|
|
Sabah saat 8e kadar sabaha karşı 2:30da yapılan yarım sayfalık açıklama ile yetinmek zorunda kalan ekonomist ve bankacılar, dalgalı kur sisteminin ne anlama geldiğini algılamaya çalışıyorlar. Ama, herkesin birleştiği bir nokta var ki, kurun çıpa olarak kullanıldığı 3 yıllık enflasyonla mücadele programı, daha 1.5 yılı dahi dolmadan bu sabah terkedildi. Yeni bir kur sistemi, yeni bir enflasyonla mücadele programı anlamına geliyor. Bu yeni programın içerisine bir önceki programdaki yapısal reformları ve bazı uygulamaları yeniden monte etmeniz ve yapısal reformlara kaldığı yerden devam etmeniz mümkün. Ancak, bir önceki programda enflasyon için ortaya konmuş olan hedeflerin devamı artık pek mümkün gözükmüyor. EK YÜK GELECEK Türk ekonomisinin kamudan, özel sektöre dün geceye kadar uygulanan kur politikasına göre önemli miktarda açık pozisyon taşıdığı bir ortamda, bu yeni kur politikası, nasıl uygulanacağı sabah itibarıyla henüz netlik kazanmamış olmasına rağmen, tartışmasız ek bir yük getirecek. Merkez Bankasının 2002 yılı sonuna kadar açıkladığı ve arkasında durduğunu söylediği eski kur politikasına güvenerek en azından 1 Temmuz 2001e kadar döviz cinsinden borçlanarak pozisyon almış olan kurumlar ve bireyler ciddi bir şaşkınlık süreci yaşayacaklar. TEKLİF ARALIKTA YAPILMIŞTI IMF, aralık ayındaki ilk krizde de kur politikasının değiştirilmesi konusunda teklifte bulunmuş ve bu teklif o gün ekonomi yönetimi tarafından reddedilmişti. Aynı teklifin bu krizde kabul edilmiş olması, IMF tarafından ekonomi yönetiminin ikna edilebilmesi için kuvvetli donelerin ortaya konduğunu gösteriyor. IMF, bu yeni kur politikası ile Türkiyede değişik sektörlerin üzerine gelen yükün farkında. Bu nedenle, IMF Başkanının sabahleyin Türkiyenin gündemine yansıyan açıklamaları, bu kur değişikliğin IMF tarafından desteklendiği bilgisinin yanısıra, bu değişiklikten doğan ek yükler için Türkiyeye gereken desteğin her yol ve yöntem ile aranacağını gösteriyor. IMF, bu tavrı ile, daha önce programın ilk yılı veya 14. ayı sonunda önemli açmazlarla karşılaşmış başka ülkelerdeki programlardan etkilenmiş gözüküyor. Dolayısı ile, IMFin geçmişteki acı tecrübelerinden kaynaklanan endişeleri, Türkiyeyi yeni bir kur politikasına zorlama noktasına geldi. Bu psikolojiden anlaşıldığı kadarı ile, IMF açısından Türkiyenin uyguladığı programda başarısız olunmasına tolerans göstermesi mümkün gözükmüyor. Bu psikolojinin perde arkasında IMFin kaynak sağlayıcısı konumundaki büyük ekonomilerin etkisi oldukça fazla. Hafta başından bu yana Türkiye esir almış olan devletin zirvesindeki gerginlik, iç piyasada yarattığı dalgalanmanın yanısıra, uluslararası piyasalarda da farklı tartışmalara konu oluyor. Yaşanan siyasi gerginliğin en önemli noktalarından birisi, Hükümete IMF tarafından sunulan stand-by anlaşmasının fikir babası ve içerik mimarı konumunda olan Stanley Fischer ile Türkiye Masası Şefi Carlo Coterellinin her ikisinin de bir tesadüf eseri Türkiyede olmalarıydı. Bu çerçevede, geçen kasım ayı sonundaki krizde Washingtondan krize müdahale eden bu her iki yetkili, bu defa Türk ekonomi yönetimi ile eş zamanlı olarak, kendileri için benzersiz bir tecrübe yaşadılar. Bu çerçevede, Salı günü gerçekleştirilen 1 ay vadeli bono ihalesi fikri ile Merkez Bankasının piyasayı Türk Lirası açısından beslememe taktiğinin birlikte üretildiği anlaşılıyor. ÜLKE PERFORMANSLARI İZLENİYOR IMFin politikalarında belirleyici pozisyonda olan ve en önemli kaynak sağlayıcı konumundaki ABDnin yakın zaman içerisinde IMFin yardımda bulunduğu ülkelerin performanslarını yakından takip ettiği unutulmamalı. Nitekim, 1998 yılında Rus ekonomisi krize girdiğinde IMFin gerçekleştirdiği 16 milyar dolar civarındaki desteğin ilk dilimi olan 4.9 milyar dolar, Rus ekonomisinde kullanılmadan birileri tarafından Güney Kıbrıstaki bankalara kaçırıldığından bu yana, dünyanın önde gelen ekonomileri bizim gibi gelişmekte olan ekonomilere yapılan IMF yardımlarının gerçekten olması gereken alanlarda kullanılıp kullanılmadığını sorgulamaya başladılar. ABDnin çiçeği burnunda yeni Hazine Bakanı Paul ONeillin IMFin ekonomik karmaşalarını kendileri yaratan ülkeleri kurtarmaması gerektiği yönündeki ifadeleri, Batılı ülkelerin IMFi ne ölçüde yakından izlediklerini açıkça gösteriyor. Ve, ne yazık ki Pazartesi günü patlak veren devletin zirvesindeki gerginlik te ne yazık ki yukarıdaki tanım kapsamına giriyor. Bu nedenle, IMF Türkiye ve Arjantinin başarılı olmasını sağlamak zorunda. Aksi taktirde, bu iki ülkede uygulanan programların başarısızlığı sonucu, dünyanın önde gelen ülkeleri IMFi gelişmekte olan ülkelere aktaracağı kaynaklar konusunda ciddi ölçüde kısıtlarlar ise, hatta IMFin misyonu dahi değiştirilir ise, diğer gelişmekte olan ülkeler de Türkiyenin başarısızlığı nedeniyle bedel ödemiş olacak. Ankara, sanırım bu programın artık salt kendi iç meselemiz olmadığını iyice anlamıştır. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||