|
|
Uzatmadan hemen bu iddianın başka sorunlarla karıştırılmaması, teknoloji üretim pratiklerinin, yaratıcı ve felsefi düşünme içinde yapılmadan, yaratıcı eğitime giden bir bilgi özgürlüğü taşımadan ortaya konmaları dahilinde mutlaka sakat ve eksik olduğunu biliyorum. Öte yandan gene bu üretimin ne Türkiyedeki kronik enflasyona ne de, bazı yapısal sorunlara çare olabileceği her şeyi hemen çözebileceği türünden bir çıkarıma varmayı da şimdilik erken ve tehlikeli buluyorum. Bu tür kestirme noktalara varmaksızın, bazı güzel lafların, sloganların ekonomiyi ve toplum hayatını sihirli bir değnek değmişçesine hemen değiştireceğine inandığım çağları ben geride bıraktım. Eğer teknoloji üretimindeki yoğunluk ve değer yaratma süreci, ekonomik sağlığın ve canlanmanın tek göstergesi olsaydı, o zaman Japon mali sisteminin 98de içine girdiği ve dalga dalga bütün sektörleri kaplayan 2001 yılında hala tam anlamıyla içinden çıkılamayan bir büyük durgunluğa girmiş olmasını açıklayamaz olurduk, üstelik NTT DoComonun özelikle mobil iletişim alanında yarattığı gösterişsiz devrim ile Avrupalı rakiplerini peşinden koşturduğu ve ABDli dev AT&Tnin hissedarı olmasına rağmen. Biz mikro ekonomik perspektifken bakmaya çalışıyoruz. Oysa gelir dağılımı ve toplumun uzun vadeli refahı için teknolojik rekabet edebilirlik önemli. Ancak ABDde buna itiraz edenler de olduğu unutulmamalı. Bence kaçınılması gereken bir diğer nokta da teknoloji bir tarafta insan öbür tarafta türünden 19 Yüzyıla ait bakış açıları. Geçenlerde ünlü bir köşe yazarımız gazetelerimizin teknolojiyi öne çıkarıp insanı unuttuklarını iddia ediyordu bu yazısında. Oysa en son teknolojiye dayalı makinaları yüksek paralarla alıp getirmenin salt insana değil de teknolojiye de ihanet olduğunu kavramaksızın. Teknoloji kavramının atası olan tekhne oysa süreçlere insan yaratımının, aklının ve emeğinin girdiği bir süreci tanımlamakta bu tanım bugünkünden pek de farklı olmaksızın, işin bir tarafından, tutmazsanız, stilinden bihaber olursanız, işin tekniğini öğrenmezseniz o işi öğrenemediğiniz varsayımını ta başında beri taşımaktadır... TÜRKİYEDE NE OLDU? Bir dönemler oldukça iddialı olduğumuz telekom alanında teknoloji üretilememesinin nedenlerine bakarsak bunun için bir sorumlu yada suçlu aramaktan çok gelişim sürecinin dinamiğine bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Kuruluşların ve şirketlerin tek ve büyük bir müşteriyle başbaşa kaldıkları hantal bir süreçden bahsediyorum. Eninde sonunda üretilen ürünleri alan bir büyük alıcı, üstelik giderek bütçesinden, Ar-Gesinden eksile eksile bugünlere gelmiş bir alıcı. Buna mal satan bir iki kuruluş doğasında teknoloji üretmek Ar-Ge yaratmak dahi olsa süreç içerisinde, hem kendi tarafında hem de karşı tarafta bir rekabet olmayışından kaynaklı bir pazarlama organizasyonuna dönüşmüş oluyor. Türkiyede teknoloji üretimi ve bunu global rekabette pazarlama iddiasıyla işe başlayanların bugün global işbölümü içerisinde kendi iç düzeneklerinde veya dışarıya satma alanında bizim buradan kaynaklanan ürün ve hizmetlerimizin ne derece yer tuttuğunu doğrusu çok merak ediyorum. Zamanında bildiğiniz gibi, Telekom bünyesindeki teknoloji geliştirim ve ürün geliştiren şirketleri çok doğru bir kararla, esas itibariyle çok doğru bir kararla zamanında bölünerek farklı kuruluşlar bünyesinde varolmuşlardır. Buradan, Teletaş gibi özgün ve teknoloji geliştiren bir şirket bile doğabilmiştir. Bu örneği zamanında AT&Tnin pek de gönüllü olmayan bölünme sürecinin yarattığı şirketlerin dinamiği ve yetiştirdiği insan gücüyle kıyasladığınızda büyük sıçramalar görürüsünüz. Mesela HPnin iddialı kaptanı Carla Fiorina tam da bu bünyenin yetişen son büyük örnektir. Bu satırları yazarken piyasanın açılmasını ve rekabetin oluşmasını savunan bana Teletaşın bir özelleştirme örneği olduğu ve bu eksikliğin özelleştirmenin kendi doğasından kaynaklanan bir problem olduğu ve başarısızlığı öne sürülerek karşı çıkılabilir. Bu tıpkı piyasaların açılmasını ve düzenlemelerle ilgili yönetmelikleri hazırlamadan Türk Telekomun özelleştirilmiş olmasına benzer. Geçen yazıda da belirttim böyle bir Türk Telekom çok değerli bir Telekom olur, ama piyasaları geliştirmez teknolojiyi getirmez. TEKNOLOJİK ÜSTÜNLÜK VAZGEÇİLMEZ Geçenlerde yapılan İş-Timin ilk basın toplantısında Genel Müdür, Farina, hizmet kadar teknolojiyi getireceğiz gibisinden bir şeyler söylemiş. Bu açıdan piyasanın ihtiyacı olan bir teknolojik üstünlük artık varolmak için olmazsa olmaz bir koşuldur, bugüne dek bu piyasayı tutan şirketlerin neden bir teknolojik hamle içine girmedikleri de açıklanmış olur. Hatta rekabet öylesine kızışır ki bu teknoloji bir getir götürün ötesine geçer ve burada üretilmeye başlanır, bir süre sonra önceleri ufak tefek cihazlarla başlayan bu üretim bir know-how ve üretim zenginliğiyle bünyesinden, diyelim operatöre hizmet veren yaratıcı Türk şirketleri ve insan gücünü çıkartır. Global planda katkı ve büyüme buradan başlayacaktır ancak. Burada dünya çapındaki operatörün teknik birikimi ve know-howundan yerli ortağın bir şeyler alması ve sürece daha aktif katılma zorunluluğundan bilmiyorum bahsetmeye gerek var mı? Umarız ki böyle olur. Birinci değilleme. Teknoloji, 19. yüzyıldaki gibi benim kapalı odamın içinde bulduğum bir dizi yaratımın mekaniği ve kendime bir fon bulsam neler yaparım mantığının bir sonucu değildir artık. O bir süreçler bütününden giderek daralan karların ittirdiği bir geçiş sürecidir artık. Dolayısıyla işleyen -operate edilen- bir ortam olmazsa olmaz koşuldur. İkinci değilim ise Türk Telekomun değeri bütçeye getirdiği değer değildir. Bir de yaratacağı değer söz konusudur ki. Eğer adil bir rekabet anlayışı korunur ve kollanırsa bu iki değilden bir büyük evet doğar mı bilmem. Ben sadece böyle bir tartışmayı açmak istiyorum. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||