|
|
Türkiye, 1994-99 yılları arasında yönetilen kur (managed float) politikası izledi. Bu dönemde, Merkez Bankası kurları aylık ve yıllık enflasyona paralel olarak yönlendiriyordu. TL, hemen hemen enflasyon oranı kadar devalüe ediliyordu. Böylece kurlar üzerinde baskı oluşması da engelleniyordu. IMF, stand by anlaşması yapılırken Türkiyenin yönetilen serbest kura (managed free float) geçmesini istedi. Hükümet ve bürokratlar, bunun ekonomiye tahribat yapacağını öne sürerek 3 yıllık bir geçiş dönemi önerdi ve kabul ettirdi. Buna göre, ilk yıl yüzde 20 olmak üzere 1.5 yıl boyunca kur başlangıçta belirlenen oranda devalüe edilecekti. İkinci 1.5 yıllık dönemde ise TL, giderek genişleyerek yüzde 22.5e kadar ulaşan bir bant içinde hareket edecekti. Daha sonra serbest kura geçilecekti. Kur politikası, ilk aylardan itibaren cari dengeyi bozdu. 3 milyar dolar civarında öngörülen cari açık, 10 milyar dolara dayandı. IMF 1. Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, iyi niyet mektuplarından sonra yaptığı açıklamalarda, kur politikası ve cari açık konusunda üstü kapalı uyarılarda bulunuyor, bu politikanın zaman içerisinde sorun yaratabileceğini belirtiyordu. Kasım krizi IMFin eleştirilerinin doruk noktasına çıkmasına yol açtı. Yeni yılda Türk Telekom ve THYnin satılamayacağının anlaşılması üzerine, IMF, bir yılda yüzde 10 değerlenmiş olan TL üzerinde yeniden baskı oluşmadan, programda revizyona gidilerek yönetilen serbest kura geçilmesini istedi. Türk hükümeti de küçük bir siyasi kriz çıkartarak bu isteği uygulamaya koydu. NEDEN YÖNETİLEN SERBEST KUR? 1997 Asya Krizi, 1998 Rusya ve Brezilya krizlerinin ardından para politikalarıyla ilgili öngörüler tümüyle değişti. 1999 yılı Haziran ayı başında ABDde düzenlenen IMF-Dünya Bankası toplantılarında, dönemin ABD Hazine Bakanı Robert Rubin, gelişmekte olan ülkelerde sürüngen kur sistemlerinin uygulanmasının krize davetiye çıkardığını, bu nedenle bütün ülkelerin serbest kura geçmesi gerektiğini savundu ve bu yönde kararlar alındı. Bunun üzerine, IMF, tam anlamıyla serbest bırakılan kurun aşırı dalgalanma nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde yeni istikrarsızlıklar yaratacağını görerek, yönetilen serbest kur uygulaması ve enflasyon hedeflemesi üzerinde yoğunlaştı. Bugün IMFe göre, gelişmekte olan ülkeler iki tür kur politikası izleyebilir. Para kurulu içeren sabit kur ya da yönetilen serbest kur. Ama her ülkenin para kuruluna geçmesi mümkün değil. IMF, bunun için o ülkenin güçlü bir bankacılık sistemine sahip olması ve belirlenen makroekonomik politikaları harfiyen uygulayabilmesi gerektiğini düşünüyor. Hong Kong iyi bir örnek, Arjantin ise para kurulu uygulayan kötü bir örnek olarak gösteriliyor. Türkiyenin de bu koşullara sahip olmadığı için para kuruluna geçmesi mümkün değil. Geriye yönetilen serbest kur sistemi kalıyor. Burada enflasyon hedefi belirleniyor ve kurlar buna göre yönlendiriliyor. Ama bu politikanın bir kaçış noktası var. Döviz çıkışı olduğu zaman, Merkez Bankası, bir süre için kurlar üzerindeki yönlendirici rolünü azaltıyor; dolayısıyla faizlerin patlaması ya da rezerv kaybı önleniyor. AMAÇ STRESİ AZALTMAK Bizim de kur politikası değişikliğine gitmemizin nedeni, piyasalar üzerinde giderek artan stresi azaltmak, kasım ayı ya da hafta içinde yaşandığı gibi faizin binlerle ifade edildiği krizlerin çıkmasını önlemek. Bundan sonra faizin değil, kurun gerginliği azaltmak için kullanılacağını söyleyebiliriz. Yani döviz çıkışı olduğu zaman, Merkez Bankası, faizlerin yüzde 5 bine, 7 bine çıkmasına neden olacak şekilde baskı yaratmayacak, Türk Lirasının değeri düşecek. İşin özü yeniden eskisine benzer bir sisteme geçtik. Merkez Bankası kurları kontrol altında tutacak, ama döviz talebi olduğu zaman, TL değer kaybetmesin diye kendini, sistemi ve ekonomiyi parçalamayacak! ENFLASYON HEDEFİ Bu yıl için enflasyon hedefinin yüzde 25-30 civarına yükseltileceği konuşuluyor. Yeni kur politikasına göre, TLnin devalüasyon oranının da bu enflasyon hedefine uygun belirlenmesi gerekiyor. Hükümet, yeni dönemde enflasyon hedeflemesine geçeceğini açıkladı zaten. Bu varsayımlardan yola çıkarsak haftayı 1 milyon liranın üzerinde kapatan TLnin daha düşük bir rakamda denge bulabileceğini ve 2001 yılı devalüasyon oranının kabaca yüzde 40-45 aralığında gerçekleşebileceğini öngörebiliriz. Bakalım hükümetin yeni hedefleri ne olacak... | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||