|
|
Köylülerle birlikte bakanlığa gelen milletvekili, onları kapıda bırakıp, yukarıya çıkmış. Toprak İskan Müdürü önce aşağıda bekleyen köylüleri yukarı çağırdıktan sonra, onların yanında milletvekiline bahsettikleri konunun neden olamayacağını açık açık anlatmış. Milletvekili ve köylülerin ayrılmasının ardından bir saat dahi geçmeden köylüler geri gelmişler ve o yöneticiye teşekkür etmek istemişler. Neden teşekkür ediyorsunuz, ben sizin işinizi yapmadım ki diyecek olunca da, Sen bizi adam yerine koydun, yanına çağırdın ve mebusa değil bize neden işin olamayacağını anlattın. Bu bizim için o işin olmasından daha önemli diyerek gitmişler. İşte sanıyoruz bizi yönettiğini sananların onyıllardır anlamakta güçlük çektikleri bu iki önemli unsurun üzerine inşa edilen yeni ekonomi programı, sırf bu yüzden dahi kamuoyundan destek alacaktır. Şeffaflık ve dürüst yöneti(şi)m, haftalardır beklenen ekonomik programda Kemal Derviş ve ekibinin en çok altını çizdiği iki unsur. ÖNCE PROGRAMI OKUYUN Programın detaylarını incelerken, hiçbirimizin alışık olmadığı kadar Türkiyenin içinde bulunduğu durumu şeffaf bir şekilde tespit ettiğini görünce 1960lı yıllarda İskan Müdürü olan dedemizin yaşadığı bu anıyı sizlerle paylaşmak istedik. Kemal Dervişin açıkladığı programın tamamını irdelemekten ziyade birkaç bize ilginç gelen konuya değinmek arzusundayız. Ancak sizlerden ricamız, eğer okumadıysanız, programı lütfen bir kez okuyun, üzerinde düşünün ve ondan sonra getirilen önerilerle ve sizden istenenlerle ilgili kararınızı verin. Zira programın hayata geçmesi ile birlikte hepimizin hayatı radikal şekilde değişebilir. SÜRDÜRÜLEMEZ BORÇ DINAMIĞİ Programın hemen başında Kamu kesimi toplam borç stokunun GSMHya oranının 1990 yılından 1999 yılına kadar yaşadığı büyük artışa dikkat çekilirken, bundan daha da önemli olarak yüksek ve değişken enflasyon ortamının risk primini artırmak suretiyle reel faiz oranlarının yüksek seyretmesinde etken olduğuna işaret edilmiş. 1992-1999 döneminde yıllık ortalama GSMH büyüme hızı % 4ün altında kalırken, iç borçlanma reel faiz oranı yüzde 32 olmuş... Yüksek reel faizler kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını daha da artırmış ve hergün Türkiyeyi daha zor bir duruma götüren bir borç-faiz kısır döngüsünü ortaya çıkarmıştır. Borç stokundaki artışla birlikte bu durumun sürdürülemez olduğu açıktır. Bu köşede birkaç hafta önce dile getirdiğimiz Sargent ve Wallace teorisi bu konunun ne denli kritik olduğunu kanıtlamıştı : ...Gelirleri ile giderlerini karşılayamayan hükümetlerin kamu finansmanı için iki alternatifleri var: Merkez Bankasından borç almak (yani para basmak) veya özel sektörden borç almak (tüm iç ve dış borçlanmalar). Bu şartlar altında borç stokuna verilen reel faizin GSMHnın büyüme oranından yüksek olduğu ve hükümetin de faiz dışı bütçe açığı vermeye devam edeceği varsayımıyla, ekonominin orta-uzun dönemde faiz-enflasyon sarmalına girmesi kaçınılmaz. Hatta Sargent ve Wallaceın analizi artan borç stokunun yarattığı artan faiz yükünden daha da önemli olarak, riski artan ekonomiye borç verenlerin de reel faiz taleplerini yükselterek çöküşü hızlandıracaklarını da gösteriyor. Bu teorinin Türkiyeye uygulanabilirliğini ise; ...Ülkemizde ise analizin dayandığı iki ayaktan birinin kesinlikle topal olduğunu söyleyebilmek mümkün. Son dönemde yavaşlasa da Türkiye hızlı büyüyen ülkeler arasında, ancak GSMHnın büyüme hızının reel faizlerden daha yüksek olduğu iddia edebilmek pek mümkün değil. Birinci ayağın topal olması sebebiyle, ikinci ayak, yani bütçenin faiz dışı fazla vermesi konusu Türkiye açısından son derece önemli. Bu sebeple de en az kamu finansmanı kadar, yapısal önlemler ve kamunun yeniden yapılandırılması konusunda yol alınması gerekiyor. Bizim defalarca özelleştirmenin bir gelir kaynağı olarak görülmemesi gerektiğinin altını çizmemiz de işte bu yüzden. Kamu istihdamının işsizlik sigortası olarak kullanıldığı ve yolsuzluk liginde liderliğe oynayan bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım şeklinde özetlemiştik. BORÇLANMA KANUNU Ekonomik programda yeralan bu kanun ile devlette şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin sağlanması hedeflenmektedir ibaresi dahi tek başına bir devrimdir. Ben yaptım oldu mottosunun hakim olduğu bir devlet yönetimine hesap verme kavramını getirmeye gayret etmek ve bunu daha da ileri götürerek kamu borç yönetimini sınırları belirlenmiş açık ve saydam kurallara bağlamak bizce canavarın kendi can damarlarını kesmesini istemek ile eş değerdir. Bu çerçevede Yapılan borçlanmalarla ve verilen garantilerle ilgili olarak her 3 ayda bir TBMMnin bilgilendirilecek olması dahi kurumsal yönetişim yolunda atılacak çok önemli bir adımdır. Bu adımın bir sonrası da gene kanunla düzenlenen bütçeye uyulmaması halinde siyasi iktidarlar hakkında gene kanuni yaptırımların ve sorgulamanın işletilmesi olmalıdır. TELEKOM KANUNU Programın en çarpıcı yanlarından birisi de Telekomun özelleştirilmesinde yabancıya blok satış oranının yüzde 50nin altında olmasına imkan sağlayan yasal sürecin başlatılmasına yönelik maddedir. Baştan beri yabancı yatırımcıların, kurumsal yönetişim olmayan bir ülkede azınlık hissedarı olarak, bir kamu kuruluşunda yeralmak istemeyeceğini savunuyoruz. Ancak gerek açıklanan programın kurumsal yönetişim konusunda yaratabileceği olumlu yansımalar ve gerekse de hisseden bağımsız olarak, eşit yönetim hakkının sağlanabilecek olması bizi bu konuda dahi ümitlendiriyor. KANAYAN YARA TARIM Çalışan nüfusunun yüzde 45i tarımla uğraşan ve GSMHya katkısı yüzde 15 ile sınırlı olan Türkiyede şeker, tütün kanunu benzeri uygulamalar kamu maliyesinin yapılanması açısından son derece önemli ve faydalı olmakla birlikte, sosyal olumsuzluklar yaratacak olması da son derece olasıdır. Bu açıdan da programda yer alan düşük gelirli çiftçilerin doğrudan gelir desteği sistemi ile güçlendirilmesi temel ilkedir güvencesinin altını çizmek istiyoruz. Bu çerçevede bir bütün olarak programın arkasında olduklarına inandığımız hükümetin Tarım ve Köyişleri Bakanının, programda da belirtildiği üzere taban fiyat belirlemekten daha ivedi olan çiftçi kayıt projesini acilen sonuçlandırması sanıyoruz tarımdan hayatını kazanan milyonlarca vatandaşımız için de daha faydalı olacaktır. PROGRAMIN ZAYIF KARNI Programda yeralan ve tam olarak katılmadığımız tek tespit içinde bulunduğumuzu ekonomik koşulları yaratan faktörler kısmında bulunuyor: Uygulanmakta olan kur çıpasına dayalı para politikası gereği likidite yaratım mekanizmasının döviz girişine dayandırılmış olduğu bir yapıda dış kaynak imkanlarındaki daralmanın yarattığı tetikleme önemli olsa da yaşadıklarımızın temel sebebi maalesef bazı önemli kamu işletmeleriyle ilgili çalışmaların hedefe ulaşmaması, kamu bankalarına ilişkin düzenlemelerde yaşanan sorunlar, bazı politik belirsizliklerdir. Diğer tüm etkenler olumlu olsa dahi siyasi iradenin heyecanını ve reformları yapma iştahını kaybettiğini gösteren bu gelişmeler, geldiğimiz noktanın ve kamyonun uçuruma yuvarlanmasının müsebbibidir. Program metninde de altı çizildiği şekilde katlanılan fedakarlıkların boşa gitmesinin önlenmesi ve piyasalarda güven ortamının yeniden sağlanması hedefine ulaşılması ancak siyasi iradenin kararlılığı ile mümkün olabilecektir. SİYASİ DESTEK Siyasi iradenin yönlendirdiği kamuda kaynak tahsisi sürecinde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, rasyonel olmayan müdahalelerin bir daha geri dönüş olmayacak şekilde önlenmesi, iyi yönetişimin güçlendirilmesi ve yolsuzlukla mücadelenin önlenmesi yukarıda da değindiğimiz üzere Türkiyenin ileri gitmesini engelleyen siyaset çıpasının ipinin ya da canavarın hayat damarlarının kesilmesi olarak resmedilebilir. Bu sebeple de programın öngörülen hedeflere ulaşılması ve ekonominin yeniden yapılandırılması ancak istisnasız ve kesintisiz verilecek bir siyasi destek ile mümkün olabilecektir. Programın altına üç koalisyon liderinin imza koyması bu açıdan önemli ve değerli olmakla birlikte, desteklerini SMS - kısa mesaj servisi benzeri bir basın toplantısı ile açıklamaları hala onların da kafalarında soru işaretleri olduğu izlenimini bırakmaktadır. SORMAYA DEVAM! Kemal Dervişin basın toplantısını naklen veren televizyon kanallarından bir tanesinde, açıklamalarda kendisine destek olan bürokratların bazılarının doğrudan kendisine bağlı olmadığına işaret edildi. Biz de sorumuzu sormaya devam edelim. Neden hala sadece DSPnin sorumluluğundaki kamu kurumları Sayın Dervişin koordinasyon alanına dahil ediliyor? Sayın Derviş, Ekonomi Bakanı mıdır, yoksa DSP kontenjanından gelen Hazineden sorumlu Devlet Bakanı mı? | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||