Home page
Haber Menüsü


İstanbul Film Festivali'nde 16 Nisan günü "Paris'te Son Tango" filmiyle izleyceğimiz aktör'ün sağlığı hakkında son günlerde çelişkili haberler geliyor.
Sinemanın ‘baba’sı Marlon Brando
Hollywood’un en yetenekli oyuncularından biri olan Brando’nun hayatı da filmleri gibi hiç kolay geçmedi.
NTV-MSNBC
    16 Nisan—  Gençliğinde ‘asi’liğin, yaşlılığında “Baba”lığın simgesi oldu. Üstlendiği her role kendinden bir değil, birçok parça kattığı, sinema sanatına kaliteli oyunculuğu yerleştirdiği yadsınmaz.  

   
 
       
    MSNBC News "Paris'te Son Tango"
MSNBC News Marlon Brando hastaneye kaldırıldı
MSNBC News Marlon Brando yeniden perdede
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
"The Godfather-Baba"
       En büyük oğlu kızkardeşinin sevgilisini öldürdü, kızı Cheyenne intihara kalkıştı, 96-98 arasında çevirdiği filmler gişelerde başarısız oldu ama o hala sinemanın efsanesi. Çünkü, beyaz bisiklet yakalı fanilayla ilk o çıktı ekrana, deri ceketiyle motosikleti üzerinde ‘asi gençliği’ hakkıyla ilk o oynadı. Yıllar geçti, çok az konuşsa da görüntüsü perdeyi öylesine dolduruyor, öylesine etkili duruyordu ki, mafya babasını oynadığı “The Godfather” filminden sonra hep “Baba” olarak anılmaya başlandı.
       3 Nisan 1924 Omaha, ABD doğumlu Brando, birçok kişiye yüzyılın oyuncusu, Method yönteminin en iyi uygulayıcısı. Babası bir satıcı, annesi ise tiyatro oyuncusu olan Brando’nun çocukluğu özellikle babasıyla çatışma içinde geçti. Ancak annesi ve iki ablasını hep çok sevdi. Okul hayatı da sorunlu geçen genç Marlon, bir kaç okul dolaştıktan sonra askeri okuldan da atıldı. Belki de


1949 yılında henüz 25 yaşında
       annesinden etkilenmesiyle oyuncu olmayı düşündü. 1943’te New York’ta bir oyunculuk atölyesine yazıldı, bir yıl burada çalıştı. kendisini sinemada farklı bir yere getirecek olan Method yöntemini de burada hocası Stella Adler’den öğrendi. Moskova’da Stanislavsky’nin yanında bu metodu öğrenen Adler, ABD’ye döndüğünde Method yöntemini en iyi öğreten kişiydi. Buna göre aktörlerin oynadıkları her rolü, kendi duygu ve etkileşimleriyle zenginleştirmeleri gerekiyor.
       
       
SAHNEYLE TANIŞIYOR
       Broadway’le ilk tanışması 1944 yılında “Annemi Hatırlıyorum” oyunuyla oldu. Oyun 2 yıl perdelerini açtı. 1947 yılında Tennessee Williams’ın ünlü “Arzu Tramvayı” oyununda Stanley Kowalski rolünü aldı. Sert, haşin, sarhoş, cahil Kowalski’yi öylesine inandırıcı, aynı zamanda öylesine çekici oynadı ki, artık tüm tiyatro camiası onu konuşuyordu. 1950’den itibaren Hollywood’a adımını attı. İlk filmi “The Men” oldu. Bundan sonra oynadığı her film, sinema tarihinin en önemli filmleri arasında yer alacaktı. Sırasıyla “A Streetcar Named Desire” (1951), “Viva Zapata” (1952), “The Wild One” (1953), “On the Waterfront” (1954), “Guys and Dolls” (1955) filmlerini çevirdi. Elbette ödüller de bu başarıyı perçinleyecekti. 1952 yılında İngiliz Film Akademi ile Cannes Film Festivali’nde Viva Zapata’daki rolüyle En İyi Oyuncu ödüllerini aldı.


Elia Kazan'ın "On the Waterfront- Rıhtımlar Üzerinde" filminde
       1953 yılında yine İngilizler Julius Caesar rolüyle En İyi Oyuncu seçtiler Brando’yu. “On the Waterfront” 1954 yılında dünyada ödül bırakmadı: New York Film Eleştirmenleri, Altın Küre, İngiliz Film Akademisi, Cannes Film Festivali’nden ödülleri peş peşe topladı.
       Amerika için ödüllerin en büyüğü demek olan Oscar ise, 1955 yılında yine “Rıhtımlar Üzerinde- On the Waterfront” filmiyle geldi.
       Bu arada kovulduğu askeri akademiden kendisine affedildiğine dair bir çağrı geldiğini, ama artık askerliği düşünecek hali olmadığını belirtiyor anılarında.
       Üstlendiği rolleri öylesine canlı, öylesine inandırıcı ve yeri geldiğinde öyle şiirsel oynuyordu ki, perdede görüldüğü anda diğer tüm oyuncuları siliyor, tüm hikayenin ortasına yerleşiyordu. 1950’li yıllarda Hollywood’daki oyunculuğu en çok etkileyen isimdi.
       
       
BİR İDOL
The Wild One- 1953
       “The Wild One- Vahşi Hücum” filmindeki motosikletli, blucinli, deri montlu asi genç tiplemesinde tüm gençler kendilerini onda buldu. James Dean ile birlikte gençliğin idolu olmuştu. İki aktör aynı zamanda iyi birer arkadaştı. Bu dostlukları Dean’in ölümüne kadar sürdü.
       Sinemada hızlı ve sağlam adımlarla ilerleyen Brando, sanki oyunculuk için doğmuştu. Her na kadar “Oyunculuk boş ve yararsız bir meslektir” dese de sinemadan vaz geçmiyordu. Burjuva ahlakına ve aşırı düzenli bir yaşama karşı başkaldırısını özel yaşamından filmlerine de gayet güzel taşıyordu.
       Ancak 55 yılından sonra çevirdiği filmler ilklerini aratır olmuştu. “The Teahouse of the August Moon - Çayhane”, “Sayanora”, bir Tennessee Williams filmi olan “The Fugutive Kind- Kaçak”, ilk ve son kez yönetmenliği denediği “One Eyed Jacks - Aşk ve İntikam” fazla başarılı bulunmadı.


Tarita ile Tahiti sahilinde
       1957 yılında aktrist Anna Kashfi ile evlendi. İkinci evliliğini ise 1960 yılında Meksikalı oyuncu Movita Castenada ile yaptı.
       
       
AZINLIKLARIN YANINDA
       Her zaman azınlıkların yanında yer alan Brando, bu konuda çalışan kurumlarda da yer aldı. 1961 yılında “Mutiny on the Bounty- Denizde İsyan” filminin çekiminde sette kan kusturdu. Yönetmen Carol Reed işi yarıda bıraktı. Senaryoya sürekli müdahale etmesi, huysuzluklar çıkarması çekimleri uzattıkça uzattı. Maliyeti giderek artan film, gişelerde de zarar etti. Filmin çekiminde bulunan herkes perişanken Brando Tahiti’de çok mutluydu. Burada Tahitili Tarita ile evlendi. Farklı ırklara ve halklara olan ilgisi daha sonraki yıllarda da sürecek;oyunlarında zencilere yeterince rol vermediği için Tennessee Williams’a kızacak, Kızılderililer’in hakları için epey mücadele edecek, Oscar’ı bile reddedecekti.
       Aralarında Charlie Chaplin’in yönettiği “Hong Kong’lu Kontes” (1967) gibi komedi filmlerinde oynasa da bunlarda başarılı olamayacaktı.
Reflections in a Golden Eye filminde Elizabeth Taylor ile
       60’lı yıllarda göze çarpan birkaç filminden biri olan ırkçılık karşıtı “The Chase - Kaçaklar” (1966) filminde bir star için o güne dek görülmemiş derecede dayak yiyecek; John Huston’un yönettiği “Reflections in a Golden Eye- Pırıltılı Gözler”de (1967) ise eşcinsel bir subayı canlandıracaktı.
       Ancak 1971 yılına kadar çevirdiği diğer filmler, hemen herkese “Brando efsanesi bitti” dedirtecek kadar başarısızdı. Oysa o sinemanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncularındandı ve öyle kolay kolay sahneyi terk etmezdi.
       
       
VE ‘BABA’ DOĞUYOR
       1971 yılında Francis Ford Coppola’nın yöneteceği “The Godfather” filmindeki “Don Vito Carleone” rolü için adı geçti. Bu rolü kapmak için deneme filmi bile çevirdi! Ama rolü aldı. Bir kaç kuşak yaşlandı, tipini değiştirdi ve filmin unutulmaz “Baba”sını yarattı. Bu unutulmaz filmle ikinci kez Oscar ödülü kazansa da ödülü almaya gitmedi. Yerine bir Kızılderili kadını göndererek Oscar’ı protesto eden bir metin okuttu. Belki Brando Oscarsız kaldı ama Kızılderili hakları savaşımında önemli bir adım atılmış oldu.
"Paris'te Son Tango" filminde
       Ardından Bertolucci’nin unutulmayan “Last Tango in Paris- Paris’te Son Tango” filmi geldi. Yaşlanmaya başlayan, ölüm saplantılı, bencil bir adamın kendinden çok genç bir kızla, sadece sekse dayalı ilişkisinin anlatıldığı filmde, inanılmaz bir performans sergiledi. Sanki, filmdeki Paul’ün korkularını asıl o yaşıyordu. İki oyuncunun cüretkar aşk sahneleri, filmin Amerika’dan İtalya’ya denetimle başının derde girmesine neden oldu ama bu bir yandan filmin şöhretini pekiştirdi.
       Yeniden oyunculuğun boş ve gereksiz olduğu yönünde demeçler vererek Tahiti yakınlarında satın aldığı adasına çekildi. Ancak para kazanması da gerekiyordu. 1978’deki “Superman” filmindeki kısacık rolü -10 dakika- için astronomik bir ücret talep etti, üstelik kabul da edildi. Böylece kısa süreli, konuk oyunculuklar kabul etmeye başladı. “Apocalypse Now- Kıyamet”, “A Dry White


"Don Juan de Marco" filminde Johnny Depp ve Faye Dunaway ile
       Season- Kuru Beyaz Bir Mevsim”, “The Freshmen”, “The Discovery” kısa süreli göründüğü filmlerden bazılarıydı. Ancak, bu kısa rollerde bile filmin ilgi odağı oluyor, tüm dikkatleri üzerine çekiyordu. Örneğin Kıyamet ve bu kez yardımcı dalda Oscar’a aday gösterildiği “Kuru Beyaz Bir Mevsim” gibi.
       90’larda kesintili olarak sürdürdüğü sinema yaşantısı “Don Juan de Marco” (1995), “Doktor Moreau’nun Adası” (1996), “The Brave” (1997) gibi yapımlarla devam etti. Son olarak bu yıl “The Score” filminde Rober de Niro ve Edward Norton’la birlikte kamera karşısına geçen aktörün, “Scary Movie 2” için de anlaştığı belirtiliyor.
       
       
GERÇEK BİR EFSANE
       
  Marlon Brando
Önemli filmleri
The Score (2001); The Brave (1997); The Island of Dr. Moreau(1996); Don Juan DeMarco (1995); Christopher Columbus: The Discovery (1992); A Dry White Season (1989); Apocalypse Now (1979); Superman (1978); Last Tango in Paris (1972); The Godfather (1972); Night of the Following Day (1968); Reflections in a Golden Eye (1967); A Countess from Hong Kong (1967); The Chase (1966); Morituri (1965); The Ugly American(1964); One-Eyed Jacks (1961); The Fugitive Kind (1959); Sayanora (1957); The Young Lions (1958); Guys and Dolls (1955); Desiree (1954); On the Waterfront (1954); The Wild One (1954); Julius Caesar (1953); Viva Zapata (1952); A Streetcar Named Desire (1951); The Men (1950)
Yedi çocuğu olan aktör, çocuklarından da çok çekti. 90’ların ortasında en büyük oğlu Christian, kızkardeşi Cheyenne’e hamileliği sırasında kötü davrandığı gerekçesiyle erkek arkadaşını öldürüyor, Cheyenne ise intihara kalkışıyordu. Bu arada giderek kilo alan Marlon Brando da acılı baba görüntüleriyle basına malzeme oluyordu. Kimilerince sınırısız bir gurur ve temelsiz bir kendini beğenmişliğin abidesi gibi olsa da, dünyayı fazla umursamaması, bildiği gibi yaşamakta ısrar etmesi ve bunu başarması, başarısız filmlerinin yanında çok daha fazla başyapıtlar ortaya koyması onu gerçek bir efsane haline getiriyor. 1994 yılında yayınladığı otobiyografisi “Songs My Mother Taught Me”de söylediği gibi “Çok fazla başarı, çok fazla başarısızlık kadar insanı mahva götürebilir” diyecek kadar bilge olan Marlon Brando’nun oyunculuğu kesintilere rağmen hala sürüyor.
       
 
       
    TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları