|
|
Tamamı gelenekçi kadrolardan oluşan FP yönetimi, yaşanan krizden sonra, tek umut olarak kendilerinin kaldığına gerçekten inanmaya başladı. Bu nedenle krizin etkilerinin ortadan kaldırılması konusuyla o kadar da çok ilgilenmedikleri izlenimi veriyorlar. Gelenekçilere bakılırsa FP, yapılacak ilk seçimde birinci parti olarak çıkacak. Hem iktidara gelinecek, hem de 28 Şubatçılardan öç alınacak ( 28 Şubatla, hesaplaşma arzuları hiç bitmiş değil. Yani karşı taraf Bu süreç bin yıl da olsa sürecek derken, FP yönetiminin de onlardan rövanş almak için bin yıl da olsa mücadeleyi sürdüreceklerini söylemek yanlış olmaz.) KRİZ DERİNLEŞSE DE OLUR FPnin yenilikçi kanadından olan Grup Başkanvekili Bülent Arınçın, ekonomik öncelikli yasalara destek olacakları yolundaki sözlerinin arkasının gelmemesinde, FP yönetiminin krize derinleştirmede sakınca bulmamasının da etkili olduğu ileri sürmek mümkün. Çünkü, özellikle, 28 Şubat sürecinden sonra, gerçek bir Avrupa Birliği taraftarı görüntüsü vermeye başlayan FP, en sert muhalefeti AB kriterlerine uyan tasarılara göstermeye başladı. FP Genel Başkanı Recai Kutanın, Merkez Bankasının siyasi etkiden arınmasını, bağımsız bir organ haline gelmesini sağlayacak yasa tasarısına sonuna kadar direneceklerini; Cumhurbaşkanının onaylanması halinde Şeker Yasasını Anayasa Mahkemesine götüreceklerini açıklamaları şaşkınlık verici. Merkez Bankası Yasa Tasarısı, bu bankayı AB ülkelerindekilerle aynı standardına getiriyor. AB taraftarı bir parti neden bu tasarıya karşı çıkar. Şeker Yasasına gelince, bu yasa komisyonlarda görüşülürken, FPli Ali Coşkun tarafından neredeyse yeniden yazıldı ve FPli komisyon üyelerinin desteği ile geçti. FP yönetiminin Doğalgaz Yasa Tasarısı ile ilgili tutumu da çok farklı değil. Bütün bunları göz önünde bulundurunca, FPnin kriz derinleştikçe AByi unutacağını söylemek mümkün oluyor. Yani bir başka ifade ile, FPnin takiye yapmaktan vazgeçmediğini varsayabiliriz. FPDEKİ KRİZ DE DERİNLEŞİYOR Ancak gelenekçilerin, yukarda dediğim gibi ya önemsemedikleri, ya da göremedikleri bir şey var. FP yönetiminin bu tutumu, partilerindeki krizi de derinleştiriyor. Partinin yenilikçi kanadı Merkez Bankası, Şeker ve Doğalgaz Yasa Tasarılarına hiç de FP yönetimi gibi bakmıyor. Bu tasarıları serbest piyasa ekonomisi için son derece gerekli görüyorlar. Tasarılara direnç göstermiyorlar. Hatta bu tasarılara karşı FP yönetiminin sergilediği tutumu ideolojik temele bile oturtuyorlar. FPnin konjektüre göre hareket ettiğini, bu nedenle de halka güven vermediğini söylüyorlar. Bu gerekçelerle yol ayrılığına daha çok inanıyorlar. Sözün kısası, yaşanan kriz FPdeki gelişmeleri gölgede bıraktı; ama bu partinin ikiye bölünmesi yolundaki gelişmeleri hiç de ertelemedi. LÜTFEN DİKKAT Bu yazıyı yazarken bir yandan da CNN Türkde Enis Berberoğlunu dinliyordum. Berberoğlu, siyasetin son derece karlı bir meslek olduğunu belirterek şunları söyledi: Düşünebiliyor musunuz; bir seçim yapılıyor, bir miktar para harcayıp Ankaraya gidiyorsunuz. Sonra harcadığınızı katlayarak çıkarıyorsunuz. Bu arada İsviçre bankalarında da paranız oluyor. Bundan daha karlı iş olur mu? Allah aşkına, biraz dikkat ve özen lütfen. Berberoğlunun söylediği kriterlere uyan siyasetçiler kimler? Gerçekten İsviçre bankalarına para yatıran kaç siyasetçimiz var? Bunlarla ilgili elimizde herhangi bir bilgi veya belge var mı? Yoksa, bütün siyasetçileri töhmet altında bırakmıyor muyuz? Amaç ne? Eğer, demokrasi kaygımız yoksa, bu sözleri anlayabilirim. Ama demokrasiden daha iyi bir yönetim şekli, hala bulunamadığı diyorsak, siyasetçiyi de Meclisi de kabulleneceğiz. Kurumlara sahip çıkarken elbet, kötü örneklerini eleştirip, ayıklayacağız. Ama lütfen dikkat, kurunun yanında yaşı da yakmayalım. Yoksa bu ülkede, dürüstlerin siyaset yapmasının yolunu kapatırız. Geriye kalanlarla idare etmeye devam ederiz. ÖLÜMÜ KUTSAMAYI SÜRDÜRÜYORLAR F Tipi cezaevlerine karşı çıkma gerekçesiyle başlatılan ölüm oruçları, gencecik insanların peş peşe toprağa verilmesi ile sonuçlanıyor; bitecek gibi de değil. Düne kadar 13 genç bu oruç nedeniyle hayatını kaybetti. Yüzlercesi de sırada. Çoğu da vazgeçse bile, vücudunda derin izler taşıyarak yaşamla boğuşmaya çalışacak. Gençleri bu işe zorlayan örgütler, her ölümle mücadelelerinin daha da güçlendiğini ileri sürüyor. Örgütlerin yönetim kadrolarının bıraktığı ölüm oruçları kutsanıyor. Arkadaşları kendilerini yakarken, Yaşasın önderimiz diye slogan atanları anlamakta zorluk çekebiliriz; ama bu eylemleri durdurmak için üstüne düşeni yapmayanlara ne demeli? Sivil toplum örgütlerinden bakanlara; anne-babalardan aydınlara kadar, bir şeyler yapabilecek gücü olduğu halde ve örgütlerin gerçek niyetini görme/gösterme cesaretiyle gereğini yapmayanlar bir gün vicdanlarıyla hesaplaşacaklar. Bu arada Türkiye de çok; ama çok şeyi kaybetmiş olacak. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||