Home page
Haber Menüsü


 
Onbeş kanun neden çıkmaz?
 
Türkiye’ye dışarıdan bakanları, onbeş kanunu “Nasıl çıkartırız?”ı değil de, “Neden çıkartamayız?”ı tartışarak son derece olumlu etkiliyoruz!
 
Murat Yeşildere
NTV-MSNBC
 
2 Nisan—  YASED başkanı Faruk Yöneyman’ı izlerken, nedense TESEV’in desteğiyle Şubat ayında hazırlanan Yolsuzluk Araştırması’nı hatırladık. Yöneyman, Türkiye’nin doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında (FDI) “hak ettiği” payı alamadığına ve yıllık bir milyar dolar seviyelerinde takılıp kaldığına işaret ederken, benzer ülkelerle karşılaştırıldığında toplam on milyar dolar seviyesindeki FDI stokunun çok düşük kaldığını ve Türkiye’nin yıllık beş milyar dolar FDI çekebilecek kapasitede olduğunun altını çiziyordu.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Geçtiğimiz haftalarda bu köşede incelemeye çalıştığımız Brezilya’ya 1999 yılında, “dalgalı kura” geçer geçmez 30 milyar dolar civarında FDI geldiğine işaret etmiştik. Türkiye ise son beş ayda yaşadığı iki önemli kriz ve enflasyonla mücadele programını terketmesinin cezasını önemli bir güven bunalımı ile çekmeye devam ediyor.
       
100 KİŞİDEN 20’Sİ VERİYOR
       Gelelim Yöneyman’ın açıklamalarının TESEV raporunu neden anımsattığına... TESEV’in 17 ilde 3000’in üzerinde kişiyle birebir mülakatlar yaparak, bir ayda tamamladığı ilginç çalışmasında, sorulan soruların birisi “Son iki yıl içerisinde işinizin düştüğü kurumlarda kuraldışı bir ödeme yaptınız veya hediye verdiniz mi?” idi.
       Bu soruya verilen cevaplar, gümrük, tapu dairesi, mahkeme ve vergi dairelerine giden vatandaşlarımızın son iki yılda yüzde 6-20 oranında “rüşvet” verdiğini gösteriyordu.
       Bize en ilginç gelen ise, bu sorudan birkaç soru önce kurumlarda rüşvet ve yolsuzluğun yaygınlığına olumlu cevap verenlerin oranı (aynı kurumlar için) on üzerinden 4.9-7.6 arasında değişiyordu.
       Analizi daha da ilginçleştiren Türkiye’de “yolsuzluklar artıyor” diyenlerin oranı yüzde 78 iken, kendisi bunu yaşayanların oranı yüzde 20lerde kalıyordu.
       
LİBERALLEŞME SANCILARI
       Geçtiğimiz yıl sonunda Dünya Bankası (WB) ve Avrupa Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından Doğu Avrupa ve eski Rus cumhuriyetlerinde faaliyet gösteren şirketlere yönelik olarak yapılan benzer bir araştırmaya 3000’in üzerinde firma yanıt vermiş. AC Nielsen tarafından yürütülen çalışmada işlerinin yürümesi için rüşvet verenlerin oranı yüzde 7.7 (Slovenya) ile yüzde 59.3 (Azerbaycan) arasında değişiyor.
       Rüşvet olarak verilen miktarlar ise şirketlerin yıllık gelirlerinin yüzde 2.1’i (Hırvatistan) ile yüzde 8.1’i (Gürcistan) arasında değişiyor. Araştırmanın sonucu, geçiş dönemindeki gelişmekte olan ülke ekonomilerinde bazı firmaların imtiyazlı haklar almasının kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.
       Bu sonucu “merkezi” idare edilen Doğu Avrupa ekonomilerinin liberalleşme çabası içinde oldukları on yılda, devletçi politikalardan uzaklaşırken çektiği sancılar olarak da yorumlamak mümkün.
       
YABANCILARIN GÖZDESİ POLONYA
       İki araştırmanın sonuçlarına bakarak bir yabancı yatırımcının hangi ülkeye yatırım yapmasını beklersiniz? Örneğin yüz firmadan otuzüçünün rüşvet ile iş bitirdiği ve şirketlerin yıllık gelirinin yüzde 2.5’ini rüşvet olarak dağıttığı Polonya’ya mı, yoksa rüşvet verenlerin oranının yüzde 20leri geçmediği Türkiye’ye mi? Sizi bilmiyoruz ama “ecnebilerin” tercihi Polonya olmuş.
       160 milyar dolarlık Polonya ekonomisinde FDI stoku 40 milyar doları aşmış. FDI rakamı 50 milyar dolarlık Macar ekonomisinde 20 milyar doların üzerinde. Aynı Macaristan’da da her yüz firmadan otuziki tanesi rüşvetsiz iş yapamadığına işaret ediyor.
       
NEDEN ÇIKARTAMAYIZ?
       Yanlış anlamaları önlemek amacıyla önceden altını çizelim; rüşvet ve yolsuzluğa rağmen gelişmenin mümkün olduğunu kanıtlamaya çalışıyor değiliz. Aksine Türkiye’nin içinde bulunduğu “yolsuzluk” sarmalının TESEV çalışmasında çıkan sonuçtan çok daha vahim olduğunu ve bu sebeple de yabancı yatırımcılara “güven” aşılamanın en büyük öncelik olması gerektiğine işaret etmekteyiz.
       İsviçre’de yabancı yatırımcılar arasında yapılan bir araştırma, yatırım kararında belirleyici unsurun “kapsamlı bir mevzuatın mevcudiyeti” olduğunu göstermiş. İkinci kriter ise bu mevzuatın “keyfi” olarak değiştirilememesi imiş. “Mevzuat” tanımının içine vergi kanunlarını da koyabilirsiniz, bütçe kanununu da, Merkez Bankası kanununu da...
       Bu çerçevede inanın ki, Türkiye’ye dışarıdan bakanları, onbeş kanunu “Nasıl çıkartırız?”ı değil de, “Neden çıkartamayız?”ı tartışarak son derece olumlu etkiliyoruz!
       Sizlerden gelen olumlu tepkilerle sormaya devam ediyoruz: Neden sadece DSP’nin sorumluluğundaki kamu kurumları Sayın Derviş’in “koordinasyon alanına” dahil ediliyor? Sayın Derviş, CNN’de belirtildiği gibi Ekonomi Bakanı mıdır, yoksa DSP kontenjanından gelen Hazineden sorumlu Devlet Bakanı mı?
       Yanıtlarınızı göndermeye devam edin.
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları