan sonra bu iki önemli alanda, kanun çıkıyor olması kadar nasıl bir küresel ilgi strateji ve vizyonunun siyasi ve ekonomik olarak çiziliyor oluşudur. Doğru, bu iki kanun IMF ile resmileşecek anlaşmaya olan sembolik atfın ötesinde, Türkiyenin global stratejik hamleler arenasında, o arenanın kurallarıyla mücadele ediyor oluşunun fiziksel ve ruhsal bir teyidi niteliğinde görünüyor. YASALARIN ÇIKMASI SEVİNDİRİCİ Telekom ve bankacılık da krizin tepkiselliğinde hadi çıksın çıksın demenin slogancılığına rağmen; bu köşenin yazarı olarak böylesi bin bir titizlikle, konunun bütün tarafları aktörler ve uzmanlar tarafından artık bir daha geri dönülmezcesine çıkıyor oluşlarına sevinmek gerekiyor. Çünkü bunlar çıkan ve çıkacak ve en kısa vade içerisinde piyasaların yeniden sağlıklı bir şekilde başlamalarına olanak verecek en önemli iki alanı oluşturacaktır. Bakmayın siz dünyada telekom şirketlerinin 260 milyarlık borçlarıyla taşıdıkları risklerle beklenen ve beklenmeyen birleşmelere ve satın almalarla, dunyanın global ekonomik entegrasyonunda kapladıkları alan itibariyle aslında her iki sektör de, bizzat oyuncuların kendi piyasalarına doğrudan etkileri yönlendirmeler bakımından, bu noktada taşıdıkları belirsizlikler ve risklerin ekonominin diğer alanlarına negatif ve pozitif etkilerinin mali büyüklükleri bakımından da önemlidirler. Her ikisi de regulasyonları, yani hukuksal uygulama pratikleri anlamında ulusalcı bakış açısından da, globalci bakış açısından da stratejik önemdedir. İlginçtir bu iki karşı kutbun birleşebilecekleri nadir sektörler de bunlardır. Dolayısıyla çıkmaları hayırlı olmuştur, erken çıkmamaları belki daha hayırlı olmuştur. Burada anlaşmanın ve uzlaşmanın önemi salt geçmişteki hatalı parçayı koparmaktan öte, gelecekteki vizyonu belirleme açısından kritiktir. İhracatın ve turizmin makroekonomik katkılarının arandığı günlerin bir gün ötesine geçildiğinde karşımıza bu iki sektörün gücü rekabet edebilirliği belki bir problem belki de bir avantaj olarak çıkacaktır. Programı yazan ve uygulayanların edenlerin bunu öngörüyor olduklarını varsayıyorum. Bu yazıda bankacığı ayrı ve bağımsız bir yazıya bırakarak Türk Telekoma biraz değinmek istiyorum. TELEKOM VE MONTAJ HATTI MESELESİ Türk Telekomun özelleştirilmesine en çok inananlardan birisi olmama rağmen aradaki bazı kritik karşı çıkışların objektif karşılıkları olduğunu unutmayalım. Bir kere, Türk Telekomun özelleştirilmesi, sadece bütçeye getireceği nispi ve kısmi rahatlamanın ötesinde Türkiyede sağlıklı bir telekom piyasasının kurulmasına olanak tanıyan ve Telekomunikasyon Kurumunun idare edilebilmesi için önemlidir. Dolayısıyla, uygulanan ve uygulandığı için teknoloj ve know-how girişini ve üretimini açacak yegane yol olacaktır. Dolayısıyla bu işin açılmasıyla birlikte askıda duran katma değerli hizmetler ve daha nice yeni teknolojiye dayalı yatırımın ülkemize girmesine olanak sağlayacaktır. Bunun klasik IT sektöründeki gibi salt pazarlamaya dayalı yapılardan çok opere edilen sürekli gelişmek, genişlemek zorunda olan bir rekabet alanı açması dolayısıyla elini taşın altına koyma tarzında bir doğrudan yatırım pratiği içinde gelişeceği ümidimi daha önceki yazılarımda söylemiştim. Bu gelişim ve açılımın destek hizmeti veren network ve IT şirketlerinin de belirli bir bölgesel merkeze odaklı, ciro açısından görece cılız ama üretim-hatta montaj adına tamamen cılız agresif satış ağlarının nispeten hantal yapılarını da harekete geçirerek, belki teknoloji trenine binebilme şansını getireceğindeki ısrarımı da sürdürüyorum. Öte yandan bu yazıları okuyanlar hatırlayacaklardır, Ulaştırma Bakanının bir TV programında anlattığı, örnek özelleştirme yanlısı bir yazar olarak ilk kez tarafımızdan tartışmaya açılmıştır. Evet Teletaş örneği, bu anlamada daha sonraki özelleştirme örneklerinin önünü tıkayan bir örnektir. Evet bu örnek, tam bir sağlıklı AT&T modeli gibi başlamışken, ülkemizin yararına olmamıştır. Oysa bu bu tür montaj hattına indirgenme örnekleri zaten şu anda yeni ekonomik modelde, eskisi kadar anlamlı olmayabiliyor. Ve, klasik elektronik sanayi paradigması içinde konuşursak evet, ama gelişmekte olan bir ülkenin üretim hattıyla varolması bile ne kadar sağlam bir global pozisyon bu tartışma konusu. Doğrudur Türkiye Teletaş yatırımı ve örneğiyle bu treni kaçırmış, bu iyi ekibi dağıtmıştır, bugün bu sektörde bir noktaya gelmiş Türk profesyonellerinin Teletaş deneyiminden gelmesi bu kadarının bile getirdiği insan kaynağı açısından anlamlıdır. OTENİN TELEKOMA İLGİSİ Öte yandan, Yunan telekom şirketi OTEnin Türk Telekoma talip olma haberini zamanlama açısından manipulatif bulduğumu söylemek istiyorum. OTE bizim için örnek bir modeldir. Sağlıklı bir açılım ve özelleştirme politikasıyla zamanında ve yerinde hem de oldukça az bir kısmı açarak bölgesel bir büyük oyuncu olmuş, Avrupanın en büyük yetmiş şirketi arasına girerek bölgesel bazda TTye sevdalanma rüştüne ermiştir belki ama, bu aşkın bir Romeo-Juliyet öyküsüne benzeyeceği şimdiden az çok bellidir. Böyle olmasına rağmen bu haberin zamanlamasını samimi bulmuyorum, ters bir refleks yaratmak adına anlamlıdır bu haber ama bir yandan da Türk Telekomun özelleşme ve yeni yatırımlarla bölgesel güçleri ne kadar tehdit edeceğine dair iyi de bir işarettir. DEĞERİN DÜŞECEĞİ İDDİASI SAÇMA Bir diğer saçma sapan iddia, Türk Telekomun değerinin 2003de tamamen düşeceği. 2003 zaten şu anda düşen değere yansıyan bir rakamdır, dolayısıyla bu beklenti zaten şimdiki düşük rakamda zaten mündemiçtir. Yani Türk telekom piyasasa tamamen derugule olunca değeri sıfıra inmeyecektir. Telekom sektöründe üç yıl sonrası şimdiden satın alınır, bu hisse senedi alıp satmaya benzemez. Burası karıştırılıyor. Sonuç olarak Türkiye, geçmiş tecrübelerden edindiği derslerle yoluna daha güvenli devam etmelidir. Sağlıklı ve hukuksal bir devlet işleyişi, bir regülasyon otoritesi kurup, piyasaya oyuncuları çağırabilecek cesaretiniz varsa, o kötü eski örnekleri bir daha yaşamayacağınıza dair en büyük teminatı oluşturmuşsunuz demektir. Bir eski, İngiliz Sonesiin dediği gibi Kader en çok kendisinden korkanlara zarar verecektir. Biraz daha güven! | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||