|
Araya bir de ABD seyahati yerleştirdi. Görünen o ki, Türkiye, Dervişden daha pek çok bekliyor. En başta da başarı. Başarısızlığın adı bile anılmıyor; çünkü onunu sonunu herkes tahminedebiliyor. Dervişle ilgili çok şey yazıldı, çizildi. Ben de bu kadroya katılacağım. Ama, ben Derviş ve Meclis bağlantısı üzerinde duracağım. Öncelikle şunu vurgulamak gerek. Demokrasinin henüz yerleşmekte olduğu ve siyasi kadrolar üzerinde yoğun tartışmaların yaşandığı Türkiyede, bu atamanın siyasi kadroları biraz daha zor durumda bıraktığını kabul etmek gerek. Siyesetçisiz ve siyasi kurumsuz demokrasi olamayacağına göre, siyaset dışı olan bu atamaya, demokrasi adına, çok sevinmli bakmak mümkün değil. Ancak birincisi, Türkiye önemli bir dönemeçten geçiyor. İkincisi de Türkiye bir koalisyon tarafından yönetiliyor. Dışardan yapılan bir atamayı demokrasi kaygısı olan herkes içine sindirememektedir. Ama, koalisyonun ortaklarının, Meclis içinden bir isim üzerinde anlaşamadıkları durumda, dışardan, hemde herkesin üzerinde geniş bir uzlaşma sağladığı bir ismin atanmasını da kabullenmeli. Kabullenme de yetmez, bu isme destek olunmalı. MECLİS KIRGIN Desteğin en önemlisi de Meclisden gelmek durumunda. Fakat, çok iyi biliyorum ki, Meclisde önemli sıkıntılar var; Meclis kırgın. Kırgınlığın nedenlerini şöyle sıralamak mümkün: Meclis, kendi içinden değil, dışardan yapılan bu atamayı çok rahatlıkla benimseyemez, sindiremez. Çünkü, bunun Siyasetçiler yapamıyor anlayışına destek olarak göreceği kanısında. Zaten, haklı haksız eleştirilerle halkın içine çıkamaz duruma glemiş olan Meclis üyeleri, bu atamayı da Meclisin saygınlığını düşürücü olarak görüyor. Meclis, yaşanan krizin de, siyasi gelişmelerin de dışında. Buna karşın uzun bayram arasında halkla en çok yüz yüze gelen yine Meclis üyeleri oldu. Onların yerinde olmayı isteyen var mı, bilemem. Ama doğrusu milletvekillerinin kendileri bile, içinde bulundukları durumdan hiç, ama hiç memnun değiller. Bunu en iyi bilenlerden biriyim. Daha önceki hiçbir dönemde, milletvekilliğini bırakmayı düşünenlerin sayısının bu kadar kabarık olduğunu görmemiştim. Daha seçim bölgelerine gitmeden önce, bu ruh hallerini ortaya koşmuşlardı. İktidar partilerinin kendi milletvekillerini birer parmak olarak görmekten öteye geçmemeleri, milletvekillerinde Meclis çalışmalarına karşı büyük bir isteksizlik yaratıyor. Başbakan Bülent Ecevit de, ortakları Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz da, Meclisin bu dönem daha az verimli olduğunu itiraf ettiler. Doğru bir itiraftı.. Ama, bunun nedeni de özellikle kendilerinin tutum. Meclise gönderilen tasarılar üzerinde milletvekillerinin, bırakın katkıları, bilgileri dahi olamıyor; tasarılar üzerined Meclisin hiçbir değişiklik yapması kabul edilmiyor. Daha önceki yazılarımızda da vurguladık. Milletvekillerinin yasama çalışmalarına içine daha etkin katmak gerek. Bunun basit çözümleri de var. Birakın milletvekili katkısını, hazırlanan tasarılar konusunda, ilgili bakanlar, iktidar partilerinin gruplarına giderek, milletvekillerine bilgi vermeli; tasarının önemini anlatmalı, onların önerilerini de dikkate almalı. Böylesine basit bir çözüm, milletvekillerinin, tasarılara genel kurulda, sahip çıkmasını büyük ölçüde sağlayacaktır. Yoksa 350 milletvekili desteğine sahip olan hükümek, tasarıları yasalaştırmak için Meclis Genel Kurulunda 180 milletvekilini bulundurmakta çektiği zorluğu bundan sonra da çekmeye devam edecek. Eğer Meclise çok önemil tasarılar sevk edilecek ve bunların acilen yasalaşması istenecekse, iktidar partilerinin liderleri ve yöneticileri, yukarda işaret ettiğim gerekçelerle, Meclise yönelik bazı tedbirleri almakla yararlı bir iş yapmış olurlar. Bence bu zorunlu. Yoksa, böylesine kritik bir dönemeçten geçen Türkiye, Meclis engeline takılabilir. Hele, bir de 20 kişi ile Meclis çalışmalarını engellemenin her zaman mümkün olduğu gözönünde bulundurur; muhalefetin, muhalefet anlayışını Meclisi çalıştırmamak üzerinde kurabileceği düşünürlerse, durumun vehametini daha net fark edeceklerdir. Tabi bu çerçevede yine görev iktidara düşüyor. İktidar partileri yasama çalışmalarında muhalefetin desteğini sağlayabilmek için her çabayı gösterirse bu kendi yararına olur. Muhalefet de böylesi samimi bir arayışa destek verirse, ülkeye büyük hizmette bulunur. DERVİŞİN ZORLUKLARI Bu arada Kemal Dervişi, bir kurtarıcı, bir mesih gibi kamuoyuna sunan medyamız, onunla ilgili geleceğe yönelik liderlik hesapları da yapmaya başladı. Turgut Özala benzetenler bile oldu. Bunların olamayacağını ileri sürmem mümkün değil. Ancak, henüz çok erken. Derviş, şu anda arkasında büyük bir destek bulmuş durumda. Bu desteğin önümüzdeki günlerde ve aylarda hangi düzeyde kalacağını, kendisinin performansının nereye ulaşacağını kestirmek hiç de kolay değil. Derviş Türkiyeyi, Türkiye Dervişi henüz yeterince tanımıyor. Bunların da geçelim. Ben Dervişin daha başka zorlukları, handikapları olduğuna inanıyorum. Şöyle: - Yeni program, hükümetin değil de sanki Dervişinmiş gibi sunuldu. Böyle olunca programın performansı Dervişin geleceğini çok etkileyecek. - Derviş, aynı zamanda siyasi bir kimliğe kısa sürede ulaşabilecek bir isim. Tabi ki bu satten sonra siyasi hesaplarına en uygun partinin DSP olması kehanetlik bir durum değil. Hatta Zekeriye Temzielin istifası bu açıdan da yorumlanabilir. Dervişin performansı iyi gider ve DSPnin geleceğinde bir isim olarak öne çıkarsa, Temizlin yanısıra, bu parti içinde, başka hesapların olanlar (Ki olduğu gün gibi aşikar) harekete geçecek. Dervişin başarısız olması onların işine gelecek. Dervişin başarılı olmaması için çalışacak güçlü bir kesim DSP içinden çıkabilir, yani. - Dervişin göstereceği başarı, koalisyon ortaklarını da kıskandırabilir. DSP liderliğine oynaması ve halkın desteğini alması, tehlike olarak görülebilir. O zaman Dervişin başarası onlar için de tehlikeli olabilir. - Mevcut muhalefetin, hükümet odaklı hiçbir başarıdan memnun kalmayacağı da ortada. - Öte yandan dışardan ithal, mevcut siyasi çarkın dışında olan bir isme direniş gösterecek, devletten beslenen bazı çevreler de Dervişin aleyhine dönebilir. Bütün bunları yazarken, üzülerek ifade ediyorum ki Türkiyenin bir gerçeğinden yola çıkıyorum. Başarı, Türkiyede, maalesef çoğu zaman, daha iyisine ulaşmak için kamçılayıcı bir değer olarak görülmüyor. Başarıyı kötüleme, başarılı olanı eteklerinden tutup aşağı çekmek daha sık rastlanan bir olgu. O KOLTUKTA NASIL OTURUYOR Bu arada, ekonomiden sorumlu olarak başarısız kaldığı gün gibi ortaya çıkan Recep Önalın, hala bakanlık koltuğunda oturması hayret verici. Altı boşaltılan, sadece bir kırmızı plaka ile süslenmiş bir abaya mahkum kılınan Önalın, Başbakan Ecevitin zoru ile yerini koruduğu kabul edilemez. Bu konuda kararlılık gösterilmesi gereken kişi Başbakan Ecevit değil, Önaldır. Zekeriya Temizlinin istifası karşısında direnemeyen Ecevitin, Önalın kararlı tutumunu reddeceği beklenemez. Önalın o koltukta oturmaya devam etmesi, sadece kendisinin kişiliği üzerindeki spekülasyonların sürmesini ve artmasını sağlayacaktır ve Türkiye, daha uzun süre Önalın istifasını kararlılıkla bekleyecektir. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor • Unakıtan: Çok şükür batan banka yok Emine Uşaklıgil’in tüm yazıları Oğuz Büktel’in tüm yazıları Şükrü Küçükşahin’in tüm yazıları Turgut Tokgöz'ün tüm yazıları Levent Gürses'in tüm yazıları Kerem Alkin’in tüm yazıları Murat Arın’ın tüm yazıları Atilla Yeşilada’nın tüm yazıları Yarkın Cebeci’nin tüm yazıları Bayram Başaran’ın tüm yazıları Mahmut Kaya’nın tüm yazıları Murat Yeşildere’ın tüm yazıları Celal Pir’in tüm yazıları |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||