|
|
8 Şubat 1998 Planeta Ödülünü kazanan Küçük Sırlar, yeryüzü edebiyatına ait olmanın bütün özelliklerini bünyesinde barındıran bir roman. Kayanın dibinde şakırdayan incir bile farklı bir anlam kazanıyor çünkü... |
KAYANIN DİBİNDEKİ İNCİR |
||||
Küçük Sırlar / Carmen Posadas / Çeviren: Ayşe Seymen / Everest Yayınları
|
Halbuki falcı kadın tam tersini söylemişti! İyileşmesi olanaksız bir hastalığınız var, bir süre sonra teşhis konacak, kanser. Ama sizi rahatlatacak bir şey söyleyeceğim, bundan ölmeye... Nestorun falcı kadını engellemek için sarfettiği bütün çabalar boşa gidecek ve o uğursuz kehânetini bırakacaktır masanın üzerine, Carlosun profilden Otomatik Portakal filmindeki Malcom McDowella benzettiği yaşlı kadın: En azından sizi uyarmama izin verin, bayım dedi. Gerçekten sağlığınızdan, ciğerlerinizin durumundan ve sizi buzdolaplarında, çikolatalı trüflerin arasında bekleyen büyük tehlikelerden söz etmemi istemiyor musunuz?.. Ya yemek tariflerinden? Kauçuk kaplı defterlerden. Bunlar hakkında hiçbir şey bilmek istemiyor musunuz gerçekten? Keşke bilmek isteselerdi! diyeceksiniz bir süre sonra siz de bizim gibi ama herhangi bir şeyi değiştirmeyecek bu durum. Nitekim, çok değil iki hafta sonra arkadaşınının tuhaf cesedinin başında duran Carlos birer birer hatırlayacaktır falcının söylediklerini. BİR YANLIŞLIK VAR AMA... Tuhaf olan şu ki, o karanlık kehânetin muhatabı Carlostur, şayet işi - gücü bırakıp uğursuz falcının sözlerine inanacak olursak. Lakin, Carlos değil Nestorun üzerine kapanır buzdolabının büyük ve ağır kapısı. Olacak iş değildir ama olmuştur işte. Bu işe Nestorun bile inanmadığı, hatta bir hayli şaşırdığı gözlerinin ardına kadar açık olmasından da bellidir zaten! Bıyıkları her zamankinden daha sertti; bir sinek, bu bıyıklarda tıpkı bir suçlunun bir korsan gemisinin halatında gezinebileceği rahatlıkla gezinebilirdi. Ama bir soğuk hava deposunda, sıfırın altında otuz derecede yaşayabilecek sinek yoktur. Aynı soğuklukta, bu sarı bıyıkların donmuş sahibi, çikolota fondant pişirmedeki ustalığıyla tanınan baş aşçı Nestor Chaffino da yaşayamazdı ne yazık ki! Onu saatler sonra şu halde bulmuş olmalılar: Gözleri ardına kadar açık, bakışları şaşkın, yine de duruşundaki ağırbaşlılığı korur halde. Pençeyi andıran tırnaklarıyla kapıyı tırmalamış olsa da, mutfak bezi kesinlikle hâlâ mutfak önlüğünün kemerinde asılı; ama zaten hiç kimse, 80li yıllara ait bir Westinghouse soğuk hava deposunun, ikiye bir buçuk metre boyutlarındaki kapısının ardından çat ettiğini duyunca şıklık peşinde koşamaz ki! DÖRT T BİLMECESİ Halbuki, sizin de tanık olduğunuz gibi, karanlık kehânetin sahibi falcı kadın, söz konusu akibetin Carlosu beklediğini söyleyecek olmuş ve lafı da ağzına tıkılmıştır. Üstelik falcı bir şey daha söylemiştir: Dört T harfi size karşı birleşene kadar korkacak bir şey yok! Ardından da eklemiştir: Dört T harfi, ne iğrenç bir bileşim. Teldilerin malikanesinde baş ahçı olduğu nedense gelmemiştir aklına o an Nestorun. Hadi Nestor neyse ne de yardımcığını yapan Carlosun da aklına gelmez bu durum. Üstelik, diğer üç Tde fazla uzaklarda değildir. Ne var ki, Westinghouse soğuk hava deposundan nasıl kurtulacağını düşünen Nestorun bunları hatırlayarak kaybedecek vakti yoktur. Onun son derece ciddi sorunları vardır. Çünkü, birden aklına bedenindeki delikleri tıkamak geldi, hepsini... KİMSEYE ETMEM ŞİKÂYET... İyi de neyle diye düşünüyorsunuz herhalde! Carmen Posadas da aptal değil ya, o da sizin kadar akıl edebiliyor böyle incelikleri: İyi de neyle? Elinde olan tek şeyle, kâğıtla, kara kaplı defterin sayfalarıyla; öyle değil mi Nestor? Cazzo, aptal. Yani değişik tatlı koleksiyonunu, tüm ülkelerin, Avrupanın en önemli lokantalarının tatlı tariflerini bu biçimde mahvedeceksin, öyle mi? Daha da kötüsü, böylesine ince elenip sıkı dokunmuş (ve de gizli) bir araştırmayı yok edeceksin, ha? Bu, beyin hücrelerinin donduğunun güzel bir kanıtı işte, seni ihtiyar aptal! Meslek aşkına bakar mısınız siz! Çok değil, iki sayfa sonra donacak olan, hatta belki şimdiden donmaya başlamış bir adamın düşüneceği şeyler mi bunlar Tanrı aşkına? Hadi kendisini Carlos bulacak olsa, gizli sırların hiç değilse bir kısmı emin ellerde filan olacak ama ne gezer! Sabah saat yedide Westinghouseun kapağını açıp baş ahçı Nestorun donmuş bıyıklarıyla karşılaşan kişi, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra vücut geliştirme şampiyonası düşlerine boşverip Latin ezgilerinin ve güzellerinin peşine düşen Çek vatandaşı Karel Plightan başkası değildir. HER ÇIĞLIK, ÇIĞLIK DEĞİLDİR ... Teldilerin evindeki odasından çıkıp, aşağı mutfağa indiği, sabahın kör karanlığındaki gereksiz ve vakitsiz uyanışına bir parça Haagen Dazs dondurmasıyla anlam katmak için soğuk hava deposunun kapısını açtığında, dudaklarında şu bildik El son montuno şarkısı asılıydı. Ancak şarkı bir anda dudaklarında dondu, çünkü deponun içinde Nestor vardı, gözleri ardına kadar açıktı ve sol eliyle hâlâ kapıyı tırmalarmış gibi görünüyordu. Sağ elinde bir parça kağıt tutuyordu. Ama Karelin dikkatini çeken bu olmadı; yapılması gereken çok daha acil şeyler vardı; arkadaşı Hakkın rahmetine kavuşmuş muydu, yoksa onu yaşama döndürmek için umut var mıydı, bir an önce bunu anlaması gerekiyordu. Boşuna umutlanmayın, Nestor öleli çok oluyor. Karelin kuşkusu, komünist olduğu yıllardan kalma bir alışkanlık sadece. Bereket çabuk farkeder bunu ve idmanlı ceğerlerinin olanca gücüyle bağırır... Karel Plighın çığlığını beş kişi duyar. Dördünün soyadı T harfiyle başlamaktadır üstelik! Ama en sakinleri Adela Teldidir: Bayan Teldi, Karel Plighın çığlığını duyduğu zaman tamir edilmesi olanaksız bir şeyin meydana geldiğini düşündü. Tamir edilemeyecek bir şeyse de acele etmeye ne gerek vardı? Onun için ne yataktan fırladı, ne de çığlık çığlığa koridora koştu. İnsanların çare olamayacakları bir şey duydukları zaman oradan oraya seğirtmeleri onu oldum olası şaşırtırdı zaten: Hastanede sefalogram yanılgıya kuşku bırakmayacak biçimde düz bir çizgiye dönüşünce koşturan hemşire... Boğulmuş bir çocuk suyun üzerinde yüzüstü yüzerken koşturanlar...; haberi alır almaz kim var kim yoksa, sanki aceleleri ölümü yenebilirmiş ve birkaç dakika kazanarak filmi geri sarabilirlermiş gibi aynı yöne koştururlardı. Sefalogram küçük bir umut sinyali yollayabilirmiş; çocuk, sonsuza kadar öyle kalacak, küçük, cansız bedenine doğru koşan, uçan, onu çok özleyecek olan annesinin gözünden kaçmadan saniyeler öncesine dönebilir, yeniden sağ salim kayaların üzerinde oynayabilirmiş gibi. İyi mi? | |||
38. Rotterdam Film Festivali başladı | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||