Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 17:38 TS 19 Mar., 2001
Okurlarımızın yorumları

Sn. Kerem Çalışkan;
       Bugünkü yazınızı büyük bir üzüntü ve aynı zamanda zevkle okudum.Değindiğiniz noktalar son derece can alıcı ve maalesef gerçek.Şu an çok kötü bir rüyadan uyanmış ve bu yaşadıklarımızın hiç birinin olmamış olduğunu görmeyi çok isterdim.Ben mobilya imalat sektöründe dayanıklı yarı mamul malzeme imal eden ve ithal eden bir firmanın Akdeniz Bölge sorumlusuyum.Çukurova Ün.İktisat fak.mezunuyum.10 yıldır bu sektörde yönetici olarak görev yapmaktayım.Tahmin edeceğiniz gibi muhatap olduğumuz toplum kesimi biraz daha alt eğitim, kültür ve gelir seviyesinde olan insanlar olmaktadır.
       Sözü daha fazla uzatmadan size şu son 15-20 gündür müşterilerimle yaptığım ekonomik sohbetlerde tesbit ettiğim belkide sizlerinde yavaş yavaş duymaya başladığınız, toplumda oluşmaya başlayan bir düşünceyi aktarmak istiyorum.Belki yazılarınız ile gerekli yerlere sizin sayenizde ulaşabilirde durumun ne kadar vahim bir yola girmeye başladığını biran önce anlayabilirler. Şöyleki;
       İnsanlar artık gerek banka hortumlayarak, gerek vergi kaçırarak, gerekse devlete ödemeleri gereken SSK ve benzeri borçlarını ödemeyerek toplumun parasını çalan bu insanların ( yurt dışına kaçanlarında Apo örneğinde olduğu gibi yakalanıp getirilerek) vatana ihanet suçuyla yargılanmalarını 3. dereceye kadar tüm akrabalarının mal varlıklarına el konulmasını ve bu insanların asılmasını konuşmaya başlamış durumdadırlar.Bu sohbetlerde, toplumun psikolojik durumunun ne kadar bozulduğunu görmemek mümkün deüildir.
       Sanıyorum bu düşüncelerin yoğunlaşmaya başladığı toplumlarda sonucun ne olabileceği hakkında fazla yorum yapmaya gerek yoktur. Toplum bu gibi insanların çok basit cezalarla cezalandırılmaları,sonrada belirli süreler içerisinde affedilmeleri ve yaptıklarının yanlarına kar kalması gibi sonuçların doğurduğu çaresizlikler içerisinde çözümlerini kendileri aramaya başlamıştır. En korkuncuda bu çaresizlikleri artık konuşmanın ötesinde, bu düşüncelerini uygulamanın tek çıkar yol olarak görülmeye başlanıp harekete geçilmesidir’ki işte o zaman tanrıdan Türkiyeyi koruması için dua etmekten başka çaremiz kalmayacağına inanmaktayım.
       Sitesinizi biraz uzun meşgul ettiğim için beni bağışlamanızı diler, sağlıklı günler dilerim.
       Saygılarımla,
       Sami Akyüz
       

Kerem Bey,
       NTVMSNBC web sayfalarinda “Turk Perestroikasi” ve “ABD Turkiye’den Ne Istiyor” baslikli yazilarinizi okudum. Her iki yazida son derece isabetli gorusler belirtiyorsunuz. Turk basininda bu sekilde net, objektif ve sogukkanli tahlillere nadiren rastladigim icin, size sukran hislerimi iletmek istedim. Memleketimizin icinde bulundugu son derece kritik durumda sizin gibilerin gorusleri cok onemli. Amerika’da yasayan, fakat vatanindan, tipki Kemal Dervis Bey gibi, manen hicbir zaman kopmayan bir Turk olarak, yazi hayatinizin basari ile devamini temenni ederim.
       Tunc Geveci,
       Matematik Profesoru
       San Diego State University
       

sineği büyütüp mide bulandırırız ama çıkarcıların develerinin ayakları altında kalmaya mahkumuz....
       buna çözüm mikroskopu kırmak, veya deve sahiplerini tesbit etmek mi ? karar vermek lazım... hiç kimsenin elinde sihirli değnek yok bence.. ekonomi idaresine en büyük uzman asgari ücretle yaşayabilen kişi bence.....
        Saygılarımla,
       Sabri Şendur
       

Say?n Çal??kan;
       Bu kadar Amerikanc? ve gözleri ya?artacak derecede Amerika sevgisinin alt?nda acaba hangi ç?karlar?n yatt???n? merak etmiyor de?ilim.ABD’nin IMF arac?l???yla yanl?? politikalara yönlendirip güçsüzle?tirme politikas? nihayet devalüasyon ve toplu fakirlikle sonuçalnd? Döviz kurunun kontrolünü destekleyen ?MF’nin free-float’a geçilince onu da desteklemesi gülünç oldu?u kadar Türkiye’de sizin gibi IMF bazl? Amerikanc? çözümleri her zaman destekleyen insanlar?n çoklu?u dü?ünüldü?ünde çok da üzücüdür.Zaten normal bir vatanda? olarak dahi Amerika’n?n ve destekçisi ülkelerin Türkiye hakk?nda ne kadar kötü niyetli olduklar?n? anlamak zor de?ildir.Ama siz ve sizin gibi kriz zamanlar?nda zay?f dü?mü? ülkeyi Bat?c?-ilerici maskesiyle Amerikan mandas?na yönlendiren sözcüler görmek krizden çok daha büyük darbeyi vuruyor.Yanl?? politikalarla yarat?lmak istenilen muhtaçl?k siz ve sizin gibi kamuoyu güçlerinin sayesinde as?l amac?na ula??yor.Siz de çok iyi biliyorsunuz ki elde etti?iniz mevkinin,ya?am standartlar?n?n devam?,hatta artmas? ancak böyle yaz?lar sayesinde olacakt?r çünkü siz güçlünün destekçili?ini yap?yorsunuz.?dealist,vatansever ve bilinçli bir Türk Genci olarak söyleyebilece?im ?ey ço?unlu?u kand?rabilece?iniz ama kendinizi ve benim gibileri
       kand?ramayaca??n?zd?r.Popülarite,para,standartlar geçicidir.Ülkem ve tarihim için do?ru olan yoldan sapmayaca??m ve sizin gibi kolay yolu seçemeyece?im...Ayr?ca ne yaz?k ki NTVMSNBC’de ilk defa tarafl? bir kö?e yaz?s? gördüm;bu yüzden explorer aç?l?? sayfam? de?i?tirece?im ve sitenize bir daha girmeyece?im. Mutlu olun...
       

Sayın Kerem Çalışkan,
       19 Mart NTVMSNBC.com’daki yazınızı ilgiyle okudum. Tespitlerinize pek çok noktada katılmamak elde değil. Ancak bu tespitlerden sonra ulaştığınız sonuç hakkında bir vatandaş olarak ciddi kuşkularım var. Yazınızın pek çok yerinde Türkiye’ye biçilen bu yeni rolü beğenmeyen veya alternatif gösteren birileri varsa bu fikri ortaya koymasını söylemişsiniz. Ben de bu konuda sizinle fikirlerimi paylaşmak istedim. Sanırım herşeyden önce ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rolün tanımlanması gerekmektedir. Çünkü Jandarma rolü, çok eşit olmasa da yine de bir karşılıklılığı içinde barındırır. Herhangi birinin koruma görevliliği ya da bir bölgenin Jandarmalığı kimi noktalarda o rolü üstlenen varlığa da az da olsa bir söz söyleme hakkı tanır. Benim korkum Türkiye’ye biçilen rolün jandarmalıktan ziyade (tabirimi mazur görün) “bekçi köpekliği” ile sınırlı kalmasıdır. Türkiye’nin bu bölgede stabil bir güç olarak kalması (en azından bugün için) ABD’nin yararına görünmektedir, ancak imparatorluk politikaları izleyen bu tür büyük güçlerin “herkes” üzerine oynadığı da bilinmektedir. Böylelikle yumurtalar aynı sepete konmamakta ve verilen rolün bittiği ya da yerine getirilmediği durumlarda alternatif aktörlerin devreye sokulması sağlanmaktadır. Kısacası, Türkiye önemli stratejik pozisyonuna rağmen her anlamda ve her zaman ABD tarafından çıkarları gözetilecek bir ülke değildir. Kuşkusuz bu modern uluslararası sistemde oyunun kuralıdır. (Bu anlamda yorumlarımın hiçbir etik suçlamayı ve yargılamayı amaçlamadığını bilmenizi isterim.) Dolayısıyla, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini bozacak maceralara atılmaması gerektiğini düşünmekteyim. Bunun gerçekleştirilmesinin çok kolay olmadığının da bilincindeyim. Ama Türkiye’nin alternatifsizmiş gibi gösterilmesini de anlamakta zorlanıyorum. Bu konunun yanında bence üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da Sayın Derviş’in konumudur. İzleyebildiğimiz kadarıyla kendisi dürüst ve iyi niyetli bir ekonomist olarak Türkiye’nin geleceği için çalışmaktadır.
       Bu anlamda Sayın Derviş’e bir olumsuzluk atfetmek niyetim yoktur. Ancak gerek Derviş gerekse “parasalcı ekolün” diğer isimlerinin çıkış yolunu IMF ve Dünya Bankası ile aramaları sorunlara çözüm getirmeyecektir. Yaklaşık 16-17 ekonomik program başlatmış, IMF denetiminde bulunmuş ve hepsinde başarısız olmuş bir anlayışın Türkiye’yi düzlüğe çıkaracağına inanmak zordur. Kaldı ki kanımca burada safça beklentilerin ötesinde rol oynayan başka faktörler de vardır.
       Amacım komplo teorileri kurmak değil, ancak özellikle IMF’in bugün ABD’nin siyasi amaçlarını ve varlığını sağlamakta kullandığı en önemli ekonomik enstrüman olduğu ortaya çıkmıştır. Dünyanın her yerinde, uyguladığı politikaları “başarısızlığa” uğratan (en azından o ülkeler açısından) bir örgütün hatalarını yalnızca “miyoplukla” açıklamak yeterli değildir. Girdiği ülkenin ekonomik yapısını zayıflatan ve bunu bir kaza eseriymiş gibi gösteren (ama aynı zamanda bünyesinde pek çok önemli ekonomisti barındıran) bir kurumun siyasi taleplere zemin hazırlayacak bir bağımlılık döngüsü yarattığına inanmaktayım. Bu politikalara ülkemiz politikacılarının ve insanının sağladığı inanılmaz yolsuzluk ve açgözlülük desteği eklenince, kanımca ABD açısından “başarı” kaçınılmaz olmaktadır. Çünkü gerek doğu toplumlarının kültür yapısı, zaafları, gerekse bu programların yaratacağı sosyal baskılar, sahip olduğu “düşünce tankları” vasıtasıyla en ince detayına kadar incelenen ABD’de bu gelişmeleri salt bilgisizliğe ve yetersizliğe bağlamak ne kadar doğrudur bilmiyorum. (ABD ve IMF arasındaki illiyet bağının derecesini örgütün tarihçesine, üyelerine, finansal kaynaklarına ve idareci isimlerine baktığınızda tayin etmeniz çok zor olmayacaktır.) Bir Türk vatandaşı olarak eşitler arası bir stratejik işbirliğine girmek veya İsrail ile ortaklık kurmak beni rahatsız etmez., ama ülkemin ekonomik krizlerinin bir başka toplumun siyasi fantazileri ya da yarım kalmış işleri için bir manivela olarak kullanılması rahatsız eder. Yine benimle ortak bir program hazırlamadan sınırlarımın hemen ötesini aklına estikçe bombalanması ve “de facto” bir Kürt devleti kurulması beni rahatsız eder. Eşit yükümlülük ve risk altında olmadan yalnızca Türk askerinin kanının akacağı kampanyalara girişmek beni rahatsız eder. Bir koyup üç almak şeklinde, adeta bir altılı ganyan mantığı ile çatışmaya motive edilmek beni rahatsız eder.( Üstelik bizim politikacılarımızın pek çoğunun bu motivasyona (dolduruş desem çok mu kaba olur bilmiyorum) ne kadar yatkın olduğu ve halen Türkiye’nin Körfez Savaşı’ndan kaynaklanan zararlarının karşılanmadığı düşünülürse). Kısacası, “Benim kardeşim olmazsan beynini dağıtırım”(*) mantığıyla kurulacak bir ilişki ve rol beni rahatsız eder. Sizce ben hala globalleştirilememiş bir milliyetçi miyim??
       Saygılarımla -Mert Gökırmak
       

Sayın Çalışkan,
       Kemal Derviş’ i mecliste görünce tuhaf geldi... Meclisdekilere hiç güvenmediğimi anladım.
       Sayın Bal’ a Emlak Bankası’ nı devretmeye nasıl razı oldunuz sorusuna:
       “Dönem feragat ( yani hakkından vazgeçme) dönemi” demesi......yani işin gereği bu böyle olmalı demiyor....Artık çok umutsuzum...Eskiden anti-amerikancıydım.
       Ama artık amerikan çıkarlarına bile zarar verecek kadar tehlikeli ( istikrarsız) bir ülke olmamızı kabulenmek noktasındayım.
        Başarılar dilerim.
       Ferudun Taşdelen
       

her türlü pisliğin ve batağın var ve de geriye dönüşün olanaksız olduğu bir ortamda zavallı ve de çok iyi niyetli Sn.Derviş ne yapabilir ki.Canım vatanım için hiç bir çıkış yolu yok.Bu nedenle Sn.Derviş’in hangi partiye gireceği hiçte önemli değil.Böyle bir durum sadece ve sadece Onun daha çabuk yıpranmasına neden olur..Ancak belkide yine de bir çıkış yolu var..Eğer gerçek vatan-severler isterlerse bir olur bu pisliklerin hepsinden bizleri kurtarabilirler.İyi günler sizlerin olsun.TS.
       Serdar Soydemir
       

Sn. Caliskan,
       Soz konusu makalenizdeki analiz son derece carpici.
       Ozellikle
       1) ulkedeki politik aktorlerin -yeni dunya duzeninde Turkiye’nin rolunun/hedefinin ne olmasi gerektigi*- konusunda bir fikirleri olup olmadigi sorusu, ve 2) halkin bu duzeydeki gelismelerden kopuklugu birarada olduklari zaman endiselenmemek elde degil.
       Ben bu makalenizde ele aldiginiz konuda (*) ekim ayinda Ingiltere’de (muhtemelen University of Warwick - Centre for the study of Globalisation & Regionalisation) doktora tezim icin arastirma yapmaya baslayacagim.
       Bahsettiginiz Rand Corp. raporu disinda bu konuda bana onerebileceginiz kaynaklar varsa cok memnun olurum.
       Ilginize tesekkur ederim.
       Saygilarimla.
       Bulut Bakla
       

Icınde bulundugumuz durumu cok objektif ve inanilmaz derecede net anlatan yazinizi okudum. Gercekten bakis acimi cok netlestirdi.
       Tebrikler ve tesekkurler
       Elf Gur
       

merhaba
       ABD nin Türkiye üzerindeki senaryosu hakkında doğru söylüyorsunuz, bunu bizde biliyoruz. ancak sizce boşaltım sisteminin kapısına hakim olamayacak derecede köhnemiş insanlar Türkiye nin ufkunu açabilecek düzeydeler mi? yeni bir anlayışa, haklarını savunan bir zihniyete ihtiyacı yokmu?
       iyi çalışmalar
       mesut
       

Sayın Çalışkan
        Ben Kıbrıs ta Dogu Akdeniz Üniversitesinde Hukuk fakültesi 2. sınıf Öğrencisiyim.Sizin yazılarınızı okumanın genel eğitimime verdiği katkıdan dolayı size saygı duyduğumu ifade etmeyi bir borç bilirim.
       Sayın Çalışkan sizin hangi konulara açık olduğunuzu bilemiyorum ama sizin düşüncelerinizin etkisiyle gelişen biri olarak bana global bir kişi olmam konusunda yol göstereceğinize inanıyorum. Hem bana vereceğiniz tavsiyelerin yakın arkadaşlarımlada paylaşacağımı belirtmek isterim yani sizden bir nevi ufak bir öğrenci kitlesi adına görüşlerinizi istediğimide belirtmek isterim.Kısaca, Bana global düşünen biri olabilmem için okuduğum bölümle ilgili tavsiyeleriniz, okumamı önerdiğiniz kitaplar, ilerisi için almam gereken eğitimler ve yurtdışında master yapmamı önerirmisiniz.
       Cevabınız için şimdiden teşekkür ederim. Size sık sık mail atacağımıda belirteyim.
        FATİH KALFAOĞLU
       

Sayın Çalışkan,
       Öncelikle ntvmsnbc’deki yazınız için teşekkürler. Ülkemizin jeopolitik önemi konusundaki görüşlerinize katılıyorum. Ancak bu önemin başta devlet adamlarımız ve insanlarımız tarafından yeterince kavranamadığını görmek üzüntü ve endişe veriyor. Amerika ‘da olduğu gibi özellikle dış politikaya dönük “think tank” kuruluşları oluşturulmasının memleketimiz için iyi olacağına inanıyorum. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir ve bu kuruluşların çerçevesi ne olmalıdır?
       Türkiye’nin aldığı dış borçları yerinde ve zamanında kullanamadığı artık bütün dünya tarafından biliniyor. Acaba borç istemek icin kapılarını aşındırdığımız Avrupa ve Amerika (IMF), bize borç verirken bu paraları kullanacağımız yerler ile ilgili bir dayatmaya gidebilir mi?
       Böyle bir uygulamaya gitmeli mi?
       İlginiz için şimdiden teşekkürler.
       Saygılarımla,
       Emrah Torun
       

Sayın Çalışkan,
       Yazınızı ve yazınıza ilişkin okurların görüşlerini dikkatle okudum. Kanımca, gerek sizin yazınızla dile getirdiğiniz konular gerçeklikleri dile getiriyor, gerekse bazı okurların Türkiye için geleceğe dönük altını çizdikleri kaygılar bir kalemde kenara atılabilecek konular... Örneğin, birçok okur haklı olarak ABD’nin Türkiye’ye çizeceği “jandarmalık” rolü konusunda kaygılar duymakta ve bunun Türkiye halkına gelecekte ne tür ekonomik ve sosyal yükümlülükler getireceğini sorgulamakta... Özellikle yakın tarihimizin bize öğrettikleri, bazı sorunlardan çıkış ararken, artık “yoğurdu üfleyerek” yememiz gerektiğini gösteriyor... Tüm bu bunalım ve karşamıklaşan siyasi ve sosyal tarihimiz sürecinde, benim vurgu yapmak istediğim ve herkesin ciddi olarak düşünmesini istediğim nokta şu: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e halkın verdiği desteğin oranına bakın... Sanıyorum yapılan anketlerde ortaya çıkan sonuçlarda Sezer’e verilen destek en az yüzde 80... Şimdi size ve tüm okurlara soruyorum: Sizce Sezer’in ideoloji ne? Yani sizce Sezer bir liberal, ya da bir sosyal demokrat ya da bir sosyalist, ya da bir muhafazakar mı? Hangisi? Oysa hepimizin tahmin edebileceği gibi bu yüzde 80’in içinde tüm bu ideolojilere yakın insanlar var... Bu insanları bu yüzde 80’in içinde buluşturan ne? Hukuka saygı, adalet duygusu ve kendisini temsil ettiğine ilişkin güçlü sezgi, duygu...
       Şunu söylemek istiyorum: Artık ülkemiz bir noktaya geldi... İnsanımız her nekadar dünyaya ilkokul 4 ortalamasıyla bakıyorsa da, her toplumun olduğu gibi Türkiye insanı da “duygusal ya da sezgisel zekası”yla gerçekleri görebiliyor, yorumlayabiliyor...
       Nihai olarak sözümü şöyle tamamlamak istiyorum. Evet, kuşkusuz ABD’nin, AB’nin ya da bir başka strateji merkezinin geleceğe ilişkin planlaması olabilir. Ama ben şunu soruyorum: Sözkonusu güçler kendi stratejilerini uygulamaya koymak isterken, Türkiye’de kamu kaynaklarını talan eden, on yıllardır kendi “ahbap, akraba” çevrelerine kamu kaynaklarını dağıtan bir siyasi yapının değiştirilmek istenmesinin hangimize zararı var? Aksine, “kral çıplak” durumuna düşecek mevcut siyasi yapının çözülmesi, “siyaset esnafının” tasfiye edilerek, gerçeklerden, bilimden, etik değerlerden beslenen insanların karar mekanizmalarında yer almasının geleceğimize ilişkin kaygılandırıcı yönü ne? Kanımca geniş yığınların özlemlerini dile getirecek insanların siyasete akmasına neden olacak ve halkımız işte ozaman kendi özgür iradesini ortaya koyabilecektir. İşte Türkiyemiz gerçek kudretine ozaman ulaşacaktır... ABD ya da AB geleceğe ilişkin strateji hazırlıyormuş!... Kime ne!.. Eğer ben halk iradesinden beslenen, onlarla güven bunalımı içinde olmayan bir siyasi kadrolarla yönetiliyorsam... Kim korkar gelecekten, ABD’nin stratejisinden... nasıl olsa doğa, sosyal ve siyasi tarih her zaman değişmekte... Biraz sözü uzattığımın farkındayım... Bağışlanmak dileğimle... Ülkemizin geleceğine olan umudumla, sevgiyle kalın...
       Özcan YAZICI
       

Sn. Çalışkan,
       Elinize ve dilinize sağlık. Belirttiğiniz gibi önemli olan “Amerikan Büyükelçisinin Hükümette bulunan liderlere mehşur soruyu sorup soramayacağı değil, maalesef bir yabancı diplomatın bu soruyu sormak zorunda kalmasıdır”. Normal ve gerçek bir dünyada (yani reel bir ülkede) bir hükümetin ortaya koyacağı ekonomik programa aynı hükümetin destek verip vermemesi ve o ekonomik programı hazırlayan hükümet üyesine aynı hükümetin destek verip vermemesi söz konusu olmazdı. Ancak ve maalesef Türkiye’de insanlara bu soruyu sorduruyorlar. Artık yabancılar da Türk halkı gibi Ankara’ya şüphe ile yaklaşıyorlar ve güvenmiyorlar.
       Diğer taraftan sizin bahsettiğiniz “Türkiye’nin jandarmalığı” konusu bana 70’li yıllarda yapılan bir tartışmayı hatırlattı: AB topluluğuna girmek üzere(!) olan Türkiye’ye AB’nin biçtiği rol üzerine yapılan tartışmalar. Toplum hafızası zayıf olan Türkiye bu tartışmayı hatırlamıyordur herhalde : “efendim AB’ye gireceğiz de AB’nin sütçüsü, kasabı, manavı mı olacağız” deniyordu. 2001 yılının Türkiye’sinde ne acıdır ki Türkiye bırakın AB’nin kasabı,manavı,sütçüsü olmayı kendi kendisinin kasabı, manavı, sütçüsü bile olamadı. Şimdi yine başka bir konuda benzer tartışmaları yaşayacağız galiba. Hiçkimse derinliğine düşünmek istemediği için ilk tepki olarak “vay biz nasıl jandarma oluruz” diyerek sizi vatan hainliğiyle bile suçlarlar ancak bu fikre karşı bir fikir bile oluşturmak için, değil zahmetine katlanmak, düşünmezler bile. Ayrıca sanki yabancılar Türkiye için düşünmek zorundadırlar ve de bizim geleceğimiz hakkında bizlere “doğru dürüst(ne demekse?)” öneriler yapmak zorundadırlar, ama biz bizim geleceğimiz hakkında düşünmek, politikalar üretmek ve tartışmak zorunda değiliz.
       Hepimize kolay gelsin.
       Vedat Aydınoğlu
       

Ne kadar iyi. Demek ABD TC’nin iyiliğini bizden çok istiyor. Bizi adam etmek için orada böyle günler için beslediği adamlarından birini yolluyor. (Bu sırf bizim için değil; aynı günlerde Arjantin’e de yine ABD’de beslenmiş bir bakan tayin ettiler.) Hükümet kontrolündeki medyamız hükümetin gözümüzün önünde canlı yayında ağlayarak kriz çıkardığını unutmamız için Derviş’i mesih yapıyor. (Böylece daha sonra program fos çıkınca bütün fatura ona çıkarılacak ve Hüsamettin bey aradan sıyrılacak.)
       Düzen değiştirip ABD egemenliğine giren her ülkede bu tip ABD’ci “aydın”lar bulunur. Ne de olsa globalleşme ülkenin zenginlerinin kendi fakir yurttaşlarının açlıktan ölmesi pahasına daha da zenginleşmeleri sonucunu doğuracaktır. Ekonominin düzelmesinin birtakım banka hesaplarının eksiden artıya geçmesi olduğunu sananlar, işsiz ve aç kalacak milyonların ülkeyi iyiye mi kötüye mi götüreceğini umursamazlar; “öteki Türkiye”yi yok saymak kolaydır; yok sayılamayacağı gün geldiğinde de paraları toplayıp ABD’ye taşınmak her zaman olasıdır. Tabii bu kazancın karşılığında da ülkenin bağımsızlık sevdasını bırakıp ABD’nin piyonu olmasını hiç yüzü kızarmadan, sanki tek yolmuş gibi önermek gerekir. İnsanın kendisine seçtiği geçim metodu buysa ne diyebiliriz?
       Ben Türkiye’nin satılmasını istemeyen dinozorlardanım. Eğer durumunuz sıkışıksa sizden para bekleyen HERKESE (sadece işçilerinize değil, borç aldığınız iç/dış herkese eşit derecede) “kusura bakmayın, para yok, elimiz bollaşınca öderiz” deyin. “O zaman bir daha borç bulamayız” mı diyorsunuz? Çok iyi olur, böylece borç almadan kendi yağınızla kavrularak yaşamayı öğrenirsiniz. Ya “fakir” olacaksınız, ya da Kerem beyin gayet net buyurduğu gibi bölgede ABD’nin emir eri olacak, “bedelsiz” askerlik yapmak durumunda olan gençlerinizi oraya buraya ABD çıkarlarını savunurken ölmeye göndereceksiniz. Karar verin.
       Cem Say
       

Sn. Çalışkan,
       Elinize ve dilinize sağlık. Belirttiğiniz gibi önemli olan “Amerikan Büyükelçisinin Hükümette bulunan liderlere mehşur soruyu sorup soramayacağı değil, maalesef bir yabancı diplomatın bu soruyu sormak zorunda kalmasıdır”. Normal ve gerçek bir dünyada (yani reel bir ülkede) bir hükümetin ortaya koyacağı ekonomik programa aynı hükümetin destek verip vermemesi ve o ekonomik programı hazırlayan hükümet üyesine aynı hükümetin destek verip vermemesi söz konusu olmazdı. Ancak ve maalesef Türkiye’de insanlara bu soruyu sorduruyorlar. Artık yabancılar da Türk halkı gibi Ankara’ya şüphe ile yaklaşıyorlar ve güvenmiyorlar.
       Diğer taraftan sizin bahsettiğiniz “Türkiye’nin jandarmalığı” konusu bana 70’li yıllarda yapılan bir tartışmayı hatırlattı: AB topluluğuna girmek üzere(!) olan Türkiye’ye AB’nin biçtiği rol üzerine yapılan tartışmalar. Toplum hafızası zayıf olan Türkiye bu tartışmayı hatırlamıyordur herhalde : “efendim AB’ye gireceğiz de AB’nin sütçüsü, kasabı, manavı mı olacağız” deniyordu. 2001 yılının Türkiye’sinde ne acıdır ki Türkiye bırakın AB’nin kasabı,manavı,sütçüsü olmayı kendi kendisinin kasabı, manavı, sütçüsü bile olamadı. Şimdi yine başka bir konuda benzer tartışmaları yaşayacağız galiba. Hiçkimse derinliğine düşünmek istemediği için ilk tepki olarak “vay biz nasıl jandarma oluruz” diyerek sizi vatan hainliğiyle bile suçlarlar ancak bu fikre karşı bir fikir bile oluşturmak için, değil zahmetine katlanmak, düşünmezler bile. Ayrıca sanki yabancılar Türkiye için düşünmek zorundadırlar ve de bizim geleceğimiz hakkında bizlere “doğru dürüst(ne demekse?)” öneriler yapmak zorundadırlar, ama biz bizim geleceğimiz hakkında düşünmek, politikalar üretmek ve tartışmak zorunda değiliz.
       Hepimize kolay gelsin.
       Vedat Aydınoğlu
       

Sn. Çalışkan,
        Oyunu oynayan oyuncular kadar, oyunu kimin sahneye koyduğu ve tiyatro salonunun sahibi de önemlidir. Bir on yıl sonra dünya standartlarında bir ülkede yaşayacağız, ama maalesef kiracı olarak.
        Saygılarımla,
        Barış Çalışkan,
       Öğrenci

 

       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları