|
|
Türkiye yıllardır ertelediği ya da başarısız siyasi kadroların elinde suistimal edilmiş problemleriyle maalesef bodoslama yüzleşmiş oldu. Artık kendi kendimizi kandırmamıza ne imkan ne de zaman var. Ama bu maalesef doğru adımları da atacağımızın garantisi olamıyor. Ülke bu denli ağır bir krizle yüzleşince, bireylerimiz arası ana uzmanlık dalı kategorisinde futbol dahi ekonominin arkasındaki koltuğa yerleşmek zorunda kaldı. Kimseyi de pek suçlamamalı zira krize yuvarlanan programı aylarca alternatifsiz olarak niteleyen uzmanların durumu ortada. Ancak onca yazılan arasında iki cümle benim belleğimde yer etti. Yazımın başlığı da o cümlelerin bir bileşkesi zaten. ANA BEKLENTİ DEĞİŞMEDİ Devalüasyonun hemen ertesi günlerde, Posta gazetesi çaresiz bekleyişimizi hepimizin anlayacağı dilden manşetine taşıdı: Corç versene Borç. Haftalar geçti, ana beklenti değişmedi. IMF ve Dünya Bankası kredileri vermekte aracı olacaklardır ama iş yine dönüp dolaşıp A.B.D yönetiminin Türkiyeyi ne kadar önemsediği ve bunu ne kadar maddiyata dökeceği sorularında düğümleniyor. Yani kaderimiz W. Bush ve onun Hazine Bakanı ONeill tarafından çizilecek bir yerde. Verilecek kredi miktarı ne olursa olsun, fatura yine halka çıkacaktır. Bu kriz çıkmadan çok önceleri yerinde eleştirileri ile bugünkü söylediklerini daha anlamlı kılan (olan olduktan sonra IMFe yüklenmek kolay) sevgili Güngör Urasın Milliyetteki bir yazısındaki deyimiyle, bu kriz de geçer ama deler de geçer. BÜYÜME SIFIRIN ALTINDA Önce bir makroekonomik olacakları sıralayayım ki çoğu zaten herkesin dilinde: Devalüasyon oranının tam olarak nereye oturacağı bilinmediğinden tahmin yapmak güç ama reel büyüme yılın bütününde yüksek olasılıkla sıfırın altında kalacaktır. Bunca mevsim enflasyonu bastırmak için uğraştık ancak artık süratle yukarı çıkış kaçınılmaz. Liranın nominal değer kaybı ile enflasyon arasındaki yakın bağlantı, devalüasyonun Marttan itibaren fiyat endekslerine yansıyacağını gösteriyor. Dahası bankacılık sektöründeki yangını söndürebilmek için, Merkez Bankası bir müddet para basmayı sürdürecektir. Ekonomideki keskin yavaşlama ve devalüasyon, belki yıl sonunda cari açığımızı kapatıp, artıya getirecektir ama bütçe hedefleri de olumsuz yönde etkilenecektir. NEŞTER ÖNERİLERİ Peki çözümler? Yaygın bazı neşter önerileri, Zülfikar Doğan imzasıyla haftasonu Milliyette de yayınlandı. Son iki krizde faiz risklerinden ve açık döviz pozisyonlarından büyük darbe almış bankacılık sektöründe bir temizlik kaçınılmaz. Kamu bankalarının birleştirilip, borçlanma sisteminden çıkarılması ve bir yıl içinde satılması gündemde. Ama ülkenin bu şartları altında nasıl talep bulunacağı şüphe götürür. Telekomun maalesef iş işten geçtikten sonra şimdi yüzde 51inin özelleştirilmesinin gündeme gelmesi de benzer bir ümitsiz çaba olarak kalabilir. Bankacılık sisteminin net açık pozisyonlarının 10 milyar dolar civarında olduğu düşünülürse, devalüasyondan beri iç borç stokunun bir bölümünün dövize dönüştürülmesinin de neden gündemden düşmediği anlaşılabilir. Yılın geri kalan bölümünde Hazinenin iç borç itfa yükü 30-33 milyar dolar olduğundan ve bankalarda açık pozisyonlarını azaltabilmek için dövize endeksli tahvillere ihtiyaç duyduklarından bu iki tarafın da işine gelebilir. PARA KURTULUŞUMUZUN GARANTİSİ Mİ? Ama ne bu ayrıntılar, ne Kemal Dervişin varlığı, ne de ABD onaylı gelecek para kurtuluşumuzun garantisidir. Öncelikle meselenin siyasi de olduğunu görmeliyiz. Kemal Derviş saygınlığında bir uzmanın yeni programın hükümetteki sözcülüğünü alacak olması olumlu bir gelişme olsa da yeterli değildir. Kendisini ekonominin tek patronu ilan ettik ama Maliye, özelleştirme gibi hayati birimler onun yetkisinde değildir. Bir ara Merkez Bankasının bağımsızlığını tartışır gibi olduk; o da Dervişin gelişi sonrası hengamede kaynadı gitti. Halkın ümitleri bu denli sönmüsken, reçeteleri siyaseti dolaylı yoldan devre dışı bırakarak yazmak uzun vadede bizi bir İspanya kesinlikle yapmayacağı gibi, sosyoekonomik açıdan Güney Korelerin liginden dahi uzaklaşabiliriz. MİKROEKONOMİ KENARA ATILDI Son bir söz bu krizden çıkışı da hala öncelikle bir finansman meselesi olarak görüp, bankaları kurtarmak için Hazineye Corçlardan para bulmayı yeterli görenlere. Dünyanın en serbest piyasa ekonomisine sadık ülkelerinde dahi, mikroekonomi bu denli bir kenara atılmamıştır. Türkiye biraz da hangi sektörlere ağırlık vermesi gerektiği, hangi avantajlarını kullanarak kalkınma yarışında ivme sağlayabileceği gibi konulara kafa yormak zorundadır. Aksi takdirde, bu krizde hakikaten delip geçtiği ile kalacaktır maalesef. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||