Home page

Haber Menüsü


NTVMSNBC spor yazarları ligin bitimine 12 hafta kala 3 büyüklerin şampiyonluk şanslarını değerlendirdi.
NTVMSNBC yazarları
“Fenerbahçe ağır basıyor, Galatasaray ihmale gelmez!”
Türkiye birinci ligini değerlendiren NTVMSNBC spor yazarlarına göre şampiyonluğun en büyük adayı Fenerbahçe. Beşiktaş’ın yakalayacağı en büyük başarı ise lig üçüncülüğü.
İstanbul
NTV-MSNBC
    2 Mart—  Türkiye Birinci Liginde ikinci yarının üçüncü haftasının ardından Fenerbahçe liderlik koltuğuna iki puan farkla yerleşti. MAG’ın Genel Yayın Yönetmeni Adnan Bostancıoğlu, NTVMSNBC spor yazarları ve NTV spor servisinden Fuat Akdağ, Fatih Kuşçu ve Murat Kosova’nın ligin ikinci yarısında ‘üç büyükler’in performansına ilişkin değerlendirmelerini aldı. Aylık haber dergisi NTV MAG, önümüzdeki aylarda da futbol sohbetlerini sürdürecek.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
NTV MAG

Aylık NTV MAG Dergisi'nin internet adresi için kapağın üzerine tıklayın.
       Adnan Bostancıoğlu: Ligde ikinci yarının başlamasıyla birlikte iki gelişme dikkat çekiyor. Biri, Fenerbahçe’nin liderlik koltuğuna oturması; diğeri de Beşiktaş’ın içinde bulunduğu sıkıntı. Tabii, bu hafta oynanacak derbi ile bu tabloda değişiklikler olabilir ama biz bugünden hareket ederek bir değerlendirme yapalım. İsterseniz Fuat’la başlayalım...
       Fuat Akdağ: Senin de dediğin gibi ikinci yarının iki önemli olayından biri Beşiktaş’taki sıkıntı, ki ben ona yönetim krizi diyorum; diğeri de Fenerbahçe’deki müthiş yükseliş. Önce Fenerbahçe’ye bakalım... İlk yarıda yapılan değerlendirmelere bakıldığında Galatasaray’ın bu ligi alıp götüreceği kanaati hakimdi. Üstelik Fenerbahçe çok eleştiriliyordu, özellikle de Mustafa Denizli... Ama Denizli hep öyledir, ağır eleştiriler alır, yine de sonunda başarılı olur, nedendir bilmiyorum! Hatta birçok otorite Denizli’nin başarısını ‘şans’ faktörüne bağlar. Ben öyle düşünmüyorum. Mustafa Denizli’nin iyi transferlerle iyi bir takım kurgusu oluşturup başarılı bir Fenerbahçe yarattığını düşünüyorum.
       AB: Kesin favori gözüyle bakılan Galatasaray ise ligde sanki daha silik bir görüntü veriyor gibi...
       Fatih Kuşçu: Galatasaray’da neredeyse beş senedir süregelen sorunlar, sahada alınan başarılı sonuçlar nedeniyle hep perde arkasında kalmıştı; şimdi üzerine ülkede yaşanan ağırlıkla ekonomik sorunlar eklenince yeniden gündeme geldi. Gerçi bugün de bir başarısızlıktan söz etmek mümkün değil. Yalnız geçmiş dönemden farklı bir oyun anlayışından sözedilebilir.
       
TERİM-LUCESCU FARKI,
       AB: Fatih Terim’le Lucescu’nun oyun anlayışı arasındaki temel fark ne?
       FK: Bir kere oyuncularını aynı sistemde kullanmıyorlar. Terim zamanında forvette Hakan ve Arif’in varlığı farklı bir oyun kurgusunu beraberinde getiriyordu. Lucescu, bugün aynı oyun tarzını sürdürmek istese, örneğin Hakan’ın görevini üstlenecek bir oyuncu yok. Farklı bir forvet oyuncusu var ve bu oyun anlayışını da değiştiriyor.
       Murat Kosova: Fatih’e bir ek yapmak istiyorum. Bana kalırsa Hakan’ın gidişi Galatasaray’ı Fatih Terim’in gidişinden daha çok etkiledi. Çünkü, Fatih Terim’in ardından otorite boşluğu oldu denildi, eskisi kadar iyi oynamıyor denildi ama asıl olarak Hakan Şükür’ün gidişi bütün oyun sistemini değiştirdi. Galatasaray’ın orta sahası, müthiş bir presle top kapıp onu hızla Hakan ve Arif’e kazandırır, sonra hücuma destek verip skor başarısını onlarla paylaşırdı. Şimdi Jardel gibi bir forvet olunca, orta sahada top kapan Hasan, Emre, Suat, Okan gibi oyuncular bu topu aktarabilecek çapraz koşu yapan, rakip defansı sürükleyen birini göremiyorlar ilerde... O zaman ne oluyor; cezasahası önünde bekleyen Jardel ve Serkan tipi oyuncular nedeniyle Galatasaray’ın oyunu yavaşlıyor. Kısacası, Galatasaray’ın hücum gücünde bu yıl bana kalırsa düşüş var. Ama her şeye rağmen ben, Galatasaray’ın Fenerbahçe’den de, Beşiktaş’tan da daha etkili bir futbol oynadığını düşünüyorum.
       
İSPANYA’DA GEREKSİZ ASABİYET
       AB: Galatasaray’la devam edelim... 7 Mart’ta Milan maçı var, gruptaki durum daha netleşecek. Galatasaray’ın şansını nasıl değerlendiriyoruz?
       FA: Valla ben kuralar çekildiğinde Galatasaray’ın en önemli maçlarının Deportivo maçları olduğunu düşünüyordum. Özellikle Ali Sami Yen’deki maçı kazanırsa şansını çok artıracağını tahmin ediyordum; nitekim öyle oldu. İspanya’daki maçı ise baştan kayıp bir maç olarak bakıyordum. Hatta bu nedenle eksiklerinin, sakat futbolcuların, cezalıların olduğu bir döneme denk gelmesi iyi bile oldu.
       MK: Fuat’a katılıyorum; Deportivo maçının grubun kaderini etkilemesi söz konusu değildi. Asıl final Galatasaray’la Milan arasında oynanacak. Deportivo kendisini kurtarır, kurtarmaz, bu ayrı bir mesele... Ama final Galatasaray-Milan maçı. Böyle olduğu halde, Deportivo maçı çok kötü değerlendirildi. Yani zaten fazla şansları yokken gereksiz bir sinirlilik içinde oynadılar ve Milan maçı öncesi bir yığın cezalı oyuncu oldu. Durduk yere iki önemli maç öncesi kadro açısından güç durumda kaldılar.
       FA: Okan gibi bir oyuncunun bile bu kadar agresif olması, hakemle bu kadar diyaloğa girmesi, onun mesleki tecrübesizliğinden başka bir şeyle izah edilemez. Zaten kendisi de söylüyor, henüz kariyerinin başında olduğunu... Çok daha iyi bir futbolcu olacağına eminim ama kat etmesi gereken çok da yol var.
       FK: Fuat, kuralar çekildiğinde Deportivo maçlarının Galatasaray açısından en önemli maçlar olduğunu düşündük demişti, doğru. Ayrıca, PSG maçlarının da en kolay maçlar olduğu kanaatindeydik. Ama özellikle Anelka’nın gelişinden sonra PSG’nin ligde yükselen grafiğine de bakınca Paris’te oynanacak maçın hiç de kolay olmayacağı anlaşılıyor.
       AB: Peki, Şampiyonlar Ligini artık bir kenara bırakalım. Tekrar Fenerbahçe’ye dönmek istiyorum. Fatih’le Murat’ın fikrini alamadık. Fener’in ilk yarıdaki futbolu ile ikinci yarıdaki futbolu arasında bir nitelik farkı var mı? Çünkü ilk yarıda da başarısız değildi ama taraftarı bile oynanan futboldan hoşnut değildi, tedirgindi. Evet, bir farktan söz edebilir miyiz?
       FK: Kesinlikle! Aslında ben bunu bir futbol takımının sezon boyunca gözlenen olağan form grafiğine bağlıyorum. Bu form grafiğinin en yüksek olduğu dönem de şu sıralardır, yani sezon ortası. Yalnız, özellikle Şampiyonlar Liginde oynayan takımlar için durum farklı. Onlar eleme turlarını her ne pahasına olursa olsun geçmek istediklerinden sezona fit başlamak zorundalar, bu nedenle sezona ağır bir antrenman programıyla başlıyorlar. Nitekim o takımların futbolcularında Aralık, Ocak aylarında ya da sezonun ortasında düşüş gözleniyor. Ama Fenerbahçe bu sezon Avrupa’da mücadele etmedi. Fenerbahçe’nin giderek yükselen grafiğinin bilinçli bir programın sonucu olduğunu düşünüyorum. Eleştirildiği zaman bile Galatasaray’la kafa kafaya gidiyordu ve ilk yarıyı aynı puanla bitirdi. Grafiği de giderek yükseldiğinden bugünkü durum normaldir ve bana göre şampiyonluğun en güçlü adayıdır.
       
ÖNCE SAVUNMA
       AB: Murat, sen ne düşünüyorsun?
       MK: Bence şampiyonluğun hâlâ bir numaralı adayı Galatasaray. Ama önce Fenerbahçe için şunu söyleyeyim. Mustafa Denizli camiayı, sadece takımı demiyorum; bütün camiayı müthiş bir havaya soktu. Bir şeye daha dikkat etmek lazım. İkinci yarıda Denizli’nin takımında daha çok savaşçı var. İlk yarıda daha çok komutan vardı. Mesela şimdi Rapaiç’le Baliç’i daha az görüyoruz. Kim oldu komutan? Tek başına Revivo oldu. Bir de genç golcü Serhat’ın performansı var. Andersson’la sezon başından beri beraber oynatılması gereken bir oyuncuydu. Eğer Andersson sezonu kapatmadıysa, çok iyi bir ikili olacaklarını düşünüyorum. Ama bence Fenerbahçe’nin defansında hâlâ problem var. Zaten Türk futbolunda başarılı olmuş takımlara bakarsanız, bu iş defanstan başlıyor. Geriye gittiğimizde, belki diyeceksiniz ki, Rıdvan’lı, Oğuz’lu, Aykut’lu, 103 gollü takımın çok iyi bir defansı mı vardı? Hayır. Ama kalede Schummacher vardı. Örneğin Beşiktaş, Ulvi’li, Gökhan’lı, Kadir’li defansın çok ekmeğini yedi. Sonra Uche-Högh ikilisi... Ne Okocha, ne Boliç Fenerbahçe’nin son şampiyonluğunda onlar kadar pay sahibi. Uche ve Högh ikilisi bozulduktan sonra dikkat edin hep Rüştü eleştiriliyor. Halbuki Rüştü eski Rüştü, riskli futbolu seviyor. Neden bugün daha fazla gol yiyor, çünkü önündeki defans bozuldu. Dikkat ederseniz Fenerbahçe kazandığı maçlarda bile rakiplerine çok pozisyon veriyor. Tamam, Mustafa hoca hücum futbolunu çok seviyor ama Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında birinci dereceden iddialı olabilmesi için, bence defansını oturtması lazım.
       AB: Senin Fenerbahçe’yle ilgili ekleyeceğin birşey var mı, Fuat?
       FA: Ben de ilk yarıdaki Fenerbahçe ile ikinci yarıdaki Fenerbahçe arasında büyük fark görüyorum. İlk yarıda PAF takımıyla antrenmana çıkan Johnson şimdi ilk onbirde. Yine ilk yarıda kendisine oynayacak takım arayan Revivo şimdi takımın en iyisi. Serhat’ın adını bile bilmiyorduk. Attığı golleri izliyoruz. Dolayısıyla ben Fatih’e katılıyorum. Her ne kadar Galatasaray da çok iyi bir takım olmasına rağmen, şampiyonlukta Fenerbahçe’yi daha şanslı görüyorum. Ayrıca şunu da belirtelim; Fenerbahçe’nin inanılmaz bir seyircisi var. Onların da desteğiyle Fenerbahçe’nin bu sezon şampiyonluğa daha yakın olduğunu düşünüyorum.
       FK: Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Revivo, Johnson, Serhat gibi futbolcular birden ortaya çıkmadı. Çok eleştirilen Denizli, onlarla sezon başından beri antrenman yapıyor. Yani bu oyuncular için Denizli’nin şansı demek, olayı bir şans olarak değerlendirmek, en azından Mustafa Denizli’ye karşı haksızlık olur. İkinci bir şey de Galatasaray’la ilgili... Bana kalırsa Galatasaraylı futbolcular kendilerine yönelik sempatiyi yitirdiler. Bu çok önemli bir şey; hem rakip takımlar, hem hakemler, hem de tribünler için... Galatasaray’ı tutmayan insanlar da artık onları antipatik buluyor. Hatta Birinci Ligde oynayan başka profesyonel futbolcular da aynı kanıda. Bir çok insan şımardıklarını düşünüyor.
       MK: Başarıyı hazmedememekle ilgili bir yanı var galiba bunun...
       FK: Bir yanı o. Ama asıl olarak, bu ülkenin insanı bu çocuklar da... Bu ülkede doğmuş, bu ülkede büyümüşler... Dolayısıyla memleketin genel durumundan bağımsız düşünmemek lazım.
       MK: Evet. Mesela Taffarel’in antipatik olduğundan kim söz edebilir?
       AB: Ben bir de Ergun Penbe’yi beğeniyorum. Yani efendi bir insan olması itibariyle... Neyse, durum öyle gösteriyor ki, kimse Beşiktaş’a şans tanımıyor.
       
BEŞİKTAŞ’IN İŞİ ZOR
       FK: Beşiktaş’ın bence şampiyonlukta hiçbir şansı yok, ulaşabilecekleri en büyük başarı üçüncülük olur. Gerek sahaya yansıttığı oyun anlayışı, gerek oyuncu kapasitesi, gerekse kulüp yönetimi, bu sezon şampiyonluk mücadelesini sürükleyecek durumda değil. Yani, Beşiktaş büyük bir isim ama büyük bir takım görüntüsünden uzak, bu sene.
       MK: Bence Beşiktaş’ın iki temel sorunu var. Az önce Mustafa Hoca’nın Fenerbahçe camiasını havaya soktuğunu söylemiştik. Beşiktaş’a baktığımızda ise, Fatih her ne kadar büyük takım değil dese de Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı ve Barcelona’yı peş peşe üç golle yendi. Yani bu takımı havaya sokarsan, pekâlâ büyük takım oluyor.
       FK: Buna katılmıyorum, Pendik Fenerbahçe’yi yendi diye büyük takım olmuyor.
       MK: Aynı şey değil. O zaten bir kupa maçıydı. Ben futboldan bahsediyorum. Beşiktaş sözünü ettiğim üç maçta da futbol olarak çok üstündü. Demek istediğim, Beşiktaş’ın sorunu belli bir dönemde yakaladığı havayı, morali süreklileştiremiyor. Zaten takım kadrosunda da bir süreklilik sağlanamadı. Scala takımda sağlam bir omurga yaratamadı. İkinci mesele, Scala’nın defansa bir çözüm bulamaması. Sezon başından beri, hatta transfer döneminde bile söylenen, bu takımın defansını toparlayacak, defanstan top çıkaracak Popescu tarzı bir oyuncuya ihtiyacı olduğuydu. Bakıyoruz Adanaspor maçından sonraki yorumlara... “Ali Eren takımın en iyisiydi” diyorlar. Ya Ali Eren hayatının en iyi futbolunu oynasa o mevkinin adamı mı, en geride defansı toplayacak libero mu, soruyorum size. Scala oraya, defansın ortasına bir tane adam bulamadı.
       AB: Yani iki başlık altında topluyorsun Beşiktaş’ın sorununu. Bir, Scala’nın takımda sürekliliği olan bir moral hava yaratamaması; iki, defans problemi.
       MK: Bir de önerilen isimleri yaşlı buluyorlar. Popescu kaç yaşında?
       FK: 35 yaşında. Hagi 36.
       MK: Beşiktaş’a en büyük kötülüğü Sofya’nın santrforu George Ivanov yapmıştır. Daha ilk eleme turu maçında girdiği net altı pozisyonu değerlendiremeyince Beşiktaş kendi defans sorunlarını görmez oldu. O maçta gereken dersi alsaydı belki bugün bu sorununu çözmüş olurdu. Düşünsenize kaç tane defans oyuncusu var Beşiktaş’ta, şimdi en geride Bayram oynuyor. Olacak şey mi? Bu arada Bayram çok iyi, defanstan düzgün top çıkaran tek adam. Ayrıca Beşiktaş’ta birinci kaleci kim, bu da belli değil. Bir kalecinin kendisine güveni açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
       AB: Fuat’a bir şey sormak istiyorum. Beşiktaş yeni sezona yeni bir yönetimle girmişti. Geçen süre içinde Beşiktaş yönetimi için ne söylenebilir?
       FA: Açık söylemek gerekirse, ben Serdar Bilgili’ye çok kızıyorum. Bir basın mensubu olarak kızmam da normal zaten. Beşiktaş ile ilgili yaşanan her sorunda önce basını suçluyor. Aslında başlangıçta çok umut verici bir görüntü verdi. Çeşitli komiteler oluşturdu. Transfer komitesi, basın komitesi, bilmem ne komitesi... Yeni bir yönetim anlayışı getirmeye çalıştı Serdar Bilgili... Fakat sonra ne oldu? Bu komite yapılanması ‘patladı’! Farklı sesler çıkmaya başladı, yöneticiler birbirlerinden habersiz demeçler vermeye, işler yapmaya başladılar. Tabii bu da takımın havasını olumsuz etkiledi. Murat’a katılıyorum, Scala bir takım kurgusu oluşturamadı; bunda yönetimin de kendi kurgusunu oluşturamamasının payı var. Ama Bilgili bu hatasından yavaş yavaş dönmeye başladı. Zaten Serdar Bilgili esasen iyi bir kulüp yöneticisi, kaldı ki bunu daha önceki dönemlerde kanıtlamış bir insan.
       
BİR FENOMEN OLARAK NOUMA
       AB: Sahadaki Beşiktaş için ne düşünüyorsun?
       FA: Valla ben de Murat gibi düşünüyorum; ağır bir defans problemi var Beşiktaş’ın... Tabii bir de Nouma meselesi.
       AB: Evet, onu ayrı bir başlık altında konuşuruz diye düşünmüştüm (sürekli gülüşmeler). Ama madem söz açıldı...
       FA: Nouma psikolojik problemleri olan bir adam. Bunu artık herkes kabul ediyor herhalde. Bu psikolojik sorunlar bazen saldırganlık biçimde kendini gösteriyor. Bazen de şirinlik halinde... İşte bu noktada belki basının da özen göstermesi gerekiyor. Zaten bugünlerde daha sempatik bir hali var; ne bileyim antrenman çıkışlarında, basın toplantılarında basınla şakalaşıyor. O da belki anladı durumu... İnşallah böyle gider. Çünkü, kabul etmek gerekir ki, Türkiye’ye gelmiş en iyi yabancılardan biri.
       FK: Benim anlayamadığım bir şey var. Başında olduğu takımın içinde bir hain olduğunu basının önünde söyleyen bir teknik direktörün hâlâ o takımın başında olması...
       MK: O konuda ben farklı düşünüyorum. Scala’nın niyeti, yapılan işin ne kadar kötü bir şey olduğunu, bir daha asla yapılmaması gerektiğini anlatmak. Yoksa takım içinde hain aramıyor.
       FK: İyi de bu basın önünde mi yapılmalıydı?
       FA: Bence de basın önünde söylenmesi doğru değil. Üstelik işi daha da büyüten bir şey.
       MK: Ben meseleye daha farklı bakıyorum. Ama söylemek istediğim başka bir şey daha var. Beşiktaş’la ilgili... Transfer politikası... Elinde kısıtlı bir para var. Bununla çok sayıda vasat oyuncu alacağına, gerçekten işe yarayacak az ama kaliteli oyuncu al. Mesela İbrahim iyi futbolcu olabilir, Fazlı iyi futbolcu olabilir ama verilen paraların karşılığı değil bence. Ayrıca İbrahim’in kazandığı paradan bahsetmiyorum; İbrahim’i alırken Gaziantep’in kasasına giren paradan bahsediyorum. Beşiktaş bu kalitede futbolcuları zaten kendi altyapısından çıkarmalı. Fazlı’ya ödenen para lüks bence... Tunç da Fazlı kadar takıma katkı yapan bir oyuncu. Yanlış anlaşılmasın, Fazlı kötü futbolcu demiyorum ama ödenen para hakikaten lüks.
       FA: O da kolay değil. Taraftar şampiyonluk bekliyor; onların beklentisine ancak iyi transferle cevap verebiliyorsun. Sadece altyapıya dayanmak çözüm olmuyor.
       MK: Benim demek istediğim, altyapının ne kadar önemli olduğu geyiği değil. Mesela Beşiktaş’ın 21 yaş altı takımında A takımında forma giyebilecek 2-3 oyuncu olduğuna inanıyorum. Transfer yapacaksan, onlara yol gösterecek, öğretmenlik yapacak deneyimli bir yıldız al. Sen Popescu gibi, Hagi gibi adamları kritik noktalara alırsan, yanında oynayan çocuk da o takımda sırıtmaz. Demek istediğim bu.
       FK: Evet, dört sene önce Hagi’nin attığı çalımları, verdiği topuk paslarını, dönüşleri artık Okan da yapıyor, Emre de yapıyor.
       AB: Peki, sizin sık kullandığınız bir deyimle, bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Bu ayki sohbetimiz İstanbul’un üç güzide kulübü üzerine oldu. Sonraki değerlendirmelerimizde diğer takımlara da değineceğimizi düşünüyorum. Teşekkürler.
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları