|
2 Mart Türkiye Birinci Liginde ikinci yarının üçüncü haftasının ardından Fenerbahçe liderlik koltuğuna iki puan farkla yerleşti. MAGın Genel Yayın Yönetmeni Adnan Bostancıoğlu, NTVMSNBC spor yazarları ve NTV spor servisinden Fuat Akdağ, Fatih Kuşçu ve Murat Kosovanın ligin ikinci yarısında üç büyüklerin performansına ilişkin değerlendirmelerini aldı. Aylık haber dergisi NTV MAG, önümüzdeki aylarda da futbol sohbetlerini sürdürecek. |
![]() ![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
|
Adnan Bostancıoğlu: Ligde ikinci yarının başlamasıyla birlikte iki gelişme dikkat çekiyor. Biri, Fenerbahçenin liderlik koltuğuna oturması; diğeri de Beşiktaşın içinde bulunduğu sıkıntı. Tabii, bu hafta oynanacak derbi ile bu tabloda değişiklikler olabilir ama biz bugünden hareket ederek bir değerlendirme yapalım. İsterseniz Fuatla başlayalım... Fuat Akdağ: Senin de dediğin gibi ikinci yarının iki önemli olayından biri Beşiktaştaki sıkıntı, ki ben ona yönetim krizi diyorum; diğeri de Fenerbahçedeki müthiş yükseliş. Önce Fenerbahçeye bakalım... İlk yarıda yapılan değerlendirmelere bakıldığında Galatasarayın bu ligi alıp götüreceği kanaati hakimdi. Üstelik Fenerbahçe çok eleştiriliyordu, özellikle de Mustafa Denizli... Ama Denizli hep öyledir, ağır eleştiriler alır, yine de sonunda başarılı olur, nedendir bilmiyorum! Hatta birçok otorite Denizlinin başarısını şans faktörüne bağlar. Ben öyle düşünmüyorum. Mustafa Denizlinin iyi transferlerle iyi bir takım kurgusu oluşturup başarılı bir Fenerbahçe yarattığını düşünüyorum. AB: Kesin favori gözüyle bakılan Galatasaray ise ligde sanki daha silik bir görüntü veriyor gibi... Fatih Kuşçu: Galatasarayda neredeyse beş senedir süregelen sorunlar, sahada alınan başarılı sonuçlar nedeniyle hep perde arkasında kalmıştı; şimdi üzerine ülkede yaşanan ağırlıkla ekonomik sorunlar eklenince yeniden gündeme geldi. Gerçi bugün de bir başarısızlıktan söz etmek mümkün değil. Yalnız geçmiş dönemden farklı bir oyun anlayışından sözedilebilir. TERİM-LUCESCU FARKI, AB: Fatih Terimle Lucescunun oyun anlayışı arasındaki temel fark ne? FK: Bir kere oyuncularını aynı sistemde kullanmıyorlar. Terim zamanında forvette Hakan ve Arifin varlığı farklı bir oyun kurgusunu beraberinde getiriyordu. Lucescu, bugün aynı oyun tarzını sürdürmek istese, örneğin Hakanın görevini üstlenecek bir oyuncu yok. Farklı bir forvet oyuncusu var ve bu oyun anlayışını da değiştiriyor. Murat Kosova: Fatihe bir ek yapmak istiyorum. Bana kalırsa Hakanın gidişi Galatasarayı Fatih Terimin gidişinden daha çok etkiledi. Çünkü, Fatih Terimin ardından otorite boşluğu oldu denildi, eskisi kadar iyi oynamıyor denildi ama asıl olarak Hakan Şükürün gidişi bütün oyun sistemini değiştirdi. Galatasarayın orta sahası, müthiş bir presle top kapıp onu hızla Hakan ve Arife kazandırır, sonra hücuma destek verip skor başarısını onlarla paylaşırdı. Şimdi Jardel gibi bir forvet olunca, orta sahada top kapan Hasan, Emre, Suat, Okan gibi oyuncular bu topu aktarabilecek çapraz koşu yapan, rakip defansı sürükleyen birini göremiyorlar ilerde... O zaman ne oluyor; cezasahası önünde bekleyen Jardel ve Serkan tipi oyuncular nedeniyle Galatasarayın oyunu yavaşlıyor. Kısacası, Galatasarayın hücum gücünde bu yıl bana kalırsa düşüş var. Ama her şeye rağmen ben, Galatasarayın Fenerbahçeden de, Beşiktaştan da daha etkili bir futbol oynadığını düşünüyorum. İSPANYADA GEREKSİZ ASABİYET AB: Galatasarayla devam edelim... 7 Martta Milan maçı var, gruptaki durum daha netleşecek. Galatasarayın şansını nasıl değerlendiriyoruz? FA: Valla ben kuralar çekildiğinde Galatasarayın en önemli maçlarının Deportivo maçları olduğunu düşünüyordum. Özellikle Ali Sami Yendeki maçı kazanırsa şansını çok artıracağını tahmin ediyordum; nitekim öyle oldu. İspanyadaki maçı ise baştan kayıp bir maç olarak bakıyordum. Hatta bu nedenle eksiklerinin, sakat futbolcuların, cezalıların olduğu bir döneme denk gelmesi iyi bile oldu. MK: Fuata katılıyorum; Deportivo maçının grubun kaderini etkilemesi söz konusu değildi. Asıl final Galatasarayla Milan arasında oynanacak. Deportivo kendisini kurtarır, kurtarmaz, bu ayrı bir mesele... Ama final Galatasaray-Milan maçı. Böyle olduğu halde, Deportivo maçı çok kötü değerlendirildi. Yani zaten fazla şansları yokken gereksiz bir sinirlilik içinde oynadılar ve Milan maçı öncesi bir yığın cezalı oyuncu oldu. Durduk yere iki önemli maç öncesi kadro açısından güç durumda kaldılar. FA: Okan gibi bir oyuncunun bile bu kadar agresif olması, hakemle bu kadar diyaloğa girmesi, onun mesleki tecrübesizliğinden başka bir şeyle izah edilemez. Zaten kendisi de söylüyor, henüz kariyerinin başında olduğunu... Çok daha iyi bir futbolcu olacağına eminim ama kat etmesi gereken çok da yol var. FK: Fuat, kuralar çekildiğinde Deportivo maçlarının Galatasaray açısından en önemli maçlar olduğunu düşündük demişti, doğru. Ayrıca, PSG maçlarının da en kolay maçlar olduğu kanaatindeydik. Ama özellikle Anelkanın gelişinden sonra PSGnin ligde yükselen grafiğine de bakınca Pariste oynanacak maçın hiç de kolay olmayacağı anlaşılıyor. AB: Peki, Şampiyonlar Ligini artık bir kenara bırakalım. Tekrar Fenerbahçeye dönmek istiyorum. Fatihle Muratın fikrini alamadık. Fenerin ilk yarıdaki futbolu ile ikinci yarıdaki futbolu arasında bir nitelik farkı var mı? Çünkü ilk yarıda da başarısız değildi ama taraftarı bile oynanan futboldan hoşnut değildi, tedirgindi. Evet, bir farktan söz edebilir miyiz? FK: Kesinlikle! Aslında ben bunu bir futbol takımının sezon boyunca gözlenen olağan form grafiğine bağlıyorum. Bu form grafiğinin en yüksek olduğu dönem de şu sıralardır, yani sezon ortası. Yalnız, özellikle Şampiyonlar Liginde oynayan takımlar için durum farklı. Onlar eleme turlarını her ne pahasına olursa olsun geçmek istediklerinden sezona fit başlamak zorundalar, bu nedenle sezona ağır bir antrenman programıyla başlıyorlar. Nitekim o takımların futbolcularında Aralık, Ocak aylarında ya da sezonun ortasında düşüş gözleniyor. Ama Fenerbahçe bu sezon Avrupada mücadele etmedi. Fenerbahçenin giderek yükselen grafiğinin bilinçli bir programın sonucu olduğunu düşünüyorum. Eleştirildiği zaman bile Galatasarayla kafa kafaya gidiyordu ve ilk yarıyı aynı puanla bitirdi. Grafiği de giderek yükseldiğinden bugünkü durum normaldir ve bana göre şampiyonluğun en güçlü adayıdır. ÖNCE SAVUNMA AB: Murat, sen ne düşünüyorsun? MK: Bence şampiyonluğun hâlâ bir numaralı adayı Galatasaray. Ama önce Fenerbahçe için şunu söyleyeyim. Mustafa Denizli camiayı, sadece takımı demiyorum; bütün camiayı müthiş bir havaya soktu. Bir şeye daha dikkat etmek lazım. İkinci yarıda Denizlinin takımında daha çok savaşçı var. İlk yarıda daha çok komutan vardı. Mesela şimdi Rapaiçle Baliçi daha az görüyoruz. Kim oldu komutan? Tek başına Revivo oldu. Bir de genç golcü Serhatın performansı var. Anderssonla sezon başından beri beraber oynatılması gereken bir oyuncuydu. Eğer Andersson sezonu kapatmadıysa, çok iyi bir ikili olacaklarını düşünüyorum. Ama bence Fenerbahçenin defansında hâlâ problem var. Zaten Türk futbolunda başarılı olmuş takımlara bakarsanız, bu iş defanstan başlıyor. Geriye gittiğimizde, belki diyeceksiniz ki, Rıdvanlı, Oğuzlu, Aykutlu, 103 gollü takımın çok iyi bir defansı mı vardı? Hayır. Ama kalede Schummacher vardı. Örneğin Beşiktaş, Ulvili, Gökhanlı, Kadirli defansın çok ekmeğini yedi. Sonra Uche-Högh ikilisi... Ne Okocha, ne Boliç Fenerbahçenin son şampiyonluğunda onlar kadar pay sahibi. Uche ve Högh ikilisi bozulduktan sonra dikkat edin hep Rüştü eleştiriliyor. Halbuki Rüştü eski Rüştü, riskli futbolu seviyor. Neden bugün daha fazla gol yiyor, çünkü önündeki defans bozuldu. Dikkat ederseniz Fenerbahçe kazandığı maçlarda bile rakiplerine çok pozisyon veriyor. Tamam, Mustafa hoca hücum futbolunu çok seviyor ama Fenerbahçenin şampiyonluk yarışında birinci dereceden iddialı olabilmesi için, bence defansını oturtması lazım. AB: Senin Fenerbahçeyle ilgili ekleyeceğin birşey var mı, Fuat? FA: Ben de ilk yarıdaki Fenerbahçe ile ikinci yarıdaki Fenerbahçe arasında büyük fark görüyorum. İlk yarıda PAF takımıyla antrenmana çıkan Johnson şimdi ilk onbirde. Yine ilk yarıda kendisine oynayacak takım arayan Revivo şimdi takımın en iyisi. Serhatın adını bile bilmiyorduk. Attığı golleri izliyoruz. Dolayısıyla ben Fatihe katılıyorum. Her ne kadar Galatasaray da çok iyi bir takım olmasına rağmen, şampiyonlukta Fenerbahçeyi daha şanslı görüyorum. Ayrıca şunu da belirtelim; Fenerbahçenin inanılmaz bir seyircisi var. Onların da desteğiyle Fenerbahçenin bu sezon şampiyonluğa daha yakın olduğunu düşünüyorum. FK: Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Revivo, Johnson, Serhat gibi futbolcular birden ortaya çıkmadı. Çok eleştirilen Denizli, onlarla sezon başından beri antrenman yapıyor. Yani bu oyuncular için Denizlinin şansı demek, olayı bir şans olarak değerlendirmek, en azından Mustafa Denizliye karşı haksızlık olur. İkinci bir şey de Galatasarayla ilgili... Bana kalırsa Galatasaraylı futbolcular kendilerine yönelik sempatiyi yitirdiler. Bu çok önemli bir şey; hem rakip takımlar, hem hakemler, hem de tribünler için... Galatasarayı tutmayan insanlar da artık onları antipatik buluyor. Hatta Birinci Ligde oynayan başka profesyonel futbolcular da aynı kanıda. Bir çok insan şımardıklarını düşünüyor. MK: Başarıyı hazmedememekle ilgili bir yanı var galiba bunun... FK: Bir yanı o. Ama asıl olarak, bu ülkenin insanı bu çocuklar da... Bu ülkede doğmuş, bu ülkede büyümüşler... Dolayısıyla memleketin genel durumundan bağımsız düşünmemek lazım. MK: Evet. Mesela Taffarelin antipatik olduğundan kim söz edebilir? AB: Ben bir de Ergun Penbeyi beğeniyorum. Yani efendi bir insan olması itibariyle... Neyse, durum öyle gösteriyor ki, kimse Beşiktaşa şans tanımıyor. BEŞİKTAŞIN İŞİ ZOR FK: Beşiktaşın bence şampiyonlukta hiçbir şansı yok, ulaşabilecekleri en büyük başarı üçüncülük olur. Gerek sahaya yansıttığı oyun anlayışı, gerek oyuncu kapasitesi, gerekse kulüp yönetimi, bu sezon şampiyonluk mücadelesini sürükleyecek durumda değil. Yani, Beşiktaş büyük bir isim ama büyük bir takım görüntüsünden uzak, bu sene. MK: Bence Beşiktaşın iki temel sorunu var. Az önce Mustafa Hocanın Fenerbahçe camiasını havaya soktuğunu söylemiştik. Beşiktaşa baktığımızda ise, Fatih her ne kadar büyük takım değil dese de Fenerbahçeyi, Galatasarayı ve Barcelonayı peş peşe üç golle yendi. Yani bu takımı havaya sokarsan, pekâlâ büyük takım oluyor. FK: Buna katılmıyorum, Pendik Fenerbahçeyi yendi diye büyük takım olmuyor. MK: Aynı şey değil. O zaten bir kupa maçıydı. Ben futboldan bahsediyorum. Beşiktaş sözünü ettiğim üç maçta da futbol olarak çok üstündü. Demek istediğim, Beşiktaşın sorunu belli bir dönemde yakaladığı havayı, morali süreklileştiremiyor. Zaten takım kadrosunda da bir süreklilik sağlanamadı. Scala takımda sağlam bir omurga yaratamadı. İkinci mesele, Scalanın defansa bir çözüm bulamaması. Sezon başından beri, hatta transfer döneminde bile söylenen, bu takımın defansını toparlayacak, defanstan top çıkaracak Popescu tarzı bir oyuncuya ihtiyacı olduğuydu. Bakıyoruz Adanaspor maçından sonraki yorumlara... Ali Eren takımın en iyisiydi diyorlar. Ya Ali Eren hayatının en iyi futbolunu oynasa o mevkinin adamı mı, en geride defansı toplayacak libero mu, soruyorum size. Scala oraya, defansın ortasına bir tane adam bulamadı. AB: Yani iki başlık altında topluyorsun Beşiktaşın sorununu. Bir, Scalanın takımda sürekliliği olan bir moral hava yaratamaması; iki, defans problemi. MK: Bir de önerilen isimleri yaşlı buluyorlar. Popescu kaç yaşında? FK: 35 yaşında. Hagi 36. MK: Beşiktaşa en büyük kötülüğü Sofyanın santrforu George Ivanov yapmıştır. Daha ilk eleme turu maçında girdiği net altı pozisyonu değerlendiremeyince Beşiktaş kendi defans sorunlarını görmez oldu. O maçta gereken dersi alsaydı belki bugün bu sorununu çözmüş olurdu. Düşünsenize kaç tane defans oyuncusu var Beşiktaşta, şimdi en geride Bayram oynuyor. Olacak şey mi? Bu arada Bayram çok iyi, defanstan düzgün top çıkaran tek adam. Ayrıca Beşiktaşta birinci kaleci kim, bu da belli değil. Bir kalecinin kendisine güveni açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. AB: Fuata bir şey sormak istiyorum. Beşiktaş yeni sezona yeni bir yönetimle girmişti. Geçen süre içinde Beşiktaş yönetimi için ne söylenebilir? FA: Açık söylemek gerekirse, ben Serdar Bilgiliye çok kızıyorum. Bir basın mensubu olarak kızmam da normal zaten. Beşiktaş ile ilgili yaşanan her sorunda önce basını suçluyor. Aslında başlangıçta çok umut verici bir görüntü verdi. Çeşitli komiteler oluşturdu. Transfer komitesi, basın komitesi, bilmem ne komitesi... Yeni bir yönetim anlayışı getirmeye çalıştı Serdar Bilgili... Fakat sonra ne oldu? Bu komite yapılanması patladı! Farklı sesler çıkmaya başladı, yöneticiler birbirlerinden habersiz demeçler vermeye, işler yapmaya başladılar. Tabii bu da takımın havasını olumsuz etkiledi. Murata katılıyorum, Scala bir takım kurgusu oluşturamadı; bunda yönetimin de kendi kurgusunu oluşturamamasının payı var. Ama Bilgili bu hatasından yavaş yavaş dönmeye başladı. Zaten Serdar Bilgili esasen iyi bir kulüp yöneticisi, kaldı ki bunu daha önceki dönemlerde kanıtlamış bir insan. BİR FENOMEN OLARAK NOUMA AB: Sahadaki Beşiktaş için ne düşünüyorsun? FA: Valla ben de Murat gibi düşünüyorum; ağır bir defans problemi var Beşiktaşın... Tabii bir de Nouma meselesi. AB: Evet, onu ayrı bir başlık altında konuşuruz diye düşünmüştüm (sürekli gülüşmeler). Ama madem söz açıldı... FA: Nouma psikolojik problemleri olan bir adam. Bunu artık herkes kabul ediyor herhalde. Bu psikolojik sorunlar bazen saldırganlık biçimde kendini gösteriyor. Bazen de şirinlik halinde... İşte bu noktada belki basının da özen göstermesi gerekiyor. Zaten bugünlerde daha sempatik bir hali var; ne bileyim antrenman çıkışlarında, basın toplantılarında basınla şakalaşıyor. O da belki anladı durumu... İnşallah böyle gider. Çünkü, kabul etmek gerekir ki, Türkiyeye gelmiş en iyi yabancılardan biri. FK: Benim anlayamadığım bir şey var. Başında olduğu takımın içinde bir hain olduğunu basının önünde söyleyen bir teknik direktörün hâlâ o takımın başında olması... MK: O konuda ben farklı düşünüyorum. Scalanın niyeti, yapılan işin ne kadar kötü bir şey olduğunu, bir daha asla yapılmaması gerektiğini anlatmak. Yoksa takım içinde hain aramıyor. FK: İyi de bu basın önünde mi yapılmalıydı? FA: Bence de basın önünde söylenmesi doğru değil. Üstelik işi daha da büyüten bir şey. MK: Ben meseleye daha farklı bakıyorum. Ama söylemek istediğim başka bir şey daha var. Beşiktaşla ilgili... Transfer politikası... Elinde kısıtlı bir para var. Bununla çok sayıda vasat oyuncu alacağına, gerçekten işe yarayacak az ama kaliteli oyuncu al. Mesela İbrahim iyi futbolcu olabilir, Fazlı iyi futbolcu olabilir ama verilen paraların karşılığı değil bence. Ayrıca İbrahimin kazandığı paradan bahsetmiyorum; İbrahimi alırken Gaziantepin kasasına giren paradan bahsediyorum. Beşiktaş bu kalitede futbolcuları zaten kendi altyapısından çıkarmalı. Fazlıya ödenen para lüks bence... Tunç da Fazlı kadar takıma katkı yapan bir oyuncu. Yanlış anlaşılmasın, Fazlı kötü futbolcu demiyorum ama ödenen para hakikaten lüks. FA: O da kolay değil. Taraftar şampiyonluk bekliyor; onların beklentisine ancak iyi transferle cevap verebiliyorsun. Sadece altyapıya dayanmak çözüm olmuyor. MK: Benim demek istediğim, altyapının ne kadar önemli olduğu geyiği değil. Mesela Beşiktaşın 21 yaş altı takımında A takımında forma giyebilecek 2-3 oyuncu olduğuna inanıyorum. Transfer yapacaksan, onlara yol gösterecek, öğretmenlik yapacak deneyimli bir yıldız al. Sen Popescu gibi, Hagi gibi adamları kritik noktalara alırsan, yanında oynayan çocuk da o takımda sırıtmaz. Demek istediğim bu. FK: Evet, dört sene önce Haginin attığı çalımları, verdiği topuk paslarını, dönüşleri artık Okan da yapıyor, Emre de yapıyor. AB: Peki, sizin sık kullandığınız bir deyimle, bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Bu ayki sohbetimiz İstanbulun üç güzide kulübü üzerine oldu. Sonraki değerlendirmelerimizde diğer takımlara da değineceğimizi düşünüyorum. Teşekkürler. | ||||||||
![]() |
![]() |
||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||
![]() |